Ana SayfaArşivSayı 71-72Arjantin’de Gerilla Tarihi

Arjantin’de Gerilla Tarihi

Arjantin’de Gerilla Tarihi

Lucrecia Fernandez
Çeviri: Hasan Ali Irmaklı

Silahlı mücadelenin önemini bana öğreten babam, Devrimci
Halk Ordusu militanı Hugo’ya.
Son askeri diktatörlük döneminde hayatını cezaevindeki yol-
daşlara yardım etmeye adayan, kendi annesi ve benim büyükan-
nem Cecilia ile bana özgür olmayı öğreten annem Rosita’ya.
Arjantinde gerilla tarihi geçen yüzyılın ortalarında başlar. Dönemin sosyal ve siyasal kapsamını dikkate almadan analize başlamak yanıltıcı ve karıştırıcı olacaktır, bu sadece Cezayir’deki isyan, Küba Devrimi, Fransız Mayısı ve Prag Baharı gibi uluslararası ölçekteki devrimci süreçler ve kalkışmalar için değil aynı zamanda ve hepsinden öte Arjantin bağlamında özellikle de Peronizmin doğuşu ve gelişimi ile ilgilidir.
İlk gerilla deneyimi 1958 yılında olsa da, tarihsel dönemin Juan Domingo Peron’un 1946’daki birinci hükümet döneminden başlatılmasını söylemek gerekir, çünkü bu dönem, daha sonra göreceğimiz sınırlılıklarına rağmen Arjantin işçi örgütlenmesinde niteliksel bir sıçramaya tekabül eder ve Arjantin’de gerillanın ilk hedefi Peron’un tekrar iktidara dönüşü olmuştur: Ne yazık ki bu, tekrar iktidara gelmesini isteyen silahlı girişimleri alkışladıktan yıllar sonra, kurucuları arasında bulunduğu Üç A diye adlandırılan (Alianza Anticomunista Argentina / Arjantin Anti-Komünist İttifakı) para militer ordu aracılığıyla gerilla militanlarını öldürten aynı general Domingo Juan Peron’du.
Analiz konusu dönemde Peronizmin karmaşıklığına etki eden husus diktatörlükler ile demokrasiler arasındaki karşılıklı etkileşimdir.
O halde başlarken Peronizmi üç döneme bölmeliyiz. Birinci dönem, 1946’dan 1955’e kadarki ilk iki başkanlık dönemi, ikincisi 1955 ve 1972 arasındaki düzen ve sürgün dönemi, ve üçüncü etap da 1973’te sona eren, çünkü ertesi yıl kendisi öldü, eksik başkanlık dönemidir. Ancak Peronizm 24 Mart 1976’da askeri diktatörlüğün gelişine kadar iktidarda kalmıştır.
Peron ve halk
 
Peronizmin kendi bütünselliği içinde neyi içerdiği zor da olsa birkaç sayfada özetlenebilir. Ancak dönemin kitle hareketini anlamak için örgütlenme sürecinin olgunlaşma yoluna girdiği bir 100 yıllık dönemin ardından yeni bağımsızlığına kavuşmuş Arjantin’de ekonomik, sosyal ve çalışma hayatı şartlarından memnun olmayan yeni bir işçi kuşağının yaşamakta olduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda Peron’un –karizmatik ve stratejik askeri lider olarak– ilk başkanlık dönemi 1930’larda İspanya’ya yapılan ziyaretlerde Franko rejiminden etkilenmelerle genel hoşnutsuzluk ve olası bir isyandan büyük kaygı duymaya başladı. Ciddi bir düzenleme veya bastırma senaryosunu bir çözüm olarak düşünmenin ötesinde isyan havasını dağıtmanın en iyi çözümü olarak çalışan kitlelerin ve henüz bu tartışmaların sıcaklığını hissetmemiş diğerlerinin taleplerinin karşılanması olarak anlaşılmaktadır: Ücretli tatil, sendikalaşma serbestisi, birinci ve ikinci kademe eğitim, kadınlara oy hakkı, sanayinin millileştirilmesi, halk kesimleri için üniversiteler açılması, asla ev sahibi olamayacağı düşünülen halk kesimleri için konut planları.
Bu dönemde birçok ilerici uygulama yapıldı, ancak plan, çalışan kitlelere örgütlenme özgürlüğü verilmesi değildi. Tam tersine, sınıfların uzlaştırılması, burjuvazi ve halk arasında bir sosyal pakt yoluyla halkın bağlılığının sağlanması için ulusal burjuvazinin eşliğinde – Peron’un karizmatik kişiliği ve onun liderliği etrafında oluşturulan sembolik kampanya– Peron figürü ile bu kitlelerin kuşatılması ve kontrol altına alınmasıydı.
Bu sözde ilericilik sosyalizme doğru gerçek bir devrimci sürece alan bırakmadı; ortaya çıkan sosyal adalet, siyasal egemenlik ve ekonomik bağımsızlık hareketi adı altında yükseltilen üç bayrağın altında bir çeşit “sosyal ve ulusal” kapitalizm oldu.
Peron’un ilerici uygulamalarının birçoğu 1949 anayasa reformunda yer aldı. Çalışan kesimlere yönelik olumlu gelişmeler, burjuvazinin oligarşik kesimlerinde, kilisenin ve askeriyenin bir bölümünde despotik olarak suçladıkları Peron’a karşı büyük bir memnuniyetsizlik yarattı.
Siyasi atmosfer gittikçe hassaslaşıyor ve 1955 yılına gelindiğinde kilisenin bir bölümü, patronlar oligarşisi ve askeriyenin Peron ile sürtüşmesi gittikçe kızışıyordu. Sonunda, 16 Haziran 1955 sabahı bombardıman uçakları Federal Başkent’in (Buenos Aires) Plazo de Mayo meydanını bombalamaya başladı. Amaçları, havadan ve karadan hücum ederek Peron’u öldürmek veya çekilmesini sağlamaktı. Bölgede, kurşunlar ve bombalardan –ki bunlardan biri bir tramvayın üzerine düştü ve 40 ilkokul çocuğunu öldürdü– kaçmaya çalışan pek çok sivil vardı. Öğleye doğru Buenos Aires’in bütün bölgelerinden Peronist militanlar ellerinde sopalar, taşlar ve hafif silahlarla General Peron’u savunmak için kentin ana meydana ulaştılar. Saldırının bilançosu 300 ölü, bunun iki katı yaralıydı. Uçaklar, bombardımandan sarayın bodrumuna saklanarak korunan ve sonra komşu ülke Uruguay’a sığınan Peron’u öldüremedi. Peron pozisyonunu ancak günler sonra güçlendirebilecek ve şu açıklamayı yapacaktı: “Bizden biri düşerse onlardan beşi düşecek.” Ertesi gün Peron’a muhalif askerler ülkenin en önemli askeri üslerini ele geçirdiler ve çevredeki şehirleri mahvettiler. Bir hafta sonra isyanın komutanı, General Eduardo Lonardi, ülkenin fiili başkanlığını üstlendi.
Eylül 1955’te “özgürleştirici devrim” diye adlandırılan, Peronizmden, örgütlü emek militanlığından ve bütün muhalif ideolojilerden kurtulmayı hedefleyen anlayış öne çıkarıldı. Sözde “özgürleştirici devrim”, mevcut diktatörlüğün yaptığından daha ağır ve sıkı tedbirler aldı. Lonardi Peronizme karşı yeteri kadar “sert” görülmüyordu ve bu nedenle Lonardi’nin yerine, ilk adım olarak Peronizmi siyasetten tamamen silmeyi hedefleyen, hatta Peron ve Arjantin’de yoksulluğun simgesi karısı Eva Peron hakkında açık alanlarda konuşulmasını, ana akım medyada “eski despot” şeklinde anılması dışında bahsini yasaklayan General Eugenio Aramburu geçti. O aynı zamanda, selefinden farklı olarak, Peronizmin kalesi olan Genel İşçi Konfederasyonuna (CGT) karşı harekete geçti ve 1952’den beri görevde olan bütün sendika liderlerini görevden aldı. Sendika liderlerinin tutuklanması veya sürgüne gönderilmesi ve sendika temsilcilerinin seçimi usullerinin değiştirilmesi suretiyle fabrikalara müdahale imkanına kavuşan patronlar, toplu iş sözleşmelerini bir kenara bırakarak işçilerin 40 yıllık bir mücadele ile elde ettiği kazanımlarına saldırıya geçtiler ve haklarda büyük kesintiler uyguladılar.
1956’da Tucuman Eyaletinde Peronizm, ülkenin geri kalanından farklı durumda değildi. Nitekim, Özgürleştirici Devrim hükümeti, eyaletteki en önemli sendika olan Tucuman Şeker Sanayi İşçileri Federasyonu (F.O.T.I.A.) yönetiminin tutuklanmasına karar verdi.
Nisan 1956’da Tucuman müfettişi eyalette bir Peronist isyan planı olduğunu açıkladı. Bunun üzerine Ordu harekete geçti ve San Miguel de Tucuman’da kontrol noktaları kurdu. Başkent Monteros’ta, Tafi Viejo ve Concepcion’da operasyonlar yapıldı, düzinelerce insan gözaltına alındı. Resmi gözaltı sayısı 140’tı. Tucuman şeker fabrikaları işçileri gözaltına alınanların serbest bırakılması istemiyle greve gittiler. Buna karşılık olarak şeker sanayicileri, “Refah ve Çalışma Bakanlığınca açıklandığı üzere normal çalışma hızını düşüren veya bozan her tür eylem veya durdurmanın Özgürleştirici Devrime karşı büyük bir sabotaj olarak değerlendirileceğini ve bastırılacağını işçilere hatırlatmayı uygun görüyoruz” şeklinde açıklama yaptı.
Buna rağmen 8 Mayıs’ta Concepcion şeker fabrikasında oturma eylemi başladı. Eylem yasadışı ilan edilmesine rağmen 900 işçi yeni gözaltıları protesto amacıyla işyerini terk ederek yürüyüşe geçti. Ertesi gün sadece 180 işçi işe başladı, ancak günün ilerleyen saatlerinde bunlar da işi bıraktılar. İşçiler, gözaltındakiler serbest bırakılıncaya kadar greve devam ettiler.
Bu bölgelerde bastırma sırasında uygulanan vahşet tesadüfi değildi. Burası Arjantin’in yoksul ve işçi sayısı çok fazla olan bir bölgesiydi. Şeker fabrikaları dağlık ve yoğun ormanlık arazilerdeydi ve bu özelliğiyle o dönemde pek çok organizasyon tarafından girişilecek bir gerilla ve devrim hareketi için odak noktası ve ideal bir yer olarak değerlendirilmekteydi.
Bu karışıklık içinde, Peronist direnişin sıcaklığı ile John William Cooke tarafından silahlı mücadelenin ilk kıvılcımı bu dönemde atıldı. Sürgündeki Peron bu başkaldırıyı memnuniyetle karşılarken diktatörlük baskıyı artırdı ve sıkıyönetim ilan edildi. Pek çok militan katledildi. Bu gelişmeler, örgütlü militanlık ve silahlı mücadele fikrini güçlendirirken yeniden sendikal mücadele alanına dönmeyi öneren Peronizmi zayıflattı. Bu arada Peron’un sürgünde olduğu Venezuela’ya giden John William Cooke, oradan Peron’un atanmış temsilcisi ve Peronist direnişin esas lideri olarak Arjantin’e döndü.
1958’de, Peronizm tarafından 1949’da gerçekleştirilen reformları budamak amacıyla Anayasa değiştirildi ki bunlar temel hakları içeriyordu. Değiştirilen maddeler, çalışma ve sosyal haklar gibi ikinci kuşak haklar yanında, kadın ve erkeğin yasalar önünde eşitliği, çocukların ve yaşlıların hakları, üniversite özerkliği, toprağın sosyal amaçlı kullanımı ve başkan ile başkan yardımcısının doğrudan seçimle tekrar seçilebilmesini de kapsıyordu.
Bu durum ekonomik ve siyasi atmosferde derin bir hoşnutsuzluk yarattı ve Aramburu hükümeti seçim yapılmasına karar verdi.
Radikal Sivil Birlik adayı Arturo Frondizi, Peron’la seçim pazarlığı yapmak üzere Sekreteri Rogelio Frigerio’yu gizlice Venezuela’ya gönderdi. Eğer kazanırsa, yasaklarının kaldırılması karşılığında Peroncuların oylarını kendisine vermesini istiyordu. Peron anlaşmayı ve silahlı mücadele yürüten taraftarlarının Peronist kitlelere Frondizi’ye oy verilmesi çağrısı yapılmasını kabul etti. Bu düzene Peronist sadakatın ilk işaretiydi ve çok iyi inşa edilmişti. Peronist hareket Frondizi’nin seçim zaferine ulaşması için düzenle tam bir uzlaşma sergiledi. Yasaklama ve zulme rağmen Peron siyasal arenanın önemli bir figürüydü.
Arturo Frondizi 1 Mayıs 1958’de Başkanlığı üstlendi, ancak pek çok sendika liderinin ülkeye dönmesine izin vermesine rağmen Peron’un yasaklarının kaldırılmasına dair anlaşmaya asla uymadı.
Bu yıllarda, halkın ve sendikalı işçilerin hoşnutsuzluğunu bastırmak, girişimcilerin ve sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının yolunu açmak ve böylece mevcut ekonomik krize karşı her türlü direnişi veya silahlı bir kalkışmayı durdurmak için, hızla, ülkeyi alt bölgelere bölen Conintes adı verilen bir plan geliştirildi. Bütün grevler bastırıldı, sendikalara tekrar müdahale edildi. Böylece Frondizi Peronizmden tamamen kurtuldu. Bütün bu gelişmelere bağlı olarak Arjantin’de silahlı mücadele fikri tek seçenek olarak daha güçlü bir şekilde ortaya çıktı.
Gerilla: Arjantin’de üç akım
 
Arjantin’de 1958 ile 1976 arası dönemde birçok gerilla deneyimi yaşandı. Bunların arasında bilinen en az 17 grup vardı ki başta gelenleri Uturuncos, Silahlı Özgürlük Güçleri (FAL), Devrimci Silahlı Güçler (FAR), Peronist Silahlı Güçler (FAP), Halkın Gerilla Ordusu (EGP) ve dönemin önde gelen ikisi Montoneros ve Halkın Devrimci Ordusu (PRT-ERP). Kısa süreli, bir kısmı diğer gruplarla birleşen bir kısmı dağılan küçük gruplardan da bahsetmek gerekir. Bazıları şunlardı: İşçi, İşçi Gücü, Halkın Özgürlük Komandoları (CPL), Arjantin Devrimci Hareketi, Kurtuluş İçin Devrimci Silahlı Grup, Ulusal Kurtuluş Ordusu, Gömleksizler, 17 Ekim, Devrimci İşçi Grubu, vs.
Arjantin’de gerilla deneyiminin üç ana görünümü vardı. Görece daha kısa süre var olan fokoculuk, temel hedefi hemen hemen yalnızca Peron’un iktidara dönüşü olan Peronist deneyim ve gerçekte Maoizm, Guevarist fokoculuk ve Troçkizm gibi çeşitli akımlardan beslenen Marksist-Leninist deneyim.
Uturuncos: Peron’un dönüşü
Arjantin’de gerillacılık olarak algılanabilecek ilk silahlı direniş Frondizi’nin başkanlığı döneminde Uturuncos tarafından geliştirildi. (Kuzey Arjantin’de bir yerli topluluğu olan Guaranilerin dilinde “kaplan” anlamına gelmektedir.) Tucuman’de yerleşik bu komutanlık için ana fikir “Burada bir dönem sona erdi ve yeni bir şey yapmalı” idi. Çünkü bu zamana kadar izlenen genel grev fikriyle ulusal çapta az veya çok örgütlü saldırı serisi başarısızlıkla sonuçlandı ve diktatörlüğü kovamadı, bu nedenle bu grup farklı bir aşamaya geçmeye karar verdi. Bu, hareketin toplu olarak önerdiği bir şey değil, John William Cooke ile çok güçlü bir ilişkisi bulunan Tucuman bağımsız komutanlığı gibi hareket eden yöneticilerin tercihiydi. Bu gerilla, ülke içinde çatışma halindeki kesimlerin bir iç yankısı olarak ortaya çıktı. Dışarıdan alınıp Arjantin’e uyarlanan bir model tarzında gelişmemişti. Her ne kadar toplumun geri kalanına bir kıvılcım saçmak için “isyankar bir fokoculuk” olarak anlaşılsa da, Peronizme ilişkin genel konsensus ve Tucuman seçmenlerinin çoğunluğunun Peroncu olması nedeniyle bu gerilla Tucuman’da gelişti. Peron’un dönüşü için gerillacılık olarak ortaya çıktı ve Peroncu halkta bir karşılık buldu.
Böylece, 1959 baharında, ülkenin kuzeydoğu bölgesindeki Peronist direniş komandolarından bir grup, çağdaş Arjantin’in ilk kır gerilla deneyimini başlatmaya karar verdi. Ekim’de, sekiz kişiden oluşan ilk grup ağır sırt çantaları ile dağa çıktı ve Arjantin’de gerillacılığı başlattı. O yıl ve izleyen yıl çeşitli militan grupları Tucuman’ın ormanlık alanına yerleşmeye başladılar. Tarihsel olarak Uturuncos olarak bilinmelerine rağmen gerillanın resmi adı Ulusal Kurtuluş Ordusu – Peronist Özgürlük Hareketi’ydi.
Çok az askeri tecrübeleri vardı, fakat hepsi de değişik zamanlarda sabotajlarda ve küçük eylemlerde yer almışlardı. Girdikleri bölge rastgele seçilmemişti ve biri coğrafi diğeri siyasi olmak üzere bu bölgeyi seçmelerinde en az iki sebep vardı: Burada orman o kadar sıktı ki birisi arkadaşını iki metre mesafeden güçlükle seçebilirdi ve üstelik oradan şeker fabrikalarına kadar bütün alan şeker kamışı tarlalarıydı. Başlangıç amacı mütevazıydı; alana uyum sağlamak, bitki ortamına ve iklime hakimiyet ve yan yolları bilmek. Silahlar da yetersizdi.
Ay sonunda Tucuman şehrine kadar inerek silah ve mühimmat elde etmek amacıyla bir polis birliğine ve Mitre Demiryolu istasyonundaki polis merkezine başarılı birer saldırı gerçekleştirdiler. Bu, bölgede bir gerilla grubunun varlığı konusunda polisi bilgilendirmiş oldu ve polisin gerilla grubunu arama amacıyla operasyona başlaması nedeniyle durumlarını zora soktu. Her seferinde dağlık alanın daha içlerine doğru hareket etmek zorunda kalarak Peronist liderlikle düzenli temaslarını kaybettiler, bu yüzden de bilgi ve yiyecek temini daha zor hale geldi.
Kasım’da keşfedilene kadar yabani meyveler toplamak, nadir bulunan bir kuşu avlamak ve dağlara yakın çiftliklere inip baklagiller temin etmek suretiyle beslendiler. Kamp, Frias polis istasyonuna saldırı olduğu haberinin kamuoyuna duyurulmasından bir buçuk ay önce bulunmuştu. 24 Aralık 1959 şafağında kendilerine asker süsü veren bir grup gerilla Santiago del Estero’daki Frias polis merkezini ele geçirdi, polisler direnmeden teslim oldular. Üniformaları ve silahları alınarak hücrelere kapatıldılar. Onbeş dakikadan daha kısa bir sürede orayı terk ettiler.
Böylece, Arjantin’de ilk gerillacılık ortaya çıkmış oldu. Peronist direniş önderliğinden kendilerine söylendiği gibi Uturuncos, eylemlerinin genel bir kalkışma başlatacağına inanmıştı. Ancak bu asla olmadı.
Uturuncos 1961’de dağıldı, savaşçılarının pek çoğu 1960’lı yıllardaki silahlı deneyimlere katıldılar. 1962’de değişik Peronist gruplardan militanlar –ki bunların arasında bazı Uturuncos’lar da vardı- Küba’ya geçtiler. Bu Karayip adasında Peronist ve Marksist akımların deneyimleri köktenci Katolik Tacuara’dan ayrılanlarla birlikte birkaç yıl sonra “Montonero” hareketini oluşturacak olan bir etkileşime yol açtı.
Kısa süren yaşamlarına rağmen direnişte uzmanlaşma gibi bir kapı açtılar. Ve böylece direniş maytap patlatma döneminden gerçek bomba patlatma dönemine geçti. Aynen örgütün durumunda olduğu gibi, takım politik bir amaçla rastgele bir araya gelmiş bir gruptan oluşurken gerilla savaş hakkında karar vermek, sorunları çözmek gibi farklı bir yükümlülük altına girmekteydi.
 
1959 ile 1968 arasındaki siyasi dönem
 
1959 Ocak’ının birinci günü Küba Devrimi başarıya ulaştı. Komünizmin dünyada yayılması ABD’yi alarma geçirdi ve bölge liderlerine bir boykot emri gönderildi. Frondizi bu emre bağlı kalmamayı ve Che Guevara ile gizlice buluşmayı kararlaştırdı. Boykot talebi karşısında harekete geçmemesi Arjantin ordusunda Frondizi hükümetine karşı güvensizliğe yol açtı ve Küba hükümeti ile ilişkileri kesinceye kadar baskı yaptılar.
1962’nin başlarında Frondizi’nin durumu iyice zorlaşmıştı; askeriye Peronizmi bitirmemiş olmasından, Peronistler yasakların tamamen kaldırılmamasından, sol da Küba hükümeti ile ilişkileri kesmiş olmasından rahatsızdı. Bu köşeye sıkışmanın sonucunda Peronistler eyaletlerde seçimlere katılabildiler ve Peronistler Arjantin’in belli başlı eyaletlerini kazandı. Buna karşılık askeriye tekrar darbe tehdidinde bulundu. Frondizi hemen kabinesindeki bütün görevlileri değiştirdi ve Peronistlerin kazandığı eyaletlere müdahale etti. Ancak onun için artık çok geçti; üst düzey askeri görevliler tarafından gözaltına alındı, Martin Garcia adasındaki yüksek güvenlikli cezaevine götürüldü. Yeni askeri diktatörlük bir kez daha Peronizmi ve tabii komünizmi yasakladı.
Emekli aylıklarını düşürerek ve vergileri artırarak berbat bir istikrar programı uygulayan Guido’nun fili başkanlığı başladı. Eylül 1962’de askeriye içinde bir kriz ortaya çıktı. Askeriye içindeki bir grup askeriyenin siyasetin dışına çıkarılmasını diğeri ise çıkmamasını istiyordu. Bunlar arasında silahlı çatışma çıktı ve bu çatışmayı kazanan grubun lideri olan Ongania duruma hakim oldu. Ancak birkaç ay sonra bu iki askeri grup arasında çatışma tekrar patlak verdi ve anlaşmazlık, seçim çağrısı ile çözüldü. 1963’ün hemen başlarındaki bu seçimlerde Peron, beyaz oy kullanılması çağrısı yaptı. Bağlılığını sürdüren Peronist üslerde ve kitle hareketinin varlığını sürdürdüğü yerlerde bu çağrıya uyuldu ve beyaz/boş oylar yüzde 21’e ulaştı. Başkan seçilen Arturo Umberto İllia’nın oyu neredeyse beyaz oylara eşit oranda, sadece yüzde 25’ti.
Fakat bu demokratik dönem fazla uzun sürmedi ve 1966, siyasal şiddetle belirginleşen bir on yıllık dönemin başlangıcı oldu. Tam da ABD liderliğindeki kapitalist blok ile SSCB liderliğindeki sosyalist blok arasında ve 1959’dan beri Küba Devrimi aracılığıyla Latin Amerika’da uluslararası düzeyde soğuk savaşın tüm hızıyla sürdüğü bir dönemde, General Ongania tarafından yeni bir askeri darbe yapıldı.
Ongania tarafından alınan ilk tedbirlerden biri ulusal güvenlik doktrinine dönülmesiydi; soğuk savaşta Arjantin’in rolünün artırılmasına ilişkin ABD stratejisi. Ulusal güvenlik doktrini teritoryal bir güvenlikten bahsetmiyordu, tam tersine komünizmle mücadeleydi söz konusu olan. Buna göre “kendi ülkesi içinde mücadele edilmesi gereken ideolojik hatlar vardı.”
1967’de Ongania, popülizm karşıtı tedbirler içeren bir ekonomik plan başlattı ve bu plana karşı tepkiler de gecikmedi. Ülkenin her yerinde diktatörlüğe karşı hoşnutsuzluk belirtileri kendini gösterdi.
Fokocu deneyimler
 
1960 Haziranında Uturuncos’un fiilen dağılmasından sonra ve yukarıda tanımlanan sorunlu dönem boyunca, 1968’de FAP’ın (Peronist Silahlı Güçler) Taco Ralo tecrübesine kadar bütün gerilla deneyimleri doğrudan fokoculuk fikrine bağlanabilir. Che’nin dediği gibi sekiz, on, on beş kişiden oluşan bir çekirdeği silahlandırmak yeterliydi ki, böylece belirli bir bölgede direnişi başlatıp nüfusun geri kalanını mücadeleye çağırmak mümkün olsun. Grubun tamamlayıcı bir parçası olarak politik örgütlenmeye gidilmedi. Uturuncos’un durumu bunlardan tamamen farklıydı. Grubun ilk etabı daha çok politikti ve gerilla stratejisine geçmeye daha sonra karar verdiler. Halkın Gerilla Ordusu (EGP) Arjantin’de tam fokocu ve Guevaracı ilk deneyimdi. 1963’ün ortalarında Oran (Salta) dağlarında kurulacak ve elemanlarının çoğunun Ulusal Jandarma tarafından tutsak edildiği ertesi yılın mart ayına kadar devrimci operasyonlarını sürdürecekti.
EGP’yi, Arjantinli bir gazeteci olan ve El Mundo radyosu için Fidel Castro ve “Che” Guevara ile tanışmak ve röportaj yapmak için 1958’de Küba’ya giden Jorge Masetti kurdu. Masetti devrimci sürecin gelişiminin etkisi altında kalacak, bu motivasyonla Küba halkıyla bir yakınlık bağı kuracak ve bu politik bağı Che ile ilelebet devam edecek bir dostluk yoluyla sağlamlaştıracaktı.
1962’de Masetti Arjantin’de silahlı mücadeleyi başlatma görevini üstlendi. Bu aynı yıl Che, Perulu devrimcilerle yaptığı konuşmalarda, Cuzco bölgesindeki 300 bin köylüyü sendikalaştıran ve harekete geçiren Troçkist Hugo Blanco liderliğindeki köylü ayaklanmasına destek olmak üzere Peru’da bir gerilla cephesi açılmasını salık veriyordu. Arjantin’de silahlı mücadeleyi başlatma, Peru, Bolivya ve Arjantin’i kapsayacak şekilde operasyonların merkezi olacak bir silahlı hareket yoluyla devrimi kıtaya yayma hedefiyle Che tarafından düşünüldü.
Che ve Masetti, Fidel Castro’nun desteğiyle devrimi kıtaya yayma amacıyla Arjantin’in kuzeyinde bir silahlı mücadele cephesi açma konusunda anlaştılar. Salta eyaletinin kuzeyinde bir gerilla cephesinin organizasyonu için Che en güvendiği adamlarına koşulsuz destek sözü verdi. EGP’nin çekirdeğini oluşturan kadrolar, Küba’da gerilla deneyimi olan subaylardan askeri eğitim aldılar ve askeri hazırlıklarını, 130 yıldan fazla bir zamandır Fransız işgali altında bulunan ve işgale karşı savaşın sürdüğü Cezayir’de tamamladılar. Sonunda Arjantin-Bolivya sınırında gruplara ayrılmak üzere Che’nin emri kendilerine ulaştı. 1963 Mayısında EGP’nin ilk grubu sınırda buluştu. Bu grup İkinci Komutan konumundaki Ricardo Masetti, yüzbaşı ve Che’nin koruması Hermes Pena, silahlar ve askeri eğitimden sorumlu Federico Mendez, Hristiyan teolog ve şifreleme uzmanı Ciro Bustos ve doktor Leonardo Werthein’dan oluşuyordu. Orada Bolivya Komünist Gençlik Federasyonu’nun bazı üyelerinden lojistik destek aldılar. Gençlik Federasyonunun bazı üyeleri daha sonra Bolivya’da Che’nin gerillasına katıldılar. 1963’ün 21 Haziranında EGP kuruldu.
Ormana yerleşen EGP elemanları, fiziksel kondisyonlarını geliştirmek için çalışmaya başladılar ve takımlarının işlerliğini test etmek üzere sahada inceleme yaptılar.
Oyların sadece yüzde 25’i ile başkan olan Arturo Illia’nın bildirgesi, grup içinde operasyonların durdurulması konusunda bir tartışma yarattı, sonunda devam edilmesine karar verildi ve 9 Temmuz’da “İsyancılardan Mektup” başlığıyla, seçimlerin bir maskaralık olduğunu ilan eden, Illia’nın istifasını ve gerçek seçimlerin yapılmasını isteyen ilk bildirge yayınlandı. Aynı ay içinde Bolivya’da Bolivya Komünist Gençlik Federasyonu militanları ile birlikte Küba Ordu Komutanı Jose Papi Tamayo tarafından hazırlanan sınır yardım ağı kuruldu. 1964’ün ilk aylarında EGP 30 civarında gerilladan oluşmaktaydı. Bunların çoğu Arjantin Komünist Partisi’nden ayrılarak gelenlerdi. Örgütsel ilişki ağı şöyleydi: Buenos Aires ve Cordoba’da şehirden eleman temini ve bağlantı ağı, bir sınır yardım ağı, Salta kentinde bir yardım ağı ve Komutan Guevara ile kesintisiz iletişim. İlk askeri hedef Yuto (Jujuy) kasabasının ele geçirilmesiydi. Şubat ayında son katılımlar gerçekleşti, kampa gelenler arasında, EGP’nin kentlerden eleman temin ağı aracılığıyla Buenos Aires eyaletinden, Küba Devrimine sempati duyan ve parti saflarından ayrılan hücrelere sızmakla görevli iki Federal Polis gizli ajanı da vardı.
Bölge halkından bazı kişilerin ifadelerine göre, Jandarmaya paralel olarak bölgede istihbarat görevi yapan silahlı ve yeşil üniformalı bazı tuhaf kişiler bulunuyordu. Mayıs 1964’te Santa Rosa (Salta) yerelinde yerleşik ilk kamp düştü, ardından Jandarma orada bir korunak yaptı. Böylece gerillalar yiyecek ve destek imkanlarından yoksun olarak ormana dağıldılar. Güvenlik kuvvetlerinin amansız takibi nedeniyle fiziki imkanlar kötüleşti, izole oldular ve yiyeceksiz kaldıkları için bazı savaşçılar ormanda açlıktan öldüler. Gerilla çekirdeğinden hayatta kalanlar tutsak oldular. Atilio Altamirano ile birlikte Masetti güçten düşmüş bir durumda ve yiyeceksiz olarak ormanın içlerine daldılar. Haklarındaki son bilgi buydu.
Silahlı Ulusal Devrim Kuvvetleri (FARN) de Arjantin’de gerilla deneyiminin ilklerindendi. 1964’te kuruldu ve kısa ömürlü oldu. 21 Temmuz 1964’te Federal Başkentin Kuzey Mahallesinde 1168 Posadas caddesinde bulunan bir binanın yerleştirilen patlayıcılarca yıkılmasıyla kırlarda ve şehirlerde örgütlenme süreci hüsranla sonuçlandı. Gerilla mücadelesini yürütmeye çalışan ilk gruplardan biri böylece yok edildi. Patlamada ölenler arasında binanın ilk dairesini altı aydan az bir süre önce kiralayan 5 kişi de vardı. Bunlar Hugo Pelino Santilli, Raul Reig, Carlos Guillermo Schiavello, Lazaro “Lito” Feldman ve grubun önde geleni El “Vasco” denen Angel Amado Bengochea vardı.
İşçi Sözü (Palabra Obrera) adlı Troçkist teşkilatta militanlaşmışlar, ilk Peronist direniş ardından Peronizm içinde “entrizm” stratejisinin ilk etabının tamamlanmasından sonra Nahuel Moreno önderliğinde silahlı bir savaş örgütü kurma kararı üzerine gruptan ayrılmışlardı. Moreno’nun Küba devrimi ve Ernesto “Che” Guevara tarafından ilan edilen kıta çapında devrimci planla doğrudan teması bu militanlarda daha başlangıçta güçlü bir inanç yaratmıştı. Arjantin’de silahlı faaliyetin başlatılması ve geliştirilmesi için gerekli başkaldırı koşulları mevcuttu onlara göre. Bu militan çekirdeğe ilişkin hikaye, Posadas caddesinde yaşanan felaket ve bu gruptan hayatta kalanların dağılmasıyla, özellikle Vasco Bengochea ve bu patlamada ölenlerle bir miktar politik pratik paylaşmış olanlar tarafından muhafaza edilebildi.
O dönemin hiçbir örgütü tarafından FARN deneyimi telafi edilmedi. Özellikle 60’lı yılların başlarında Tucuman eyaletindeki politik-sosyal mücadeleler kapsamında pek çok ortak referansları olmasına rağmen PRT-ERP’nin durumunda örneğin FARN projesinin telafisi sözkonusu değildi. Tucuman deneyiminde olduğu gibi Vasco grubu gerilla hareketini başlatmaya karar verdiği zaman Rene ve Mario Roberto Santucho liderliğindeki Indoamerikan Devrimci Halk Cephesi (FRIP) bu girişimi fokoculuk şeklinde niteleyerek sert bir şekilde karşı çıktı ve ardından hızla FARN yönetiminden ayrılan Nahuel Moreno’nun İşçi Sözü ile birleşme sürecine girdi.
Paradoksal olarak yıllar sonra Santucho’nun kendisi ve yoldaşları silahlı mücadelenin başlatılmasına karşı olduğu için Moreno ile karşı karşıya geleceklerdi. Vasco’nun ve yoldaşlarının cesaretinin izlenmesinin ötesinde bu yeni duruma rağmen silahlı mücadelenin sadece bir tek devrimci parti tarafından verilebileceğine dair yaklaşımlarını korudular. Onların perspektifinden böyle bir partinin yokluğu FARN’ın girişimini fokocu bir yaklaşım olarak kayıtlara geçirdi.
FARN içindeki işçilerin bazılarının kuşku götürmez şekilde Peronist kimliğe sahip olduklarının tespiti önemlidir. Bunlar özellikle Vasco Bengochea ile politika ve hayat bağlarını pekiştirerek, Berisso ve Ensenada mahallelerinde İşçi Sözü’nün etkisiyle örgütlenen işçi grupları aracılığıyla sendikal mücadeleye girmişlerdi. Çok sonraları Vasco onlara politik ve askeri bir teşkilat kurulması önerisi ile yaklaştığında Peronist kimliklerini hiçbir zaman terk etmeden bu stratejiye yönelmeye karar vermişlerdi. Peronist kimliklerini koruyarak silahlı militan gruplarla bağlantılı olmak bu deneyimin başka bir özelliğiydi. Bu mesele kadar, Vasco gibi Troçkist militanlar ve İşçi Sözü’nün entrizm döneminde işçilerin sembolik, kültürel ve günlük dünyaları ile kurulan bağlar bizi bu dönemde sol ile Peronizm arasındaki ilişkiler üzerine yeniden düşünmeye zorlamaktadır. Bu kimlikler ile çoğunluğu Peronist olan işçi sınıfı ile solun geleneksel bazı akımları arasındaki sosyal kesişmeleri, karşılıklı etkileşimleri, elbette gerilimsiz ve çelişkisiz olmaksızın ortak noktaları görmek gerekir.
Dönemin fokocu deneyimlerinden bir diğeri Silahlı Özgürlük Güçleri’dir (Fuerzas Armadas de Liberacion – FAL). Silahlı mücadeleyi yöntem olarak kullanmayı bir politik program tanımı üzerinden benimsemekle karakterize olmuşlardır. Bu özellikleri bir askeri cephe kurulmasına katkı sağlamış ve bir parti organizasyonu inşasını engellemiştir. FAL, Arjantin’de bir askeri üsse sert bir şekilde saldıran ilk şehir gerillasıydı. Saflarında silahlı mücadele içinde ilk olarak gözaltına alınıp kaybedilen militanlar vardı. Eylemleri arasında yandaşlarının serbest bırakılmasını sağlamak üzere ilk kez bir yabancı görevlinin kaçırılması da vardı.
FAL aynı zamanda örgütler arası bir koordinatör gibi faaliyet gösteriyordu. Buna bağlı olarak, ortak bir politik hat geliştirmeye çalıştılar ancak başaramadılar ve sonunda dağıldılar. FAL’ın en büyük meziyeti olabilecek heterojen ve atomize yapısı, 1975’te dağılmasının asıl sebebiydi. FAL, dönemin aynı teşkilat altında buluşan devrimci yönelimlerinin bir mozaiğiydi. Asla ortak bir politik hat oluşturmayı başaramadılar. İçinde üç güçlü hat barındırıyordu: PCR’nin hattı, saf Marksist-Leninist orijinal grubun hattı ve sol Peronizm, Katolisizm ve Guevarizm karışımı Masseti tugayının hattı. FAL bu yapısı ile belki de bütün silahlı grupların bir tutkalı olabilirdi. Bütün silahlı gruplar bir cephede buluşabilirlerdi. Gerçekte bütün silahlı örgütler isteksiz ve belirsiz de olsa birlik önerisi yapmaktan geri duramıyorlardı.
Örgütün orijinal özelliklerinden biri de çoğunluğunun tıp doktorlarından oluşmasıydı. Bu örgütün diğer bir grubu olan Zarete’nin çoğu da doktor veya tıp öğrencisiydi. Aralarındaki bağlantı, bu gruplardan birinin lideri olan Luis Maria Aguirre’nin doktor olarak çalıştığı Lanus Polikliniğini ziyaret eden doktorlar aracılığıyla oluşmaktaydı. Temasın başladığı yer orasıydı.
FAL’ın ilk eylemleri, bütün örgütlerin arzuladığı gibi takdire şayan, iyi planlanmış ve cesurcaydı. Sorun şuydu ki onu her zaman pratiğe taşıyamıyorlardı. Liniers Bank olayı mükemmel planlanmış bir operasyondu. Ancak operasyonun komutanı Villa onu mahvetti, çünkü çoğu zaman paranoyakça bir kişiliğe sahipti –ki sonu bir psikiyatri kliniğine kapatılmak oldu. Ağır şekilde mükemmelliyetçiydi. Örgüt de liderinin hastalığı ile karışan bir mükemmellik seviyesine varıncaya kadar aynı eğilimdeydi. Fikri daima kendi hatlarında olduğu kadar düşman tarafında da yaralanmalara yol açıcı karşılaşmalardan kaçınmaktı. Örgüt sonunda Villa’yı yönetimden uzaklaştırıncaya kadar durum böyleydi.
Nisan 1962’de grup, 8 veya 9’u kadın, 30 ile 32 kişiden oluşuyorken, yaklaşık bir yıllık bir planlamadan sonra Buenos Aires’te Cabildo caddesinde bulunan Askeri Coğrafya Enstitüsünde bir soygun gerçekleştirdi. Bu, Arjantin’deki ilk şehir gerillası eylemiydi.
5 Nisan 1969’da bir grup, polisi şaşırtacak kadar etkili bir eylemle Mayo Kampı 1. Alayını ele geçirdi, daha sonra terk ettikleri bir kamyonla el koydukları silahları götürdüler. 1970 Martında FAL finansal bir operasyon gerçekleştirmek için araçlar hazırlıyordu. Bir posta trenine saldırıydı bu seferki amaç. Bunun için Lujan’da iki kamyoneti sanki Hava Kuvvetlerine aitmiş gibi kamufle ettiler. Bunu militan Carlos Della Nave yaptı. Alejandro Rodolfo Baldu her şeyi kontrol ediyordu. Ancak komşuları tuhaf hareketler gördükleri için şüphelenmeye başladılar ve polisi uyardılar. İşte Carlos Della Nave’nin depoda ele geçirilip hemen orada arabalardan birinin aküsü ile işkenceden geçirilmesi böyle oldu. Onu gözaltına aldılar. Aynı akşam üzeri Baldu geldi, ona bir fare tuzağı yaptılar ve tuzağa düştü. Bütün belirtiler Della Nave’nin işkencede öldüğünü gösteriyor. Ona ne olduğuna dair asla bir iz bulunamadı. Gözaltına alınmalarından haberdar olan yoldaşları onlara işkence edildiğini düşünerek Baldu ve Della Nave’nin durumunu açıklığa kavuşturmak için kaçırılacak diplomat araştırmasına başladılar. Arjantin’in Paraguay sınırına yakın Ituzaingo (Corrientes) kentinde, Federal Başkent’e (Buenos Aires) arabasını satmaya gitmek için hazırlık yapmakta olan Paraguay konsolosu resmi hedefi işaret ediyordu. Aslında baskı yapmak için düşük kategoride bir kurbandı ve bu ülkenin başkanı Alfredo Stroessner’in Arjantin ziyareti yakın olduğu için amacın gerçekleşmesinin kolay olduğu düşünülüyordu. 24 Mart 1970’te iki militan aracı satın almak istermiş gibi yaklaşarak ve silahlarla tehdit ederek konsolosu götürdüler.
Aynı gün, Arjantin Ulusal Kurtuluş Cephesi – Emilio Jauregui Taktik Operasyon Grubu imzası ile gazetelere ulaştırılan belge, Arjantin’de 1970’li yıllarda bir gerilla örgütü tarafından kamuoyuna sunulan ilk mesajdı.
Olay basın üzerinde büyük etki yaptı; bu arada Stroessner planlandığı gibi Arjantin’e ulaştı, Arjantin’in fiili başkanı Ongania ile başkanlık residansı Olivos’da öğle yemeği yedi ve ardından iki başkan baş başa görüştüler. Konsolosla ilgili Paraguay’ın pozisyonu büyükelçi Raul Sapena Pastor ağzından açıklandı, Paraguay, “problemi Arjantinlilerin ellerine bırakmıştı”. Konsolos Waldemar Sanchez’in kaderi iki başkanı fazla kaygılandırmadı ve Stroessner kamu önünde konuya temas etmeden planlanan seyahatine devam etti.
Federal Polis basında başarısız bir şekilde dedikodular yaymaya başladı. Hesap, çok az önemi olan düşük dereceli diplomatı kınamak ve onu kaçıranları şeytanlaştırmaktı.
26 Mart şafağında yargıç Luque, Jujan’daki depoya baskın olayına müdahale ederek Carlos Della Nave soruşturması hakkında bir açıklama yaptı ve işkence izine ilişkin uyarılarla gazetecilerin olay yerini görmelerine izin verdi. 27 Mart’ta FAL, Arjantin Ulusal Kurtuluş Cephesi imzalı başka bir bildiri daha yayınladı ve onunla ilk kez amaçlarını açıkladı.
Ertesi gün şafak vakti oteline dönmeye yetecek kadar para ile konsolos serbest bırakıldı. Daha sonra kamuoyuna iyi muamele gördüğünü açıklamıştır. Della Nave ise birkaç yıl sonra kayboldu ve Baldu olayında olduğu gibi herhangi bir devlet gücü veya birimi onun gözaltına alındığını kabul etmedi. Aynı yıl yapılan diğer eylemler şunlardı: 18 Haziran’da Union’un bir departmanı olan Cordoba Eyalet Bankasına saldırı, 8 Ağustos’da Cordoba’da bir tavuk kamyonunun kaçırılıp yoksul mahallelerde dağıtılması, 25 Eylül’de Rosarino trenine saldırılarak para ve silahlara el konulması, 6 Ekim’de La Plata şehrindeki Mayo Clinic’e saldırılarak cerrahi aletlere el konulması, 15 Ekim’de Rosario şehri üzerinden bildiri atmak üzere bir uçağın kaçırılması, 29 Ekim’de Buenos Aires’teki Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğini koruyan üç polise saldırarak silahlarına ve üniformaların el konulması, 14 Kasım’da Federal Polis Siyasi İşler başkan yardımcısı komiser Osvaldo Sandoval’a düzenlenen suikast.
Devrimci Silahlı Güçler (FAR – Las Fuerzas Armadas Revolucionarias), 1960’ların ortalarında kurulan ve Che Guevara tarafından Bolivya’da başlatılan kır gerillası ile birleşmek üzere eğitim yapan bir silahlı örgüttü. Üyelerinin çoğunluğu Arjantin Komünist Partisi Genç Komünistler Federasyonundan (la “Fede”) kopan bir fraksiyondan gelmekteydi. Bu nedenle ideolojik temeli Marksizm-Leninizm olmakla birlikte, Latin Amerikancılığın devrimci öğreti ve eylemlerinden etkilenmişti.
1967’de Juan Carlos Ongania’nun tam diktatörlüğü altında ve Bolivya Ordusu’nun eliyle Che’nin katledilmesi öncesinde grup, esas olarak geleceğini yeniden tasarlamak, toplumun çeşitli kesimlerinde genişlemek ve şehir gerillacılığı gibi yeni mücadele formları geliştirmek amacıyla, Mayıs 1969’daki Cordobazo olayına kadar devam eden bir tartışmaya girdi.
Hemen ardından, Tupamaros’un ideolojik ve yöntemsel etkisi altında bir siyasi askeri örgüt oluşturarak kendi başlarına ilan ettikleri “Arjantin Devrimi” için ülke çapında esas olarak askeri diktatörlüğe karşı mücadeleye dönük bir girişim başlattılar.
26 Haziran 1969’da Nelson Rockefeller’in ziyaretini protesto amacıyla FAR, Buenos Aires’te 3 tane Minimax süpermarketini yaktı, bu eylem örgüt tarafından başta üstlenilmedi. 30 Temmuz 1970’de bir FAR grubu Büyük Buenos Aires’in kuzey bölgesindeki Garin şehrini (Escobar Bölgesi) kuşatarak ilk askeri eylemini gerçekleştirdi. “Gabriela” olarak adlandırılan operasyon Eyalet Bankası Şubesine saldırı, polis müfrezesinin ve silahlarının ele geçirilmesi, ENTEL ofisine ve demiryolu istasyonuna el konulmasını içeriyordu. Toplamda 11 dakika süren eyleme 34 savaşçı (12 kadın, 22 erkek) katıldı; 5 kamyon ve bu operasyon için daha önce elde edilmiş 3 otomobille sorunsuz bir şekilde geri çekildiler. Bu etkileyici eylem, FAR’ın maddi kaynaklarının artmasını ve saflarına akan sempatizanların çoğalmasını sağladı. İzleyen yıllarda, bazıları Halkın Devrimci Ordusu (El Ejercito Revolucionario del Pueblo) gibi örgütlerle birlikte gerçekleştirilen pek çok bombalama, iş adamlarının ve diğer kişilerin fidye amacıyla kaçırılması türünden eylemler yapıldı.
1969 Cordoba isyanı (El Cordobazo)
 
Juan Carlos Ongania’nın 1966’da kurulan diktatoryal hükümeti ile halk aleyhtarı politikalar orta sınıflara, öğrencilere, üniversite dünyasına ve diğer sosyal kesimlere yaygınlaştırıldı. İşçi sınıfı öğrencilerle birlikte Ongania iktidarına karşı bir direniş başlattı. 1969’da, Cordoba şehri orijinli olduğu için “Cordobazo” diye adlandırılan kitle eylemleri, daha önce Resistencia ve Corrientes şehirlerinde olduğu gibi asıl olarak öğrenci ağırlığı nedeniyle katliamla sonuçlandı.
Cordobazo’nun tetikledikleri arasında bazı şehirlerde ücretlerin düşürülmesi için patronların devreye soktuğu araçlara, sendikalarla ulusal ölçekte yapılan toplu pazarlıklarla varılan anlaşmaları kaldıran uygulamalara karşı protestolar ve haftalık 48 saatlik çalışma süresi uygulaması ile cumartesilerin dinlenme günü olmasını kaldıran yasa vardı.
İşçi ve halk direnişinin örgütlenmesi sürecinde temel bir özellik, proletaryanın, önceki yıllarda oluşmaya başlayan sosyal gücü yönetmek için harekete geçmesi ve halk karşıtı politikalara karşı direnişin başı olmasıydı.
İkinci önemli özellik ise işçi sınıfının sokak çatışmasına istekliliğini göstermesi oldu. Üstelik bu, sokak kavgasının silahları ile doğrudan karşı karşıya gelinen bir çatışmadır. Bu durum, bir dizi politik örgüt tarafından, Arjantin özgülünde öteden beri gelişmekte olan ve bu direnişle çok daha fazla güç kazanan silahlı mücadeleyi başlatacak doğrudan çatışmalara istekliliğin bir göstergesi olarak değerlendirildi.
Üçüncü önemli özelliği, bu hareketin, ülkenin görece daha iyi ücret alan işçileri tarafından yürütülmesi ve bir önderliğe sahip olmasıydı. Yegane olmasalar da göze batan iki figür vardı. Bunlardan biri, Cordoba Işık ve Kuvvet sendikasının bir yöneticisi olan Agustin Tosco idi. Parti üyesi olmadan kendini sosyalist olarak tanımlıyordu, ancak sendikal, politik ve ideolojik bakımdan militan özellikleri dikkat çekiyordu. Tosco, özgürlükçü sendikalizmin ve anti-bürokratik sendikacılığın ilk lideriydi. Diğer figür ise SMATA (Birleşik Otomobil İşçileri) Cordoba sendikasının yöneticilerinden Vandorist (ç.n.: sendikanın önemli fraksiyonlarından birinin lideri Augusto Timoteo Vandor) Elpidio Torres’ti. İkisi de Peronistti fakat Peronizmin farklı kanatlarında yer alıyorlardı. Tosco daha mücadeleci ve sosyalist iken, Torres merkez sağa yakındı. Ayın 29’u için yapılan ve Cordobazo’yu tetikleyen grev ve gösteri çağrısı öncesine kadar her iki lider büyük farklılıklara sahipse de kavgayı başlatma konusunda hemfikirdiler.
Gösteriye dönüşen grev, Maximo Mena adlı bir işçinin ölümüne kadar yoğun polis müdahalesine karşı bir protesto niteliğindeydi. Bir işçinin öldürülmesi sokaktaki insanda çok güçlü bir tepkiye sebep oldu. Polis geri çekildi ve şehir kısa sürede adeta ele geçirildi. Öğrencilerin yoğun yaşadığı Clinicas mahallesi de tamamen kavgaya katılan göstericiler tarafından ele geçirildi. Bu mahalle, askeri hükümetin asker sevk etmesiyle göstericilerin elinden alınabildi. Bu bir dönüm noktası, daha sonra gelişecek çatışmaların bir öncülü olacaktı.
Peronist gerillacılığın yeniden dirilişi
 
Peronist Silahlı Güçler (Las Fuerzas Armadas Peronistas-FAP) Envar Cacho El Kadri’nin liderliğinde 1968’de kurulan gerilla gücüydü. Tucuman’ın Taco Ralo kasabasında aynı yılın 17 Eylül’ünde gerçekleştirilen başarısız silahlı eylemle ortaya çıktılar.
“17 Ekim” adlı gerilla fraksiyonu, Taco Ralo-Tucuman’da “El Plumerillo” kampına yerleşti, amaçları daha sonra bu tür çatışmalar için daha uygun yerlere geçerek savaşı başlatmak üzere çevreye uyum, katılımcıların eğitimi ve kaynaşmasını sağlamaktı. Maalesef, yeterli güvenlik önlemi almadan tamamen silahsız bir şekilde bir keşif yürüyüşünden dönerken sürpriz bir şekilde, bir grup kaçakçı ile karşılaşmayı uman Tucuman Polis Biriminin şefi idaresindeki yüz kişilik güç tarafından gözaltına alındılar.
Yayınladıkları ilk bildirgede kendilerini şöyle tanıttılar: “Milletin onurunun ve halkın mutluluğunun tekrar kazanılması için savaşı başlatan gençliğiz ve yoldaşlarımızın çoğu halka sadakatini hayatlarını vererek gösterdi. Çağdışı ve adaletsiz ayrıcalıklarını sürdürmek için tek yol olarak bu şiddet atmosferini seçen oligarşinin yol açtığı (…) bu şartlar altında ve ülkemizin ekonomik bağımsızlığına, siyasal egemenliğine ve vatanımızda sosyal adaleti sağlama gereğine inanmış olarak, bunu silahlı mücadeleden başka bir araçla yapma imkanı olmadığından, Peronist gençler grubu olarak Peronist Silahlı Güçler’i (FAP) kurmaya ve ‘Halkı yalnızca halk kurtarır’ sloganımızda dediğimiz gibi halka kendi kurtuluşunun gerçek yolunun devrimci savaşı başlatmak olduğunu işaret etmeye, ve rejimin politik gücüne karşı anladığı tek yoldan meydan okumaya karar verdik: Bu da güçtür, anayasada yazılı ‘Anayurdu savunmak için silahlan’ emrine uygun olarak.” Belge, nihai hedefi şöyle niteleyerek sonlanır: “Peron’un tekrar iktidara gelmesine ve adil, özgür ve egemen yeni Arjantin kuruluncaya kadar, kim düşerse düşsün, neye mal olursa olsun! Ya vatan ya ölüm! Biz kazanacağız!”
Taco Ralo’daki başarısızlık, Arjantin’de kır gerillacılığı metodunun başarısız olacağı anlamına gelmiyordu. Arjantin’in spesifik özellikleri bir tarafta şehirlerde büyük nüfus yoğunlaşmaları, diğer tarafta ise kır savaşı için siyasi ve coğrafi açıdan uygun bölgelerin varlığıydı ve bu özellikler, silahlı mücadelenin kırsal alanda olduğu kadar şehirlerde de belirleyici olacağını gösteriyordu. Ancak ülkenin kapsadığı coğrafi genişlik ve kırsal alanlar ile kentsel bölgeler arasındaki uzaklık kır gerillasına destek sağlamak için lojistik ağlarını ve şehir yapılanmasında bir konsolidasyonu gerekli kılmaktaydı. Bu, hemen bütün gerilla deneyimlerinde karşılaşılan kısıtlayıcı bir etmen olarak anlaşılabilir.
Bu yüzden ilk etapta Arjantin’de kır gerillacılığı yapmaya gerek olup olmadığı ve bunun etkililiğine dair bir soru işareti doğdu. İzleyen dönemde militanlar, yenilginin taktik bir karakter taşıdığı, bunun yöntemin doğruluğunu değiştirmeyeceğini değerlendirdiler.
Ancak FAP, kır gerillacılığına tekrar girişmedi ve ilerideki bütün eylemleri şehirlere dönük oldu. Buna karşılık, en azından teoride, şehir ve kır fokoculuğunu birleştiren sözde “iki ayaklı” bir pozisyona bağlı kalmayı sürdürdüler. Kır ve şehir olarak bu iki ayak teorisi Arjantin’de pek çok gerilla hareketini etkisi altına alan, teorik ve taktik olarak çelişkili, Leninizm ile Maoizmi birleştirme amaçlı bir takıntıydı. Ardından kentlerde pik noktasına 1970 ve 1971 yıllarında ulaşan yoğun eylemlilik aşaması başladı. Yapılan eylemler, polis karakollarına olduğu kadar özel firmalar ve bankalara da saldırı ve soygunlardan bazı hedeflere bombalı saldırılara, açık infazlardan mahkûmların serbest bırakılmasına ve zengin konaklarındaki gıda ve oyuncakların yoksullara dağıtımına kadar uzanıyordu.
Bu şekilde mücadele bilinir hale gelecek ve işlevsel bir alt yapı oluşturulacaktı. Böylece örgüt gelişmeye başladı, aynı zamanda daha sonra bölgesel yönetimi şekillendirmek üzere farklı bölge ve yerleşimlerde birimler oluşturuldu. Eylemler üzerine daha sonra yapılan analizler bu yeni örgütlenmenin taktiklerini açıklığa kavuşturmaya ve değerlendirmeye yardımcı oldu. “Yardım üslerinin gelişmesi ve bunların bölge halkı tarafından teşkili” anlayışı, fokoculuk üzerine tartışma bakımından çok önemliydi. Tam da “silahlı öncü (…) ne savaşı başlatabilir ne de sürdürebilir” yaklaşımında anlatıldığı gibi. Aynı zamanda FAP’ın ayırt edici temel nitelikleri şekillenmeye başladı: “Başkalarına ait teori ve stratejileri eleştiriye tabi tutmadan transfer etme yerine daima ülkenin ve zamanın özelliklerini dikkate alarak kendi gerçekliğimizi öne çıkarma” analizi ile “işçi militanların işbirliğine” özel önem vererek, halktan ayrı düşmeden ve onlarla birlikte inşa anlayışıyla, halkın dikkatini çekecek bir aydın öncü yaratmadan üslerin çevresiyle uyumuna önem vermek.
Çatışmalardan sonra Ongania’ı öne çıkarmak amacıyla bütün kesimlere yönelik siyasi sansür ve tekelci sermaye lehine alınan ekonomik tedbirlere rağmen Ordu istikrarı sağlayamadı ve sözde Arjantin Devrimini derinleştirme önerisiyle başka bir general, Levingston başkanlığı üstlendi. El Cordobazo ile sarsılan toplum şimdiye kadar olandan daha düzenli ve köklü bir şekilde doğrudan eylemlerle rahatsızlığını göstermeye başladı. Bütün ülkede kitlesel ve çatışmalı protestolar yapılıyordu. Peronizm giderek daha radikalleşiyor ve yeni ortaya çıkan silahlı örgütler devrimci bir perspektifle kararlı bir eylemlilik için zamanın uygun olduğunu değerlendiriyorlardı.
1968’de Peronist Silahlı Güçler’e paralel olarak Montoneros ortaya çıkmaya başladı. Kendini kamuoyuna 1970’de sunmuş olsa da, “Peronizmin silahlı kolu” olarak Montoneros gerilla hareketi, önceki iki yıl boyunca uzun bir hazırlık ve örgütlenme döneminde pek çok operasyon gerçekleştirerek ve ateşli çatışmalara girerek kendini geliştirmişti. Böylece, bir kez asgari örgütsel gelişmeyi, politik birikimi ve askeri tekniği sağlayınca, ve hepsinden ötesi Arjantin halkının silahlı eylemlere yeterli desteği verecek kadar olgunlaştığına kanaat getirince vurucu şiddeti artırma yolunda daha fazla adım atmaya karar verdiler. Yani polis karakollarına, askeri birimlere, atış poligonlarına, mühimmat depolarına saldırılarla başlayan politik-askeri kampanyayı ilerletmek. Bu nedenle ilk operasyonlarını ulusal düzeyde planladılar.
Başlıca hedefi devlet yönetimini istikrarsızlaştırmak ve Juan Domingo Peron’u iktidara döndürmek olmasına rağmen, Hector Jose Campora’nın Başkanlığı üstlenmesi ile birlikte bu gerilla hareketi, faaliyetlerini bir “Ulusal Sosyalizm”in kurulması hedefine yöneltti. Onlar bunu Peronizmin doğal evrimi olarak değerlendirdiler. Montoneros politik hedefini çok önceden açıklamıştı. “Askeri politik hat: İç Doküman” adlı belge 1971’de yazılmıştı ve programatik bakımdan en yüksek temsil gücüne sahipti. “Özgür, adil ve egemen vatanın gerçekleştirilmesi” “sosyalizmin inşası ile” mümkün olacaktı ve dolayısıyla “ulusal düzeyde sosyalizmin inşası halk kültürünün gelişmesi ve kabulünü de kapsayan kendi özgül karakterini sergileyen yolu açacaktı. Ulusal kurtuluş emperyalizmin egemenliğinden kurtulma, sosyalizm ise üretim araçlarının özel mülkiyetinin kaldırılması ve ekonominin ulusal üretici güçlere uygun olarak planlanması anlamına geliyordu.
Ancak bu hedefler, bunlar için ihtiyaç duyulan koşulları yaratacak radikal tedbirlerin uygulamaya konulduğu aşamaya varmadan sadece görüntü mahiyetini taşıyordu. Bu yüzden Montoneros ilk aşamanın tamamlanmasının zorunlu olduğu değerlendirmesiyle Peron’un dönüşü için mücadeleyi bu araya koydu. Montoneros’un anlayışına göre, Peronist hareketin içinden geçtiği farklı dönemler arasında 1945-1955 arasındaki iki Peronist hükümet, ilk dönemi oluşturuyordu. Bu dönemde hareket asıl olarak “sürece kitlesel olarak katılan tek sosyal sınıf olan işçi sınıfından, silahlı kuvvetlerin (asıl olarak ordu), kilisenin, devlet aparatının, emperyalizme bağlı olmayan iş dünyasının, küçük ve orta ölçekli işletmelerin bazı kısımlarından” oluşmaktaydı. Yani bu, işçi sınıfının ulusal burjuvazi ve orduyla, kilise ve devlet yönetimiyle bir hareket oluşturması demekti. Bu blok, “toprak sahipleri, sınai ve finansal oligarşiye, yanki emperyalizmine, orta sınıf sektörlerine özellikle de öğrenci ve profesyonellere” karşı bir mücadele başlatmalıydı. Aslında düşman çok belirsizdi, burjuvazinin sınıfsal karakterinin belirlenmesi imkanı yoktu. Programın başarısızlığı, sosyalizmi sınıfsal içeriğinden yoksun düşünme çelişkisinde yatmaktaydı.
Hareketin kökenleri 1960’larda, Cordoba Sosyal Çalışmalar Grubu, Ateneo Santa Fe, Buenos Aires ve Cordoba’daki Katolik grupların militanlarının buluşmalarında bulunabilir. Bahsedilen gruplar, orta ve üst sınıflardan gençlerin Katolik militanlığı ve Marcelo Sanchez Sorondo ve Ricardo Curutchet tarafından yönetilen ve 1966’dan itibaren Juan Manuel Abal Medina’nın redaktörlüğünü yaptığı ulusalcı dergi “Mavi ve Beyaz” ile güçlendiler. Daha sonra bu gençler Juan Garcia Elorrio önderliğindeki “Hristiyanlık ve Devrim” adlı dergi etrafında buluştular. Montoneros’un ilk hücrelerini, bu dergiden de ayrılarak Camilo Torres ve Jose Sabino Navarro tarafından yönetilen grupla birleşenlerin oluşturduğu değerlendirilebilir.
Milliyetçi ve Katolik olmaya çalışan otoriter bir rejim için II. Vatikan Konseyinde Katolik Kilisesinin aldığı yeni pozisyonlara karşı bir meydan okumanın gereği yoktu: “Kilise sosyal ve politik alanlarda farklı tercihleri tanıdı ve bazı ideolojik muhafazakâr formülasyonları terk etti.” Bu, Arjantin’de pek çok papaz ve rahibenin dönemin silahlı mücadelesine katılmasına kadar giden devrimci gerillacı örgütlerle güçlü bir ilişkisi bulunan Kurtuluş Teolojisi hareketinde patlamaya yol açtı.
Montoneros, “Devrimci yargı”nın icrası amacına uygun olarak Pedro Eugenio Aramburu’nun kaçırılması ve ardından öldürülmesini kamuoyuna gönderdiği bir bildiriyle üstlendi. 1955 ila 1958 yıllarında “Özgürleştirici devrim” adı altında fiili hükümetin başkanlığını üstlenen ve Peron’u deviren Aramburu, son dönemde Peronizmin en önemli düşmanıydı ve Peronist hareketin tasfiye edilmesini istiyordu.
Montoneros’un 1 numaralı bildirisinde, “Pedro Eugenio Aramburu hakkında halka ve anayurda ihanet ve 27 Arjantinlinin katledilmesi dahil 108 suçlama” vardı. Montoneros’un amacı devrimci adaletin uygulanmasıydı. Bu, mevcut adalet sisteminin tamamen bir kenara bırakılarak halkın iktidarının kurulmasına başlanması anlamına geliyordu ve belgede bunun yöntemi anlatılıyordu. Sistemin yapısına sert bir darbe vurmak suretiyle rejimin en önemli liberal demokratik ürünlerinden mahrum edilmesini de amaçlamışlardı. Bu daha sonraki “Demokratik Birlik”in tepkisiyle belgelenmiş oldu. Aramburu, iş dünyası ve emperyalist güçler arasındaki prestiji, generaller ve oligarkların desteği ile rejimin tercihi olan bir adamdı.
Halkın Devrimci Ordusu ve Parti İnşası (PRT-ERP)
 
Buraya kadar anlatılan gerilla deneyimlerinin Leninizm’de ifade edildiği şekilde bir parti inşası ile ilişkisi bulunmamaktadır. Bunlar daha ziyade fokocu deneyimlere ve Peronist direnişe bağlanabilir. Bu nedenle Devrimci İşçi Partisinden çıkan Halkın Devrimci Ordusu adlı gerilla örgütü, Arjantin gerilla deneyiminin en değerlisi, hatalarına ve teorik anlaşmazlıklarına rağmen silahlı mücadele konsepti ile ilgili dönemin en olgun örneği olacaktı.
Bu deneyimin siyasi niteliğini anlayabilmek için kökenlerini bilmek gerekir. Bir taraftan, Indoamerikan Devrimci Halk Cephesi (FRIP) esas olarak Arjantin’in kuzey batısında (doğu Santiago, Tucuman, Salta) bir siyasi hareketti ve Indoamerikan’dı, çünkü Latin Amerika’nın tarihsel gelişiminin özelliklerini bir kenara bırakarak merkeze sadece sınıf çatışması teorisini koyduğu için Marksist uygulamaları eleştiriyordu. FRIP’de kırsal proletarya Arjantin devriminin tetikleyicisi olarak değerlendiriliyordu, özellikle de aynı bölgeden gelen işçiler ile köylülerin buluştuğu Tucumanos şeker fabrikaları bölgesinde. FRIP’in en önemli yöneticilerinden biri daha sonra PRT-ERP’ye lider olarak dönecek olan Mario Roberto Santucho idi.
Bu hareketin en önemli eksikliği, düşük teorik formasyon ve Arjantin yeni sanayi işçileri hareketi hakkındaki bilgisizlikti. Bununla birlikte ideolojik bir işçiciliğe doğru yürüyorlardı, yine de sonuna kadar belirli yetersizlikler görülmeye devam edecekti. Sahip olduğu kabile ruhu nedeniyle bilimsel sosyalizmle ve Arjantin işçi hareketi ile yeterli kontağı kuramayan FRIP amaçlarına ulaşacak gelişmeyi gösteremedi. Bu husus, Marksizm-Leninizme yaklaşımda ostrasizmi (ç.n.: dışlama, aforoz etme) bir araç olarak kullanan Santucho tarafından tespit edilmiştir.
PRT-ERP’nin öncüllerinden biri de, Peronist sendikal akımlar içinde mükemmel taktik olarak entrizmi kullanarak Arjantin’de Troçkist akımların en önemlilerinden biri olan ve bir siyasi oportünist olan Nahuel Moreno liderliğindeki İşçi Sözü’ydü. Moreno’nun stratejik politikası, bir iç savaşa dönüşmesi arzu edilmeyen spontane bir ayaklanmanın getireceği bir Rus Devrimi modeliydi. Doğal olarak Moreno’nun İşçi Sözü’ne yönelik taktiği kayıtsızlıktı, ama nasıl olduysa, bu karmaşa içinde Moreno kendiliğinden, fokocu bir silahlı mücadele anlayışına döndü. PO’nun (Palabra Obrero / İşçi Sözü) diğer bir lideri de isyancı bir gerilla olarak fokoculuk anlayışını savunan Vasco Bengochea idi.
Santucho, Bengochea ile ilk ideolojik çatışmasında öne geçti. Santucho ile ilk esaslı çatışma, silahlı mücadele değil Santucho’nun asla uzlaşmaz olduğu bir konu olan proletarya partisinin gerekliliği üzerine idi. Bengochea aydın öncü pozisyonunun hakimiyetini kıramazken ne işçilerin partisine ne bunun inşasına ne de politik bir kadro formasyonuna değil bunlardan birinin diğerine öncelikli olmasına karşıydı.
1963’te İşçi Sözü adına Nahuel Moreno ve FRIP’ın 5 temsilcisi “Tek Cephe” FRIP-PO adında, doktrin olarak Marksizmin adaptasyonunu ve bir devrimci işçi partisinin oluşturulmasında emeği esas alan, iktidar için silahlı mücadele stratejisine yönelik bir anlaşma yaptılar. Her iki grup da, partinin, silahlı mücadele için bir ilk basamak olarak oluşturulması fikrindeydi. Devam eden başlıca anlaşmazlık noktaları, FRIP’in, İşçi Sözü’nün Peronistler içindeki entrizm faaliyetinden vazgeçmesini ve Troçkist bir oluşum olarak PO’nun IV. Enternasyonal’den ayrılmasını istemesiydi. FRIP’in itirazlarına ve tartışmaları bir yıl ertelemesine rağmen, Tek Cephe sonunda IV. Enternasyonal’e katıldı.
25 Mayıs 1965’te FRIP-PO Tek Cephe’nin ilk kongresi yapıldı. Morenistasların istediği gibi ve FRIP’in baskısıyla Troçkist ağırlığı taşımayacak Marksist Leninist karakterin adaptasyonu ile İşçilerin Devrimci Partisi (PRT) oluşturuldu. Partide yine de Troçkist bir hegemonya vardı. Moreno ile bozuşmak için pek çok baskı altındaki Santucho azınlıkta bulunuyordu, fakat bunu bütünlüğün oluşturulmasında kaliteli bir değişimi yaratmak için kullanmak yerine bir kabile modeli ile kişi kültü yaratmaya dayanak olacak şekilde liderin çevresinden tecrit edilmesini sağlama yönünde geliştirdi.
1966’nın sonlarına doğru Tucuman bölgesinde kır gerillasını örgütlemek için sıkı bir hazırlığa girişildi. Bu konudaki talep, Arjantin gerilla deneyiminin büyük kısmının yer aldığı, ülkenin en geri kalmış ve baskı altında tutulmuş Tucuman bölgesindeki şeker işçilerinden gelmişti.
Tam bu sıralarda, PRT içinde Santucho ile Moreno’yu tekrar karşı karşıya getiren ve “ideolojik devrim” diye adlandırılan süreç başladı. Böylece, örgütün devrimci savaş sırasındaki militanlığının ideolojik yapısı karmaşadan kurtulacaktı. Sonunda Moreno, Merkez Komitenin kontrolünü kabul etmeyerek PRT’yi terk etti.
1967’de Santucho, Merkez Komitenin diğer üyeleri ile birlikte PRT’nin en kapsamlı belgesini yazdı. Kırmızı kapağı dolayısıyla aynı zamanda “kızıl kitapçık” diye adlandırılan “Sosyalizmin ve İşçi İktidarının Tek Yolu” başlığını taşıyan broşürdü bu. Belge, kırsal proletaryayı devrimin tetikleyicisi olarak gören, Buenos Aires’deki sendikal bürokrasiyi başlıca engel olarak değerlendiren, Rus devrimini izlenmesi gereken bir model olarak kabul eden İşçi Sözü’nün bakışı ile sendikal çalışmada militanlığa yoğunlaşarak klasik bir ayaklanma stratejisine dayanan FRIP’in tarihsel bakışını birleştirmeye çalışıyordu. Belge, FRIP ile İşçi Sözü arasındaki ideolojik pozisyonların yarattığı gerilimin çözdüğü iddiasındaydı. “Kızıl Kitapçık” Lenin, Mao, Troçki ve Engels’in teorik ve politik mirasını sahipleniyor, fokoculuğun eleştirisi ile birlikte Küba Devrimini esas alıyor ve yakın gelecekte uzun süreli bir halk savaşını başlatacak silahlı bir yapının inşasını destekliyordu. Şehir ve kır gerillası arasındaki sözkonusu uyuşmazlığa rağmen gerilim her iki isyan stratejisinin parti içinde kaynaştırılması suretiyle çözülecekti.
Nitekim, Kızıl Kitapçık, 1968’de PRT’nin IV. Kongresine taşındı ve “devrimci Marksistlerin temel teorik görevi Troçkistlerin katkılarını Maoizme, Leninizme tam dönüş anlamına gelen daha üst bir birlikte kaynaştırmaktır” ifadesiyle kongre tarafından onaylandı. Böylece 1969’da Tucuman’da kır gerillası için hazırlıklara başlandı, ancak hazırlıklar Ongania’nın fiili hükümeti tarafından fark edildi ve operasyon yapıldı. Aralarında Mario Roberto Santucho’nun da bulunduğu 8 kişi devletin eline geçti. Tucuman’daki kır gerillası hüsrana uğrarken ülkenin diğer bölgelerindeki hücreler çalışmalarını durdurmadı ve Arjantin’in orta kesimlerindeki Rosario şehrinde operasyonlara başladılar. Şehir gerillası silah ve finansal kaynak teminine öncelik veriyordu. Gerilla faaliyeti, kısa sürede La Plata, Buenos Aires, Cordoba, Chaco, Santa Fe gibi diğer şehirlere de yayıldı. Hapishanede olan Santucho’nun yokluğunda Merkez Komite ile silahlı eylemlerin önderliğini yapanlar arasında gerilim ortaya çıktı. Bu durum karşısında PRT’den bir grup, parlak bir komando operasyonu ile Santucho’yu hapishaneden kurtardı.
Özgürlüğüne kavuşan Santucho’nun önderliğinde PRT, Haziran 1970’de V. Kongresini yaptı. Kongrenin hedeflerinden biri partinin silahlı kanadının kurulmasıydı. Halkın Devrimci Ordusu (ERP) böyle ortaya çıktı. ERP sadece PRT militanlarına yer vermedi; halk ordusunun kitlelerin en geniş kesimleri ile bütünleşmesi öngörülüyordu. Bu pozisyon ERP’nin kapsamını az çok gösteriyordu. Santucho cephesini karakterize eden popülist düşünceye göre, ulusal burjuvazinin bir kesimi ER’nin (Devrimci Ordu /ç.n.) bileşeni olabilirdi: “Ülkemizin ulusal ve sosyal devrimini, yabancı emperyalist ülkelerle yapılan anlaşmaların bozulmasını, bir sosyal demokrasi sistemi kurulmasını, işçi sınıfı önderliğinde halkın devrimci hükümetini, kendi kitle örgütleri aracılığıyla bütün halkın (bütün halk bütün sosyal sınıflardır) katılımını, emperyalist uluslararası kuruluşlarla bağın kesilmesini, emperyalist yardım alan bütün sermayenin millileştirilmesini ve kamulaştırılmasını vb. istiyoruz.” Bunun sosyalist bir program olmadığı belliydi ve mücadelede öngörülen sınıf bileşimi, sosyalizme doğru giden süreci tuzaklayan boyutlar içeriyordu.
Arjantin tarihinde en aktif gerilla olacak olan Halkın Devrimci Ordusu Temmuz 1970’de ortaya çıktı. 1970’in son iki ayındaki ERP operasyonları gazetelerin bütün sayfalarını işgal etti. ERP’nin eylemlerinin ilk birkaç ayı içinde yoğun bir propaganda gerçekleştirildi. İlk eylemlerin çoğu şiddet içermiyordu. ERP militanlarının çoğunluğu daha önceden bir askeri uzmanlığa sahip olmasalar da illegalitenin okullarında antrenmanlıydılar. ERP’yi popülerleştiren eylem türleri arasında, sadece tekelci şirketlere ait olanlara el konularak fakir bölgelerdeki halka yiyecek maddesi dağıtımı yapılması da vardı. Eylemler sırasında daima temas kurulacak kimselere iyi muamele edilmesi, etrafa zarar verilmemesi öngörülüyor, eğer bir zarar vuku bulursa bundan etkilenenlere ödeme yapılıyordu. Diğer yaygın propaganda eylemleri arasında, okul çocuklarına dağıtmak üzere fabrikalardan ilk ve ikinci kademe okullar için okul araç-gereçlerine el koyma vardı. Finans Kampanyası gibi çok önemli bankalara saldırılar yapıldı ve eylemlerin bazılarında aralarında PRT’nin önderlerinin de olduğu tutuklamalar oldu.
PRT’nin bazı liderleri ERP gerilla eylemlerinin ilk hatlarında yer alıyordu ve bu partide problem yaratıyordu. Partinin çeşitli hücreleri başsız ve kılavuzsuz kaldığı için bu durum, parti içinde gerilimlere, güvensizliğe, dağınıklığa ve tartışmalara yol açıyordu.
Bu eylemlerden ayrı olarak Viborazo’da (Rosario’daki ikinci Cordobazo) en büyük kitlesel katılım sağlandı. Diğer eylemlerin yanında bir televizyon istasyonunu ele geçiren ERP militanları hazırladıkları bir bildiriyi televizyondan yayınladılar. Bu eylemler, PRT-ERP’yi, 6 ayı henüz geçmişken, istisnai bir gelişimle bir “Troçkist klik” olmaktan öteye taşıdı. 1971’de fiili hükümetin demokratik seçimler için çağrı yapması söz konusu iken polis müfrezelerinin ele geçirilmesi yanında, aynı zamanda İngiliz Konsolosu olan ve Rosario şehrindeki buzdolabı şirketi Swift’in yöneticisi Silvester olayında olduğu gibi para temini için adam kaçırma eylemleri yaptılar. Kaçırılma eylemiyle eşgüdümlü bir şekilde buzdolabı fabrikası işçileri, çalışma istikrarı, ücretlerin iyileştirilmesi ve sendikal temsilcilik talepleriyle şirket ile bir uzlaşmazlık çıkardılar. Böylece, Silvester’ı kaçıran gerillaların isteklerinin kabulü zorlayıcı bir başka unsuru devreye sokmuş oluyorlardı. İsteklerden biri, şehrin yoksul mahallerindeki halkın temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasıydı. Şirketin, isteklerin tamamını kabul etmesiyle İngiliz konsolos serbest bırakıldı. Konsolos basına yaptığı açıklamada, ellerindeyken gerillalardan mükemmel bir muamele gördüğünü söyledi.
Trelew katliamı: Gerillaya darbe
 
Arjantin’in güneyindeki Rawson kentinde Chubut Nehri kıyısında dönemin “en tehlikeli” politik tutuklularının bulunduğu eski bir cezaevi vardır. Bu cezaevine konan tutsaklar çoğunlukla ERP’nin, FAP’ın ve FAR’ın savaşçılarıydı. Cordobazo’nun lideri sendika önderi Agustin Tosco ve 1971’de aylar önce tutuklanan Santucho da bunlar arasındaydı.
ERP merkez komitesi, FAR merkez komitesiyle işbirliği içinde, tutsak devrimcilerin desteğiyle dışarıdan yapılacak askeri bir operasyonla cezaevinin ele geçirilerek tutsakların kaçırılması için bir plan hazırladı. Paralel bir şekilde ERP ve FAR’ın tutuklu liderleri cezaevinin içeriden ele geçirilmesi şeklinde başka bir plan hazırladılar. Buna göre dışarıdaki askeri komite kaçacak tutsaklar için esas olarak iki şeyi garanti edecekti: oradan 20 km uzaklıktaki Trelew havaalanına doğru kaçış için kamyonları ve araçları hazır etmek ve onları Şili’ye taşıyacak Buenos Aires – Trelew hattındaki bir uçağı zorla ele geçirmek. ERP ile FAR’ın cezaevi dışındaki askeri komitesi cezaevinin içeriden ele geçirilmesinin imkansız olduğunu değerlendiriyorlardı. Bu, kaçış sırasında cezaevinde bulunan liderler için çok kötü sonuçlar doğabileceği kaygısıyla parti içinde gerilimleri artıran güvensizliklere yol açtı.
Santucho tarafından hazırlanan plan 16 Ağustos 1972’de parti disiplinine uygun olarak bütün yönleriyle uygulamaya konuldu. Cezaevinin bir tek kurşun atmadan içeriden ele geçirilmesi planı mükemmel bir şekilde yürüyordu. Sadece son güvenlik noktasında bir direnişle karşılaşılmıştı. Küçük bir çatışmadan sonra bir gardiyan öldü ve militanlar, transfer için dışarıda beklenilmesi gereken taraftaki cezaevi kapılarını açtılar. Ancak orada ne kamyonlar ne de otobüsler vardı!
Plana dair güvensizlik ve parti içinde liderlerin yokluğu nedeniyle görünür bir şekilde ortaya çıkan tartışma nedeniyle dışarıda mevzilenenler, cezaevinden gelen silah seslerini operasyonun başarısız olduğuna yordular. Aynı zamanda kaçışa yardımcı olmak üzere gelen operasyon yöneticisi içinde olduğu arabayla kaza geçirdi ve bu yüzden dış operasyon lidersiz kaldı. Güvensizlik ve teknik sorunların yarattığı ruh haliyle dış ekiptekiler, hapishanenin dışına çıkmakta olan yoldaşlarını yalnız bırakarak geri çekilmeye karar verdiler.
Politik tutsakların cezaevi kapısı önündeki yalnızlıklarının yarattığı duyguyu tam olarak anlamak mümkün olmayabilir, bununla birlikte hızla yeniden organize olarak bir strateji geliştirdiler. Liderlerden oluşan bir grup, geri çekilme kararına uymayan bir gerillanın getirdiği tek otomobille bir uçağın hazır bekletiliyor olması umuduyla havaalanına gidecekti. 19 militandan oluşan daha kalabalık öteki grup ise çevrede bulunan araçlara el koyarak orayı terk edecekler ve militanların geri kalanları, infazdan kaçınmak için firar kanununa dayanarak cezaevine geri döneceklerdi. Santucho, Gorriaran, Merlo, Menna, Vaca Narvaja, Quieto ve Osantinski’den oluşan ilk grup, o ana kadar hapishanede ne olduğunu bilmeyen gerillalar tarafından kaçırılan uçağın bulunduğu havaalanına ulaşmayı başardı ve ikinci grubu beklemeye başladı. Bekleme için kararlaştırdıkları süre doldu, ancak risk alarak bir süre daha kaldılar, daha fazla bekleyemeyecekleri an geldiğinde altı lider ile uçağı kaçıran ERP’den bir kadın gerilla ve FAR’dan iki gerilla Şili’ye gitmek üzere ayrıldılar. Aralarında ERP ve FAR’ın diğer liderleri ile Santucho’nun karısının bulunduğu ikinci grup, dakikalar sonra havaalanına ulaştı. Bu koşullarda yapacakları tek şeyi yaptılar; havaalanında mevzilenerek basına ve yargıçlara garanti talebinde bulundular. Sonunda silahlarını bırakarak teslim olan militanların mesajı bütün ülkeye yayıldı.
İlk grubun uçağı planlandığı gibi Şili’ye indi ve Lanusse’nin fiili hükümetinin baskısı, Şili halkının sorunun acil çözümü talebiyle kitlesel harekete geçmesi nedeniyle Allende hükümeti bu grubun Küba’ya gitmesine izin verdi.
Arjantin’de gerilla liderlerinin hapishaneden kaçışı sevinç gösterileriyle kutlandı. Ancak teslim olmalarından 6 gün sonra, 22 Ağustos şafak vakti, havaalanında ele geçirilen 19 gerillanın, tutulmakta oldukları Trelew’deki deniz hava üssünde kurşuna dizilmeleriyle bu sevinç acıya boyandı. Taranan 19 gerilladan sadece üçü, FAR’dan Alberto Campa ve Maria Berger ve Montoneros’dan Ricardo Rene Haidar hayatta kaldılar. Bunlar da daha sonraki direniş eylemlerinde öldürüldüler ve kaybedildiler. Arjantin’deki fiili hükümet olayı gerillaların yeniden kaçmaya kalkması sırasında yaşanan bir çatışma şeklinde kapatmaya çalıştı. Ancak halk bu haberlere inanmadı ve bu durum ülke çapındaki krizi ve hoşnutsuzluğu derinleştirdi.
Diktatörlük öncesi yıllar: Seçimli döneme geçiş ve gerillanın imhası
 
1972’nin sonlarına doğru Arjantin’deki politik ve toplumsal iklim sürdürülemez halde olduğundan Lanusse açık seçim yapılması çağrısı yaptı. Peronist partiye ilişkin kamusal yasakları kaldırdı ancak hareketin liderinin yasakları korundu. Peron seçimlere katılamayacak olmasına karşın partisi kendini gösterebilecekti.
Diktatörlüğün son döneminde örgütlerin içinde yoğun bir tartışma meydana geldi. Montoneros partide politik bir alan yaratma düşüncesiyle kendini Peronizmin şartlarına tabi kıldı ve özellikle Galimberti’nin Peronist gençliği olmak üzere diğer örgütlerle ilişkiler örmeye başladı. 1972’nin ortalarına doğru Peronist Gençlik ve Montoneros, Peronizmin içinde büyük öneme sahip gerçek bir kitlesel fenomen haline geldi.
Montoneros ve Halkın Devrimci Ordusu (ERP) sert ve şiddet içeren eylemlerini artırdı. Peron, mevcut şiddet senaryosuna bir cevap olmak üzere gerilim ortamının dönüşünü kolaylaştıracağı düşüncesiyle hareketin gerilla eylemlerini onaylıyordu. Bu Peronist formül, Hector Compara’nın liderliğinde, yasaklamadan 17 yıl sonra başkanlık oylarının yüzde 49’unu alarak 11 Mart 1973 seçimlerinde başarılı oldu.
Campora, FAR ve Montoneros’un buluştuğu Peronist Gençlik içindeki devrimci eğilimlerle çok iyi ilişkilere sahipti, ancak değişik kesimlerle uzlaşma arayışına girişti, özellikle de Peron’un özel sekreteri Lopez Rega ile Peron’un ilk başkanlığında ulusal istihbarat sekreterliğine getirilen Albay Jorge Osinde liderliğindeki Peronizmin sağ kanadıyla. Bu kesim için devrimci eğilim, sosyalist bir ülke hedefine ulaşmak için Peronizmi bir araç olarak kullanmak isteyen komünistlerin Peronizme sızması anlamına geliyordu. Bu, Peronist parti içinde, partinin en ortodoks kesimiyle Jose Ignacio Rucci ve Lorenzo Miguel liderliğindeki geleneksel CGT arasında bir yer açmaktı. Buna karşılık FAR, Galimberti liderliğindeki Peronist Gençlik ve Montoneros, Peronizmi sosyalizmle ilişkilendirerek, Peronizm içinde bir iç akım olarak Peronist Devrimci Yönelimi şekillendirmeye başlayacaklardı.
Campora’nın görevi almasından birkaç gün sonra Galimberti yeni doğan demokrasiyi korumak amacıyla halk milisleri oluşturulması çağrısında bulundu. 18 yıllık yasaklama süresinde gerillanın çok daha faydalı olduğunu değerlendiren Peron, yeni pozisyonunun ilk göstergelerinden biri olarak, Madrid’e yerleşmesinden bir süre sonra, Galimberti’yi Peronist Gençlik liderliğinden uzaklaştırdı.
Başkan Campora, “Özgürlük yolunda olup olmadığımızı ve hedeflerimize ulaşıp ulaşamayacağımızı test etmek üzere” gerilladan ateşkes ilan etmesini istedi. Bu talep onun göreve gelmesinden sonra da gerillanın çeşitli eylemler yapmasının sonucu olarak ortaya çıktı.
Peron’un desteği olmadan Montoneros ikili bir oyun oynamaya karar verdi: Bir taraftan devrimci savaşın kesintisiz sürdürülmesi, diğer taraftan ise pek çok siyasi kadrosunun Campora hükümetinde önemli görevler üstlenmesi.
Bu arada PRT-ERP Campora’ya Nisan 1973’te yayınladıkları “Halkın Devrimci Ordusunun savaşı bırakmamasının nedenleri” başlıklı belge ile cevap verdi. Bu belgede şu değerlendirme ve kararlar vardı:
“Halkımıza veya gerillaya saldırmadıkça örgütümüz yeni hükümete saldırmayacak. Örgütümüz şirketlerle ve karşı-devrimci silahlı güçlerle askeri mücadeleye devam edecek. Ancak saldırılarını ne hükümet kurumlarına ne de Başkan Campora hükümetinin herhangi bir üyesine yöneltmeyecek. Yürütmeye bağlı olduğu kabul edilen polise gelince, bunlar son yıllarda baskıcı ordunun aktif yardımcısı olarak faaliyet göstermişlerse de, ERP, 25 Mayıs’tan itibaren, gerillayı takip eden ordu ile işbirliği yapmaz, kitlesel gösterilerin bastırılmasında yer almaz ve tarafsız kalırsa polise saldırmayı durduracak. (…) Biz ilk adımları attık ve halkımız bizi anlıyor. Peronist burjuvazinin yöneticileri dahil Lanusse ve Lopez Aufranc’ın başını çektiği halk karşıtı unsurlar 11 Mart seçimlerinin bir birikim süreci karakteri taşıdığı ve halkın barışa/huzura oy verdiği şeklinde yalanlara tutunarak kafaları karıştırmaya çalışıyorlar. Hepimiz biliyoruz ki halk, baskıcı Askeri Diktatörlüğü karşı savaşanların özgürleştirilmesine oy verdi. (…) Bundan önce ERP; Başkan Campora’ya, yeni hükümetin üyelerine, işçi sınıfına ve genel olarak halka düşmanla savaşa ara verilmemesi çağrısı yapmıştı. Halkın tarafında görünen herhangi birinin ateşkes veya başka iddialarla silahlı veya silahsız halk ve işçi mücadelesini durdurmaya veya saptırmaya dönük girişimi düşman ajanlığı, halkın mücadelesine ihanet ve aile içine nifak sokmak olarak değerlendirilecektir”. Dokümanın açık pozisyonunun ötesinde, PRT-ERP’yi karakterize eden daimi teorik çatlaklar deklarasyonda çıplak bir şekilde duruyordu.
Bir yandan gerilla eylemleri ve Peronist sağ ile mücadeleci Peronizm arasındaki gerilim devam ederken 20 Haziran 1973’de Peron, Arjantin’e kesin dönüş sürecini başlattı. Geliş gününde yaklaşık 2 milyon Peroncu militan, liderlerinin gelişini beklemek üzere Ezeiza’ya (uluslararası havalimanı) geldi. O anda Peronizmin farklı eğilimleri arasındaki bütün gerilimler ortaya çıktı ve dönüş, taraftarlarının yeniden buluşması nedeniyle bir festival olmanın ötesinde bir katliam oldu. Lopez Rega liderliğindeki sağ Peronistler, silahlı olarak Ezeiza’ya geldiler ve güneyden giriş yapacak olan Montoneros, FAR ve Gençliğin bir kısmının yer aldığı sol Peronistlerden oluşan yürüyüş koluna “dur!” emri verdiler.
Günler önce –Peron’un dönüşünü organize etmek üzere oluşturulan komisyon tarafından- bütün ülkeye yapılan açıklamada, sadece mavi ve beyaz bayrakların, beyaz mendillerin kullanılabileceği, güvercinlerin uçurulacağı ve sadece “yaşasın vatan, yaşasın Peron” şeklinde slogan atılacağı ve hemen ardından General Peron’un konuşmasını yapacağı duyurulmuştu.
Sahnenin önünde gençlik birliğine mensup ve sıkı bir şekilde silahlanmış 3 bin kişi vardı. General Osinde, “sahnenin önünde CGT olsun” dedi. Gün gerilimle başladı. İlk göstericiler kontrol dışına çıkmaya başladıklarında organizasyon güvenliği şafakta göstericilere ateş açtı, ilk ölüm orada oldu. Hiçbir şey insanların akışını durduramıyordu, öğleye doğru 2 milyondan fazla bir sayıya ulaşmışlardı. Öğleden sonra saat ikide güney kolundan Peronist Gençlik, FAR ve Montoneros gelmeye başladı.
Sahnenin 100 metre ötesinde güvenlik, güney koluna başka bir bölgeye geçmeleri talimatını verdi. Sahnenin önünde bekleyen cansız sendikal gruptan çok fazla canlı olan güney kolundan yüzlerce gösterici buradan ayrılarak şeritlerin ötesine geçen bir yol açtı. Yakındaki bir okulun içinde bulunan bir güvenlik postası, güney kolunun bu ilerleyişini grubun sahneyi ele geçirme niyetiyle yaptığı değerlendirmesiyle, kitleye arkadan ateş açtı. Bu arada sahnenin önündeki barikattan da önden ateş açıldı, bu koldan sahneye çıkma amacıyla gelen militanlar aynı takımın çapraz ateşine maruz kaldılar. Güney kolu bu sırada –Osinde’nin adamlarının düşündüklerinin tersine- sahneyi ele geçirmek gibi bir planları olmadığı için küçük kalibreli az sayıda silah taşıyordu. Yegâne plan Peron’u Ezeiza’da karşılamaktı.
Öğleden sonra saat iki buçuğu geçe katliam başladı. Yakındaki okula yerleşmiş bulunan komisyonun belirlediği güvenlikten sivil kişiler, güvenlik işlemlerini takip etmek için ağaçlara çıktılar. Sahneden bunları görenler kötüye yorumladı ve megafonla, gerilla sanılan bu kişilerin ağaçlardan inmeleri istendi. Çağrı üzerine ağaçlardan inen bazıları silahlı güvenlik olarak sahneye yöneldiler, ancak bu kez de sahneyi ele geçirecekleri düşünüldü. Yeniden bir çapraz ateş başladı ve yakındaki ormana doğru bir av başlatıldı. Pek çok kişi ele geçirildi, diğerleri öldürüldü. Sağcı Peronist güvenlikçiler tarafından gözaltına alınanlar okula getirildi ve orada işkenceye tabi tutuldu. Geride 13 ölü ve yüzlerce yaralı kaldı. Bu, Peronizm içindeki uzlaşmaz farklılıkları ortaya çıkardı ve Peronist hükümete direksiyonu tam bir şekilde sağa kırma imkanı verdi. Böylece 1976’daki askeri darbe öncesinden, asıl amacı Arjantin’de gerillayı ve solu imha etmek olan karanlık yıllar başlamış oldu.
13 Temmuz 1973’te Hector Campora istifa etti ve geçici acil seçim çağrısı yaptı. Sonunda Juan Domingo Peron, 18 yıllık bir aradan sonra ülkenin başkanlığını kazandı.
Peron’un başkanlığı üstlenmesinden iki hafta önce 6 Eylül 1973’te ERP ordunun Güvenlik Komandolarına saldırdı.
23 Eylül’de Peron üçüncü kez başkanlığa oturdu ve şiddet yükselişe geçti. Seçimden sonraki 48 saat içinde Montoneros, Jose Ignacio Rucci’ye suikast düzenledi. Bu, askeri üniforma ile başkanlık görevine oturan Peron’un silahlı örgütlere dönük tavrını belirlemek amacı taşıyordu.
1974’ün ilk günlerinde ERP, ülke ordusunun en önemli birliği olan Mavi Alayı sıkıştırmaya başladı. Bu Peron’u deli etmeye yetti ve gerilla militanlarına suçlular ve paralı askerler muamelesi yapmaya başladı.
Peron ölüm döşeğindeydi ve hükümet kararları, daha Peron sağken solcu militanları takip etmek ve öldürmek için “Üç A” olarak bilinen “Arjantin Anti-Komünist Birliği” (La Alianza Anticomunista Argentina) adında yarı-militer bir yapı kuran Lopez Rega’nın eline kaldı.
Üç A esas olarak PRT-ERP, Montoneros, FAR militanlarına ve çok daha özel olarak bu gerilla deneyimlerinden gelenlerin oluşturduğu, Katolik kilisesi içindeki fakirlik ve sosyal sorunları önemseyen ve PRT-ERP ile Montoneros aracılığıyla silahlı mücadelede yer alan yüzlerce rahip ve rahibenin oluşturduğu gruba karşı baskı ve şiddete başladı. Tarihe bir not düşmek açısından şuna işaret etmek gerekir; çağdaş Peronist hareket Arjantin’de Üç A’nın Peron’un hastalığında Lopez Rega’nın deliliğinin bir sonucu ortaya çıktığı iddiasında bulunmaktadır. Gerçek şudur ki, bu yarı askeri ordu sadece bir yılda 700 solcu militanın hayatını sonlandırdı ve ilk kaybetme olaylarının çoğu 1976’daki askeri darbe öncesinde oldu.
Peron ile Peronist Gençlik Hareketi arasındaki bağın kopması, 1 Mayıs 1974’te, Peron, Hareketi başkanlık sahnesinden kovduğunda resmiyet kazandı. Bundan iki ay sonra Peron öldü. Karısı Isabel hükümete girdi fakat bütün güç ve karar yetkileri Lopez Rega’daydı. İzleyen aylarda Üç A tarafından ülkenin gerilla militanlarına karşı suikastler, işkenceler, kaybetmeler yoğunlaştı. Peronist sağ, hükümetin iplerini ele geçirdi, ERP ve Montoneros gerilla pozisyonlarını güçlendirdiler. ERP Tucuman’daki Acheral kasabasını ele geçirdi ve orada bir gerilla üssü kurdu. Montoneros, lideri Mario Firmenich aracılığıyla yeraltına geçtiğini duyurdu ve politik alandan çıkarak tamamen silahlı mücadeleye odaklandı.
1975’deki ekonomik ve politik kriz yıkıcıydı, Lopez Rega’nın kamuoyu imajı o kadar yıpranmıştı ki ülkeden kaçtı ve Isabel Peron yetki alarak hükümeti Italo Luder’in ellerine bıraktı. Bu ortamda Arjantin ordusu, gerilla ile mücadelesinde tam bir özgürlük (carta blanca) talep etti.
Montoneros 29. Piyade Alayına saldırdı. Şiddetli çatışmada çoğunluğu acemi 13 asker öldürüldü. Ertesi gün, geçici başkan Italo Luder tarafından silahlı kuvvetlere “yıkıcı faaliyetlerin yok edilmesi” yetkisi veren bir seri karar yayınlandı.
İç savaş bir vakaydı ve 23 Aralık’ta ERP, Buenos Aires’in Monte Chingolo bölgesindeki Domingo Viejobueno’da bulunan 601. Levazım Taburuna başarısız bir saldırı gerçekleştirdi. Bu, Halkın Devrimci Ordusunun son büyük eylemiydi. Amacı 20 ton silah/mühimmat ele geçirmekti: 60 bin fişekle 900 adet FN FAL tüfeği, 100 bin fişekle 100 adet M16 tüfeği, 20 mm’lik 6 adet uçaksavar, 15 adet geri tepmesiz top, Ithaca 37 çifteleri ve mermileri, 150 adet otomatik tüfek. Monte Chingolo’daki askerler arasında 601. Levazım Taburu hakkında bilgi sağlayan bir asker vardı. Saldırı Ağustos ayından beri planlanıyordu. Operasyonun başarısızlığı, devrimci örgüt içinde Ordu İstihbarat Servisinin (SIE) bir ajanının bulunmasından kaynaklanıyordu. Bu şekilde, ERP’nin Monte Chingolo’ya yapacağı saldırı oradakiler tarafından bekleniyordu. Rakamlar olayın büyüklüğünün bir kanıtıydı. ERP’nin 40’tan fazla savaşçısı, beş asker ve civardaki barakalarda yaşayan çok sayıda sivil. Sivil ölümlerin sayısı hiçbir zaman bilinmedi, ama çok olduğu kesindi. Bu, gerilla ile ordu arasında meydana gelen en önemli olaydı. Yıllar sonra, bu eylemde tutsak düşen savaşçılar olduğu öğrenildi. Katledilenlerden 20’sinin çatışma sırasında, diğerlerinin daha sonra öldürülmüş olduğu tahmin ediliyor.
28 Aralık’ta bir gerilla mangası, muhbir Ranier’i tutukladı. 1976’nın 13 Ocak’ında Devrim Mahkemesi, Jesus Rames Ranier’i “düşmana casusluk ve devrime ihanet”ten suçlu buldu. Ceza tekti: ölüm. 14 Ocak’ta Flores’te 29 yaşlarında iriyarı genç bir adamın cesedi bulundu. Yanında bir yafta vardı: “Ben Jesus Ranier, devrime ihanet eden ve yoldaşlarını ihbar eden.”
En eğitimli kadrolarını kaybettiği Monte Chingolo başarısızlığının ardından ERP, 1976’nın ilk aylarında Üç A’nın eylemleri ve ordunun imha planını uygulamaya koyduğu tarihe kadar eylemlerine devam etti.
Bunun yanı sıra, Montoneros, eylemlerindeki şiddeti artırdı. Hükümet bunlara karşı medyatik bir kampanya başlattı ve bu şekilde kamuoyunda örgüte karşı bir tepki yaratmayı başardı. Hükümetin baskıyı artırması gerilla liderlerinin pozisyonlarını zora soktu. Mart ayı geldiğinde demokrasi pamuk ipliğine bağlı haldeydi ve militarist güçler yeni bir hükümet darbesi organize ettiler. Darbe rejimi 24 Mart 1976’dan 10 Aralık 1983’e kadar devam edecekti. Bu 7 yıl, Arjantinliler için asla tasavvur edilemeyecek şiddet yılları oldu. Geride 30 bin kayıp ve binlerce cinayet, gözaltı ve işkenceler, 210 çocuğun ailelerinden koparılarak başkalarına verilmesi ve terör kaldı. Çağdaş Arjantin toplumu tarafından asla düşünülemeyecek şeyler.
19 Temmuz 1976’da, Yüzbaşı Juan Carlos Leonetti idaresindeki bir ordu birliği ile yapılan çatışmada PRT siyasi liderlerinden bazıları ile birlikte Mario Roberto Santucho, Domingo Menna’nın evinde öldürüldü. Ağustos 1976, baskıcı güçler tarafından PRT-ERP’den Rosario’da kalan çok az kişinin bitirilmesi için seçilen ay oldu. Sadece bu ayda, bu siyasi gücün militan ve sempatizanlarından 29 kişi kaçırıldı, aralarında gebeliği oldukça ilerlemiş dört kadının da bulunduğu bir o kadar kişi kaybedildi.
1977’de ERP siyasi faaliyetten silindi, fakat Montoneros’dan birkaç hücre kalmıştı ve bunlardan hayatta kalanlar sürgüne gitti. Bu kadrolar, 1978 ve 1980’de “Montonera’nın karşı-saldırısı” adıyla geri dönüş girişiminde bulundular. 1978’in ortalarına doğru Firmenich ve Perdia tarafından ilk aşamada 40 civarında militanın yurtdışında bir araya getirilmesi ve eğitimi için bir plan hazırlandı. İkinci etapta güçlü ve merkezi bir şekilde ajitasyon ve propaganda yapılacaktı. Radyo yayınları, devlet kanallarına sinyal müdahalesi ile Firmenich’in konuşmalarının konulması, gizli olarak kuşlama ve bildiri dağıtılması gibi eylem yöntemleri planlandı. Sonuncu etap için, Plaza de Mayo’ya kitlesel yürüyüş, ulaşım ve iletişim ağlarına saldırı, askeriyenin hükümeti bırakmasını sağlamak amacıyla bir kaos ve şok durumu yaratmak için ekonomi yönetiminde yer alan kişilere karşı seri saldırılar gerçekleştirilmesi planlanmıştı.
Ancak, “Karşı-saldırı” tam bir yenilgiye dönüştü. Montoneros’un dönüşü işçi isyanlarında önemli artışların olduğu ve diktatörlüğe karşı ilk ulusal grevin gerçekleştiği bir döneme rastlamıştı. Dört yılda reel ücretler yüzde 50’den fazla düşmüştü. Ancak, birkaç ay içinde firarlar, bazı üyeleri ve önemli liderlerinin öldürülmesi nedeniyle ciddi bir eleman kaybına uğrayan grubun bu olaylar üzerinde hemen hiçbir etkisi olmadı. Örgüt olumsuz koşullara yine de direndi ve yenilgiye rağmen, plan işlemeye devam etti. Hayatta kalanlar fazla bir başarı ve etkisi olmasa da birtakım saldırılarda bulundular ve 1980’de “İkinci Genel Kampanya”yı organize ettiler. Bu son atak, katılan bütün militanların neredeyse tamamının ölümü ile sonuçlandı.
Arjantin gerilla deneyimi bir başarısızlık olarak değerlendirilebilir ve taktik, politik vb. hatalar tam olarak analiz edilebilir. Ancak ortaya çıkan sonuç, emperyalizmin ve kapitalizmin en kötü yüzüne karşı bir devrimci savaşın kaybedilmesi, halkın örgütlenmesinden korku duyulmasıdır. Bu devrimci politik dönemin öğrettiklerini tam olarak ve sağlıklı bir şekilde analiz edebilmek için olayların sergilenmesinin tercih edilmesi, günümüz Arjantin’inde yaşanan politik ortamda yapılması gerekenlere işaret etmek amacını taşımaktadır. Ancak gerçek şudur ki, Üç A ve takip eden askeri diktatörlüklerin uygulamaya koyduğu imha ve yok etme planı sadece niceliksel terimlerle ifade edilecek cinayet ve kaybetmelerden ibaret değildi. Bunlar, devrimci olduğu kadar diktatoryal olarak ifadelendirilebilecek dönem boyunca bir kuşağın en az 20 yıllık demokrasisine mal oldu. Bu, “halk” gibi bir politik kimlik üzerine yeniden düşünmeyi gerektirir. ‘70 kuşağından yoldaşlar egemen kesimlerin böyle bir imha planını neden uygulamaya koydukları hakkında daha iyi değerlendirme yapacaklardır. Arjantin’in bu tarihi döneminin hatırası üzerine çalışma yapmak, pek çok yoldaşın bayraklaştığı devrimci mücadele ateşini canlı tutmaya yardımcı olmanın bir yoludur ki, bugün biz Arjantinliler bir miktar daha fazla özgürüz ve böylelikle sosyalist devrim için mücadeleyi sürdürebilecek koşullardayız.
 
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar