Yayın Üzerine

Yayın Üzerine

Mehmet Polat

Ezilenlerin dağınıklığının bir belirtisi de, onlar adına çıkartılan yayınların çokluğuna karşılık, etkisinin yok denecek kadar az oluşudur. Tezimiz, yayınlarda dile getirilen fikirlerin yayıncılık anlayışından ayrı düşünülemeyeceği ve ikisi arasındaki etkileşimin dağınıklığın somut nedenlerinden biri olduğudur.

Siyasi bir yayını ilk kez tanımlayan Lenin ve bunun ilk örneği Iskra’dır. Lenin’in 1901’de örgütlenme ve siyasi mücadele sorunlarını ele aldığı “Nereden Başlamalı”daki “Bir siyasi organ olmadan, günümüz Avrupa’sında ismi olan bir siyasi hareket düşünülemez” sözü, siyaset var olduğu sürece geçerli olacaktır. Topluma yön vermek isteyen herkes doğal olarak görüşlerini yaymaya çalışacak ve bunun önündeki engelleri aşmak da siyasi eyleminin önemli bir parçasını oluşturacaktır.

Ancak günümüzde Lenin’in “siyasi organ” tanımına benzer bir yayın çıkartmak, onun dönemiyle karşılaştırılamayacak kadar kolay. Biraz bu yüzden, satış tezgâhlarında her biri Iskra’yı taklit eden onlarca yayını yan yana görebiliyoruz. Çünkü birkaç kafadarın dahi yayın çıkarıp çevresine bir grup insan toplayarak  “siyasi hareket” izlenimi yaratması mümkün. Geriye, mitinglerde pankart, meydanlarda stant açıp basın açıklamalarına ya da çeşitli “birlik” toplantılarına temsilci yollayarak izlenimi pekiştirmek kalıyor.

Siyasi yayın basitçe, fikirlere taraftar bularak güçlenmeye aracılık eder. Ama gerçek yaşamda diyalektik bir sihirbazlıkla güçsüzlükten güç yaratmanın bir yolu yoktur. Örneğin, yeterli teorik ve örgütsel hazırlık olmadan çıkartılacak bir yayın yardımıyla eksikler giderilemeyeceği gibi, tam tersi sonuçlara varılacaktır. Çabada ısrar, yalnızca zayıflığı kalıcılaştıracaktır. Çünkü yetersizlikler yüzünden, üretken, sürekli ve disiplinli çalışılamayacak, eldeki barutun birkaç atımda bitmesi üzerine olayların peşinden sürüklenmek ve yayını basmakalıp tekrar, abartı, kopyalamalarla doldurmak kaçınılmaz hale gelecektir.

Bu tür yayınların gözde yazarları, akademik Marksizm çevreleri ve sınıfı kurumsal olarak temsil ettiğinden şüphe duyulmayan sendika yöneticileridir. Önem verdikleri başlıca ajitasyon ve propaganda konusu, kendiliğinden eylemlerdir. Bunları dinî ayin diliyle yücelterek anlatır ve genel geçer tezlerle süsleyerek içerik kazandırmaya çalışırlar. Sanki hareketin zayıflığını fark ederek uzak duracaklara karşı “Evet, biz bu durumdayız ama dört bir yanda eylemler yükseliyor, devrim kapıda!” der gibidirler. Adeta bir siyasi hareketin varlığını düzenli aralıklarla duyuran bültenlere benzerler. Bu yayınların siyasi gerçekleri açıklayacak yerde, olmayanı varmış gibi gösterdiklerini düşünebiliriz.

Iskra hangi koşulların ürünüydü?

Lenin 1895-1900 arasını hapis ve sürgünde geçirdi. Bu yüzden 1898’de ilk kongresini yapan RSDİP’in kuruluşuna katılamadı. Ancak beklendiği gibi olmadı ve parti dağınıklığı gideremedi. Lenin, çalışmalarını, bir yayın aracılığıyla bu durumu aşmak üzerine yoğunlaştırdı. Sürgünün ardından, Emeğin Kurtuluşu grubu adına Iskra’yı çıkartmak üzere bir grup yoldaşıyla birlikte Almanya’ya gitti. 1900 Aralık ayında Iskra basılarak gizlice Rusya’ya sokulmaya başlandı. Böylece Lenin, gazeteyle ilgili planlarını deneme fırsatı da bulmuş oldu. Bu konudaki düşüncelerini ilk kez Nereden Başlamalı’da ve daha sonra Ne Yapmalı’da genişçe açıkladı. Buna göre Iskra, Partinin merkez yayın organı olacak ve taşıdığı fikirler kadar dağıtım, bilgilerin toplanması, süreklilik gibi yayıncılık ve örgütlenme teknikleri bakımından da öncü niteliği gösterecekti.

Bunlar kısmen gerçekleşti. 1903 Menşevik-Bolşevik ayrışmasına kadar Lenin gazete yazı kurulunda yer aldı. Bolşevikler buradan elde ettikleri deneyimi, başka yayınlarda da kullanarak, Pravda gibi günlük bir gazeteye kadar taşıdılar. Pravda’nın, 1917 Şubat-Ekim arası kargaşa döneminde Bolşeviklerin öncülüğüne büyük katkısı oldu.

***

Iskra, fikirleri aktarma aracı olmanın ötesinde, dönemin siyasal ilişkilerinin somutlaşmış bir biçimidir. Dolayısıyla yayın konusunda ilk başvuru kaynağımız olan Lenin’in anlatımlarıyla yetinmeyerek, böyle bir gazeteyi mümkün ve gerekli kılan arka plana da bakmamız gerekir. Bu, günümüzün benzer sorunları karşısında yanılgıya düşmekten ve Iskra taklitçiliğinden kaçınmak bakımından önemlidir.

Elbette Lenin de gazeteye fikirleri aktarma aracı olarak bakmıyor ve döneminin sorunlarına bağlı olarak, siyasi mücadelenin en önemli pratik adımı gibi görüyordu. Gazete birbiriyle kopuk yerel örgütleri ilişkilendirecek ve eylem birliği sağlayarak partinin kitlelerle buluşmasını kolaylaştıracaktı.

Lenin’in bu tutumunda elbette karşı fikirlerin de etkisi oldu. Bunu yürüttüğü tartışmalarda görebiliriz. Gazete tasarısına karşı çıkanlar ya Narodnik gelenekten gelen eylem insanları, ya da günlük mücadeleye gömülmüş ekonomistlerdi. Her iki taraf da öneriyi “kitabî” ve “masa başında üretilmiş bir fikir” olarak görüyor, hareketin zaten az sayıdaki militanını boş işlerle uğraştıracak diye endişe ediyordu.[1]

Bu yüzden Lenin’in, bu çevreleri ikna etmek için gazetenin pratikle ilişkisini anlatmaya ağırlık vermek zorunda kaldığını düşünebiliriz. Ama bu, gazetenin arkasındaki teorik ve örgütsel hazırlığı göz ardı etmemize yol açmamalıdır.[2] Çünkü Lenin’in gazeteyi pratikle iç içe tanımı, böyle bir çalışma yürütmeye yeterli insanın ve teorik birikimin olduğu gerçeğini içerir.[3] Dolayısıyla gazete çıkartma önerisi hem “yeterince hazırlık yaptık, artık bir yayın çıkaralım“ misali öznel bir davranış olarak, hem de peşinden sürüklenilen bir hayat akışına yetişme çabası gibi görülmemelidir. Lenin, eldeki olanaklarla karşılaşılan sorunlar arasında gerçekçi bir ilişki kurmuştur. Planı soyut gerekliliklerden hareket ederek hazırlamamış, açıklık içinde tartışmış, eleştiri ve itirazları belirsiz ifadelerle geçiştirmemiş, fikri ilk ortaya atışından son halini alışına kadar sürekli geliştirmiş ve bir yandan da bu çabalarını Iskra’yı çıkartma deneyimiyle zenginleştirmiştir.

Lenin gazeteyi, ‘dağınıklık ve yetersizlik’ olarak özetlenebilecek gerçek sorunlar karşısında, somut bir çözüm yolu olarak düşünmüştür. Önerisinde romantizm ve hayalcilikten eser yoktur. Planının uygulanmasının ayrıntıları bile, genel çözüm çabasıyla çelişmez. Bunu, karşıtlarının dile getirdiği olası sakıncalarla ilgili yanıtlarından anlıyoruz. Dolayısıyla çözüm geliştirirken yeni sorunlar yaratmıyor.

Lenin partinin toparlanması için aşılması gereken engelleri sıralarken, “mücadelenin niteliği ve metotları” sorununun çözülmesi, “ideolojik tutarsızlık, yalpalama ve ciddi görüş ayrılıklarının” giderilmesinden bahsediyor.[4] Bunlar önceki dönemden kalma değil, toplumsal muhalefetin hızla geliştiği yeni koşullara ait sorunlar. Bilindiği üzere en önemli tartışma konusu, siyasi ve sendikal mücadele ilişkisi üzerine yapılıyor. Eğer ülke çapında merkezî bir örgütlenme ve toplumsal pratik yaratılabilirse, varlığını sürdürmesinin başlıca koşulu yerel ve günlük çalışmalara gömülmek olan ekonomizme karşı mücadele kolaylaşacaktır. Çünkü gazete sayesinde herkes siyasi olaylar hakkında düzenli bilgi edinecek, genel sorunları görecek, çözüm önerileri düşünecek, bunlar arasında karşılaştırmalar yapacak ve hangisinin uygulanmasından yana olduğuna karar verecektir. Böylece gazete her yerden toplanan bilgileri herkese sunarak, bilinçli ve ortak karar almayı kolaylaştıracaktır.

Açıktır ki, bu, partililerin ve siyasete ilgi duyanların otomatik davranışlar yerine kendi akıllarıyla davranmalarını sağlamak bakımından önemlidir. Ancak kendiliğinden eylemin peşinden giden ekonomistler ya da önceden belirlenmiş bir ezbere göre mücadele edilmesi gerektiğini savunan maceracılar açısından bunun pek bir önemi yoktur. Dolayısıyla Lenin’in kitleleri dikkate alıcı önerisini anlamamışlardır. Lenin sunduğu yayın planıyla, ezilenlerin belirsizlikler içinde ve el yordamıyla ilerlemeye çalıştığı karanlıklar ülkesinde, siyasi mücadelenin yolunu aydınlatmaya çalışmıştır. Yürütülen tartışmaların özü budur.

Yayının işlevi

“Ne Yapmalı” başta olmak üzere “Nereden Başlamalı” ve “Bir Yoldaşa Mektup”ta Lenin’in gazeteyle ilgili tanımları neredeyse ezberlenmiştir. Bunlar üç başlık altında özetlenebilir: Gazete, 1) örgütleme aracıdır, 2) eğitme aracıdır, 3) propaganda ve ajitasyonu merkezileştirir. Bunların sonucu, örgüte ve topluma ideolojik öncülük eder.

Yayının örgütlenme aracı olarak tanımlanması, çoğu zaman yazıları okuyanın örgütlenmek için yola düşüp adres aramaya kalkışması gibi anlaşılıyor. Bunun abartılı örneği, 1970’lerde siyasi hareketlerin kendilerini ve birbirlerini dergi adlarıyla anmasıdır. Sanki okurlar dergiden etkilenerek kendiliğinden örgütleniyormuş gibi. Lenin konuyu şöyle anlatıyor:

“Eğer çıkarılacak olan gazete, adına lâyık bir gazete ise, yani eğer düzenli olarak çıkarılıyorsa, bir dergi gibi ayda bir değil, ama en azından ayda dört kez çıkarılıyorsa gazeteyi salt dağıtma işlevi bile fiili bağların kurulmasına yardımcı olur. Şu anda, devrimci amaçlarla yapılan kentler arası haberleşme çok enderdir, her zaman ve her durumda, kural olmaktan çok, istisnadır. Ama eğer bir gazetemiz olsaydı, böyle bir haberleşme kural olurdu ve bu, elbette ki, sadece gazetenin dağıtımını sağlamakla kalmaz, (daha önemli olan) deneyim, malzeme, güç ve kaynak alış-verişini de sağlardı. Örgütlenme çalışmalarının kapsamı hemen genişler ve bir yörede sağlanan başarı, öteki yörelerin daha iyi çalışması için örnek olurdu; gazete ülkenin başka kısımlarında çalışan yoldaşların kazanmış oldukları deneyimlerden yararlanma isteği uyandırırdı.”[5]

Bu kadar ayrıntılı anlatımın nedeni, Lenin’in, partiyi gazete çıkaran bir örgüte dönüştüreceğinden ve siyasi mücadeleyi rafa kaldıracağından endişe duyanları ikna etme çabası olmalıdır.

Yayının örgütlenme aracı olması, ulaştığı çevrelerle merkezin ve bu çevrelerin birbirleriyle ilişkilerinin, düzenli ve sürekli hale getirilmesi için çalışmak demektir. Bunu yayını çıkaranlar tasarlayıp yürütecektir. Dolayısıyla yayından önce, ortada bu işlere elverişli bir örgüt olması gerekir. Bu, bir arkadaş grubu gibi gevşek olmamalı, disiplin içinde çalışmalıdır. Basım ve dağıtım süreçlerinde, her seferinde daha geniş çevreleri, düzenli ilişki kurarak, siyasi mücadeleye katmak ve güçlenmek, ancak böyle mümkündür. Yapılmadığında, mücadele vaadiyle aylak okur çevreleri oluşacağı için siyaset yozlaşır.

***

Gazete siyasi eğitim aracıdır.[6] Bu, bilenlerin bilmeyenlere, aydınların işçilere öğretmesi misali pedagojik değil, andaki siyasi gerçekler içinde edinilecek pratik bir eğitimdir. Lenin,  Komünist Manifesto’da belirtilen “komünistlerin proletaryadan ayrı çıkarları yoktur” anlayışındaki gibi, gazetede de partililer ve partisizler, işçi, aydın ve geri kalan ezilenler arasında ayrım gözetmeyen bir dil kullanılmasını tasarlar. Böylece toplumdaki tüm mağdurlara birini diğerinden ayırmayan bir yaklaşımla seslenilecek ve geniş alanlarda çalışma olanağı bulmak kolaylaşacaktır. Bu, işçilerin siyasal bilinç edinmesi[7] ve yaşadığı alana sıkışıp kalmış farklı ezilen kitlelerinin birbirleriyle ilişkilenmesi bakımından önemlidir. [8]

Ancak geniş kesimlere seslenmek, dili ortalama bir düzeye çekerek basitleştirmenin gerekçesi değildir. Basitleştirme bilinci geriletir ve partiyi toplumun canlı kesimlerinden uzaklaştırır. Çünkü dil basitleştikçe sorunlar genel geçer ifadelerle açıklanır. Bu, eğitici olmadığı gibi, ezilenlerin sorunlarının önemsizleştirildiğini düşünerek partiden uzaklaşmasına neden olur.

Herkesin gazeteye yazı yollayabilmesi, aydınların ve işçilerin yazılarının yan yana yayınlanması, düzeyi yüksek tutmanın diğer örnekleridir. Bir bütün olarak gazeteden beklenen, “eğiticilerin eğitimini” gerçekleştirmesidir. Lenin bu eğitimin niteliğini, işçiler bağlamında şöyle dile getiriyor:

“Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suiistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse ve işçiler bunlara karşı, başka herhangi bir açıdan değil de, sosyal-demokrat açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçi sınıfı bilinci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz. Eğer işçiler, öteki toplumsal sınıfların her birini, entelektüel, manevi ve siyasal yaşamlarının bütün belirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her şeyden önce güncel siyasal olgular ve olaylardan yararlanmasını öğrenmezlerse; eğer materyalist tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün sınıflarının, tabakalarının ve gruplarının yaşam ve eylemlerinin bütün yönlerine pratik olarak uygulamayı öğrenmezlerse, çalışan yığınların bilinci, gerçek bir sınıf bilinci olamaz. Kim, işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini, tamamıyla ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırıyorsa, böylesi, sosyal-demokrat değildir; çünkü kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütün sınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgi, sadece teorik bilgisi değil, hatta daha doğru olarak ifade edelim; teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayanan pratik bilgisi olması gerekir.”[9]

***

Gazetenin propaganda ve ajitasyonu merkezileştirmesi ve bu yolla mücadeleyi toparlaması üçüncü önemli işlevidir. Gazete iletişim ağının eksenidir. Burada anlatılanlar yerel yayın, broşür, tartışma ve konferanslarla desteklenerek geniş yığınlara ulaştırılacaktır. Böylece ortak bilinç ve eylem birliği sağlanacaktır. Bu çalışma ortalama bir muhalif bilinçle ve genel düzen karşıtlığı çerçevesinde yapılamaz. Mücadelenin ilerleyebilmesi için somut adım atmak ve bu amaçla gerçekleri ayrıntısıyla görmek gerekir. Ve bu sağlam bir teorik temel gerektirir.

Lenin’in pratik adımlarının teorik dayanaklarıyla ilgili hatırlatma

Lenin’in üç önemli teorik dayanağı olduğunu düşünebiliriz: 1) Marksizmi, uluslararası eğilimleriyle birlikte bilmesi. 2) Rusya’nın toplumsal yapısını önceki kuşaklar gibi yerele sıkışıp kalmadan ve Marksizmin kavramlarıyla, evrensel ölçekte geçerli biçimde incelemesi. 3) Narodnik hareketin devrimci mirasına sahip çıkması.

Lenin’in, teorik açıdan ne kadar evrensel düşünüyorsa, toplumsal pratik bakımından o kadar yerel düşündüğünü söyleyebiliriz. Devrime ilişkin düşünceleri de bunun bir örneğidir. Baştan beri Almanya’daki siyasi mücadeleye saygı duymuş ama taklit etmemiş, Rusya koşullarını göz önünde tutmuştur. Narodnik hareketin mirasını edinmesi de bu çerçevededir.

Narodnik hareket açık bir yenilgi yaşamamış ama değişen konjonktürde eyleminin devamını getiremeyerek tarih sahnesinden çekilmiştir. Lenin’in buradan çıkardığı dersleri Marksizm bilgisiyle yoğurarak, Narodnikler kadar gözü pek ama onlar gibi kesintiye uğramayacak bir devrimci mücadele tasarımı geliştirdiğini düşünebiliriz. Değişen koşullarda devrimin öncüsü; kentlerde yoğunlaşan, sayıları ve eylemleri sürekli artan işçiler olacaktır. Lenin bütün dikkatini, Rusya koşullarında öncünün eylemini sürekli kılmaya yoğunlaştırır.

Lenin’in işçilerde Narodnik hareketin devrimci potansiyelini görmesi, kimyasal tepkime gibi gelişen bir dizi tutumun önünü açmıştır. Bu yolla, siyasi mücadeleyi ekonomik mücadele zemininde yürütmeye çalışan ekonomistlerden ve Narodnik hareketi aslına uygun biçimde sürdürmeye çalışarak köylülüğe yönelen Sosyalist Devrimcilerden ayrışmıştır. Buna karşılık, Narodniklere duydukları sempatiyle siyasi mücadeleye atılmaya istekli kentli öğrenci ve aydınlarla yakınlaşmıştır. Bunların sonucu işçici olduğu için değil ama gücün sınırlılığı yüzünden, başlangıçta kentlerde ve işçiler arasında çalışmayı savunmuştur. [10]

Günümüz yayıncılığı

Iskra, Rusya’da işçilerin ve sosyalist aydınların ortak davranabildiği, dağınık da olsa bir devrimci hareketin bulunduğu koşullardaki sorunlara çare olarak düşünülmüştü. Ayrıca o yıllarda, yine dağınık olmasına rağmen bir dünya komünist hareketi vardı. Günümüz Türkiye’sinde bunların ikisi de yok. Ne yapılacaksa, bu koşullarda yapılacak.

Devrimci hareketin yokluğu, ezilen ve aydın hareketlerinin dayanışma gösteremeyişinin yanı sıra kendi içlerinde de parçalı oldukları anlamına gelir. Bu basitçe ayrı yerlerde durmaktan kaynaklı bir dağınıklık değil, asıl olarak düşünceyle eylem, önemliyle önemsiz, amaçla yaşanan an arası ilişkilerin kurulamıyor oluşudur. Dağınıklık bir bütünün parçalanmasından oluşmadığı için, parça gibi görünenler bütünleşmeye yardım edecek bir hafıza taşımaz. Ortada yalnızca, üzerinde ortaklaşabilecekleri güvenilir alan bulamayan çok sayıda özne vardır. Yol gösterici ne varsa yoğun yorumlarla ya öznelleştirmekte ya da üzerinde kolay anlaşılabilsin diye basitleştirmektedirler. Her ikisi de işe yaramaz ve dağınıklık kendini yeniden üretmeyi sürdürür. Bu yüzden “Hangi Marksizm, hangi sosyalizm, hangi devrim vb.” soruları sürecektir. İpin ucunu bulmak için, en iyisi başa dönmektir.

Sayısı her gün artan bir ezilen kitlesi sürekli daha kötü yaşamaya doğru itiliyor. Varsayalım ki bundan başka bir şey bilmiyoruz. Konumumuz bu gerçeğin ne yanındadır?

Yerimiz, ayrım gözetmeksizin ezilenlerin yanıdır. Bu, ezilen değil ama yalnızca onlardan yana olduğumuz gerçeğini unutturmamalıdır. Dolayısıyla amele rolü yapmadan, ezilenlerin taşımadığı özelliklerimizi daha da geliştirerek onların emrine vermeliyiz. Bu yoldan giderek, istenildiği kadar fikrî ya da somut olanak bulmak mümkündür…

Öte yandan sürekli daha kötüye itilmenin belirsizliği, ancak sürekli karşı duruşla giderilebilir. Ezilenler birbirinden kopuk ve kesintili tavır alışlarla zaten bunu yapmaya çalışır ama sonuca ulaştıramazlar. Biz ne yapacağımızı düşünmeye başladığımızda ise, Lenin’in başladığı noktaya geliriz: Gerekli olan, kesintisiz bir devrimci dinamiktir. Dışarıdan tanımlanamaz. Tanımlanıyorsa zaten devrimci değildir. Yayını da bu çerçevede ele almalı ve “devrim, devrimcilik” üzerine spekülatif düşünceler yerine; somut sorunlar karşısında, gerçek insanlarla, somut çözümler üretmenin aracı olarak görmeliyiz.

***

Lenin yayın planını, baskılara rağmen siyasi gerçekleri topluma duyurmak ve dağınık karşı duruşları ortak bir eylemde toplayarak, otokrasiyi kuşatıp uygun anı kollamak üzerine kurmuştu. Planın başlangıcına yoğunlaşıyor ve kalanıyla ilgilenmiyoruz:

Günümüzde bir siyasi gerçeği açıklamak için haberdar olmak yetmediği gibi, haber vermek de bir açıklama değildir. Önce gerçek olup olmadığını saptamak ve ardından konunun egemenler yararına yapılan sayısız yorumunun labirentinden geçmek gerekir. Öte yandan, ezilenler lehine iş görebilecek bir gerçek, egemenler tarafından henüz çarpıtılmamış olsa bile, yine de kapitalizmin karmaşık hale gelen işleyişi yüzünden kolayca anlaşılamaz. Her şey propaganda-ajitasyon konusu olabilir ama her gün karşılaştığımız olayların arkasındaki gerçekleri açığa çıkarabilmek için dahi uzmanca bilgi gerekir.

Bir ağacın gösterilen kesilme gerekçesinin arkasındaki görünmeyen onlarca nedeni bilgiye dayalı olarak ilişkilendiremiyor, bunu ağacın komşularıyla yeterince paylaşmıyor, benzer çalışmayı her gün ve düzenli olarak genişleyen bir alanda yapamıyorsak; köy, mahalle, işyeri, okul, ev sakinlerinin bilincinde iktidar karşıtlığı doğmasını bekleyemeyiz.

Bu yüzden siyasi bir gerçeği açıklamak için haber ve yorumdan fazlası yapılmalıdır. Bunlar geleneksel muhalif yayıncılık tarafından zaten yapılan ve etkisi olmayan çalışmalardır. Dolayısıyla bugün televizyon, günlük gazete gibi geleneksel iletişim araçları edinerek haber iletme ortamına girmek öncelikli değildir. Bu yollarla kendi haberini vermeye çalışmaktan daha önemlisi, başkalarının da haber olarak kullanabileceği türden içerik üretmektir.

Lenin döneminde ve gizlilik koşullarında yayının nasıl örgütlenme aracı haline geldiğini anlamak kolaydır. Dünyadan sınırlı haber alınabilen koşullarda düzenli bilgi aktarılacak ve bu yolla siyasi bilinç oluşturulacaktır. Zaten günlük mücadele içindeki insanlar da, kendi gerçeklikleriyle örtüşen bu bilinç yardımıyla çalışmalarını güçlendireceklerdir. Ama açık mücadele koşullarında, ticari amaçlı bir matbaada basılan, şirketlerin dağıttığı ve bayilerin sattığı bir yayın için benzer şeyler söylemek zordur. Çünkü burada fikirlerin yayın aracılığıyla okurlara aktarılmasından başka bir iş yapılmamaktadır. Eğer “hiç yoktan iyidir” diye yapılanla yetinilir ve zamanla daha geniş kitleleri etkilemenin mümkün olacağı düşünülürse, daha da kötüdür. Nedeni, bunun, kapitalist yayın anlayışının devamı olmasıdır.

Kısaca belirtmek gerekirse, yukarıdan aşağı bir yayın benzerleriyle rekabete girerek kendi alanında tekelleşecek ve böylece daha çok okura ulaşacaktır. Bu, benzer yayınların okurlarını kendine çekme çalışmasıdır. Dolayısıyla böyle bir yayını çıkaranlar, okuru yalnızca tiraj sayısını oluşturan müşteri olarak görecek ve yayın politikalarını, diğer yayınları alt etmek üstüne kuracaklardır. Doğal olarak bu anlayışa göre her iş yukarıdan aşağı kararlaştırılır. Müşteriye sunulan içerik, yayının gerçek çıkarılış amacını ve arkasındaki gücü gizleyicidir. Egemen medya, kendi çıkarlarını müşterisinin çıkarları gibi göstermenin aracıdır. Ezilenler adına bir yayının okurlarının çıkarlarından ayrı çıkarı olabilir mi?

Yayının basılıp dağıtılması şirketlere emanet edilebilir ama içeriği benzer biçimde haber ajansları, profesyonel yazarlar ya da akademisyen çevrelerine sipariş edilemez. Geleneksel olarak, içeriği, yazı kurulu ve yayın politikasını yayını örgütleyenler belirler. İletişim ve ulaşımın kolay olduğu; günlük siyasetin meclis, koordinasyon, platform benzeri örgütler aracılığıyla yapıldığı günümüzde, geleneksel anlayışta değişikliklere gidilebilir. Yine bir yazı kurulu olabilir ama yayının içeriğinin belirlenmesine okurlar da katılabilir. Daha çok kişinin yazar ya da muhabir olarak eğitilmesiyle ilgili sayısız ayrıntının yanı sıra, üretilen içeriğin ulaştığı çevrelerle ilişkiye geçerek okurun da farklı yoldan bilinç edinmesine katkı sunulabilir. Bütün bunlar bir propaganda faaliyeti gibi değil, içerik üretiminin örgütlenmesi; dolayısıyla propagandanın altyapısı gibi ele alınabilir. Gerekçesi kısaca şudur:

Toplumsal yaşamın bu denli karmaşık olmadığı bir dönemde yayının bilinç oluşumuna katkı hızı ve aktardığı bilgilerin niteliği, günlük çalışma içindekilerin hızına yetişebiliyor ve mücadeleye güç sağlıyordu. Bugün bu çalışmanın ilk adımı yeterli hız ve büyüklükte değil. Dolayısıyla gücü artırmak gerekiyor. Ve bu, teknik bir konu değil, bilinç üretimiyle ilgili bir sorun. Çünkü teknik eksiklerin nasıl giderileceği bellidir ama yeterli bilinç öğesiyle desteklenmediğinde çare sağlamaz. Bugün hızlı, yaygın, doğru, güvenilir ve sürekli içerik üretmedikçe geniş yığınlara bilinç ulaştırılamaz. Kesintili, sürekli düzeyi düşen, kendini tekrarlayan bilgi kırıntılarıyla kapitalizmin gelişkin egemenliğine karşı bilinç oluşturulamaz.

Bir mücadele aracı, mücadele edilenden bağımsız olmalıdır. Eğer bir yayın haber, yorum, bilgi olarak aktaracağı içeriği kendisi üretemiyorsa, herkesin kullandığı ve egemenlere ait olan havuza bağımlı kalacaktır. Görünen ve gösterilen kadarının haber yapılması, akademi çevrelerinin başlıca bilgi kaynağı olması, özgün inceleme ve araştırma yerine yoruma yönelmek birer bağımlılık göstergesidir. Böyle bir ortamda, mücadele içindekiler kendi sesleriyle konuşamaz ve devrimcilik girişimleri toplumsal karşılığını bulamaz.

Ezilenlerden yana bir yayının bilinçli ve gönüllü çabalar dışında toplumsal dayanağı yoktur. Sahibi olsa bile, o yalnızca okurlar adına emanetçilik yapan biridir. Elbette yazı kurulu, yayın politikası ve yayın programı olacaktır. Ama bunların eleştiri ve önerilere açık olması gerekir. Benzerleri gibi okumak için çıkarılmış olmakla yetinmemeli, yazmayı da örgütlemelidir. Bu, aynı toplumda yaşadıkları halde ayrıymış gibi duran okurlar ve yazarlar arası hiyerarşiyi aşındırmak bakımından önemlidir. Ayrıca az okunan ve daha az yazılan bir ülkede, birincinin gelişimini hızlandırmak için de gereklidir. Zaten uzun bir yolu acele ederek daha da uzatmamak için…

 



[1] Bunun için V. İ. Lenin, Ne Yapmalı, s. 196’ya bakılabilir. Sol Yayınları, Birinci Baskı.

[2] “İyi eğitilmiş güçlü yerel siyasal örgütler olmadan, en kusursuz biçimde örgütlendirilmiş olsa da, bütün Rusya için en iyi gazete hiç bir işe yaramaz.” A.g.e., s. 196.

[3] Bu “Rusya Sosyal-demokratlarının Görevleri” başlıklı makalede şöyle anlatılıyor: “Şu anda (1897 sonu), bize göre en acil sorun, sosyal-demokratların pratik faaliyetleridir. Sosyal Demokrasinin pratik yönünü vurguluyoruz, çünkü teorik alanda en kritik devre, yani bir yanda rakiplerinin onu anlamayı inatçı bir şekilde reddettiği devre, ortaya çıktığı anda yeni akımı bastırmak için harcanan güçlü çabaların devresi ve diğer yanda Sosyal-Demokrasinin ilkelerinin cesurca savunulması devresi-şimdi arkamızda kalmıştır.”

[4] V. İ. Lenin, Nereden Başlamalı, s.1.

[5] V. İ. Lenin, Ne Yapmalı, s.205.

[6] “Ama bütün sorun şu ki, güçlü siyasal örgütleri eğitebilmek için, bütün Rusya’yı kapsayan bir gazeteden başka araç yoktur.”  a.g.e., s. 196.

[7] “…işçilere siyasal bilgi vermek için ne yapmalı sorusuna yanıt, pratik içindeki işçilerin ve özellikle ekonomizme eğilim gösterenlerin çoğunlukla yeterli buldukları, “işçiler arasında gidilmelidir” yanıtı olamaz. İşçilere siyasal bilgiyi verebilmek için, sosyal-demokratlar nüfusun bütün sınıfları arasında gitmek zorundadırlar..” a.g.e., s.100.

[8] “Bize en çok ve acil olarak gereken şey, alanı genişletmek, kentler arasında düzenli ortak çalışma temeli üzerinde gerçek bağlar kurmaktır, çünkü parçalanmışlık, insanları ezmektedir ve onlar dünyadan habersiz, kimden neyi öğreneceğini bilmeden ya da nasıl deneyim edinildiğinden, geniş eyleme girişme isteklerini nasıl tatmin edeceğinden habersiz, (bir Iskra muhabirinin kullandığı deyimle) “bir deliğe sıkışmış” durumdadırlar.”

[9] V. İ. Lenin, Ne Yapmalı, s. 89.

[10]İlk dönemde, gerçekten çok az gücümüz vardı ve o sıra kendimizi yalnız işçiler arasındaki eyleme adamamız ve bu yoldan sapmalara karşı çıkmamız çok doğal ve yerindeydi. O sıra bütün görevimiz işçi sınıfı içinde durumumuzu pekiştirmekti.” a.g.e., s. 109.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar