Ana SayfaArşivSayı 37Marksizmin krizi ortamında Teori ve Politika

Marksizmin krizi ortamında Teori ve Politika

  

Marksizmin Krizi Ortamında

Teori ve Politika

Hanefi Demirci

Teori ve Politika, 10 yıldır apaçık bir biçimde asla yarım ağızlılık etmeden Marksizmin tıkandığını, kapitalizmin girdiği iddia edilmeye başlanan yeni merhaleye göre, teoride ve politikada uygun konumlara Marksizmin ruhunu oluşturan diyalektik mantığın gereği olarak geçilmesi için çaba harcanmasını istemektedir –ki bu da yetmiyor, bizzat bu alanda mücadele vermektedir–. Bu bağlamda Türkiye solu içinde işgal ettiği konum benzersizlik arz ediyor.

Elbette sol içinde her zaman olduğu gibi keskin dogmatizm, teorik hamlelere kutsal kitaba hakaret kabilinden ‘küfr’ gözüyle bakmakta ve revizyonizm suçlamaları ortalığı kaplayabilmektedir –yaklaşık bir asır önce Lenin’e yöneltilen eleştiri yağmuru hatırlansın–. Elinizdeki dergide bu tür çevrelere ‘dar-Marksizm’ adı verilmekte ve politikayı bilimin operasyonel tatbiki olarak tanımlayan bir Maksizm anlaşılışıyla bir ayrım çizgisi peşinen çekilmektedir. Dar-Marksizm, işçi sınıfının vücudunu konjonktürde ‘hemen, şu anda’ aramak, bilgi nesnesini gerçek nesneye çevirerek pozitivizme yol almak yani sınıfçılık, sürekli olarak reformizm doğurur. Teori ve Politika, sınıfa kaçış ya da sınıftan kaçış gibi bir dilemmanın dışında yer almaktadır. Marksizmin bu tür anlaşılmasına karşı tek silahımız diyalektiktir ve bu bize metafiziğin aksine olmakta olanın da bilgisini verebilmektedir. Lakin dünya tarihsel eğilim tam olarak belirginleşmediğinden bunun bilgisine ulaşmış değiliz. Derginin bizce eksiği Marksizmin devrimci yanını mümkün kılan diyalektikten pek bahsetmemesidir.

Buhrana bir başka çözüm çabası da ‘post-Marksist’ çevrelerden gelmektedir. Bunlar da politik olanın özgüllüğünü ‘biricikliğe’ terfi ettirerek Marksizmin bilim bileşenini oluşturan tarihsel materyalizmi yıkmakta ve yerine subjektif idealizmi koymaktadır. Kullandıkları kategoriler burjuva liberal cephanelikten alınmadır. Derin bir tarihselcilik –ekonomi önceden belirliyordu artık değil.. gibi– ve zamandan ve mekandan münezzeh bir ‘demokrasi’ aslında kapitalizmi revize etmekten başka bir anlama gelmez. Bu akımdan devrimci öznelerin çıkması imkansızdır, zira iktidar hedefi yok edilmektedir.

Tarihsel okullu politik Marksistlere gelince, bunlar artık dogmatizmleriyle yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap veremezler. Geçmişte Hocacılık, Maoculuk, Castroculuk vs. gibi Türkiye solunda politik öznelerarası ayrım oluşturan tüm akımlar artık vücud sebebini yitirmiştir –hem de pratiğin ezici gücüyle–. Dergi yazarlarının bir bölümü daha önceden yayınladıkları manifesto niteliğindeki ‘Taslak’da AEP çizgisinden geldiklerini belirtmişler, bu satırların yazarı da Kaypakkaya ekolünün tedrisinden geçmiştir. İşte bahsettiğimiz okullararası silikleşmenin pratikteki yansıması budur. Maksizmin krizi meselesini örgütsel yetersizliklerle izah etmeye, arızi bir duruma indirgemeye çalışmak; durmadan yaşanan tasfiye, sağcılaşma, liberalleşmeleri subjektivizmle analiz etmek hiçbir netice getirmez. Bugün Nepal’de, Kolombiya’da devrimin sorunlarının nedenlerini işte bu yeni dönemin özelliklerinde aramak gerekiyor. Elbette iktidardan kategorik olarak uzak olmak eylemsizliğe, daha açık ifade etmek gerekirse, politikadan silinmeye bilimsel kılıf olamaz. Ricat ederken –ki bu eyleyiş tarzı ülkemizde yanlış biçimde kavga kaçaklığını meşrulaştırma işine koşulmuştur– hasmın kuvvetlerini yıpratmak için hücumlar düzenlemek gerekir, aksi halde bozgun halinde kaçıyorsun demektir.

Geçen yüzyıl dünya siyasetinde belli bir döneme kadar emperyalizme karşı zaferler kazanmış Marksizm artık yerini başka devrimci ideolojilere bırakmış, kızıl bayrak yerini yeşile kaptırmıştır. Ezilenlerin emperyalizme direndiği her yerde her zaman yanlarında olması şart olan Marksizm, görevlerini sıraya koyma seçeneğine sahip değildir. ‘Önce buhran atlatılsın sonra politik mücadeleler arenasına döneriz’ gibi mekanik bir anlayış reddedilmelidir, Marksist felsefe bunu emreder. Harp meydanında kılıcını bırakıp tefekküre dalanın sonu kılıçtan geçirilmektir.

Teori ve Politika’nın Althusser’in ‘epistemolojik kopuş’ ve ‘öznesiz, ereksiz tarih’ önermelerine verdiği önem yerindedir. Her ne kadar düzeylerarası hiyerarşi gibi Marksizm dışı bir determinizmi epistemolojisine katmışsa da yukarıdaki tezlerle Marksizm biraz soluk alabilmiştir. Derginin amacı da zaten onun açılımlarının da yardımıyla bilim-felsefe-politika üçlüsünün sağlamlaşması ve geliştirilmesidir. Daha yapılması gereken çok iş var ve Teori ve Politika elini taşın altına koymuştur. Her ne kadar tevazuyu elden bırakmıyorlarsa da, onun Türkiye solu için bir rehber olduğunu biz söyleyelim.
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar