Ana SayfaArşivSayı 64-65Nisan Güneşi Mayıs Direnişi Yolumuzu Aydınlatıyor

Nisan Güneşi Mayıs Direnişi Yolumuzu Aydınlatıyor

 
 
Kongre Kararlarını Kavrayalım Kavratalım! (7)
Halkın Günlüğü, Sayı: 82, 16-31 Mayıs 2014

18 Mayıs vesilesiyle

Nisan Güneşi Mayıs Direnişi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Halkın Günlüğü

18 Mayıs 1973, Türkiye-Kuzey Kürdistan sınıflar mücadelesinde proletarya ve halk kitleleri lehine büyük bir mevzi, komünist devrimci bir tarihin adıdır. 24 Nisan 1972 kuruluş manifestosunun, egemenleri yargılayan büyük tarihsel eylemidir. Bu eylem, stratejik bir zafer kazanmıştır. Yenilenler zaferi kurşunlasa da zafer bir güneş misali yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir.

Neden?

Tekçi Osmanlı’nın İttihat Terakki, Jön Türkçülüğünün devamı resmi Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi, tekçi ve ilhakçı ulus devlet paradigması, yani inkârcı gerici sistematiğin tüm yönleri, 18 Mayıs 1972’de stratejik olarak yenilgiye uğratılmıştır. Kurucu önderimiz Kaypakkaya yoldaşın katledilmesinin temel nedeni budur. Lâkin o ışık sönmemiş ve ardıllarını aydınlatmaya devam etmiştir. Öyle ki statükosunu devam ettirme durumunda tökezleyen tekçi egemenler bile iflasını ilan ederken, yine tekçi İslamcı Türk yörüngesinde yeni bir üretim alanına girerken, şu durumda bile yenildiklerini Kaypakkaya’yı savunanlara yönelik saldırılarıyla gösterirken, objektif olarak itiraf etmek durumundadır. Komünist Önder Kaypakkaya sadece dünü değil, bugünün gidişatını da anlamada ana bir pusuladır.

Kaypakkaya her şeyden önce doğru metoduyla hem öncellerinde yer alan hatalardan hem de kendi dönemindeki çağdaşlarından köklü ve temelden ayrılmaktadır. Kaypakkaya, kendi döneminde güncel olarak komünizm bilimi olan Marksizm-Leninizm-Maoizmi (MLM), ideolojik rehberliğine almış ve Maoizm perspektifini bütün yolculuğuna oturtmuştur. Söz konusu olan yurtsever, demokrat, ilerici, aydın ve devrimci bir Kaypakkaya asla değildir, Aksine Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) komünist ideolojisinin ürünü olarak ortaya çıkan, komünist Kaypakkaya’dır.

Komünist önder yoldaş, Komünizm bilimini Türkiye Kuzey Kürdistan’ın özgünlüğüne göre devrimci diyalektiği uygularken, bizzat kendi dönemi ve çağdaşları içerisinde mekanik materyalistler ve dogmatik Marksistler, liberal, kuyrukçu, oportünist, reformist ve revizyonist entelektüellerin sol içerisinde oldukça başat rol aldığı koşulların bu ağır ideoloji-politikasına ve kuşatmasına karşın tam da yönteminden kaynaklı doğru ve güncel bir nitelik ortaya koyuyor, tarihsel arka planı da sağlam bir temele oturtarak somut teorik ve pratik bir hat izliyordu.

Devlet Kaypakkaya’nın fikirlerini her zaman tehlikeli gördü

Kaypakkaya salt politik niteliğiyle değil teorik boyutlarıyla da ele alınmayı ve değerlendirilmeyi gerektirir. Teorik olarak Komünizmin kurucu öğelerini ve argümanlarını da Kaypakkaya’da görmek mümkündür. Avrupa merkeziyetçi Marksist akımlardan kendini net olarak ayırmaktadır. Ve kendini bizzat yaşadığı ve içerisinde bulunduğu nesnel gerçekliklere sürecin doğru sübjektif öznesi olarak nakşediyordu. Kuşkusuz önder yoldaşın Komünizminden ileri geldiği söylenebilir. Onun devrimci diyalektiği Türkiye-Kürdistan’a uyarlaması ve somutlaması ne Avrupa merkeziyetçi ne de Çinci bir bakış açısı ve şablonculuğa yer vermekteydi. Tam da Kaypakkaya, dışarıdan bir ithal ve şablonculukla değil, bizzat bütün bunlara yabancılık temelinde kelimenin gerçek anlamında Türkiye-Kuzey Kürdistanlaştırılmış bir Komünizm heyulasıyla, dost ve düşman bütün kesimlerin karşısına dikiliyordu. Onun için düşman bu durumu fark etmiş ve onun görüşleri için “İhtilalci Komünizmin Türkiye’ye uyarlanmış en tehlikeli görüşleri” diyerek stratejik olarak tespitini yapmış, Kaypakkaya ve hareketini de stratejik hedef tahtasına oturtarak saldırıya geçmiştir.

Kaypakkaya, kurulu düzenin ve emperyalist kapitalist sistemin temel karakterlerine yöneliyor ve devletin niteliği, Kemalizm, başta Kürt ulusu olmak üzere ulus ve azınlıklar sorunu, faşizm, geçmiş tarihin ilerici, yurtsever, anti-emperyalist, demokrat, devrimci, komünist mirası, halk isyanları, parti-ordu-cephe stratejik üçlüsünün doğru ele alınıp kavranması gerekliliği, radikal devrimci mücadele ve devrimde zorun rolü, Halk Savaşı, ittifaklar, ideolojik, siyasal, örgütsel ve askeri çizgi meseleleri, parlamentarizm, 11 temel ilke adı altında mücadelede göz önünde bulundurulması ve uyulması gereken temel ilkeler, dogmatizm, reformizm ve revizyonizm vb. önemli ve temel meseleler üzerine oldukça doğru ve mantıklı analiz ve sentezler ortaya koymuş ve kendi döneminin oldukça ilerisinde fikirleri savunarak pratik tutum almıştır. Kaypakkaya, devletin niteliği, Kemalizm ve Kürt ulusal sorununa doğru ve bilimsel yaklaşımını daha 1972’lerde ortaya koysa da ne yazık ki aradan geçen 40 yıllık zaman dilimine karşın –hâlâ bu olumsuzluk devam etmekte– devrimci hareket ve solun komünist olamamasının en büyük ve önemli nedenlerinden ikisi de bunlara ilişkin Kaypakkaya seviyesine dahi bir türlü gelememesi yatmaktadır. Kaypakkaya, TC ve onun temel referansı Kemalizmi stratejik olarak hedef tahtasına oturturken, burjuva medeniyetçi ve gerici uygarlıkçı paradigmanın yaklaşık üç yüzyıllık bütün mirası ve kökleriyle, teorisi ve pratiği, hareket süreci ve seyri, tarihi ve felsefi kurgusu, ideolojisi, örgütlenme biçimleri ve siyasetlerini de temelleriyle reddediyordu.

Kaypakkaya’nın yaslandığı zemin Komünizmdir

Kaypakkaya burjuva medeniyetçi-uygarlıkçı ve Avrupa merkeziyetçi bütün paradigmalara, bu perspektifteki bütün tarih anlayışı, çizgi, ideolojik yaklaşım, siyaset, felsefe ve kültüre karşı, devrimci ve sözde komünist Marksistlere ve hareketlere karşı cepheden teorik ve pratik olarak komünist bir bayrak kaldırıyordu. Kaypakkaya, burjuva medeniyetçi-uygarlıkçı paradigmanın burjuvazi-proletarya penceresiyle değil, bizzat mücadelenin dayanacağı devrim potansiyeli taşıyan ezilenleri, üretim sürecinden düşen ve düşme tehlikesi yaşayan ezilen emekçi kesimlerde görmüştür. Komünist önder Kaypakkaya yoldaşın yaslandığı zemin, gerici, oportünist, liberal, reformist ve revizyonist tarih değil, bizzat Komünizmin devrimci tarihidir. Bizzat hedef olarak, kapsamlı ve bütünsel komünist ideolojiyle birlikte devlet aracını hedef tahtasına oturtmuştu. Dayandığı halka olarak ise ezilen kitleleri işaret etmişti. Bütün ezilenlerin birliği temelinde komünist mücadeleyi yürüterek burjuva Aydınlanmacı-medeniyetçi-uygarlıkçı paradigmanın bütün kavramlarını terk edip, tamamen nesnel ve somut gerçekliklere uygun doğru ve bilimsel bir Komünizme doğru yürümekti ve tam da onu işaret etti.

Her şeyden önce Kaypakkaya’nın doğru değerlendirilebilmesi için Komünizmin tarihini ve bugünlere kadar geçirdiği evreleri yani bütün olan bitenleri, kendinde devrimci diyalektik bir yöntemle içeren niteliğini görmek ve bu zemin üzerinden yükselmek gerektiğini de özellikle vurgulayalım.

Komünist önder yoldaş, ezilenlerin tarihini ve bunun içerisindeki başkaldırı, kahramanlık, direniş ve isyanlarını, sınıf mücadelesi tarihinin ilerletici mirası olarak doğru kavrıyor ve savunuyordu. Feodalizm ve kapitalizmin serbest rekabetçi ve hâlâ süren emperyalist niteliklerindeki egemen sınıfların ve onların iktidarlarının ve de öncülerinin, kesinlikle komünistlerin tarihi ilerletici misyonu ve mirası olarak izleyemeyeceğini vurgulayarak reddediyor ve karşı çıkarak buna karşı cepheden ve stratejik tutum alıyordu.

Bu halka özellikle doğru anlaşılmak ve kavranmak durumundadır. Zira gerek Uluslararası Komünist Hareket (UKH) gerekse de özellikle Komintern’in pragmatist ve oportünist teorik ve pratik anlayışı, çizgisi ve burjuva medeniyetçi-uygarlıkçı paradigmayı aşamayan durumuna karşı da objektif olarak bir başkaldırıyor ve Komünizmi gerçek, sağlam, somut ve bilimsel temellerine oturtuyordu. İşte Kaypakkaya bizzat Kemalizm ve Kürt ulusal sorununa doğru bakamayıp gerekli ve yerinde temelleriyle tavır alamayanların, burjuva medeniyetçi-uygarlıkçı paradigma sultasından kendini bir türlü ayıramayan ve ona türlü-değişik kılcal damarlarıyla bağlılığını koruyan devrimci hareketten de köklü ve nitel olarak kopuyordu.

Burjuva Aydınlanmacı ve uygarlıkçı sol hareket bu yanlışından kopamadığı için, Kemalizm ve burjuva egemenlikçi anlayış, tarih, çizgi, ideoloji ve siyasetlerden de kendini temelden kökleriyle koparamıyordu. İstisnasız bir şekilde UKH tarihindeki hata ve zaaflara, Komintern’den TKP’ye, Hikmet Kıvılcımlı’dan Mihri Belli ve Doğan Avcıoğlu’na, TİİKP’den İşçi Partisi’ne, THKP-C’den THKO’ya, (bazı mesele ve yaklaşımlarda PKK’ye) ve bugünlere kadar uzanan kendine ilerici, demokrat, evet yurtsever, devrimci ve komünist diyenlerin ezici çoğunluğu ya da bir elin parmaklan dışında kalanlar Kemalizmi ilerici ve devrimci görüyor ve İttihat ve Terakki’den başlamak üzere Ermeni Soykırımı ve Kürt katliamlarını, azınlık milliyetlere ve ezilen inanç grupları ve kesimlerine uygulanan kırımları, katliamları, baskı ve zulümleri, imha, inkâr ve asimilasyon politikalarını alkışlayarak selama duruyordu. Komünizm ve komünist tarih hiç bu kadar dejenere olmamış ve özünden uzaklaşmamıştı. İşte bütün bu olumsuz tarihi miras ve onun üzerinden yükselerek hareket eden tüm anti-MLM ve anti-komünist hegemonyaya karşı, parlak ve yeni bir nitel çıkış yaparak göklere Komünizmin gerçek ve doğru bayrağını kaldırıyordu.

Kaypakkaya’nın ideolojik perspektifi yolumuzu aydınlatıyor

Kaypakkaya’nın kopuşu; sıradan, biçimsel, soyut ve salt teorik değil, tam da köklü ve yeni nitel bir kopuş ve sıçramalı ilerleyiştir. Komünist önder yoldaş, emperyalist kapitalizm, feodalizm, faşizm ve her türden gericiliğin bir yandan kaba ve yüzeyselliğinden, diğer yandan bütün bunlara en ince görünmez bağlarla bağlı kökleri derinlerde olan ve adına da genel olarak sol ya da Marksist denilen hareketlerden bütün temelleriyle ve yöntemleriyle kopmuştur. Önder yoldaş her şeyden önce kurulu düzenin bütün biçimlerine ve devlete karşı olmanın sadece devrimci tarzı ve yolu değil, aynı zamanda komünist tarzının ve yolunun ne olduğunu da göstererek kopmuştur. Bu yönüyle sistemin bütün kökleri, temelleri ve üst yapı kurum ve kuruluşlarına karşı düşünsel ve pratik kapsamda komünist ideoloji-politika olarak Kaypakkaya yoldaş bir kopuş gerçekleştiriyordu. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da halk kitlelerinin komünist perspektif, mücadele yönergesi ve kalkışımı komünist önder yoldaşla yeniden köklü ve nitel bir çıkışla başladı ve sıçramalı olarak ilerledi. Bu bilinçle, çok net ve son derece haklı bir gurur ve cüretle yoldaşın teorik ve pratik olarak ortaya koydukları, mevcut sömürücü sistemlerin oldukça değişik biçim ve ölçülerdeki gömlekleri giydirilerek kılıflandırılamaz ve ona entegre edilemez teorik ve pratik nitelikleri taşımaktadır.

Bu kopuş, aynı zamanda tarihsel bir kopuştur. Nitekim Osmanlı’dan TC’ye kurulu düzenin gerçek mahiyetini ortaya koyan ve bununla da kalmayıp aslında Marx’tan bu yana solun bazı kamburlarından da bir kopuştur. Burjuva medeniyetçi paradigmaya köklü ve nitel olarak karşı koyarak kopuş ve nitel bir sıçrayışı temsil etmektedir. Komintern’in hatalarından kopuş, hasbelkader bir nitelik ve yönelim değildir.

Kaypakkaya devrimci diyalektiği somutlamıştır

Kaypakkaya, devrimci diyalektiği yaşadığı döneme ve o dönemin somut görünümlerine, özgünlüklerine, tarihsel arka planın mahiyetine güncelleştirilerek verilmiş bir cevaptır. Bu yönüyle devrimci diyalektiği somutlamıştır. Kaypakkaya yoldaş, burjuvaziyle feodal güçlere karşı ittifakı öngörmemiştir. Aksine, burjuvazinin faşist ve karşı-devrimci karakterine karşı gelmiş, onun egemen ve hakim rolüne karşı koyarak mücadele edilmesinin gerekliliğine işaret etmiştir. Kaypakkaya, devletin yani ezen tarafın iki büyük ana kampa bölündüğünü ve kesinlikle bu kamplarla ittifakın karşı-devrimci bir çizgi ve yönelim olduğunu vurgulamıştır.

Kaypakkaya’nın laiklikle ilgili olarak da kafası oldukça berraktır. Kaypakkaya, burjuva medeniyetçi paradigmanın esiri ve onu mutlak ilerici gören ve idealize ederek ütopya haline getirenlerle temelden kesinlikle ayrışır. Kaypakkaya, burjuva cumhuriyetinin ve fundamentalist akım ve çizgilerin laik ve anti-laik şeklindeki kamplaşmanın bir parçası ve tarafı olarak kesinlikle yer almaz. Kaypakkaya, ezilenlerin kurtuluş davasının öncüleri olarak komünistlerin, ne feodalizmde ne de kapitalizmde egemen sınıfların, tarihi ilerletici misyonunu izlememesi gerektiğini ve bunlardan alınacak olumlu bir misyon olamayacağını ortaya koyuyordu. Kaypakkaya, ezilenlerin ve onlar arasındaki, içerisindeki kliklerin, kampların veya blokların değil, tam tamına ezilenlerin tarihini referans alıyor ve bizzat ezilen halk kitleleri içerisinde öne çıkan ve ileriye fırlayan öncülerin mirasına sahip çıkıyordu. İşte Kaypakkaya yoldaş, burjuvazinin devrimci/Jakoben ve evrimci/liberal temsilcilerini miras ve müttefik olarak gören burjuva medeniyetçi paradigmadan köklü ve nitel olarak koptuğunu bu biçimiyle de gösteriyordu.

Kaypakkaya, Aydınlanmacı Batı felsefesi ve Avrupa-merkezcilikten de köklü ve nitel bir kopuştur. Özellikle “muassır medeniyetler seviyesi”, Avrupa rönesansı, medeniyetin beşiği Avrupa vb. yaklaşım, ideoloji, çizgi, tarih, kültür ve siyasetlerden de koparak evrenselliğin özgüllüğünde, evrenseli ötelemeden her ülke, bölge ve coğrafyanın, yöre ve yerelin kendi özgünlüklerini dikkate alan ve bizzat üzerinden yükselinen toprak, tarih, toplum ve kültürler üzerinden birbirini ötelemeyen tam bir renkler mozağini referans alarak ideoloji, çizgi, tarih, siyaset, anlayış ve kültürel şekillenişin doğru bir bakış açısı ve konsepti olduğu kavrayışı, oldukça güçlü bir zemin olarak Kaypakkaya yoldaşta yer almaktadır. Kaypakkaya yoldaş, Aydınlanmacı Batı felsefesi ve Avrupa-merkeziyetçi vb. şekilleriyle aslında burjuvazinin oldukça çeşnili versiyonlarına karşı köklü ve nitel bir kopuşla sıçramalı olarak ilerlemiş ve ezilenlerin devrimci tutumunu ortaya koymuştur.

Kaypakkaya yoldaşın izlediği parti ve parti içi iki çizgi mücadele anlayışı ve pratiği, referansımız ve yol gostericimizdir. TİİKP içerisinde iken parti içi iki çizgi mücadelesindeki hassasiyeti ve demokratik merkeziyetçiliğe bağlı olarak, örgütsel işleyiş ve disipline göre hareket etmesi açık ki bir komünist parti ve komünist hareket içerisinde izlenmesi gereken bir çizgi ve yönelimdir. Parti 3. Kongre iradesi, bu perspektifle yürüyüşünü deklare etmiştir. Komünizm bilimi ve Kaypakkaya kesinlikle Aydınlanma felsefesinin, Avrupa rönesansının, Avrupa-merkezci, burjuva medeniyetçi-uygarlıkçı felsefenin ve paradigmanın çocuğu ve ürünü değildir. Aksine ezilenlerin tarihi ve onların içinden çıkarak geliştirilen, ilerleyen tarihinin çocuğudur. Kaypakkaya, sistematik bir radikalizm, Avrupa-merkezci sola yabancılık ve ona kökten karşı çıkışla, komünist devrimcilikle doğru orantılı bir aykırılıktır. Bilimsel doğru temelde somut ve güncel olarak teorik yenilenme için Kaypakkaya yoldaş MLM özelliğiyle önemli bir teorik kökendir. Bunun için derli toplu, sistemli ve sağlam temelleri olan, somut ve güncel görünümleriyle, merkezi, genel ve özgül yönelimlerini ortaya koyan bir konsept ve somutlaştırmayla bu görevi yerine getirebiliriz. Bütün bu görevlerin somut ve güncel hale getirilmesi için, öncelikle Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu görüş ve tezler bizlere güçlü veriler sunmaktadır.

Kaypakkaya burjuva Aydınlanmacı felsefenin dinamitlenmesiydi

Kuşkusuz Kaypakkaya ve gerek öncesi gerekse de sonrası süreçlerden bugünlere kadar ortaya çıkan, hem UKH tarihinde hem de Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci ve komünist hareketinin tarihindeki devrimci ve komünistlere yaklaşımımız, onları kesinlikle idealize etmeden değerlendirmektir. Zira diyalektik ve tarihi materyalist felsefe ve onun özünü oluşturan çelişki dışında ele alındığında, ne gerçek ve doğru anlamda anlaşılabilir ne bir eylem kılavuzu olarak kavranabilir ve ne de ilerletilebilir. Komünizmin devrimci özünü ve ruhunu basmakalıp tekrarlarıyla öldüren metafiziğin temel çıkmazı devrimci bir metoda sahip olmamasıydı.

İbrahim’de devrimci metot sorununun ne tür sıçramalara yol açtığını yukarıda genel hatlarıyla ifade etmiştik. Bu ifade tamamıyla gerçektir. Geçmişin kamburu olan, devrimlerin yüksek düzeyde gelişmiş üretici güçler üzerinde olacağını savunanlar, emperyalist sömürgeciliği bir Aydınlanma operasyonu olarak hep selamlarken sıraya dizildi. Ezilen ulusların kurtuluş mücadelelerini barbarlık olarak damgalayıp, proletarya hareketleri değil diye ezilenlerin isyanının karşısında yer aldılar. Geldikleri nokta kaskatı bir sosyal şovenizmdi.

Bu sosyal şovenizm Marx’ın özüyle değil tam da lafzıyla ilgiliydi. Emperyalizm aşamasıyla ortaya çıkan çok yönlü nitel değişimleri kavrayamayan akım, Ekim Devrimi’ne karşı durdu. Maoizme ve Kültür Devrimi’ne de karşı durdu.

Kaypakkaya, bu kapitalist medeniyetçilerin kapitalizmin politik birimi olan ulus-devlet cumhuriyetlerinin yükü ile bu yükün dayandığı tarihsel miras olan burjuva Aydınlanmacı felsefenin dinamitlenmesiydi. Bu dinamitlemenin özünü, metodunu, teorisini ve felsefesini kuşanıp onu yeniden üretmek asli bir görevdir. Biliyoruz ki genel olarak en doğru bilgi bile tarihsel gelişmelerin sınırlılıklarını taşır. Fikirler ve teoriler gelişmelere bağlı olarak ilerlemek ve değişmek durumundadır. Bir tarihsel sürecin son derece doğru ve o zamanki süreçte güncel olan bilgisi, koşullardaki değişmelere bağlı olarak eskiyebilir, eskimiştir de.

Günümüz koşullarında dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğinde strateji ve taktikleri yeniden tanımlayan, yaşanmış bunca sosyalizm tecrübesinden sonra gelecek toplum projesi ve tasavvurunu yeniden ele alan, hata ve zaaflarından kopularak ileriye adım atan gerçek Kaypakkayacılığı, bu perspektifle temsil etmekte ısrar eden MKP 3. Kongresi, kurucu Komünist Önderimiz Kaypakkaya yoldaşın özüne sarılarak Sosyalizm ve Komünizmin kazanacağını bir kez daha göstermiştir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar