Ana SayfaArşivSayı 66Teorik - Politika Konsepti

Teorik – Politika Konsepti

Teorik – Politika Konsepti

Süleyman Yılmaz Bulduruç

“Politika anlıktır, oysa bir denklem ebedidir.”

A. Einstein

Marksizm, bilim-felsefe-politika bileşenlerinden oluşan epistemolojik bütünlüğe, teorik-pratik politika bileşenlerinden oluşan ontolojik bütünlüğe sahip olan bütünsel bir yapıdır. Bu iki düzey arasındaki ilişki epistemolojik bütünlüğün politika bileşeninin açık uçluluğu ve ontolojik bütünlüğün teoriyi de kapsayan yönü ile yani ontolojide teori yapma olanağını tanımasıyla kurulur.

Aşağıdaki pasaj, teorik kabul olarak bu yazıyı mümkün kılan, başlangıç koordinatları veren belirlemeler tüm yazı boyunca izlenecek ölçüdür:

“Marksizmin, bilim, felsefe, politikadan oluşan bütününde tarihsel açık ucu politika teşkil eder. Politika teorik olmak yanında tarihsel ve pratik bir nitelik de gösterir. Genel olarak Marksist teoriyle tarihsel oluş arasındaki ilişkiyi kuran politikadır. Politikanın bağlantı unsuru oluşu bu kadarla kalmaz. Politika, teorik-Marksizm ile pratik-Marksizm (pratik-politik Marksizm); Marksist teoriyle Marksist politika (pratik-politika) arasındaki ilişkinin de kurucusu ve kendisidir. Bu son işlemde politika ‘teorik politika’ olarak iş görür. Politika bir dolayım öğesidir, fakat onun gerçek oluşla ilişkisi dolayımsızdır.

Marksist teori, tarihsel materyalizm olarak bilim, diyalektik materyalizm olarak felsefe ve devrimci politika teorisinden oluşur. Bu epistemolojik ‘bütün’ün tarihsel oluşla dolaysız ilişkisinden söz edilemez. Marksist teorik bütünün tarihsel oluşla ilişkiselliği, bu bağlamda, onun teorik olarak kurulmuşluk niteliğine bağlıdır. Yani, bu bağlamda ilişki teori içi bir meseledir ve pratik bir ilişkiden bahsedilemez. Marksist teorik bütünün pratikle ilişkileri onun politika sektöründeki gelişmeler tarafından belirlenir. Bunun için, politikanın kendini ‘bütünsel’ olarak oluşturması lazımdır. Marksizmin pratik-politik ve teorik-politik veçhelerini bu aşamada ifade etmek zorunlu oluyor. Marksizmin genel olarak bütünlüğü, yukarıda çözülmeye çalışılan Marksist teori şemasına organik bir ontolojik unsur olarak ‘pratik politika’nın ‘eklenmesi’ ile sağlanmış olur. Bu, deyim yerindeyse bir toplama işlemi değildir. Pratik politikanın ‘eklenmesi’ ilgili bütünlüğe ve onun unsurlarına baştan başa yeni anlamlar katar.”[1]

Teori ve Politika, öncül metni olan “Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı”ndan itibaren kendi konumunu ve misyonunu “Marksizm için teorik-politik bir alan oluşturmak” olarak tanımlamıştır.[2]

Ortaya koyulan bütünsel Marksizm anlayışı ve buna bağlı teorik kabullerden yola çıkılarak Marksizmin bütünselliği ve teorik politikanın neliği konu edildi. Aynı zamanda teorik politikanın ‘pratiği’ icra edildi. Teorinin taktiksel ele alınışıyla reel bir teori konumu ele alındı. Şu halde, teorik politikanın ya da konjonktürü (gerçek gerçeği) nesne alan bir teorinin mümkün olup olmadığı sorusu pratik olarak tartışma dışına çıkmış, teorik politik bir akım olma ile yanıtlanmıştır.

Teorik politika, nesnesi gereği kavramsal sistemleştirmeye ancak dolayımlarla izin veren, geçişli yapısı ile doktrinleşmeye izin vermeyen ve gerçekliği, oluştuğu durumda, oluşum halinde kavramak durumunda olan bir teorik pozisyondur. Bu durum, teorik politikanın sürekli üretilmesi gereken sonuşmaz bir nitelik taşıdığını gösterir.

Bu yazı teorik politikanın “teori”si olarak şekillenmiş, ontolojide teorinin ikili yapısı ve bu yapının karşılaştığı “engeller” sorununu ele almayı amaçlamaktadır. Felsefe, konunun gereği ayrımların, temasların, sınırların netleştirilmesi için yardıma çağrılacaktır. Gaston Bachelard’ın “Bilimsel Zihnin Oluşumu”[3] adlı eseri bilimsel bilginin oluşmasının koşullarını ve bu koşullarda yaşanan sorunları ele alan yanının ötesinde, “epistemolojik engeller” nosyonu bizim için teorik politikanın teori olma niteliği ve nesnesi dolayımıyla çalışmanın oluşmasında esin ve etkileşim kaynağı olmuştur. Bachelard’ın tezleri doğrudan izlenmeyecek, ancak tezlerde beliren sorular ve bu sorulara sunulan çözümler dolayımıyla ontolojide teorinin neliğine yönelik çerçeve çizilecektir.

A. Teorinin Maddiliği: Materyalist ontolojide teorinin olanaklılığı

Politikanın nesnesi konjonktür, eş deyişle gerçek gerçektir. Gerçek gerçek ile dolayımsız temas alanı olan politika, belirli bir konumdan belirli güçler dağılımı içinde kudret kazanmaya dönük pratikleri kapsar. Politik alana yönelik tüm nitelemeler bu konumsallık üzerinden düşünülmeli ve bu ölçüye vurulmalıdır. Marksizmin politikasında ezilenlerin kudret kazanma pratiklerine dönük konumu önsel bir kabuldür. İdeal kurguların, genel geçer ifadeler olarak beliren yaklaşımların, epistemolojik düzeyde üretilen bilginin bu düzeyde izini sürebileceğimiz tek karşılık ideoloji olarak belirir.

Materyalizmin ontolojik tezleri açısından baktığımızda, teorik politika ve pratik politika arasındaki ayrım ve bu iki öğenin politika başlığıyla kurduğu bütünlük sınamadan geçirilmek durumundadır.

Ontolojik materyalizmin ilk tezi, her şeyin maddi olduğunun, eş deyişle maddi olmayan hiçbir şeyin olmadığının kabulüdür. Buna göre toplumsal maddenin bileşenleri içinde olan teori de bir madde formudur.

Ontolojik materyalizmin ikinci tezi; madde formları arasında ayrım yapmaya izin verir. Ontolojik düzeyde kalındığı sürece madde formları arasındaki ayrım niteliksel değildir (Birinci tez gereği). Yani farklı ontolojiler tanınmaz. Madde formları arasındaki ayrım nicel olarak kurulur.

Politikada kurulan bütünlüğün “idealist sonuçlara yol açacak bir yanı var mıdır?”[4]

Öncelikle pratik politika ile teorik politika arasında nesne birliği olmasına rağmen nicel farklılığın tanınmadığı koşullarda eylemin sözü ile sözün eylemi arasında sorunlu bir denklik oluşur. Burada teorik politika eyleme yönelik sözün eylemi olarak reel bir varlıktır ve bu yönüyle sürekli üretilmesi gerekli olan, nesnesine güdümlü bir pratiktir; ancak kendisini sözsüz eyleme bağlı olarak ifade etmek, teorik politikanın pratik politikanın dolayımsız etkinliğinin dolayımıyla kurulmasının gereğidir. Bağımlı yapısı, eylemin sözü olma niteliğini eylem öncesi ya da eylem sonrası değil, eylemle birlikte kazanması anlamına gelir. Bilişsel olarak kurulmadığı hallerde bile toplumsal nesne bu role uygun olarak ‘politik’ olma niteliği taşımayan ‘teorik’ ifadeler salgılar. Teorik politika kendi düzlemi içinde tam bir görünüm sergiler.

Teori, nesnesi ne olursa olsun teori niteliğine sahip olduğu sürece enstrümanı kavramlar olan bir etkinliktir. Belirli düzeylerde soyutlamalar yapar, gerçekliği yalın bir yansıtma, ona ayna tutma rolü oynamaz. Gerçekliği belirli bir anlama ve anlamlandırma biçimi içerisinde yeniden üretir. Teorik politika bilgisel üretim yapmaz; konumlar üreten bir teorik etkinlik olarak nesnesi olan konjonktüre ve bu nesneye müdahale eden politik özneye esnek ama tanımlayıcı, ayrımlar koyucu ifadeler toplamı sunar. İdeolojinin kapalı sınırlayıcılığından burada ayrışır.

Marksizmin krizi koşullarının dağıtıcı etkileri ile beliren ve gittikçe derinleşen alanlar arasındaki belirsizlik, Marksist politikanın yürütülemezlik sınırlarına çekilmesi, teorik politikayı ontolojik düzeyde dolayımsız ilişki kanalı olan pratik politikadan yoksun bırakarak sınırlı ve yetersiz bir temsil alanına sokmuştur. Bir dönemin yoğun pratik politik varlığının teorik politikadan yoksunluğu gerçek gerçekte ifade edilen düzeylerin nicel farkları yönünden eksikliğin hissedilmesini ancak belirli bir görüş netliği arayanlarda hissettirmişti. Bu koşullarda teorik politika rolünü doktrinler ve hızla devralınan stratejik modeller doldurmuş ya da işgal etmişti.[5]

Teorik-pratik politika bütünlüğünü bir metafora başvurarak anlatmaya çalışalım: Teorik-pratik politika, sağlıklı bir organizmanın görme duyumunun üç boyutlu görüşüne (stereopsi) benzer. Stereopsi iki göz bebeği arasında (insan organizması için) yaklaşık 6-7 cm.lik aralık sayesinde her bir gözün farklı perspektiflerden aldığı görüntünün üst üste bindirilmesiyle oluşan görüştür. Farklı göz aralıkları stereopsi mesafesini uzatır ve kısaltır. Stereopsi için göz kaslarının iki gözün senkronize hareketini sağlayacak biçimde hareket etmesi gerekir. Böylece 6-7 cm farkla alınan iki farklı görüş perspektifi birleşir. Bu sayede nesneleri üç boyutlu görürüz. Kimi optik aygıtlar yardımıyla, üç boyutlu görüntü kaydeden kameralar aracılığıyla çekilmiş fotoğrafları, özel olarak düzenlenmiş üst üste bindirilmiş farklı tonlardan oluşan iki boyutlu resimleri, görüntüleri üç boyutlu görmeye uygun hale getirebiliriz. Şimdilerde yaygın olarak kullanılan 3D TV ve bunu izlemek için kullanılan gözlükler gözün görme duyumunun bu özelliğine dayalı olarak geliştirilmiştir.[6]

Politikanın bütünlüğünü üç boyutlu görme duyumuna benzetirsek, eğer gözlerden biri şaşılık nedeniyle senkronize olamıyorsa, hizalanamıyorsa ya da görme yetisini hiç kullanamıyorsa dünyayı kâğıt üzerine çizilmiş resim gibi iki boyutlu görürüz. Dışarıdan bakışla anlaşılamayacak şekilde şaşılık varsa, her göz ayrı ayrı tam bir görüşe sahip olsa da üç boyutlu görüş sağlanmaz. Stereopsi için hem iki ayrı görüş perspektifi hem de bu görüş perspektiflerinin bir bütün içinde hareketi gereklidir. Tıpkı teorik-pratik politika bütünlüğünün ancak iki ayrı bileşeninin hizalanması aracılığıyla kurulması gibi. Üç boyutlu görüşünü çocukluğunda geçirdiği şaşılık ameliyatı nedeniyle hiç tanımayan ama sonradan optik aygıtlar ve göz egzersiziyle kazanan bir hastanın ilk üç boyutlu görüş deneyiminin tarifi “arabanın direksiyonu pörtlemişti, tavandaki avize dışarı doğru fırlamıştı” şeklindedir.

Pratik politikanın dolaysız eylemi belirli bir yönde ilerler ve metaforumuz açısından söylersek ‘tam’ bir görme duyumu sağlar; bu durum teorik politika için de geçerlidir. Ancak bu eksik ve kusurlu bir görüştür ve sadece bütünlük içinde üç boyutlu görüş sağlanabilir. Ontolojik düzlem içinde, metaforumuzun bir kusuru belirtilmelidir: Gözler arasındaki eşit nicelik ontolojik materyalizm açısından teori ve pratik arasında kurulamaz. Bu nedenle metafor bir gözün kronik miyop sorunu taşıdığı, yani teorinin gerçeklikle imgesel ilişki kurduğu ve pratiğin dolayımsızlığının yanında nicel bir sınır taşıdığını eklememizi gerektiriyor.

İdealizmin belirmesine yol açacak muhtemel ve yaygın kaynak ise teorinin ideal bir tamlık taşımasıdır. Çoğunlukla doktrin olarak ele alınan ve ontolojik düzeyde işlemesine rağmen burada oluşan geçişli gerçeklik boyutunun yapısına temas etmeyen, ayrı bir varlık olarak kabul edilmemesine rağmen ayrı bir ‘varlık’mış gibi işletilen ve ona uygunluk aranan, sistematikleşmiş politik varlığın gerçek gerçek dışında sınandığı merci olarak ele alınan, aşkın başvuru alanı olarak teori, net bir idealizmdir. Teorik politika, kendi yerini epistemolojik alanda bulunan ‘teori’den ayırdığı oranda bu riski bertaraf eder, ama bu sınır erkenden çekilemez. Teorik politikanın ideoloji olarak sürekli pratiğinde ele aldığı, hazır bulduğu kavramsal malzemeyi sınırlayıcılık potansiyelinden dolayı sürekli nesnesine uygun bir dinamiklikle ele alması, teorik bir işlemden geçirerek düzenlemesi gerekir. Bu, sonuşmaz bir nitelik taşır.

Ontolojizm, epistemolojik düzeyde bilgiye izin vermeyen bir teorik pozisyonun adıdır ve gerçekliğin indirgenemez çoğulluğu karşısında teslim olmakla kusurludur. Teorik politika için ‘ontolojizm’ bir kusur değil kendi gerçeğini, nesnesini bulduğu, engeller olarak yaşadığı yerdir. Bir bilgi pratiğinin sınırlayıcı etkilere maruz kaldığı yerde teorik politika gerekli işlemlerle özel bir güç kazanır. Kendi kısmiliğini konum olarak kabul eder ve alanından düşman sathına taarruzlar düzenler, pratik politikanın bütünleyeni olarak senkronize olur, kendini kurar.

B. Teorik Politika: Engeller, kurulumlar…

Teorik politika, politikanın teoriyi niteleyen yapısıyla ikili bir engellemeyle karşı karşıyadır: Bir yandan nesnesini gerçek gerçekte arayan ve bulan teori olmasıyla, konjonktüre, politikanın üzerinde dolaysız eylediği nesneye yönelik teori pratiği izlemesiyle; diğer yandan teori olmanın nesnesinden bağımsız neliğinin epistemolojik özellikleriyle… Ontolojide epistemolojinin temsiline ve ona tanınacak ayrıcalığa karşı durulması koşulu, yani ontoloji ve epistemoloji arasına koyulan kategorik ayrım, ontolojide teorinin yerinin belirlenmesini ve bu ayrıma göre düzenlenmesini zorunlu kılar. Bu noktada teorik politika nesnesi dolayımıyla ‘epistemolojik engeller’le karşı karşıya kalırken, teori olma niteliğiyle ontolojik engellerle karşı karşıya kalır.

Althusser, Bachelard’dan devraldığı ‘epistemolojik engel’ nosyonunu, teori için iki madde aracılığıyla ifade ediyor: “Teori, kendi gerçek nesnesinin ya da nesnelerinin bilgisine ulaşmak için takip etmek zorunda olduğu bir yola girmiştir. Oysa belirli bir anda bu yol, teorinin kendi nesnesine doğru ilerlemesini ve ona ulaşmasını önleyen bir engelle tıkanmıştır. ‘Epistemolojik engel’ metaforu demek ki iki anlama gelir: 1) teori, onu ilerlemekten alıkoyan bir engele takılır, 2) bu engel yolu tıkar ve bir şekilde arkasında kalan nesneleri saklar. Engeli ortadan kaldırmak, bu yolu açmaktır ve onun saklamış olduğu nesneleri fark etmektir. Öyleyse engel ile yol (ya da nesne) arasında ikili bir ilişki vardır: Bir yandan ciddi bir karşıtlık ilişkisi ama diğer yandan da tanımlanması zor ama kesin olan bir benzerlik ilişkisi. Bir yolu kapayan ya da bir nesneyi ‘saklayan’ herhangi bir engel değildir. Teoriler tarihi bunu gösterir; engeli işleme (ya da ortadan kaldırma) şekli, yani engelin doğası ile onun tıkadığı yol ya da ‘sakladığı’ nesneler arasında belli bir ilişki vardır.”[7]

Engelleri belirlemek, pratikte onların sınırlamalarının aşılmasından ayrı olarak, engellerin ortadan kaldırılmasına dönük bir girişimdir.

Şu halde, teorik politikanın pratiğinde nesnesinden kaynaklanan kimi engellerle karşılaştığı görülüyor. Ontolojik düzeyde teorinin karşısındaki öncelikli sorun nesnesinin geçirgen ve tekil niteliğidir. Nesnesine temas ettiği an onu elinden kaçıran, onu genel bir ifadeye kavuşturduğu anda kısmiliğiyle yüz yüze kalan teori sınırını belirlemektedir. Bu sınır teorik politikadaki teori işleminin bilgi üretimi değil konumlar üretimi yapan dinamik bir yapı taşıdığının kabulü ve konumsallığıyla göreli olmasıdır.

Konumsallığıyla görelilik, hareket serbestîsi ve esneklik taşımakla beraber kendini sıkıca bağladığı yerin politika olmasıyla teori bu esnekliği bağlılık olarak kurar, buradan güç alır ve bu gücü pratik politikaya sunar.

Teorik politikanın karşılaştığı, yolunu tıkayan ama aynı teorik zamanda ardını gizleyen ilk engel dolayımsız deneyimin sahte açıklığıdır. Kendiliğinden deneyim teori benzeri bir öğe olarak betimleyici ifade bolluğu ortaya çıkarır. Belirli bir düzen içine sokulmamıştır, fazlasıyla olay yoğunluğu barındırır; bu durum pratik bir duyuyla coşku yaratır. Barındırdığı imge bolluğu o kadar baskındır ki her durumda elle tutulacak kadar açıklık ve somutluk taşıdığı hissedilir. Politikanın aradığı bu dolayımsızlık, teorik politika için sınırlayıcı bir yön taşır. Sahte somutluk olarak betimleyicilik, olanın betimlenmesini bir genellik olarak ele alarak, olanın içinde konum almaya izin vermeyen ama ona kapılmaya yol açan tipik bir kendiliğindencilik üretir. Teori yoksunluğu, teorinin yerini dolduracak yüzeysel, özgülleşmemiş ajitasyonla içine propagandif öğeler serpiştirilmiş gözleme dayalı betimlemelerle giderilir. Sonuçta dolayımsız ilk deneyimin geniş görünüşler bolluğu yerleşik ideoloji pozisyonuyla edinilir, onaylanır ya da reddedilir. Pratik politika için fark yaratacak yönelimleri inşa edemez; o kadar somutluk ve tamlık iddiasındadır ki böyle bir inşaya izin de vermez. Ancak geçicidir, hızla geride bir şey bırakmadan dağılmaya uğrar.[8]

Teorik politika, gerçekliğin, fenomenin doğrudan bir tasarımı, temsili değildir. O nesnesi olan gerçek gerçeğe dönük bir müdahale olarak kurulmak durumundadır. Bu nedenle de her zaman kısmidir.[9]

Teorik politika uygulayım olarak kurulması ile birlikte belirli bir soyutlama derecesine sahiptir. Ontolojide uygulayım olarak kurulan teori, teori olma vasfının gereği fenomenleri seçme, ayıklama, öncelikler saptama ve bu önceliklere uygun yönelimlere işaret etme sorumluluğu taşır. Marksist politikanın esasını oluşturan niteliklerinin konjonktürde taktik olarak beliren çıktılara uzanan yapısı teori dolayımına burada ihtiyaç duyar.

Bachelard’ın “…somut aşama, somut-soyut aşama ve soyut aşama” olarak ifade ettiği üç hal içinde teorik politika somut-soyut aşamaya yakın bir özellik taşır. Nesnesiyle doğrudan ilişki kurmaya dönük araçlara ihtiyaç duyar. Ezilenlerin politik temsillerinin pratikleri bu araçları sunan birincil kaynaktır.[10]

Bachelard’ın aşamaları ayrı ayrı değerlendirilebilirse de bu silsileye, ‘üç hal’ mantığına dahil olmamak gerekir. ‘Somut’ aşamadan ‘soyut’ aşamaya, ‘somut-soyut’ dolayımını izleyerek geçen epistemolojik alana dahil bir ‘politika teorisi’ zihin alanında belirmez. Teorik politika ise nesnesi gereği asla soyut aşama içine tam anlamıyla dahil olamaz ve somut aşamayla pratikler dolayımıyla bağ kurabilir. Uygulayım olarak Marksizmin ontolojik bütünlüğü belirli bir soyutlama derecesi taşır. Uygulayımın özneli yapısı hep bir pozisyonun ifadesidir ve şu halde teorik politika ‘ideoloji’yi bir öğe olarak içerir. Konumsallık, politik öznenin pratiğinde ifade bulma gibi yönler, ideoloji ile kesişmelerdir. Epistemolojik düzeyde üretilen teorilerle, bilim önermeleriyle kurulduğu iddiası taşıyan doğrudan her ilişki, kavramsal yapıların ve açıklayıcı önermelerin karşılıklarının gerçek gerçekle dolayımsız aranmasının sonucunda teorik politikada engelleyici bir etkide bulunur. Buna karşın ‘devrimci politika teorisi’nin açıklayıcı önermeleri teorik politika dolayımıyla, politikada düzenlenmiş haliyle izlenir. Aynı şekilde politik pratiğin dolaysız özgülleşmiş pratikleri teorik politika dolayımıyla işlemden geçirilerek teori alanında soruların oluşmasına kaynaklık ederler.

Sağduyu, “edinilmiş kanı”, mevcut koşullara ve bu koşullar tarafından belirlenen rasyonaliteye uyumun ideolojisidir. Teorik politika kendisini kurabilmek için sağduyusal ideolojilere bayrak açmak durumundadır. Öncelikle yerleşik kabul edilen tutum ve alışkanlıklar olarak beliren ‘zamanın ruhu’na uyum biçimlerine karşı, bunların devrimci politikayı ketleyici yönlerine karşı durulmalıdır.

Marksizmin gerçeklik ile temasını kuramayan kurgusal, eş deyişle doktriner kabuller halinde edinimi konjonktürü de kapsayan teori benzeri rol oynar. Marksizmin tarihine yalın bir bakış, başarılı pratiklerin ve teorik kuruluşların dönemlerinin egemen Marksizm anlayışından da kopuşarak oluştuklarını göstermektedir.

Teorik politika, gerçek gerçek içinde, Marksizmin ideal olarak ele alınmasına, onun cam kafese tıkılmasına karşı durarak Marksizmin reel temsilini kurar. Sağduyu ideolojisi aynı zamanda çağının olağan bilincidir ve ezilenlerin tarihsel bileşenlerinin verili ezilme durumlarından ezme durumuyla uyum biçimlerinin ifadesidir. Sağduyu, hem yerleşik Marksizme dışsal bir kuşatıcılık aracılığıyla nüfuz eden, onu sınırlayan yönleriyle, hem de ezilenleri ezenlere bağlayan vasfıyla kurulu teori öğeleri olarak belirir ve teorik politikanın her adımda hedefidir.[11]

Sorun ortaya koymak ve sorunları belirlemek gerçeklik içinde belirli müdahaleler aracılığıyla olanaklıdır. Herhangi bir teorik yaklaşımın kendiliğinden olamayacağı açık ise gerçekliği sorunsal hale getirerek onun verili durumunun sorunlarına müdahale edecek araçlar kurulmalıdır.[12]

Gerçek gerçeğe yönelik her türlü yorumsal faaliyet belirli bir “teori” taşır. Sağduyu olarak, doktrin olarak, ideolojinin farklı formları olarak, ampirik gözlemin betimleyiciliği olarak… Sorun bu yorumsamaların dayandıkları temel ve nesneyle ilişkileridir. Başarılı deneyimler, daha önce sınanmış pratikler genelleştirmeye uygun ilk araçlar ve modelleştirmelere kaynaklık eder. Marksizm alanında çoğunlukla teorik politika yerini doldurmaya aday olan ya da fiilen işletilen “teori” öğeleri bunlardır. Bir “model”in en büyük avantajı model sahibine sunduğu “tamlık”tır. Belirli koşullar ve bu koşulların ortalama sonuçları betimlenmiştir. Politika için gerekli olan tek şey modelin izlenmesi ve pratikleştirilmesidir. Politika burada doğrudan teknik bir işlem olarak anlaşılır. Model, politikaya dışsal bir öğe olarak uyulacak kullanma kılavuzu sağlar; tüm pratiklerin denetleyici mercisidir. Peki ya pratik modele uymazsa ne olur? Bu, pratiğin başarısına göre değişir; eğer başarısız bir pratik ortaya çıkmış ise modele yeterince uygun kurulamadığı savunulur, başarılı bir pratik ise model içinde kaynak bulunur. Sahte bir açıklık taşıyan bu teorik yaklaşım, öncelikle teori ve pratik arasında ideal-reel düalitesini üretmekle kusurludur. Buna göre, reel olan hep kusurlu kalmaya mahkûmdur ve kurgusal ideale ulaşmayı temel ereği alarak, imkânsız bir arzuyla kurar. İndirgemeci bir özcülük ile volantarist politikanın tuhaf bileşimiyle karşı karşıya kalırız.

Gerçeklik içinde eyleyenler, bilişsel durumlarına aykırı/uygunsuz pratikler içinde olabilirler. Teorik politika, teori olma niteliğiyle, deneyimlerin konjonktürel yönlerini ortaya koyarak, onların indirgenemez yönleriyle simgesel, teoriye izin veren yönlerini ayrıştırmaya olanak tanır.[13]

Konjonktür karmaşık bir çoğulluğa sahiptir. Onun olanakları arasında boğulmak, bir bakıma kendiliğinden akışın içinde sürüklenmek pekâlâ mümkündür. Konjonktüre bir düzen verebilmek için belirli bir konum şartı gerekir. Bir konjonktürde teorinin olanaklılığı ve rolü de burada başlar. Karmaşık olana, tamamen nüfuz edilemez olana bir düzen sağlamanın öncelikli yönü onun kısmiliğini kabul etmektir. Buna bağlı olarak an’da konumlar belirlemek esnekliğini taşırken belirli bir konumun sağlamlığıyla düzenlemeler yapmak gerekir. Burada kaçınılmaz olan politikanın özne aracılığıyla ifade edilişidir. Politik özne konjonktürde ilerleyeceği yönü belirleyerek hareket eder. Bir bilgi işlemi yapmaz/yapamaz, uygunluklar belirler ve bu uygunluklar belirlendiği koşulun sınırları içinde, belirleyenin yeriyle bağlantılı olarak geçerlidir ya da geçersizdir. Görüyoruz ki, özne sınırlı bir nitelik taşır; gerçekliğin çekim gücünün sınırlandırıcı etkilerinde taktik güden bir öznelliktir politik öznellik.

Teori olma statüsü, politikada ansal niteliğiyle birlikte birikimliliğiyle belirli bir ‘hafızaya’, teorik sistemliliğe de sahiptir. Marksist politika için kategorik önermelerin gerçeklikte devrimci olanaklara doğru genişletilmesi, Marksizmin teorik politik birikiminin üretilerek sürdürülmesi ve her konjonktürde gerçekleştirilmesi hedeflenir. Teorik politika için, şu halde, kendi nesnesini politikada bulan ancak sürekli üretilmesi gereken, hazır kurulmuş bir nesneye sahip olmayan özgül bir teorik pratiktir diyebiliriz. Yine de bir teorik üretim için gerekli malzeme, nesnesiyle uyumlu kavramsal cephanelik gereklidir ve Marksist oluşum, teorik politikanın konjonktüre yönelik teorik üretiminin/müdahalesinin kaynaklarını sunar. Bu ileriye ve geriye doğru süreklilik taşır. Yani teorik politik üretim, Marksizmin sahasını genişletici bir gerçekleşme biçimidir de.[14]

Teorik politika işaret eder! Teorinin genellik düzeyinde kimi jenerik kavramlar, genel geçer teorik kabuller bir açıklayıcılık taşımakla birlikte, bu, onların epistemolojik niteliklerine, bilgi olarak kurulmalarına bağlı sistematik yapıdaki soyutlama derecelerinin genellik koşullarına bağlıdır. Bilgi işlemi farklı genellik düzeyleriyle soyutlamalar yapar. Burada kurulan genellemeler dahil olmak üzere sınırlayıcı etkiler üretir. Teorik politika için genel olanın aşırı örtüklüğü ve kapsam alanının genişliği belirli bir özgülleşmeye izin vermeyen belirsizlikler yaratan sonuçlar doğurur. Bu nedenle teorik politika genellemelerin dolayımına belirli sınırlamalarla temas ederek işlemini nesnesine uygun bir özgülleştirmeyle kurar. Bu tekil olanın ‘teorisi’ değildir. Özgülleştirme kendi kavramlarını üreterek ilerler. Teorik politika, politika yönüyle tutumlar ifade eder ve teori yönüyle tutumların Marksizm içinden dayanaklarını gerçeklikte inşa ederken, gerçeklikte Marksizmi uygulayım olarak kurar.[15]

Marksizm, politikasında epistemolojik önermelerinin gücünün basıncı altında kalmıştır. Bunun bilinen ifadesi “bilimsel politika”dır. Esas olarak tarih bilimsel önermelerin karşılıklarının, doğrudan politikada aranması ve politikada sınanmasıdır. Burada “Marksistler” politikaya ‘bilen’ olarak ayrıcalıklı bir konumda dahil oldukları iddiasındadırlar. Bu, anlayışın savunucularının doktrinerliğinin tam karşıtı bir sorun açığa çıkarmaktadır: Marksist teorik bütünün doğrulanma ya da yanlışlanma merci olarak politika işaret edilir. Bu sahte sorun hem politikanın hem de bilimin sınırlandırıcı etkilere maruz kalmasına yol açar. Marksizmin uygulayım olarak kurulması ve varlığı onun epistemolojik önermelerinin ontolojik sınanması anlamını taşımaz. Bilgisel açıklayıcılık ile politik uygunluk aynı düzlem içinde ifade edilemez. Birlik anlayışı, ontolojinin epistemolojiyi massetmesi (adcılık ya da içkincilik olarak) ya da epistemolojinin ontolojiyi kuşatması (kurgusal idealizm ya da pozitivizm olarak) arasında gidip gelen bir sarkaç gibi işler. Bu sorunlu alandan çıkmak için ilk elden yapılacak olan farklı nesnelerin tanınmasıdır. Bilimin nesnesi “bilgisel gerçek”, politikanın nesnesi “gerçek gerçek”tir. Ve bu iki ayrı düzlemden ifade edilen teori, nesnesine göre şekillenir.[16]

Teorik politika kendi nesnesini ayrıştırır. Bir teorik oluşum nesnesini soyutlamalarla, simgesel olanın belirlenmesiyle ayrıştırmak durumundadır. Somut-soyutluk, burada işleyen yanıyla, teorik politikanın nesnesinin, konjonktürün zamansal niteliği ile ilgili olarak beliren bir açıklık taşır. Zamansallık politikada katmanlı bir yapıdır. Bir konjonktür, kimi zaman ‘ân’a, kimi zaman ‘dönem’e tekabül eden görece uzun bir zaman aralığı anlamlarını kapsar. Politika, pratik niteliği dolayımıyla dönemlemeler yaparak, görece geniş konjonktür aralığını tanımlayarak öncelikler belirler, öngörüleri bulunur. Teorik politikanın işlem alanı olan bu yer, somut-soyutluk açısından soyutlama yönü oransal olarak somutluğa, göre daha belirgin olan bir yerdir. Yine ân olarak konjonktür, belirli bir pratik seyrin düğümlendiği politika zamansallığı olarak, o ân içinde bir tutum bildirimine, yoğunluğuna dahil olunmasına ihtiyaç duyar. Somut-soyutluk açısından ân, somutun oransal olarak soyutluğa göre baskın olduğu zamansallıktır. Şöyle de ifade edebiliriz: Dönem olarak yaşanan politik zamansallıkta, teorik politika ile pratik politika arasında tanınmış bir mesafe ve ihtisaslaşma göze çarpar. Saptanan eğilimler ve önceliklere dayalı bir pratik politik hareket tarzı inşası, belirli bir konumdan saptanan döneme göre öngörülebilir bir yönelişi pratikleştirilir. Ân olarak yaşanan politik zamansallıkta, teorik politika ile pratik politika arasında mesafe minimumdur; pratik ile tutum belirlemenin sonuçları hızla alınır ve yeni tutumlar alınır. Bu başarılmadığında hızlıca savrulunur; teorik politika fırtınada nirengi noktası olarak işler. Bu belirlemelerdeki zamansallık ayrımı iç içe geçmiştir, dönem olarak yaşanan zamansallık bir sıçramayla ‘ân’a açılabilir ya da tam tersi…

 



[1] Metin Kayaoğlu, “Marksist Politikanın Teorik Öncülleri: Nesneleri Açısından Bilim ve Politika Üzerine Bir Deneme”, Teori ve Politika 1, 1996 Kış, s. 9.

[2]Türkiye’de politik Marksizm için bir teorik-politika misyonu oluşturmak gerekmektedir.” M. Kara, İ. Mert, S. Sahra, Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, Ankara 1995, s. 35.

[3] G. Bachelard, Bilimsel Zihnin Oluşumu, Çev.: Alp Tümertekin, İthaki Yay., İstanbul 2013.

[4] Kayaoğlu kimi sorular düzenliyor. Biz bunlardan konumuzla doğrudan ilgili olan ikisini aktaralım: “Politikanın hem teorik hem pratik nitelik göstermesinin anlamı ne? … Politikanın (ve Marksizmin) pratik ve teorik olarak ayrılmasının nasıl temellendirilebileceği, ve önsel olarak bu kavramın bir bütün ve tam karşılığı olduğunun kabulünün idealist sonuçlara yol açıp açmayacağı üzerinde çalışmak oldukça çetin olmaz mı?” M. Kayaoğlu, “Marksist Politikanın Teorik Öncülleri: Nesneleri Açısından Bilim ve Politika Üzerine Bir Deneme”, Teori ve Politika 1, 1996 Kış, s. 9.

[5] “Marksizmin politika sektörü, pratikle olan dolayımsız ilişkisi yüzünden Marksist bütünün en kritik bağlantı halkasıdır. Teori ile pratiğin karşılaştığı, yıldırımların ve şimşeklerin oluşturduğu momenttir politika. Teori-pratik ilişkisini pratik aleyhine bozarsanız, gerçekleşme ve dönüşmeyi başaramazsınız; teori aleyhine bozarsanız, bu kez kendiliğinden (hem) pratik oluşa kapılır ve bir şekilde gerçekleşirsiniz ama dönüşmeyi yine başaramazsınız. Kendiliğinden pratik oluşun bir nesnesi, dolaysız unsuru olursunuz.” M. Kara, İ. Mert, S. Sahra, Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, Ankara 1995, s. 92.

[6] Stereopsi’nin popüler bir anlatımı ve vaka örneği için: Oliver Sacks, Aklın Gözü, Çev.: Emre Kapkın, Y.K.Y. Yay., İstanbul 2013, s.95.

[7] Louis Althusser, “Hümanizm Kavgası – 1967”, Felsefi ve Siyasi Yazılar, Cilt 6, Çev.: Yağmur Ceylan Uslu, İthaki Yayınları, İstanbul 2012, içinde, s. 237.

[8] Bachelard’dan etkileşim noktaları bu bölüm içinde notlar olarak verilecektir. “İlk deneyim ya da daha kesin bir dille söylemek istersek, ilk gözlem bilimsel kültürün karşısına çıkan ilk engeldir hep. Gerçekten de ilk gözlem, bir imgeler bolluğu içinde sunar kendisini; pitoresktir, somuttur, doğaldır, kolaydır. Tek yapılması gereken onu betimlemek ve karşısında büyülenmektir. Böylece onu anladığımızı sanırız. Bu engelin niteliğini belirleyecek, gözlemle deney arasında devamlılık değil, kopuş olduğunu göstermekle soruşturmamıza başlayacağız.” G. Bachelard, a.g.e., s.31.

[9] “Temsili geometrik kılmak, yani fenomenleri resmetmek ve bir deneyimin olaylarını dizi biçiminde sıralamak bilimsel zihnin kendini duyurduğu ilk görev işte budur.” A.g.e., s. 13.

[10] “…somut-soyut hal: bu halde zihin, fizik deneyimine geometrik şemalar ekler ve yalınlığı savunan felsefeye dayanır. Zihin hâlâ paradoksal bir durumdadır, yaptığı soyutlamadan, söz konusu soyutlama duyusal sezgi tarafından ne kadar açıkça temsil edilmişse o kadar emindir.” A.g.e., s. 18.

[11] “Bilim, tamamlanma ihtiyacında olduğu kadar ilkesi uyarınca, edinilmiş kanıya kesinlikle karşı çıkar. Bilimin tikel bir noktada edilmiş kanıyı meşrulaştırdığı olsa da, konuya temel oluşturan sebeplerden başka sebeplerle yapar bunu; öyle ki edilmiş kanı kural olarak hep kabahatlidir. Edinilmiş kanı iyi düşünmez, edinmiş kanı düşünmez, ihtiyaçları birer bilgi olarak tercüme eder. Nesneleri yararlılıkları açısından belirterek, onlar hakkında bilgi edinmeyi kendine yasaklar. Edinilmiş kanı üstüne hiçbir şey temellendirilemez, önce onu yerle bir etmek gerekir.” A.g.e., s. 24.

[12] “Hakiki bilimsel zihni ayırt eden şey de tam olarak bu sorun görme yetisidir. Bilimsel bir zihin için her türlü bilgi, bir sorunun yanıtıdır. Soru olmasa, bilimsel bilgi de olmazdı. Hiçbir şey kendiliğinden olamaz. Hiçbir şey verili değildir. Her şeyi inşa edilmiştir.” A.g.e., s. 24.

[13] “… olguları fikre bağlayan devre çok kısadır. Olguyla sınırlı kaldığımızı sanırız. Eskilerin olguları yorumlarken yanıldıklarını, ama en azından olguları gördüklerini, hem de gayet iyi gördüklerini söyleriz. Oysa bir olgunun tanımlı ve kesin olması için asgari bir yorum gerekir.” A.g.e, s. 61. “Peki ama deney teoriyi çürüttüğünde ne olur? Olumsuz sonuca ulaşan deneyi yeniden yapmakta ısrar edebiliriz, bunun sadece başarısız bir deney olduğuna inanabiliriz…” A.g.e., s. 67.

[14] “Bilimsel zihin ters yönde iki eylemin peşine takılıp yolunu yitirebilir: bu eğilimlerden biri tikelin çekiciliği, diğeri ise evrenselin çekiciliğidir.” A.g.e, s. 82. “Teoriyi uygulamasından koparan klasik bölünme, uygulama koşullarını teorinin kendi özüne dahil etme zorunluluğunu göz ardı ediyordu.” A.g.e, s. 82.

[15] “Öte yandan nesnellik, az çok benzeşen nesnelerin derlemeleriyle değil, yüklemlerin kesin ve tutarlı olmasıyla belirlenir. Bu o kadar doğrudur ki, bir bilgiyi sınırlayan düşüncenin ilerlemesi açısından, bilgiyi belirsizce yayıp genişleten şeyden çoğu zaman daha önemlidir. Ne olursa olsun, her bilimsel kavramı kendi karşı kavramlarıyla ortak kılmak gerekir.” A.g.e, s. 95.

[16] “Bilim öncesi zihin için birlik hep istenen, hep ucuza gerçekleştirilen bir ilkedir. Bir şeylerin başına büyük harf koymak yetecektir. Böylece çeşitli doğal etkinlikler tek ve aynı Doğanın çeşitli bileşenleri olacaktır. Deneyin kendi kendini çürütmesi ya da bölümlere ayırması düşünülemez bile, büyük için doğru olanın küçük için de doğru olması gerekir (veya tam tersi). En ufak ikilik ortaya çıktığında bile bir yanlıştan kuşkulanılır. Bu birlik ihtiyacı ise bir dizi sahte sorun yaratır.” A.g.e, s.113.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar