Ana SayfaArşivSayı 67Ezilenlerin Marksizmine Giriş: İnce Memed

Ezilenlerin Marksizmine Giriş: İnce Memed

 
Ezilenlerin Marksizmine Giriş:
İnce Memed
 
Süleyman Yılmaz Bulduruç
İnce Memed Akgöbekten ünledi
Buhurcular kulak verip dinledi
Onyedi kurşunu yedi ölmedi
Tut elimden İnce Memed gidelim
Ezilenler, mücadeleleriyle, tarihte kendilerine yer açar, izler bırakırlar. Onların izlerini takip etmek ve bugünün ezilenlerinin mücadelesine dahil etmek tarihyazımı aracılığıyla olur. Ezilenlerden yana imgelem zenginliği de güçlü bir birikim sunar. Kendini ezilenlere bağlayan, onların davasının sözü olan, destanlarını kulaktan kulağa aktaran ozanlar hiç eksik olmamıştır.
Yaşar Kemal, İnce Memed destanıyla gerçekliğin imgelemini kurmanın ötesinde kendi gerçekliğini yaratan bir imgelem kurarak ezilenlerden yana anlatıda özel bir yerdedir.
İnce Memed’i okuyan, eğer bir gün yolu Torosa, Çukurovaya düşerse dağ geçitleri arasından çıkacak bir omzu tüfekliyi, yanı başında akıp giden bir yağız atı, kayalıkların doruklarında yakılmış ateşleri arayacaktır. Yol boyunca gözünü sarp Toros kayalıklarından alamaz, ovaya doğru indikçe ılık Çukurova esintisine kapılır.
Ama bu kadar mı? İnce Memedin okuru, onun imi timi belirsizliğinden haberler alır. And dağlarından, Bengal ormanlarından, Kürdistan dağlarından, metropollerin kenar mahallelerinden… Ezilenlerin kendilerini görünür kıldıkları, eylemleriyle kudret kazandıkları yerlerden İnce Memedin sesi duyulur.
Tarihsel özgülleşmenin ezilenlerden ifade edilen yerelliğinde İnce Memed, tam da bir yerden, Toroslar’dan, Çukurova’dan, tanımlı bir coğrafyadan ve bir zamandan, Türkiye Devleti’nin kuruluş döneminden anlatılan bir hikayedir. Bir o kadar da her yerdedir ve zamanı aşar. Ezilenlerin dövüşünde geniş ve ucu açık bir ifade zenginliğine kavuşur.
Yaşar Kemal, ‘İnce Memed’ ile ezilenlerin Marksizmine teori öncesi ideo-politik bir metin kazandırmıştır. Yazarın diğer eserlerinde de benzer öğeler vardır muhakkak, ama İnce Memedin, yazılış süresi[1] boyunca gittikçe netleşen ve katmanlı olarak kurulan bir boyutla ezilenlerin Marksizminin ifade alanını genişletecek yanlar kazandığı görülür.
Şüphesiz burada bir edebiyat eleştirisi, edebi yönü öne alan bir değerlendirme yapılmayacak.İnce Memed’, edebi gücü aracılığıyla ele aldığı konuda ezilenlere güç katmıştır. Biz bu yazıda bu güce dayanarak ve ondan destek alarak öne çıkan, ezilenlerin devrimciliğine açılan ideo-politik yanlara temas edeceğiz.
‘İnce Memed’ gibi popüler, üzerine tartışmalar yürütülmüş, çalışmalar yapılmış bir esere dayanarak kimi yaklaşımlar öne sürmek hem riskler barındırır hem de bir dağa dayanmanın, onun dolaysız anlatımına işaret etmenin rehavetini beraberinde getirir. Bu nedenle tekrar belirtelim ki bu çalışmanın konusu,İnce Memed’de içkin olarak ifade edilen, ezilenlerin Marksizmidir.
a) Sınırlı edinim:Sosyal eşkıyalık
Eşkıyadır İnce Memed. Peki amaİnce Memed’ bir eşkıya romanı mıdır? Olumlu eşkıyalık da olsa onu eşkıya romantizmiyle sınırlamak ezilenlerden yana bu derece güçlü bir anlatımın yüzeyinde kalmanın en kolay yoludur.
Torosların dağ köylerinden Değirmenolukta yaşayan, yetim bir oğlancıktır İnce Memed. Dikenlidüzü’ne yayılmış beş köyün ağası, zalim Abdi Ağanın çiftini sürer. Tüm köylüler gibi zulüm görür. Çift sürdüğü tarlalar çakırdikeni kaplıdır, ağanın zulmüyle birleşir çakırdikeninin dalamaları. Zulümle büyür, delikanlı olur. Yavuklusu Hatçeyi Abdi Ağa yeğeni Veli’ye ister. Abdi Ağanın sözünden çıkılması, istediğinin geri çevrilmesi beklenemez elbet! Memed’in bunu öylece durup kabul etmesi de olmaz, olamaz. Hatçeyle birlikte kaçarlar.
Bu, Memedin ikinci isyanıdır: İlki, daha küçük bir çocukken Abdi Ağanın zulmünden, ağaların olmadığı, çocukların çifte salınmadığı, dövülmediği deniz kenarındaki o köye ulaşmak için kaçışıdır. O köyü aramak, ona ulaşmak İnce Memedin hiç bitmeyen özlemi, uğraşı olur bundan sonra. O hep o köye yerleşmek, deniz kenarında yürüyüp portakal bahçelerinin kokusunu duymak ister, ama zulüm bitmez, zulme karşı dövüşmek de… Hatçeyle kaçışları da o köye gitme niyetiyledir.
Abdi Ağa peşlerine düşer. Topal Alinin iz sürmesiyle kıstırılırlar. Memed tabancasına davranır, Abdi Ağa ve Veliyi vurur. Veli ölür oracıkta, Abdi Ağa yaralı kurtulur.
Eşkıya romantizminin kişisel dram ile başlayan yönü için, buraya kadar olan kesimde verilenlerde fazlası mevcuttur. İnce Memed için ise eşkıyalık bir sonuç değil, adeta zorunlu geçiş noktasıdır ve ilk eylemi de bu kopuşun sağlanması için gerekli temeli sağlar.
Memed kaçağa düşer, Koca Süleymanın yardımıyla Deli Durdu namlı eşkıyanın çetesine katılır. Eşkıyalıkta hızlıca pişer. Deli Durdunun, onlara en zor zamanlarında yardımcı olan Yörük beyi Kerimoğlunu, aşağılayarak, hakaretlerde bulunarak soymaya kalkmasıyla Deli Durdu’yla yolları ayrılır, çatışmaya girer. Cabbar ve Recep Çavuş ile beraber kendi yollarına giderler. Memed’in köyüne giderler, Abdi Ağanın Memedin anasını döverek öldürdüğünü ve Hatçeyi bir düzenle yalancı şahitlerle hapse attırdığını öğrenirler. Memed yarım kalan işini tamamlamak için Abdi Ağanın peşine düşer…
İnce Memed’ 1955 yılında yayınlanır. 1956 yılında yayınlanan Hobsbawmınİlkel Asiler[2] kitabında yer alantoplumsal eşkıyalıkbölümünde anlatılan örneklerleİnce Memedin içeriğindeki eşkıyalık teması arasında bir örtüşme göze çarpar. Hobsbawm “18. ila 20. yüzyıllar Avrupasından ve temelde Güney İtalyadan[3] aldığı örneklerleidealeşkıyalığı tanımlamak ister. Ona göretoplumsal eşkıyalığın en tipik özelliği onun dikkate değerliği ve standartlığıdır”.[4]
Hobsbawma göreEşkıyalık örgütlü toplumsal protestonun oldukça ilkel, belki de bildiğimiz en ilkel biçimidir.[5] Bu durum onun sosyal içeriğinden bir şey kaybettirmez.Köylüler eşkıyanın pek çok efsanevi ve kahramanca niteliklerine yenilmezlik özelliği de eklerler.[6] Olumlu eşkıyalık olarak da alınabilecek toplumsal eşkıyalıkta köylü eşkıyayı korur, onun yakalanmaması için ona yardımcı olur, amaişin başında bir toplumsal şakinin ahali tarafındanonurlu’ ya da suçsuz kabul edilmesi önemlidir.[7] Eşkıya köylülerle karşı karşıya gelirse dağlarda barınamaz.
On altı yıl dağlarda kalan Koca Ahmet üzerinden incelikli olumlu eşkıya tipi çizer Yaşar Kemal:Koca Ahmet bu dağlarda bir destandı. Analar, ağlayan çocuklarını, Koca Ahmet geliyor diye avuturlardı. Koca Ahmet bir dehşet olduğu kadar bir sevgiydi de… Koca Ahmet bu iki duyguyu yıllar yılı bu dağlarda yan yana götürebilmişti. Bunun ikisini bir arada götüremezse bir eşkıya, dağlarda bir yıldan fazla yaşayamaz. Eşkıyayı korkuyla sevgi yaşatır. Yalnız sevgi tek başına zayıftır. Yalnız korkuysa kindir.” (I., s. 68) Daha sonra belirecek Bayramoğlu da bu ayarda eşkıyalardandır.
İnce Memed, başlangıcıyla olumlu eşkıya özelliklerine uyumlu bir karakter olsa da, bu bir sonuç ve parantezin kapandığı ana tema değildir, çok daha derin bir sahaya giriş için atılan ilk fiskedir. Memed’in haksızlığa dayanamaması birçok benzer örnekte olduğu gibi ona bir eşiği aşması için yardım sağlar. Bu onueşkıyayapar. Abdi Ağa da öldürür, intikamını alır. Toprakları köylülere dağıtıp çakırdikenliğini de yakarlar. Ne var ki onun karşısında her zaman yeni bir eşik belirir. Eserin katmanlı genişleyen örgüsü, hep daha güçlü ezeni diker Memedin karşısına. Ve tabii devleti de…
Olumlu eşkıyalığı içermesine rağmenİnce Memed’ safça bir eşkıyalık övgüsü de değildir. Tüm eser boyunca farklı eşkıyalık tipleriyle karşılaşırız. Şan şöhret peşinde olanlar, maceracılar, asker kaçakları, haydutlukla kolay yoldan zenginlik arayanlar… Dağda barınmanın önemli bir koşulu köylünün desteğini almaktır, ama bunun karşısında yaygın olarak ağaların beylerin beslediği eşkıyalar da vardır. Bu eşkıya tipinin sosyal dayanakları da ortaya koyulur. “Onların çokları toprağa, mümkün olduğu kadar bol toprağa sahip olmak için savaşırlar. Bunu başarırlar da. Fıkara halkın elinden tarlalarını almak için başvurmadıkları çare kalmaz. Kimisi kanun yoluyla, kimisi rüşvetle, kimisi de zora başvurarak. Halkla yeni zenginler arasında bir boğuşmadır başlar. Zenginlerin toprakları gittikçe büyür. İşte bu sıralarda toprağı için canını dişine takıp vuruşan, hakkını arayan halka karşı dağlardaki eşkıyalar da bir zor silahı olarak kullanılır. Bunlar dağlarda beslenir, yönetime karşı da korunurlar. Bu gerekli umara başvurmadık hemen hemen hiçbir ağa kalmaz. Dağlarda kendisine arka eşkıya bulamayan ağalar da, yeni eşkıyalar çıkarırlar dağa. Bu yüzden Toroslar eşkıyayla dolup taşar. Ovadaki ağaların çıkarları bu sefer de dağlarda biribirleriyle çarpışmaya başlar. Dağlardaki çeteler biribirlerine düşüp ha bire biribirlerini, fıkara halkı öldürürler. Ağaların toprakları büyür.” (I., s. 292) Ali Safa Bey’in Memed’in peşine yolladığı, onu pusuya düşürüp öldürmeye çalışırken canından olan Kalaycı, böyle bir eşkıya figürünü temsil eder.
İnce Memed, birçok yönü, buna toplumsal eşkıyalığı da ekleyebileceğimiz, kendinde toplayan bir karakterdir. Bir noktadan sonra bu, İnce Memed karakteriyle değil ezilenleri temsil eden karakterlerin ondan beklentisinde ifade ediliyor. İnce Memedde Gizik Duran, Kürt Reşit, Cötdelek gibi fakir halka karışmamaya çalışan efsane olmuş eşkıyalar tipiksosyal eşkıya’ örneklerine daha yakın durur. Yine bazı yönleriyle üçüncü ciltte eşkıya olarak beliren Ferhat Hoca örgütçü bir sosyal eşkıyalık örneğine yakındır. Memed’in yokluğunda onun namıyla dağda eşkıyalığı sürdürüp zenginden aldığını fakire fukaraya, savaş dul ve yetimlerine dağıtan Ferhat Hoca, İnce Memed ile sosyal eşkıyalık arasında bir geçiş karakteri gibidir.
‘İnce Memedin yayınlandığı yılları da kesen 1950lerden 1970lerin sonlarına dek eşkıyalık özellikle Kürdistan’ın Türkiye devletinin sınırları içinde kalan bölümünde varlığını devam ettiren bir sosyal olgudur.Koçeroolarak bilinen Mehmet İhsan Kilit dönemin en ünlü eşkıyasıdır. Devlet karşısında onun sınırlarını ve otoritesini bir tür ihlal olarak eşkıyalığın örneklerinin canlı olması, bu örneklerde sosyal eşkıyalık niteliğinin bulunması, İnce Memed’e dışsal bir çevre olarak etkileşim sağlamış mıdır, bilemiyoruz ama kayıt altına alınmayı hak eder.[8]
Ek: Bir tartışma: Kemal Tahirinanti-eşkıyaları
1955te İnce Memedin yayınlanmasıyla edebiyat dünyasında bir tartışma da fitillenir. O zamana kadar tipik Aydınlanmacı öğeler taşıyan ve Kemalist modernleşme anlayışına bağlanan köy romanları sınırlılığında İnce Memed bambaşka bir sahaya açılır. Edebiyatta ifadesini bulansoltahayyülün toplumda edineceği dayanakları da içeren bu tartışmada öne çıkan temaeşkıyalıkolur. Kemal Tahir 1957deRahmet Yolları Kestiyi yayınlar.[9] Bu roman, İnce Memedin olumlu eşkıyalığı karşısında olumsuz eşkıyalık üzerine kuruludur. Bu özelliği ve dönemin tartışmaları dikkate alınırsaİnce Memede karşı yazıldığı kabul edilebilir.
‘Rahmet Yolları Kestiyi kısaca özetleyelim: Çorumun Sungurlu kazasının Alevi köylerinde geçer roman. Uzun İskender, yakalanıp hapis yatmış eski bir eşkıyadır. Sarıca köyü muhtarı Arif Ağanın kızı Gülbenizi ikinci karısı olarak almak ister. Çerçi Süleyman’ı muhtara dünürcü gönderir. Arif Ağa kızını vermek istemez. Köyün ileri gelenlerinden ve zenginlerinden Dede Kasım ile Arif Ağa arasında husumet vardır. Bu durumu bilen ve Dede Kasım ile arası bozuk olan Çerçi Süleyman, istidacı Bilal Efendi ile birlikte bir plan hazırlar. Bu plana göre, Uzun İskender, Dede Kasımın evini basacak, malını mülkünü soyacaktır. Uzun İskender, plandan muhtar Arif Ağanın haberi olduğu ve bu işe girerse kızını ona vereceği söylenerek ikna edilir. Çerçi Süleyman, Uzun İskenderin yanına eşkıya meraklısı çırağı Maraz Aliyi de katarak ona destek verdiği hissi yaratır. Uzun İskender de daha önce çetesinde olan ama tövbe etmiş eski eşkıyalardan Katır Ali ve Kuru Zeyneli, kendisiyle kaçmaya gönüllü, bohçasını hazırlamış onu bekleyen kızı kaçıracaklarını söyleyerek olaya dahil eder. Dede Kasımın kapısına dayanırlar; onların Arif Ağa soyacaklarını zanneden Dede Kasım kapıyı açar. Onlar da yükte hafif pahada ağır ne varsa toplayıp kaçarlar. Çerçi Süleymanın atlarla onları beklediğini sandıkları yere doğru kaçış başlar. Kitaba adını veren, yıllardır görülmedik şiddette bir yağmura yakalanırlar. Gece ulaşmaları gereken yere ulaşamazlar. Sabahleyin, köylülerin peşlerine düştüğünü fark ederler. Kuşatılırlar ve çatışma başlar. Uzun İskender hemen teslim olur, Katır Ali bacağından vurulmasına rağmen ölür. Kuru Zeynel de bunun ardından teslim olur. Köylülere dövdürülen eşkıyalar, sorgudan sonra zincirlenip Sungurlu meydanında teşhir edilir.
Anlatılan eşkıyalar hem salaklık derecesinde saf, hem kıyıcı, hem de kendi arkadaşlarına dahi haindir. Şan şöhret düşkünü, eşkıyalık hayranı Maraz Ali ile, eşkıyalıktan topladıklarını kumarda tüketen, sürekli içen, köyün zenginlerinin maşası olmuş Uzun İskender temel karakterlerdir.
Kemal Tahir eşkıyayı halka yakalatır. Devlete karşı ezilenler yerine eşkıyaya karşı ezilenler öne çıkarılır, böylece devlet hedef olmaktan kurtarılır, daha fazlasıyla devlet ile ezilenler yan yana getirilir.
‘Rahmet Yolları Kesti’ eşkıyalık üzerindenİnce Memedin karşısına çıkarılsa da sınırlı kalmıştır.İnce Memedin ilk cildinde eşkıya Deli Durdunun yaşamı ve akıbeti başlı başına bir hikaye olarak olumsuz eşkıyalığı Uzun İskender’den çok daha güçlü vermektedir. Köylüleri bezdirir, yoluna kim çıkarsa çıksın, ayırmadan donu dahil soyar Deli Durdu. Kendi köyü Aksöğüt’e hıncı vardır. Çetesiyle köyü basar, zulmeder. Dağa kadın kaldırır. Köylüyü köy meydanında toplayıp söver sayar, kocasından gencine kadınları zorla oynatır. Köylü bu zulme dayanamaz, eşkıyaların üzerine gider. Deli Durdu ve çetesi köylülerin elinde yiter gider, geriye bir çizme teki, birkaç tüfek kundağı kalır meydanda…
Kemal Tahirin tartışması daha kapsamlıdır. Bir röportajında sorulan soruya cevabı bunu gösteriyor:Rahmet Yolları Kestiyi ona karşılık olarak yazmadım. Bütün dünyada yarı aydınlar arasında meydana gelen yanlış anlamaya parmak basmak istedim. Yaşar, İnce Memedi yarı aydınların tesiriyle yazdı. İnce Memed, fukara, tek başına toprak reformu yapıyor. Hiç böyle bir şey olur mu? Şimdi Cumhurbaşkanı dahi toprak reformunun ne demek olduğunu bilmiyor, kaldı ki o zaman İnce Memed toprak reformunu ne bilecek.[10]
Kemal Tahirin uzun mahpusluğunun eşkıyalık konusundaki fikirlerini etkilediği kısmen kabul edilebilir olsa bile üstteki görüşlerle birlikte ele aldığımızda oldukça naif bir kabul olur bu. Onun eserlerinin, farklı dönemlerinde tutarlı olarak izlediği bakış açısı vegerçekçiliği’nin ezilenlerden yana olmadığı görülür. Yaklaşımı esas olarak gelişmenin, ilerlemenin, sosyalizminbize özgüolarak yukarıdan iktidar katından aşağıya doğru olacağı üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla eşkıyalık da bu bakış açısından nizamın bozulduğu koşullarda devletin dejenere olduğu döneme ait bir olgu olmakla birlikte, halka karşıdır. Onun ufkunda ezilenlerin devletle mesafesi olmadığı ve ezilenlerin nesnelliğinin tepkilerinin yokluğu ya da olumsuzluğu bir tür tarihsel gelişme, uygarlık/yozlaşma diyalektiğine bağlıdır.
Kimi yönleriyle Hobsbawmın ‘siyaset öncesi’[11] olarak andığı ve bir programdan yoksun olmalarıyla kusurlu bulduğu, bir anlamda nesnellikleri fikre, eş deyişle programa izin vermeyen ezilenlerin tepkimeleri olarak aldığı hareketlere yönelik tanımlamasına benzeştirebiliriz. Tabii bu eşiğin sınırına takılır ve geri düşer: Onun için ezilenlerin ezenlere yönelik doğrudan pratikleri neredeyse imkansızdır, olduğunda ise bu, gerici, serseri, haydut, uygunsuzdur. Hobsbawm’da rasyonalizm olarak beliren öğe, ezilenlerle sorunlu da olsa olumlu bir ilişki kurmaya, onların gelecek ‘uygun’ tarihsel pratiklerine geçişi anlamayı amaçlar. Tahir için ‘nesnellik’ bir ezilen eylemine izin vermez, ezilenler eylediğinde bu bozulma göstergesidir.
Ezilenlere uzaklığı Kemal Tahire, ezilenlerin ezilmişlik hallerini ve bu hallerindeki düşkün durumlarını, birbirleriyle kavgalarını anlamakta ve anlatmakta kolaylıklar sağlarken, bu uzaklık onda, ezilenlerin eylem halindeki durumlarına, yani ezilmişlikten çıkmaya, kudret kazanmaya doğru politikleşmiş hallerine kategorik bir uzaklıkta durmayla sonuçlanır. O, açıkça devletçidir. Bu, devletçiliğinkerim devletolarak Doğuculuğun özgül bir formuyla soslanmış biçimidir. Bu yüzden sadece eşkıyalığa, İnce Memede değil, Bedreddine de, Babailere de, Celalilere de, Köroğluna da, 71 devrimciliğine de karşıdır Tahir.
İnce Memede karşılığı, onun köylü tasavvurunun herhangi bir devrimciliğe açılmaya olanak tanımamasındandır. Röportajında belirttiği gibi üstten devlet katından toprak dağıtımının farkında olunmaması (!) İnce Memed’in karşısına çıkarılır. Yazarın simgesel dünyasının olmadığını ileri süremeyeceğimize göre, Tahir ezilenlerin politikleşme tarzlarının ifadelerini arayan ajitasyonu kırmaya yelteniyor demektir.
Kemal Tahirin,İnce Memedin tamamıyla karşı karşıya gelebilecek asıl eseriRahmet Yolları Kestideğil,Çorum Üçlemesidiye adlandırabileceğimiz “Yedi Çınar Yaylası”[12], “Köyün Kamburu”[13], “Büyük Mal”[14] adlı romanlarıdır. Çorum’da geçen ve ortak karakterlerin mevcut olduğu, bakış açısı olarak da bütünlüklü bir dizidir.İnce Memed’ ile tam karşıtlık taşır, çünkü baştan sona ezenlerin iktidar olan kesimlerinin çürümesini, dejenerasyonunu Osmanlıda Ayan sisteminden başlayarak Cumhuriyetin ilk dönemine kadar izler. Kitap boyunca ezilenler neredeyse yok gibidir.İnce Memedin, Cumhuriyet döneminde belirenyeni zenginleri” de kapsayan ama onlara karşı ezilenleri anlatan örgüsünün dışında kalan Kemal Tahir, romanlarında adeta mahkum insanı anlatır. Yaşar Kemal, İnce Memed için “mecbur insan” diyor bir röportajında, bu, onun ezilenciliğin ötesine geçtiği nokta olarak eylemeye mecburluğunu ifade eder. Kemal Tahir’in karakterleri ise mahkum insandır, bir çöküntünün içinde debelenirken debelendikleri çöküşü arttırırlar, ama her koşulda ağıt yakılan devlettir.
b) Olağan kahraman: İnce Memed
Memedin namı yayıldıktan sonra onu kim görse İnce Memedliği yakıştıramaz ona. Kahraman eşkıya algısıyla ufak tefek, çocuk cüsseli, çocuk bakışlı bu garip oğlancık arasında büyük fark vardır. Yazar bu farkla, İnce Memed ile temsil edilen ezilenlerin kahramanlaşma tarzlarını verir. Ezilenlerden yana güçlü bir konumu ifade eden eser, kahramanının binlerce, milyonlarca alelade ezilenden biri olmasıyla aynı zamanda ezilenlere Memedleşme, eyleme çağrısı da yapar.
İnce Memed bir kahramandır ve roman onun hikayesini de anlatır; ama bir o kadar Toros köylerinin, Anadolunun, dünyanın her yerindeki ezilenlerin özelliklerinin toplandığı kahramandır o. Memedin, yaptıklarını yapması için, olduğu koşullarda olmasından başka bir meziyeti de yoktur. Bir kez başkaldırdı mı, savaşmaya tutuştu mu o artık bir adım gerideki tarlasında sopa yiyen, ağasının önünde el ovuşturan olmaktan çıkar. Eylemiyle kendini oluşturan gerçek bir kahramanlık çıkar ortaya. Ezilenlerin ezilmişliğinden, ezilmişliğin uyumluluğundan sıyrıldığı an kazandığı güç ile ezilenlerin kavgada birleşmelerinin temsilidir İnce Memed.
Bir noktadan sonra İnce Memed namı, tek başına görmeye başlar. Memed olmadan dağ taş Memede keser. Dönenin yetim oğlu olup olmadığı, İnce Memedin dağdaki varlığı önemsizleşir. O birçok Memede yayılan bir genişlemeye uğrar.
Bütün canı, hayatiyeti, kini, sevgisi, korkusu, gücü kocaman gözlerinde toplanmış. Gözlerinde arada bir, iğne ucu gibi bir parıltı yanar söner. Keskin, batan bir pırıltıdır bu! Bu pırıltıdan korkulur. Korkunçtur. Parçalamaya, atılmaya hazırlanmış kaplanın gözlerinde de aynı pırıltı yanar söner mutlak. Bu nerenden gelir? Belki yaratılıştan. En doğrusu, çekilen işkenceden, dertten, beladan…(I., s. 57) Bu pırıltı, İnce Memedi ezilme halindeki ezilenlerden ayıran ve eylemli ezilenlerle bütünleştiren simgedir. Gözünde o pırıltının belirdiği anlar Memed’in tüm ezilenlerin bakışlarının ışığını topladığı ve eyleme dönüştürdüğü anlardır. “Sen, ben, biz bir tek gözüz… Oysa ki kalabalıklar, bin, on bin, yüz bin, yüz milyon göz. Onlar İnce Memedlere yüz milyon insanın, bin yıllık gözleriyle bakıyorlar.” (IV., s. 144)
Memed arayış halindedir. Abdi Ağa öldürür ama onun yerine Kel Hamza gelir. Zülme zulüm ekler. Köylüleri Memede yüz çevirir, ona düşman olur. Memed, ağayı yenmiştir ama yine de yenik haldedir. Çukurovada Ali Safa Bey, Vayvaylılara etmediğini bırakmaz. Bunlarla, bir tür arayışın sancısıyla yüzleşir Memed. En sıkışık olduğu anda, ta ilk çocukluğundaki kaçışında sığındığı  Kesme Köylü Koca Süleyman ona bir yol açar:Dünyada boş olan, işe yaramaz olan hiçbir şey yok! Uğraşmak haktır. Savaşmak haktır. Dövüşmek, boş olmaz, haktır.” (II., s. 391)
Memedin arayışı, artık silahı bırakma kararını verdiğinde Sarıkeçili Battal Ağa ile yaptığı sohbetle sonuca ulaşır.İnce Memed öldürülecek, onun yerine Ali Memed gelecek, o da öldürülecek onun yerine Hasan Memed gelecek. O da öldürülünce Veli Memed gelecek… O da, o da, o da… Sen ne sanıyorsun oğlum Memed, İnce Memedler bitecek mi sanıyorsun? Her insanın içinde bir mecbur kurdu, bir İnce Memedlik, bir Köroğluluk kurdu var. Köroğlu gitti Memed geldi. İnsanoğlunun içinde bu kurt oldukça insanoğlu ne olursa olsun yenilmeyecek. Sen insanoğlunun içindeki kurtsun, ne olursan ol, nereye gidersen git…(III., s. 397)
c) EzilenlerEzenler
Anavarza binekleri
Kurda benzer sinekleri
Memed sana oğul demem
Yıkmayınca konakları
Kulluktan Memed’liğe ezilenler
Ezilenciliğe kapılmadan ezilenlerle bağlar kurabilen bir anlatım sağlamak güç iştir. Ezilenler, ezilmişlik halleriyle düşkündür. Ezilencilik bu düşkün halden yana, ezilenlerin kendi yaşamlarını sürdürmeye yönelik etkinliklerinde keramet aramak anlamına gelir. Kolayca  kapılınabilecek günlük bilinçle uyumlu bir ahlaki, eş deyişle vicdani güzergahtır. Özellikle edebiyatın geniş sahası içinde, böyle bir duygunun ifadelerinin fazlasıyla etkisi altında kalınmıştır.
‘İnce Memed’, ezilenciliğe kapılmadan, ezilenleri anlatmayı başaran bir eser olarak öne çıkar. İlk başta klasik bir köy romanı, zalim ağa-mazlum köylü ve eşkıya denklemine sıkışmış gibi görünse de bu sınırı hızla aşar. Anlatım gücüyle birlikte destansı nitelikler barındıran bir eser ortaya çıkmıştır.
Eser boyunca, kendi koşullarında yaşayan ezilenlerin gel-gitleriyle mücadele eden ezilenlere doğru bir tırmanış takip edilir. Memed’in çakırdikeniyle mücadelesi, ilk kaçışı, Hatçe’yle kaçışı, Abdi Ağa’yı öldürmesi sonrası her durumda karşısına çıkan köylülerin korkularından, güvensizlikten güvencesizlikten ona sırt çevirmesi olur. Memed’in macerası, ezilenlerin gerilimlerinin anlatımıyla birleşir.
Sürekli yinelenen bu durum Vayvay’da, Çiçeklideresi’nde de tekrarlanır. Ezilenler kendi kudretlerini temsil edecek, onun yolunu açacak bir şiddet ararlar. İlk başta bu, doğrudan katıldıkları şiddet olmuyor, olamıyor; öykündükleri, hak verdikleri, onun açtığı boşlukta yaşadıkları, umut derledikleri, bir güç ve potansiyel olarak ezilenleri temsil eden şiddet oluyor. Bu nedenle dağdaki eşkıyalar içinde ağaların adamı olmayanlara, zulüm görmediklerine hayranlıkla bakıyorlar, ama onlarla tam bir özdeşleşme yaşamıyorlar. Karşılarına devlet, kitabın diliyle ‘hükümet’ çıkınca, ezenin hükmeden olarak varlığı karşısında hızla eşkıyaya karşı dağı taşı doldurup jandarmanın ardında eşkıya peşine düşüyorlar.
Memed’in en çok anlamadığı da bu oluyor. “Memed uzun bir süre Çukurova ağalarının kendisine niçin düşman olduklarını anlayamamıştı. Abdi Ağa’yı öldürmüştü, Abdi Ağa onların akrabası değildi ki… Memed onlara ne yapmıştı da, salt kendisi için bütün Toros’u candarmayla doldurmuşlardı? Daha da bunun sebebini o kadar anlayamıyordu ya doğrusu. Niçin öteki eşkıyalara bu kadar düşman değillerdi? Üstelik birçok eşkıyayı da koruyorlardı? Ağaları, beyleri anladık diyelim, köylülere ne oluyordu?” (II., s. 141) Memed’in ezilenlerle kurduğu bağ, baştan, onun ezilmişlikten çıkması ile ezilenlerin güvenini kazanması, bir eşkıya olmanın çok ötesinde, onların davasının adı, sanı, silahı olmasıyla kurulur. Bu hemencecik olmaz, İnce Memed’in, Memedlerde belirmesi ve ezenlerin hışmını üzerine çekmesiyle gelişen bir harekettir.
Toprağın köylülere dağıtılması, çakırdikenlerinin yakılması, büyük bir düğün kurulması, öykünün doğrudan alınacak anlatımının yanında belirgin simgesel öğelerdir. Memed’in varlığına bağlı böyle bir denge hızlıca sarsılır çünkü belki de bu yüzden diğer ciltlerde ezenlerle mücadelede gittikçe daha güçlü ezenle karşılaşacak, açıkça devletin o bölgedeki adı olan Arif Saim’in vurulmasıyla sonlanacaktır.
Vayvay ile Ali Safa arasındaki kıran kırana mücadele, Memed’e yeni bir dönüm noktası sağlar. Ezilenlerdeki dönüşüm ile Memed’in arayışına odaklanan ciltte, Memed adeta yok gibidir. Kendi eyleminin sonuçlarıyla hesaplaşır. Abdi Ağa’yı vurduktan sonra Fırat’ın ötesine kadar gitmiş, dağlarda dolaşmış ama kendini unutturamamıştır. Toros’a döner. Dağ taş jandarma ve köylü doludur. Memed’in peşini bir türlü bırakmazlar. Memed’in tek kurtuluş umarı daha önce Kalaycı’yı vurmasından sonra yanına gelen Koca Osman’ın köyüne sığınmaktır. Anavarza kayalıklarının eteğindeki ovaya kurulu bu köy adeta eşkıya tuzağıdır, buna rağmen Memed’e sığınak olur.
Vayvay’ın köylüleri bu sırada iyice bunalmış, Ali Safa Bey’in zulmüyle topraklarını bırakıp gitme derekesine gelmişlerdir. Umutsuzluk, yenilmişlik, ezilmişlik içindedirler. Koca Osman, ‘şahinim’ dediği Memed’in evine gelmesiyle silkinir ve tekrar mücadeleye koyulma gücünü bulur. Burada Memed’in rolü sadece var olmasıdır. Onun olması bir şey yapması değil, bir şey yapmış olmasının ve yapabilecek olmasının verdiği güçtür.
Güçlü bir imge olarak kullanılan ‘yağız at’ da belirir. Vayvaylı Yobazoğlu, Ali Safa Bey’in çok değer verdiği atını, azıcık taşlı bir tarla, ama köyü Ali Safa Bey’e açan tarla karşılığı almıştır. Yobazoğlu bunu Ali Safa Bey’in onursuzluğu olarak dalga konusu yapar. Ali Safa Bey, Yobazoğlu’nun evini, ahırını yaktırır. Yağız at yangından güç bela kurtarılır ve kendi başına adeta bir isyan halinde ovada, dağda dolanmaya başlar. Ali Safa Bey, atın peşine adamı Adem’i salar ki vursun, öldürsün atı. Yağız at ile Memed’in yollarının kesişeceği ve aynı davada birleşecekleri kesin gibidir. Yağız at Memed’in atıdır artık. Ezenlerden Taşkın Halil karakterinin sözleriyle, “Yani demem bunlar halkın yarattığı isyan timsalleri. Bize güçleri yetmeyince atı iti, börtü böceği, kurdu çakalı ölümsüzleştiriyorlar.” (IV., s. 90)
Atın Memed’i kabullenişi bir düğümü çözer gibidir. Memed hem kendi köylülerinin hem de Vayvaylıların beklentilerini üzerinde hisseder. Bu sonuçsuz bir uğraş gibi görünür Memed’e. Kendi başına taşıyamayacağı kadar ağır bir yüktür. Buna rağmen Kel Hamza’yı da Ali Safa‘yı da vurur. Ezilenlerin Memed ile özdeşleşmeye başlamasıyla denge değişir, ezilenlerin sahiplenme tarzları da farklılaşır.
Evet, tüm köylüler Kertiş Ali Onbaşı’nın dayağını yer, ama adlarının Memed olduğunu söylemekten vazgeçmezler. Ova köylüleri Akçasaz’ı karış karış arar, jandarmayla beraber Memed avına çıkar yine, ama köye dönüp Memed’i karşılarında görünce o zordaki halinde yardımı esirgemezler. Çiçeklideresi’nin Mahmut Ağa’sı Memed’i yakaladığında köyün kadınları ayaklanıp da Memed’i kurtarıverir. Yani artık eşik aşılmıştır, ezilenlerin içinde bir kıpırdanmadır başlar ve bu İnce Memed’de sembolleşir.
Yaşar Kemal, Ferhat Hoca ile ezilenlerin mücadele tarihini birbirine bağlayan bir ifade tarzının taşıyıcı karakterini sunmuştur. Ferhat Hoca’nın anlattığı, ezilenlerin mücadeleleri yanında bu mücadelelerin anlamıdır da. “Bu dağların hepsi bizim dostumuz ya, ne kadar dostumuz varsa o kadar da düşmanımız var.  Biz dağlardaki ilk İnce Memedler değiliz. Dünya kurulduğundan bu yana vardık, bundan sonra da olacağız. Şöyle bir düşünürsek, kötülük, zulüm, yoksulluk, haksızlık, insanın insanı köle gibi kullanması sürüp gittiğine göre, biz hep yenilmişiz. Kıyamet gününe kadar yenilecek miyiz, ben şimdilik orasını bilemem, belki bir gün gelir… Belki bir gün gelir biz de onları yeneriz, yeneriz… İşte o zaman ne yoksul ne hasta, ne zulmeden ne zulüm gören…” (IV., s. 278-9)
Yazar bize bir olanaklar kümesi sunar. Burada ezilenlerin her halini görürüz, ama aslolan ve aranan, mücadele halindeki ezilenlerdir. Gerçek bir durumda karşılaşmayacağımız denli geniş bir alan önümüze serilir: Düşkün ezilen, pısırık ezilen, ezenin kulu ezilen, hayın ezilen, kendine düşman ezilen, yiğit ezilen, inatçı ezilen, kahraman ezilen, namuslu ezilen, dövüşe tutuşmuş ezilen…
Ezenler: AğaBeyDevlet
Ezilenlerin temsili ne kadar yoğun ve çok yönlüyse, bir tür devrimci diyalektiğe maruz kalarak betimlenmişse, ezenlerin temsilleri de, onların farklılaşmalarının kişilerde anlatılan yönleri dışında, kasaba olarak bir bloktur. ‘İnce Memed’, ezilenler cephesinden sağlıklı bir devlet karşıtlığı üzerine bina edilmiştir. Devlet ile bağlantılı karakterler içinde, Asım Çavuş’u dışarıda bırakırsak, olumlu diyebileceğimiz herhangi bir karakter yoktur. Bu, Manici anlamda iyi-kötü ikiliğine göre kurulmuş yalınkat bir eserle karşı karşıya olduğumuz anlamına gelmez. Ezenleri de farklı hallerinde ve gerilimlerinde anlatır. Nasıl ezilenler kendi ezilmişliklerine uyumları ve buradan çıkışa yönelmeleriyle farklı yönler taşırlar; ezenler de güç-iktidar denklemleri, kendi gerilimleri, korkuları ve gelenekle ilişkileri ile çok boyutlu bir dünya sunar. Ezilenler dağ yani Toros ile ifade edilirse ezenler Kasaba’dır, mekan analojisiyle…
Yaşar Kemal, eserin geçtiği zamanı, gerçek tarihsel dönemin özelliklerine yoğun göndermelerle kurar. Cumhuriyet’in ilk dönemi, Mustafa Kemal dönemi yeni bir ezen kesiminin devlete hakim olduğu, her yerde devlet olmanın gücünü kullanarak yayıldığı dönemdir. Her bir ezen karakter, bu tarihsel arka planın damgasını taşıyan özellikler barındırır.
Ezenler ele alınan dönemde bir talan ve yeniden dağılım içindedir. Hala büyük kısmı karadikenlik, bataklık kaplıdır ama Çukurova’nın kıymeti günbegün anlaşılmaktadır.  Türkmenlerin Osmanlı’ya yenilip Çukurova’ya iskanıyla ovada köyler kurulmuştur. Türkmen iskanı kıyıcı olur; ilk başlarda çoğu sıtmadan, sıcaktan kırılır. Toprağa kıymet vermezler, yok pahasına elden çıkarırlar ama zamanla, umarsız, toprağa bağlanırlar. Bir kısmı ise, gittikçe zayıflasa da direnir, törelerini bırakmaz, yazları yaylaya çıkma iznini alarak eskisi gibi toprağa bağlanmadan Çukurova’yı kışlak olarak kullanırlar. Ama zaman onların aleyhine işler, kışlaklarını bile talandan kurtaramazlar, bin yıllık ata kışlaklarında kiracı olurlar.
Çukurova toprakları önce haraç mezat satılır, hazine arazilerine rüşvetçi memurların yardımıyla el konulur. Ermenilerin geride bıraktıkları yağmalanır. Sonra, toprağa sıkı sıkı tutunan köylülere sıra gelir, takati kalanlarla çatışma başlar. Herkes bilir ki sırada büyük bir kapışma vardır.
Çukurova beyleri Kurtuluş Savaşı’nda az çok yer almış ama devlet katında, oynadıkları rolün çok üzerinde yer edinmişlerdir. Zaten, ayrıcalıklı olan yerlerini yeni rejimde pekiştirmiş ya da memurluk aracılığıyla bu kervana yeni katılmış kimselerdir. Savaş sonrası oluşan iktidar ve bunun yarattığı ilişkiler ortamında pay kapmak için her yola başvururlar ve halka zulmü hak görürler. Toprakları inceletip tarım için en elverişli ürünleri ve teknik donanımı belirlerler. Bu arada toprak üzerinden ilk ayıklanması gerekenler de köylülerdir. Köylüye, toprağı elinden alındıktan sonra yok pahasına ırgat olmak kalır.
En güçlü şekilde  Arif Saim Bey tarafından temsil edilen ve direkt devlet ile özdeşleşen bu karakterlerin ayrı ayrı özellikleri vardır. En renkli karakterlerden biri olan babadan, dededen zengin Karadağlıoğlu  Murtaza Bey bir Yörük ağasıdır. Dedesi soylu Karadağlıoğlu, Kozanoğlu Ahmet Paşa’yla beraber savaştığı halde, Kozanoğlu yenildikten sonra Dadaloğlu’yla birlikte onun konuğuyken ona ihanet etmiş, elini ayağını bağlayarak Osmanlı’ya teslim etmiştir. Murtaza Bey zenginliği ve kendi zulmünün farkındalığı ile İnce Memed’den ölesiye korkar.
İnce Memed’in karşısına dikilen ezenlerin sıralaması da eserin destansı özellikleriyle iç içe geçmiştir: Abdi Ağa klasik bir köy ağasıdır, sonrasında onun yerini alan Kel Hamza da… Ali Sefa Bey ise Çukurova’nın ve dönemin nimetlerinin farkında olan bir yeni zengindir. Babası yoksul düşmüş bir Türkmen beyi olan Ali Sefa, geleneklerden uzaklaşmış bir karakterdir. Çukurova talanından devlet desteğiyle ufaktan dikkat çekmeden pay almaya uğraşır. Çiçeklideresi ağası Mahmut ise okumuş bir ağadır. Kendi usullerini yerleştirmeye uğraşır. Dağ köylerini karışan olmadan idare eder ama Çukurova’dan pay kapmadan edemez. Zalimdir, köylüleri köylerinden sürer, atına adam çiğnetir.
En güçlü ezen Arif Saim Bey’dir: Kurtuluş Savaşı’nın İstiklal madalyalı gazisi, Kozan vekili, Mustafa Kemal’in silahşörü, yargıcı… Fransız işgali sırasında Sis’te jandarma komutanlığı yaparken önce Fransızlarla işbirliği yapar, sonra işgale karşı direnişten yana geçer. Direkt devleti ve yeni rejimi temsil eder. Arif Saim Bey korkulan bir karakterdir. Zorbalığı yanında modernleşmeyi ve yeni rejimin ideolojisini de ifade eder.
Ezenler doğrudan şiddeti kullanırlar, çeteler beslerler ama onların esas şiddet aracı jandarmadır. Jandarma nizamı köylüler üzerine dehşetle çöker. Toros’a orduyla seferlere çıkılır. Tüm köylüler işkenceden geçirilir. Devletin isyan bastırma ve tüm Toros köylerini boşaltma planını uygulamaya koyan Karafırtına namlı Miralay Azmi ve Binbaşı Nafiz bu durumun doruğudur.
d) Aydınlanmacılıktan çıkışezilenlerin yerelliği
‘İnce Memed’in son cildinde yazar, Muallim Rüstem’in ağzından, klasik ilerlemeci yaklaşımınsol’dan yorumuna en yakın ifadeleri barındıran ezilenlerin mücadelelerinin tarihteki yeri ile ilgili yaklaşımı sunar:Yenilecekler, malum, hazır değiller, bunu onlar da bilmeden biliyorlar, arz edeyim, ben çok tarih okumuşumdur, bu halk dedikleri, çoğu zaman bilmeden bilir, evet, bunların attıkları tohum, çok derinlere, kimsenin sökemeyeceği kadar derinlere kök salacaktır. Şuurlu olduğunu sanmıyorum, bu İnce Memed, yanındakiler, yenileceklerini, pek yakında da öldürüleceklerini bilmeden gayet iyi biliyorlar. İnsiyaklarıyla da korkunç, kökü ulaşılamayacak kadar derinlere inen bir kök saldıklarını da, tarihteki en vahim, dünyayı sarsacak bir tohum attıklarını bilmeden biliyorlar.” (IV., s. 297)
Ezilenlerin mücadelesi umutsuzdur, onların tarihsel zamanı gelmemiştir. Öyleyse verilen mücadele bir şuur sahibi olma koşuluna ulaşana dek ancak hazırlayıcı yan taşımasıyla önemlidir! Tüm ciltler boyunca Aydınlanmacı-ilerlemeci yaklaşıma yontulmaya açık tek yer burasıdır. Bu sözler bir ‘bilen’e, kasabanın öğretmeni olmanın yanında devletin ajitatörü olan Muallim Rüstem’e söyletilir ki bu bile Aydınlanmacı öğelerin ezene taşıttırılması anlamına gelebilecektir. ‘İnce Memed’in geneline yayılan Aydınlanmacılık karşıtı duruşun zayıfladığı bu noktada ezilenlerin ezilme hallerinden çıkışının bir tür bilerek, farkındalıkla olacağı, bunun da tarihsel koşullarının hazırlayıcılığında olacağı anlatılmak isteniyor gibidir. Hiçbir mücadelenin boşuna olmadığı, savaşmanın, dövüşmenin hak olduğu halde, pratik olarak işleyen, ezilenleri kapıp kavrayan bilinç durumu, onların hepsinin birden Memed’e dönüşmesiyle bir uyumsuzluk taşır Rüstem’in sözleri. Gerçi bunun kökü derinlere inen tohum olduğu vurgulanır ama o an için sonuçsuzdur bu isyan. Ezilenler, evet, bilmeden eyler ama bu bilmeden eyledikleri ile eylemlerinin bilinci de oluşur, pekala da kurtuluşları olabilir, olur da.
İnce Memed yerelleşme öğesini yoğunlukla taşır. Ezenin Aydınlanmacılığı karşısında ezilenlerin inançları mücadelelerinde sembolleşir, farklı yönleriyle bağların kurulmasına destek olurlar.  Kırkgöz Ocağı’nın Anacık Sultan’ı ile Ferhat Hoca karakteri bu durumun en belirgin taşıyıcılarıdır.
Memed yaralıdır, yarası ağırdır. Sarıkeçili Battal Ağa ona yardım eder. Kasım ve Temir, sarp kayalıklar arasında gizli bir yerde saklayarak Memed’e bakmaya çalışırlar. Durumu gittikçe kötüleşir, kurtuluş çaresi Kırkgöz Ocağı’nın yara sağaltmakla usta Anacık Sultanı’dır. Memed ona götürülemeyecek denli ağır durumdadır. Anacık Sultan da o güne kadar Kırkgöz Ocağı’ndan ayrılmamıştır. Hürü Ana Kırkgöz Ocağı’na gider ve Anacık Sultan’ı Memed’in yanına götürür. Anacık Sultan Memed’i tedavi eder.
Kırkgöz Ocağı’nın on altı erkeği Kurtuluş Savaşı’ndan geri dönmemiştir. Rivayet odur ki Yunan’a karşı savaşta bu pirler önde dövüşmüş ve zaferi kazanmıştır. Ocağın postunda Anacık Sultan oturur, yaşlanmıştır o da. Ocak zor zamanlar geçirmektedir. Sonuna yaklaşmıştır. Tüm Toros köylerinde, Anadolu’nun tamamında saygınlığı olan, kökü ta Anadolu’ya gelişe dayanan bir ocaktır Kırkgöz Ocağı.
Memed, eşkıyalığı bırakmaya karar verdiğinde, fikrini sormak için Kırkgöz Ocağı’na, Anacık Sultan’a gelir. Anacık Sultan ona ocağın pirlerinin taktığı yüzüğü verir ve onu ocağın sürdürücüsü olarak kabul eder. Daha sonra da Selahattin Eyyubi’nin gömleğini verecektir ki Memed’e çelik işlemesin…
Tek başına bu durum Memed’in tüm köylerde zaten kabul edilen saygınlığını arttırır. O artık manevi gücü de kapsayan ezilenlerin davasının silahıdır. Bu, devletin hışmını çekmekte gecikmez. Arif Saim, Memed’in peşine düşmeye mecbur kalınca, önce Memed’in dayanaklarından yoksun bırakılmasını sağlamaya çalışır. Anacık Sultan’ı kış ortasında tutuklatıp kasabaya getirtir. Yolda Memed, Anacık Sultan’ı kurtarır, ama o, kasabaya gitmeyi ister. Arif Saim Bey, Anacık Sultan’ı aşağılamaya kalkar, işkence yapılması talimatını verir. Anacık Sultan işkencede can verir. Ona işkence yapan Kertiş Ali Onbaşı ve Yüzbaşı Faruk’un hançerlenmiş cesetleri nehir kenarında bulunur.
Ezilenler kendi koşullarında yaşarlarken manevi bir öğe olarak bağlandıkları ocak, kasabanın ezenlerinin temsil ettiği devlet karşısında sığınak olmanın ötesinde mücadelenin destekçisidir. Arif Saim’in Anacık Sultan’a hıncı, onun Memed’e desteğinin Memed’e kattığı halk desteği olmasıdır. Bu hıncı, tam da devletin kuruluş ideolojisinin temeli olan Aydınlanmacı-laik ifadelerle kusar. Yobazlığı, gericiliği ağzından düşürmez. Kasabalılar, özellikle okumuş olanları Memed ile ilgili efsanelere inanmaz ama Memed’in yaptıklarından ve daha fazlası ona desteğin yoğunluğundan korkmadan edemezler. Her ne kadar gerçek tarihte, bu durum, pasif direniş, katılmama olarak güdük yaşanmışsa da Yaşar Kemal saçtığı tarihsel plan ile Cumhuriyet’in Aydınlanmacı-batıcı modernleşmesi karşısında ezilenlerin inançlarını da kapsayan bir direniş, kavga vermelerinin olasılıklarını sunar.
Ferhat Hoca ise ikinci ciltte Vayvay’da beliren destekçi, ana saygın bir karakterdir. Ali Safa Bey’e direnişinde Koca Osman’ın yanı başında yer alır. Bu nedenle iftiraya uğrar ve hapse atılır. Üçüncü ciltte Memed kasabayı basar ve Ferhat Hoca’yı hapisten çeker alır. Bundan sonra Ferhat Hoca, sosyal eşkıya ile gerilla imam arasında gidip gelir. Onun anlattıklarıyla ezilenlerin geçmiş mücadeleleriyle bağlar kurulur, yedi Memed’ler çeteleri kurulur.
Aydınlanmacı öğeler taşıyan romanların, kırsal alanı konu edinenlerin önemli kısmında olumlu karakterler genellikle öğretmen ya da az buçuk okumuş yazmış kişilerdir. Yoksul, cahil, tarih öncesi koşullarda yaşayan ezilenleri bilgilendirip kurtarmaya çalışırlar. Yerel otoritelerle ve gerici feodallerle kavga ederler. Cahil halk, çoğunlukla ağa ile imamın kontrolü altındadır. Ama cehalete karşı Aydınlanma misyoneri, ağa ile işbirliği yapan yerel memurlar ve alt düzey devlet erkanını da karşısına alarak en azından birkaç çocuğu kurtarır. Bu denklemsol’cu olanlar ile dolaysız devlet ideoloğu olanlar arasında ortaktır, ama solcu Aydınlanmacılar ağa-devlet işbirliğine vurgu yaparken devlet ideolojileri cahil halk vurgusunu öne çıkarır.
‘İnce Memed’deokumuş’u,bilen’i temsil eden herhangi bir karaktere rastlanmaz. Genellikle bu rol kendi durumunun farkında olan ve bu yanlarını ezilenlerin tepesine binmekte kullanan ezenlerce oynanır. Bu konuda tek istisna  Muallim Zeki Nejad’dır. Karayılan ile omuz omuza savaşmış bir Kurtuluş Savaşı gazisidir. Yeni rejimin talanına, yozlaşmışlığına, artan zulmüne tepkilidir, ama bunu merkeze, Mustafa Kemal’e konduramaz. Savaş sonrası iktidar uygulamalarıyla ve talancılıkla uzlaşmaz. Prestij sahibidir ve bunu ezilenlerden yana kullanır; gördüğü, tanık olduğu haksızlıklara karşı tutum alır. Bu nedenle, savaş sonrası ortamın fırsatlarından yararlanıp kendine Dülkadiroğlu fermanı satın alarak soy dayanağı yaratan, rüşvetçi çeltik ağası Şakir Bey tarafından öldürülür. Memed de eşkıyalığı bırakmış, deniz kenarında bir ev alıp hayalini kurduğu ‘o köy’de Hürü Anası ve yavuklusu Seyran ile yaşarken, bir bakıma o köyün olmadığını, hazır bulunmadığını da anlayarak Şakir Bey’i öldürür. Toros’a döner.
e) İleri devlet geri ezilenler, ilerici ezilenler gerici devlet
İnce Memed’eMarksizan’ eleştirilerin başında Attila İlhan’ın eleştirisi gelir. Buna göre kırsal kökenli dönüşüm yanlış ve yetersizdir. Çünkü Marksizm için devrimin kaynağı modernleşme-ilerleme sonucu sanayi-kent ve proletaryadır. Önce burjuvazinin tarihsel rolünü oynaması gerekir. İnce Memed karakteri toplumsal dönüşüm için feodal bir tarih içinde olan kesimlere başvurur. Bu kabul edilemez. Bu kesimlerin tepkileri tarihsel olarak geri kesimlerin gerici tepkileridir.[15]
İnce Memed’in ilk cildinden itibaren yapılan, tarihsel değil ezenezilen tasnifidir. Teorik bir gözle bakıldığında burada anlatılan ezilenlerin, üretim sürecinden düşenler olduğu ve ezenlerin gelişen yönü temsil ettiği görülür. Politik denklemde devrimciliğin, politik ilerinin tarihsel geride temsili, ezilenlerin bünyesindeki dağılımlarda anlatılır. Yaşar Kemal’in çocukluğunun iskan edilmiş Türkmenlerin köyü olan Hemitede geçmesi, bu konuda ona içeriden bir duyu kazandırmıştır muhakkak.
Hâlâ yaylaya çıkmayı sürdüren Kerimoğlu, Battal Ağa gibi Türkmen beyleri töreyi sürdürme yanında İnce Memed’in yardımcılarıdır. Daha fazlası, Yörükler yakın bir dönemde devlete başkaldırmışlardır. Yerleşikliğe uzaklıkları onları devlete ve toprak sahiplerine karşı çatışmacı bir konumda tutar. Diğer yandan, ezenlerin bir kısmı da toprağa yerleşmiş Çukurova’yı yine Türkmen olan köylülerin ellerinden toplayan Türkmen Beyleridir.
Burada aslında bir tarihsel plan işliyor: Kendini ezenlerin tarihsel ilericiliğine vakfeden bir yaklaşım açısından toprakların birleştirilmesi, modern tarıma açılması, küçük toprak mülkiyetinin tasfiyesi, modern tarımın yapılabilmesi için uzmanların yetiştirilmesi, ürün türlerinin toprağa göre belirlenmesi, merkezi iktidarın kontrol ve denetiminin geliştirilmesi, iktidar uygulaması da olsa ilerici tarihsel önlemlerdir. Tarihe uyumlu politikanın emrettiği, dağdaki köylülerin sürülmesi ve Çukurova’ya yerleştirilenlerin ırgatlaştırılmasından sonra günün geleceğidir. Devletle uzlaşmayan göçerlerle, toprakları için direnmeye hazır köylülerle kurulacak herhangi bir politik bağ yoktur. Yörükler çoktan tarihin konusudur. Köylü toprağına sahip çıkarsa, bu onu gerici yapar. Önemli olan devlet desteğiyle zenginleşmenin ve talanın yapılması, ‘sermaye birikimi’dir. Burada en fazla, bir tür zorlamaya, liberallerce naiflikle karşı çıkış bulunabilir: Fiziksel zorlama olmasın, tarihsel zorlamaya kapılınsın, sorun ortadan kalkmış olur. Ya da nerden bakarsan onu görürsün!
İnce Memed’in ezilenlerle koşulsuz özdeşleşmişliği ve onlara vakfedilen anlatımı, devlet ile kesin bir karşıtlık inşa eder. Ezenlerin tarihi içindeki yeri değil devletli konumları ve ezilenlere yönelik tüm saldırıları devlet konumundan yapmaları her tekil anlatımda belirgin olarak karşısına çıkar. Temsil edilen karakterlerin toplamında devlet ile dolaylı ya da dolaysız bağı olan karakterlerin olumlu bir temsili, amalı fakatlı olumlu rolü yoktur. Bu, ele alınan döneme has bir yön de değil, ezen-ezilen ayrımının dolaysız sonucudur.


[1] I. Cilt 1955, II. Cilt 1969, III. Cilt 1984, IV. Cilt 1987’de yayınlanmıştır. 32 yılda tamamlanan eserin döneminin politik koşullarıyla etkileşimi, özellikle devrimcilik dönemiyle bağlantılı yanları ayrıca ele alınmayı hak eder. Biz bu çalışmada I. Cilt için YKY Aralık 2008 tarihli 19. Baskıyı, II. Cilt için YKY Haziran 2008 tarihli 11. Baskıyı, III. Cilt için YKY Haziran 2008 tarihli 10. Baskıyı ve IV. Cilt için YKY Ocak 2008 tarihli 7. Baskıyı esas alacağız. Anlatılar bundan sonra cilt ve sayfa numarası olarak verilecektir.

[2] Eric J. Hobsbawm, İlkel Asiler, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişim Yay., İstanbul 2012

[3] A.g.e., s.28

[4] A.g.e., s.28

[5] A.g.e., s.27

[6] A.g.e., s.29

[7] A.g.e., s.32

[8] Ahmet Özcan, “Son Kürt Eşkıyalar: Kürt Meselesinde ‘Adi’ Şiddetin Olağanüstülüğü: Siyasallığı ve Yasa Yapıcı Mimarisi”, Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları, Der: Güney Çeğin – İbrahim Şirin; İletişim Yay., 2014, s.165-206. Özcan’ın makalesi konu ile ilgili bağlantılar kurmanın yolunu açacak niteliktedir.

[9] Kemal Tahir, Rahmet Yolları Kesti, Adam Yay., İstanbul 1997.

[10] Kemal Tahir, Notlar: Sanat ve Edebiyat 4. Bağlam Yay., 1990, s.49.

[11] “Toplumsal eşkıyalık adeta örgütsüz ve ideolojisizdir ve modern toplumsal hareketlere uyarlanması büsbütün olanaksızdır”, Hobsbawm, a.g.e., s.17.

[12] Kemal Tahir, Yedi Çınar Yaylası (İlk Basım 1958), Bilgi Yayınevi 1970

[13] Kemal Tahir, Köyün Kamburu (İlk Basım 1959), Bilgi Yayınevi 1970

[14] Kemal Tahir, Büyük Mal, Bilgi Yayınevi, 1970

[15] Attila İlhan, Hangi Sol, Bilgi Yayınevi, 1996

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar