Ana SayfaArşivSayı 45Bilimin Özerkliğini Althusser’le Düşünmek

Bilimin Özerkliğini Althusser’le Düşünmek

Karaburun Bilim Kongresi
(“Bilimsel üretim süreci:
Toplumsal ve kurumsal biçimleri” / 7-9 Eylül 2007)
bildirisi

 

 

 

 

Bilimin Özerkliğini Althusser’le
Düşünmek

Ayşe İrem Tunçer

Althusser’de bilim ve ideoloji ayrımı

Bu çalışmada Althusser’in bilim ve ideoloji ayrımı ve yazarda bu ayrımın çeşitli evreleri tartışılacaktır. Bu ayrım ile ilgili yapılmış çalışmaların büyük bir çoğunluğu ayrımın epistemolojik boyutu ile ilgilenmiş ve Althusser’in siyasal bir figür olduğunu görmezden gelmiştir. Bu çalışmada kavramsal ve epistemolojik tartışma daha kısa tutulacak, Althusser’in teorik olarak geçirdiği değişim daha çok parti içindeki tarihsel değişimlere ve Althusser’in parti ile ilişkilerine bakarak anlaşılmaya çalışılacaktır. Althusser hayatının sonuna dek siyaset ile iç içe yaşadığından zamanın politik durumuna özellikle de Fransız Komünist Partisi içerisindeki tartışmalara yakından bakmak Althusser’i daha doğru anlamamızı sağlayacaktır. Althusser’in teorik olarak geçirdiği değişimlerin arka planında da bu gelişmelerin olduğunu söylemek sanırım çok yanlış olmaz. Erken döneminde bilim ve teoriye bir özerklik atfeden Althusser’in, bilim dışı bir kurum olarak tanımladığı parti[1] ile ilişkilerinin geç dönemindeki belirleyiciliği de oldukça ironiktir.

Tartışmamıza başlamadan önce Althusser’in bilim ve ideoloji ayrımına kısaca bakalım. Bunun için öncelikle ideolojinin nasıl kavramsallaştırıldığına bakmak gerekiyor. Althusser yapısalcı bir Marksist olarak ideolojiyi klasik Marksizmden oldukça farklı bir biçimde tanımlar. Althusser’e göre ideolojinin maddi bir varlığı vardır ve bu varlık özneyi belirler. Klasik Marksizmin tersine ideoloji gerçekliğin çarpıtılmış bir temsili değil, maddi gerçekliğin ta kendisidir.

Bu yapısalcı yaklaşım Althusser’in erken dönem eserlerinde ideoloji ile ilgili yazdıklarında baskındır. Althusser burada öznelerin ideolojiyi farkında olmadan deneyimlediklerini söyleyerek psikanaliz mirasını açığa koyar; ona göre ideoloji bilinçdışı bir varlığa sahiptir ve insanların yaşamlarını anlamlandırmak için ideolojiye ihtiyacı vardır. Tıpkı Durkheim’ın totemi toplumun bir simgesi olarak görmesi gibi Althusser’e göre de ideoloji toplumun zorunlu bir koşuludur. Bu yüzden sınıfsız bir toplumda dahi ideoloji olacaktır, olmak zorundadır. Ancak daha sonraki eserlerinde[2] Althusser ideolojinin bir temsil olduğu fikrini savunmaya devam etmekle beraber kapitalist bir toplumda sınıfsız toplumdan farklı olarak ideolojinin bir baskı kurma işlevi ya da buna yardımcı olma işlevi olduğunu söyleyerek klasik Marksizme bir adım yaklaşacaktır. Ancak yine de ideoloji bir sınıfın tekelinde olan ve onlar tarafından diğerlerini kandırmak için üretilen bir araç değildir. Burjuvazi de ideolojinin içindedir ve onda anlam bulur ancak farklı olarak kendi ideolojisini üretme ve yaygınlaştırma şansı daha çoktur. Burada ‘kendi ideolojisi’ kelimeleri Althusser’in bir genel bir de tikel ideolojilerden bahsettiğini ortaya koymaktadır. Büyük İ ile İdeoloji maddi varlığa sahip ve toplumu var eden ideoloji iken tikel ideolojiler farklı sınıfların dünyayı algılama biçimleri olarak tanımlanabilir ki Althusser burada Gramscici bir ideoloji anlayışına yaklaşmış gözükmektedir.

Ancak, işlevleri[3] ne kadar önemli olursa olsun, ideolojiler yine de dünyanın doğru bilişleri değildir. İşte bu noktada “Doğru bilişi sağlayan nedir?” sorusuna geliyoruz ki burası bilimin tartışmanın içine girdiği yerdir. Kimi yazarlara göre[4] bilim ile ilgili açıklamaları ve bilim ile ideoloji ayrımı Althusser’in yapısalcılık ile kuvvetli ilişkisini iyice gözler önüne sermektedir.

Althusser’e göre, sınıflı bir toplumda, sınıfsal ayrım toplumun karakterini üst belirlediği için ideolojinin maddi varlığı ile sınıfsal ayrımların beraberliği çifte bir illüzyona sebep olur. Bu yüzden işçi sınıfı dertlerini her zaman burjuva ideolojisi çerçevesinde ve onun dilini kullanarak anlatmaya ve çözümlerini bu dil içerisinde kurmaya mahkumdur. Diğer bir deyişle insanlar basit günlük pratiklerinden yola çıkarak toplumsal yapının gerçek bilgisine ulaşamaz, bu yüzden de onu değiştiremezler. Althusser’e göre bu durum, ta ki dışarıdan, yani bilimden ya da teorik pratikten[5] yardım alıncaya dek sürer.

Althusser 1965 yılında yayınlanan “Teori, Teorik Pratik ve Teorik Formasyon: İdeoloji ve İdeolojik Mücadele”[6] adlı makalesinde bilim ve ideoloji ayrımını net bir biçimde ortaya koyar. Burada öncelikle Marksizmin bilimsel bir doktrin olduğunu iddia eder. Marksizmin bir bilim oluşunu şu sözlerle ifade eder Althusser:

Marksist teorinin temel kavramlar dizgesi bir ‘‘bilim teorisi’’ seklinde işlemektedir. Marx teorisinin konusu ‘‘sonsuzluğa açık’’ yeni bilgiler üretmek için durmadan sorular sormaya yöneliktir. ‘‘Şöyle diyelim: yeni bilgilerin (sonsuz) fethi için bu ilk doğruyu yenilemeye yetenekli bir doğru gibi.’[7]

Daha önce de dediğimiz gibi, ideolojinin içinde varlık bulan işçi sınıfı, mücadele dilini burjuvazinin kavramları içinde kurmaya mahkumdur. Bu yüzden de Althusser’e göre bu işçi sınıfının kendiliğinden mücadelesi ya reformist olur ya da anarşist.[8] Althusser’e göre ütopik sosyalizmin yanılgısı tam da budur. Althusser’e göre bu yanılgıdan kurtulmanın tek yolu bilimsel sosyalizmdir. Tek çare bilimsel sosyalizmdir çünkü bütünün yani yapının bilgisine bir tek o ulaşabilir. İşçi sınıfının kendiliğinden ideolojisi, yani günlük hayatın bilgisi, ekonomik mücadelede yani ücretler ile ilgili pazarlıklarında işe yarayabilir ancak siyasal mücadele için (ki Althusser’e göre ekonomik mücadelenin kendi başına hiçbir anlamı yoktur) bilim şarttır çünkü siyasal mücadele çok daha bütün ve kompleks bir bilgi gerektirir. Diğer bir deyişle siyasal mücadele için burjuva toplumunun işleyişine dair bütün bir bilgiye ihtiyaç vardır. Bu bilgi, erken dönem Althusser’de Marksizm bilimidir. Bir nevi kutsal kitabı ise Kapital’dir.

Burada karşımıza söyle bir soru çıkıyor: Eğer ideoloji yapısalcı Althusser’in söylediği gibi maddi bir varlığa sahipse ve bu maddi varlık tam da öznenin varoluş sebebi ise diğer bir deyişle ideoloji mutlak bir varlığa sahip ise bilim nasıl olur da bunun içinden sıyrılıp “gerçekleri” görebilir. Ya da Marx ideolojiye tabí bir özne[9] olarak “gerçekleri” nasıl görmüştür?[10] ki bu sorular aynı zamanda Marksizmin bilimsel olduğunun ispatlanması için de elzemdir.[11] Althusser’in bu sorulara cevabı “epistemolojik kopuş” kavramında gizlidir. Epistemolojik kopuş kavramı daha doğrusu bu kavramın eleştirisi, Althusser’in Özeleştiri Öğeleri’nin de temelini oluşturur. Althusser’e göre Marksist teori ile önceki teoriler arasında çok temel bir fark vardır, bu da Marx’ın bilimsel teorisi ile içinde yaşadığı toplumun ideolojisinden kopmayı basarmış olmasıdır. Bunun nasıl olduğunu anlamak için, epistemolojik tartışmanın biraz derinlerine inmekte fayda var.

Althusser ve epistemolojik kopuş kavramı

Althusser bu kavramı hocası Bachelard’dan alarak kullanır. Bachelard tarafından icat edilen kavram öncelikle matematik ve fizik bilimi ile alakalı olarak kullanılmıştır. Ona göre bilimsel bilgi doğrudan günlük yaşamın deneyimlerinden kaynaklanmaz; tam tersine bilim ussal bir kurgunun ürünüdür. Bachelard, bilim özerktir derken bilimin kendi eylemi dışında hiçbir nesnesi olmadığını ve kendi eylemi sırasında kendi normlarını ve doğruluk kriterlerini oluşturduğunu ifade eder. Böylece, bilimsel teori ile olgular arasındaki dolaysız ilişkiye dayanan deneycilik de reddedilmiş olur, çünkü bilimin hammaddesi de halihazırda teorik kurgulardır. Althusser Bachelard’dan farklı olarak Marksizm içinden konuştuğundan, bilimin özerkliği, derken bu özerklik toplumsal formasyonun bütününden olacaktır.[12] Böylece Althusser bilimi üstyapının bir parçası olmaktan çıkararak yani bilimin doğruluk kriterlerinin tarihsel belirlenimini reddederek bir kez daha klasik Marksizmden uzaklaşır, daha sonra tekrar yaklaşmak üzere…

Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki, Bachelard’da epistemolojik kopuş bilimin önceki halinden kopuşu ifade eder. Althusser’de ise ideolojiden kopuşu… Buna göre, Marx’taki epistemolojik kopuş bilimsel olmayan erken dönem eserlerindeki hümanizm ve Hegelcilik’tir. Althusser’e göre Marx erken dönemde hala burjuva ideolojisinin etkisi altındadır. Kopuş, erken dönem Althusser’e göre yalnızca teorinin alanında gerçekleşen bir olaydır yani tarihten ve toplumdan izole bir biçimde gerçekleşir. Bunun eleştirisini daha sonraki bölümde detaylı olarak göreceğiz. Ama ondan önce bu kopuşun ardında yatan epistemolojiye kısaca bakalım.

Althusser’e göre Marksist bilimin iki temel unsuru vardır. Bunlardan ilki fenomenin öze indirgenmesi, ikincisi de özün, içinde bütün fenomenlerin birbirlerine bağlandığı içsel bağlantıların bütünlüğü olarak kavranmasıdır.

Althusser bunu açıklamak için üçlü bir genellikler şeması kurar ve Marksist bilimi bu üçlü şema yardımıyla anlatır. Teorik pratikte, Genellikler I soyut, kısmen ideolojik, kısmen bilimsel olup bilimin hammaddesini oluşturur. Genellikler III üretilmiş olan bilimsel ve somut genellikler iken, Genellikler II bilimin belli bir tarihsel momentteki teorisi olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle Genellikler II bilginin üretim araçlarıdır. Majumdar, Marx’ın teorisinin ortaya çıkışını bu şemaya göre şöyle anlatır; Genellikler I’i Ricardo’nun ekonomi politik teorisi olarak kabul edersek, Hegel felsefesi teorik üretimin aracı olarak Genellikler II’yi oluşturarak, Genellikler III’ün, yani Marx’ın bilimsel teorisinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.[13] Althusser’e göre, “Teori, Teorik Pratik ve Teorik Formasyon: İdeoloji ve İdeolojik Mücadele” adlı makalede, bilimsel pratiğin soyuttan yola çıkıp somut bir bilgi ürettiğini kabul edersek, o zaman teorik pratiğin hammaddesi olan Genellikler I’in, bu hammaddeyi düşüncenin somut unsurlarına yani genellikler III adını verdiği bilgiye dönüştüren Genellikler II’den çok farklı olduğunu görebiliriz. Epistemolojik kopuş da Genellikler I ile Genellikler III arasında meydana gelir.

Ancak ilk kısım, yani fenomenin öze indirgenmesi, özün gerçek nesnelerden soyutlanması şeklinde algılanmamalıdır. Althusser’e göre bu deneyci bir yanılgıdır. Onun söylemek istediği ise tam tersine bilginin nesnesinin tamamıyla bilginin alanında üretildiğidir. Althusser bunu şöyle ifade eder: “ …bilim yerine başka hiçbir pratiğin konulamayacağı özel bir pratikle, teorik pratikle gelişir. Bu nokta önemlidir, çünkü bilimsel bilgilerin genel olarak toplumsal pratiğin veya siyasi ve ekonomik pratiklerin bir ürünü olduğunu söylemek, bir tür deneyci ve idealist yanılmadır.”[14] Althusser’in burada Marx’tan çok, hocası Bachelard’ın yolundan gittiği oldukça net bir biçimde görülebilir.

Sonuç olarak söyleyebiliriz ki, Althusser’e göre, bilimsel teori, pratik bilimsel kavramlar üretmek için ideolojik teorik pratiğin sonuçları üzerinde çalışır[15]. Larrain’in deyişiyle, “daha önceki bir ideolojik teorik pratikteki ideolojik olguların eleştirisi yoluyla kendi bilimsel kavramlarını geliştirir.”[16] Böylece ideoloji ve bilim arasında radikal bir epistemolojik kopuş meydana gelmiştir. Anlaşılacağı üzere bu kopuş tek seferlik değil sürekliliği olan bir olgudur.

Larrain, eleştirel Althusser okumasında, Althusser’de ideolojinin tarihsizleştirildiği gibi bilimin de toplumsal çelişkilerden koparılmış olduğunu söyler. Bilim işçi sınıfının kurtarıcısı olma rolünü üstlenirken sınıf mücadelesinin üzerinde bir konuma yerleştirilmiştir. Larrain’e göre, Lenin’in teorisinde kendiliğinden bilinç burjuva ideolojisinin sınıfsal baskınlığı nedeniyle ideolojik olurken, Althusser’de ideoloji, bilim için maddi temel oluşturmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Buradan da Althusser’in daha sonra kendinin de eleştirdiği su sonuç ortaya çıkar: ideoloji ile bilim arasındaki ayrım eşittir doğru ile yanlış arasındaki fark.[17]

Larrain böylesi bir kavramsallaştırmayı Marksizmin temel kavramları ile uyumsuzluğu açısından da eleştirir. Larrain’e göre, Marx tüm kavramlarını kapitalizm içinde tanımlar sonra genelleştirir. Althusser’de ise ideoloji hep vardır ve hep olacaktır. Bunun dışında bir de tikel ideolojiler vardır. Larrain’e göre bu Marksizm açısından problemli bir ayrımdır. Marx için genel bir ideoloji teorisi olmadığı gibi genel bir üretim ya da emek kavramı da yoktur. Bir başka deyişle, soyut kavramlar kendilerini somut durumlarda var etmezler. Ona göre Althusser genel bir ideoloji teorisinden bahsederek idealizmin sınırlarında dolaşmaktadır.

Larrain’e göre bunun da ötesinde bilim ile ideolojiyi ayırmak Marksizm ile bağdaşmaz çünkü Marx’a göre bilincin ürünleri bilim ya da eleştiri ile yok edilemez, bunu gerçekleştirebilecek olan yalnızca toplumsal ilişkilerin kökten değiştirilmesidir.

Benzer eleştiriler Geras tarafından da yapılacaktır Althusser’e. Ona göre Althusser’in bilim teorisi son kertede idealisttir. Geras, Althusser’in teorisinde uzlaşmazlıklar bulunduğu fikrine de karşı çıkar. Bunu da Althusser’in iki önermesine dayanarak yapar. Eğer bilimsel bilgi evrensel ve nesnel ise bu bilginin geçerliliği tarihsel kriterlere ya da toplumsal grupların çıkarlarına göre değişmemelidir. İkinci olarak da, bilimsel bilgi bir sınıf tarafından elde edilemez çünkü bu bilgi verili değildir ve “teorik emek” gerektirir. Geras’a göre Althusser bunları söyleyerek bilimsel aktivitenin nesnel bir gerçekliği olduğunu ifade etmiş olur.[18] Ancak problem tam da bu noktada başlamaktadır. Althusser bir yanda bir deneycilik karşıtı (anti empirisist) olarak bilgi üretiminin yalnızca düşüncede meydana geldiğini söylerken, diğer yanda ‘son kertede somut tarihin pratikleri tarafından sağlanan bir hammaddeye’ ihtiyaç duymaktadır.[19]

Geras’a göre problemli olan ilk kısımdır, yani bilimin evrensel ve nesnel olduğu iddiası. Çünkü bunu yapabilmek için bilginin verili olduğunu kabul etmek gerekir ki bu idealist bir kabuldür.

Leninist dönem ve ‘Özeleştiri Öğeleri’

Daha önce de belirtildiği gibi epistemolojik kopuş Genellikler I ile Genellikler III arasında meydana gelir ve bu kopuşun alanı teorik pratiktir. Teorik pratik de tıpkı ekonomik, siyasal ve ideolojik alanlar gibi kendi başına var olan bir alan olduğundan kopuş tarihten soyutlanmış gibi gözükmektedir. Sonraları bunun farkına varan Althusser, Özeleştiri Öğeleri’nde epistemolojik kopuşu bilim ile ideoloji arasında teorik bir uzlaşmazlığa indirgemesinin hatalı olduğunu kabul eder ve Marx’ın gelişimini yalnızca teorik alan ile açıklamanın yanlış olduğunu söyler. İdeolojiden bilimsel bir teoriye geçiş ancak ve ancak Marx’ın siyasal konumunda, daha doğrusu içinde yaşadığı dünyanın siyasal durumunda bir değişiklik ile mümkündü ve gerçekte de böyle oldu, der artık Althusser. Ona göre, Marx, işçi sınıfının henüz kendiliğinden bir ideoloji ile gerçekleşen mücadelesinden siyasal ve ideolojik bir biçimde aldığını teorik ve bilimsel bir biçimde onlara yeniden sunmuştur.

Althusser bu döneminde Lenin’in felsefe konusundaki tezlerinden etkilenmiştir. Epistemolojik kopma kavramını bu gözle okuyunca yukarıda da belirttiğimiz gibi teorik alanın dışındaki birtakım etmenleri fark etmiştir Althusser. Bu durumda teori yalnızca teorik pratik içerisinde belirlenmiyor ancak politika tarafından da dolaylı olarak belirleniyordu.[20]

Majumdar, Althusser’in Özeleştiri Öğeleri’nde kopuşa dair iki unsurdan bahseder. Bunlardan ilki, daha önce de söylediğimiz gibi kopuşun yalnızca teoride olduğunun yanlışlanması ve bunu yaparken Marksizm dışı bir kavramı Marksizme oturtmaya çalışmasının hatalı olduğunu kabul etmesidir. İkincisi bilim ile ideoloji arasındaki ayrımı doğru ile yanlış arasındaki ayrım ile eş tutmasının yanlışlığıdır.[21]

Althusser, Özeleştiri Öğeleri adlı makalesinde kopuşa dair yanlışını teorisizm olarak isimlendirir. Kopuşu, yanlış bir biçimde bilim ve bilim dışını ayırarak yani kendi deyişiyle rasyonalist sularda yüzerek tanımlamıştır. Bu açıkça doğru ve yanlış arasındaki ayrım biçiminde tanımlanmasa da, Althusser, yaptığı ayrımın eninde sonunda buna çıktığını itiraf eder.[22]

Althusser bunu itiraf ederek kendi ideoloji teorisini bir kez daha sahiplenmiş olur aslında. Eğer genel anlamda, tarihsiz ve sonsuz bir ideoloji var ise, o zaman bundan bir kopuş gerçekleştirmek olası değildir. Althusser de Özeleştiri Öğeleri’nde Marx’ın koptuğunun genel anlamda ideoloji değil de burjuva ideolojisi olduğunu söylerek bu belirsizliği giderir. Yani genel anlamda ideoloji basitçe bir illüzyon değil, tam tersine maddi varlığa sahip bir kavramdır. Marx’ın koptuğu burjuva ideolojisi de Althusser’in daha önce de sözünü ettiği tikel ideolojilerden biridir, bu yüzden de mutlak, aşılmaz ve tarihsiz değildir.

Marx’ın tikel bir ideolojiden değil de genel anlamda ideolojiden koptuğunu söylemek ise doğru ile yanlış arasında ikilik kurmaktır artık Althusser’e göre. İşte o da tam bu noktada teorisizme düşmüştür. Oysa Marx burjuva ideolojisinden kopabilmiştir çünkü bu ideoloji mutlak değildir ve zamanın sınıf savaşımı bunu Marx’a göstermiştir. Althusser de Özeleştiri Öğeleri’nde teorisinde daha önce eksik olanı bulmuştur: Sınıf.

Marksizmin krizi ve Althusserci teorinin

değişimi

1970’lerin başından başlayarak Fransa’da Marksizm tüm dünyada olduğu gibi krize girer. Bu dönem Althusser’in kariyerinde de öncekilerden oldukça farklı bir döneme tekabül edecektir. Majumdar, Fransa’daki krizin iki farklı boyutundan bahseder; bunlardan ilki Stalinizmin sorgulanması, ikincisi ise 68’in tüm hareketliliğine rağmen, yakın gelecekte, sosyalist bir devrimin görünürde olmamasıdır.[23]

Bu şartlar altında proletarya devriminin teorisi olan Leninizm de elbette sorgulanmaya başlamıştır. Kendini bir Leninist olarak tanımlayan Althusser’in teorisindeki değişimleri izlemek bize konuyla ilgili önemli ipuçları vermektedir. Majumdar soruyu şu şekilde formüle eder: Althusser’in bundan sonra yazdıkları Leninizm ve Marksizmden mi bir kopuştur, yoksa karşımıza çıkan Althusser’in kendi teorisi içerisinde mi bir kopuştur? Majumdar buradan yola çıkarak Althusser’in kopuşunu üç başlık altında (hem Althusser hem de parti açısından ve bu ikisi arasındaki ilişki) inceliyor. Bu bölümde onun bu ayrımına bağlı kalacağım.

Stalinizmin mirası

Fransız Komünist Partisi kuruluşundan itibaren Sovyetler Birliği’ne ve Stalinizme bağlı kalmış bir parti idi. Bu yüzden 1956’da Kruşçev’in konuşması ortaya çıktığında ilk tepkileri bunu görmezden gelmek ve saklamaya çalışmak oldu. Majumdar’a göre Althusser’in erken dönem hümanizm karşıtlığının altında yatan en önemli sebeplerden biri de buydu. Yani partinin Stalinizm ile yüzleşememesi ve bunun Marksizm içi bir eleştirisini yapamaması. Ancak yine de Althusser bu erken dönemde direkt bir Stalinizm eleştirisi yapmaktan kaçınır. Majumdar’a göre bunun en önemli sebebi soğuk savaşın devam ediyor olmasıdır. Sonraları (1976’da bir kitaba yazdığı önsözde) Althusser, Stalinizm ile ilgili fikirlerini şöyle özetleyecektir: “Son derece konformist ve hareketsiz sözde bir hümanizm ile birleşmiş ekonomist bir çizgi.[24]

Proletarya diktatörlüğü

1976 yılında yapılan 22. Kongrede Fransız Komünist Partisi proletarya diktatörlüğü stratejisine son verme kararı alır. Bu karar, devrimden vazgeçme ve barışçıl, uzlaşmacı ve parlamenter yollardan iktidara gelme stratejisi olarak okunabilir. Bir başka deyişle artık devrim yerine Gramscici anlamda bir hegemonya mücadelesinden söz edilmeye başlanmıştır. 1972 yılında yeni kurulan Sosyalist Parti ile birleşen Komünist Parti Avrupa Komünizmine kaymanın sinyallerini o zamandan vermişti aslında der Majumdar. Ancak yine Majumdar bu dönemde partinin üzerindeki Gramsci etkiyi çok fazla abartmamak gerektiğini de belirtir. Zira bu dönemde (belki de her dönemde) stratejileri belirleyen şey teorik tartışmalardan çok siyaset içi gelişmeler olmuştur. Bu dönemde devrimden vazgeçme fikri tekelci devlet kapitalizmine karşı demokratik bir sol birlik oluşturma umuduna dayanmaktaydı.

Althusser de bu dönemde diğer birçokları gibi oldukça iyimser açıklamalarda bulunur. 68’in hareketliliği, birleşmiş bir sol ile beraber artık rahatça iktidarı hedeflemektedir. Althusser de 22. Kongrenin bu kararını desteklemekte ve Fransa’nın renklerinde yeni tür bir sosyalizm anlayışından söz etmektedir. Ancak teorinin, daha doğrusu Marksist teorinin özerkliği yönündeki fikirlerinin pek fazla değişmediğini söyleyebiliriz. 1974’te yazdığı bir makalede Althusser, proletarya diktatörlüğünün bir kavram olarak Marksist teoriye içkin olduğunu ve bilimsel bir kavram olarak bunun doğruluğu ya da yanlışlığının siyasal bir kararın nesnesi olamayacağını söyler. Yani, bu dönemde Marksizmin bilimsel olarak değeri olduğunu kabul eder hala Althusser; değişen, ona verdiği öncü roldür. Şöyle ki; Althusser artık inisiyatifi kitlelere vermenin gerekliliğinden bahsetmeye başlamıştır. Başka bir deyişle, önceleri kurtuluşun ancak partinin teorik zayıflığının giderilmesiyle mümkün olduğunu söylerken, artık Fransız halkının devrimci siyasal geleneğini kurtuluşun kaynağı olarak görmektedir. Bu gelenekte özgürlük ve devrim ele eledir. Siyasal değişim tepeden aşağı olmayacak; grassroot seviyesinden, sivil toplum örgütlerinden gelecektir. Daha önce de söylendiği gibi Althusser bu aşamada bunu gerçekleştirecek olanın Marksist teori olduğunu savunmaktadır. Bu inanç Marksizmin krizi ile sarsılacak ve Althusser Marksizmi tamamen başka bir biçimde tanımlamaya başlayacaktır.

Marksizmin krizi

Erken döneminde Marksizmi bir bilim olarak tanımlayan Althusser, bu bilimin kendi içerisindeki eksiklikleri görme ve onları giderme kapasitesine sahip olduğunu söyler. Bu, Leninist döneminde de savunduğu bir önermedir. Buradan yola çıkarak Marksizmin, Marksizm adına yapılan tarihsel müdahaleleri (Stalinizm gibi) açıklama potansiyeline sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ancak son döneminde (1970 sonrası) Althusser Marksizmin kendi tarihini açıklamak konusundaki başarısızlığını fark eder. Üstelik daha önce dediği gibi suçlu bunu beceremeyen komünist partiler değildir; bunu imkansız kılan Marksist teorinin ta kendisidir. 1976’da Lyssenko’ya yazdığı önsözde Althusser Marksizmin Stalinist yorumunu bir kez daha eleştirir, üstelik bu kez eleştirdiği Stalinizmin, Marksizmi ‘bilimlerin bilimi’ olarak görüp ona tarafsız, nesnel bir rol atfetmesidir. Tıpkı Althusser’in 1960’ların başında yaptığı gibi… Althusser böylesi bir bakışı statükocu bulduğunu ve bu bakışın Marksizmin devrimci potansiyelini yok ettiğini söyler. Ancak bu metinde çok önemli bir şeyden daha bahseder Althusser, o da daha önce Marksizmi bilimlerin bilimi olarak tanımlamasının ardında yatanın aslında politik bir eleştiri olduğudur. Şöyle ki Althusser Marksizmi böylesine üst bir konuma yerleştirerek partiye daha eleştirel bakılmasının yolunu açmak istemiş ve partiye yapılacak eleştirilerin Marksizm yoluyla yapılabileceğini belirtmiştir. Marksizme olan sarsılmaz inancı Althusser’in açıkça dillendiremediği Stalinizm eleştirisini yapmanın bir yolu olmuştur. Eğer parti içinde teori saygın bir konum kazanırsa Stalinizmin eleştirisi zaten yapılabilecektir Althusser’e göre. Böylelikle Althusser bilim ve ideoloji ayrımının ardında yatan siyasal sebepleri 1976’da yazdığı kısa önsözde açıklamış olur. Üstelik Althusser bu kadarla da kalmayarak Marksist teori hakkında yepyeni fikirler atar ortaya. Daha önce Stalinizm etkisinde söylendiği gibi kapalı bir sistem değildir Marksizm. Marksizm “hümanist anlamda bir praksis felsefesi değil, eleştirel ve devrimci bir pratiğin felsefesidir.”[25] “Felsefe ve Bilim Adamlarının Kendiliğinden Felsefesi” adlı makalesinde ise felsefeyi yeni bir biçimde tanımlar Althusser: felsefe, teorideki sınıf mücadelesidir. Böylece felsefenin zorunlu olarak siyaset felsefesi olması gerektiğini de ifade etmiş olur Althusser. Oysa önceleri, felsefe teorik pratiğin teorisiydi Althusser’e göre, yani felsefenin nesnesi teorik pratik idi. Son döneminde ise Althusser için felsefenin nesnesi tamamen değişir. Leninist döneminde felsefenin teorideki sınıf savaşımı olduğunu söyleyen Althusser, artık tam da bu sebepten felsefenin kendine ait bir nesnesi olamayacağını söylemektedir. Althusser’in konuya dair fikirlerini Belge şöyle özetler:

Felsefe, Lenin’in söylediği gibi, yıllar boyunca, politik sınıf mücadelesini teori düzeyinde yansıtmıştı. Bunun somutlaşma biçimi, madde konusunda söylenen söz oluyordu. Hayatın özü; madde midir, ruh mudur? Ancak, bu tartışmayı sürdüren felsefe, maddeyi, herhangi bir bilimin maddesi gibi değil, en genel anlamda ele almak zorundadır. Örneğin, fiziğin, kimyanın, «madde» derken ele aldığı somut ve tanımlanmış, belirlenmiş bir nesnedir. Oysa felsefenin «madde» dediği şey, bu biçimde somutlaştırılamaz. Şu halde felsefe «madde vardır» veya «madde yoktur» derken, bilimlerin nesnesi olan maddeyi doğrular ya da yalanlar. Bu durumda felsefe kendi özgül araştırma nesnesi olan bir etkinlik değildir, politikanın teoriye ve teorinin politikaya müdahalesinin gerçekleştiği özgül bir kertedir (instance).[26]

Althusser, ‘Felsefe ve Bilim Adamlarının Kendiliğinden Felsefesi’ adlı makalesinde felsefenin yeni rolünü uzun uzun anlatır. Burada Marksizmden hiç bahsetmese de bu dönemde Marksizm hakkında yazdıklarından yola çıkarak bu makalede adı geçen materyalist felsefenin Marksizm ile bir tutulabileceğini söylemek sanırım yanlış olmaz.

Althusser bu makalede bilim adamlarının kendiliğinden felsefesinde başat iki unsurdan bahseder. Bu iki unsurun ilişkisinden dolayı bu kendiliğinden felsefe zorunlu olarak idealist bir felsefedir. Bu unsurlardan ilki bilime içkin ve bilimsel pratiğin kendisinden kaynaklanan inançlar ve öğretilerdir. Bunlar materyalist ve nesnel karakterdeki tezler olarak da ele alınabilir. İkinci unsur ise bilimin dışında yer alan, bilimle ilişkili ancak direkt olarak ondan kaynaklanmayan bazı inançlardır. Althusser bunların arasında dini, tinsel ve idealist bilim felsefelerini sayar. [27]

Althusser’e göre bilim adamlarının kendiliğinden felsefesinde bu ikinci yani idealist unsur her zaman birinci yani materyalist unsura baskın gelir. Tersi, yani materyalist unsurun idealist unsura baskın gelmesi dışarıdan yardım almadan pratik olarak imkansızdır. Althusser bunu kanıtlamak için Aydınlanma tarihini örnek verir. Althusser’e göre, Aydınlanmacı bilim adamlarının kilise ile mücadelelerini felsefecilerin yardımı olmadan yapmaları mümkün değildi. Aydınlanma tarihini bilim adamları ile materyalist bir felsefenin işbirliği olarak okuyan Althusser, ancak bu işbirliği sayesinde dinsel ve idealist dogmalar aşılmıştır der. Ancak Aydınlanma materyalizminin de kaçınılmaz bir biçimde idealizmin bir başka türüne maruz olduğunu belirtir Althusser. Bu da, daha önce kendisinin de içine düştüğü ve doğru ile yanlış ya da bilme ile bilmeme arasında ikilik kuran bir tür idealizmdir. Althusser burada erken dönem yazdıklarından tam ters yöne dönerek bilim adamlarının doğruyu bildiklerinden apaçık emin olmalarının üstesinden gelinmesi en güç yanılgılardan biri olduğunu söyler. Aydınlanmanın bilim adamları ve onların mirasını taşıyan sonrakiler tarihe bakışlarında idealisttirler çünkü onlar aslında burjuvazinin politik bilincine sahiptirler. İşte burada materyalizmi garantileyecek olan o dış yardım ne olabilir sorusu ile karşılaşıyoruz yeniden. Daha önce de dediğim gibi Althusser bu metinde, Marx’ın yolu açtığını söylese de Marksizmden ya da Marksist bilimden bahsetmez ancak hem bu dönemde Marksizme dair yazdıkları hem de idealizm ile hesaplaşması buradaki felsefenin Marksist felsefe olduğunu düşündürtür. Yardım edecek olanın, Aydınlanmanın idealizmin tuzağına düşmüş felsefesi olmayacağı açıktır. Althusser bu yardımcı felsefeyi isimlendirmez ancak onun niteliklerinden şöyle bahseder: “…bu felsefe bilgi ve eleştiri yoluyla, tıpkı diğer felsefeleri olduğu gibi kendini de gündelik ideolojilere tabi kılan organik bağı kavrayabilmelidir.”[28] Bu da ancak “gündelik ideolojilerin ve onların arasındaki sınıf savaşımının kavranmasıyla mümkün olabilir.”[29] Burada açık bir biçimde Marksizmden bahseden Althusser, Marksizmi eskiden olduğu gibi hazır reçete olarak tanımlamaz artık, tam tersine böylesi bir bilginin bilim adamlarının kendiliğinden felsefesini belirleyecek hazır bir felsefenin uygulanması olarak görülemeyeceğini belirtir. Althusser’e göre Marksizm gibi materyalist felsefe de tamamlanmış bir felsefe değildir, tam tersine sadece birtakım temel tezleri vardır.[30]

Başka bir metinde Marksizmin yeni rolünü söyle açıklar Althusser: “proletaryanın sınıf mücadelesine baskıcı bir ideolojik bütünlük empoze etmeden, tam tersine ona özgürleşmesi için gerekli ideolojik koşulları sağlayarak hizmet edendir Marksizm.” Bu yaklaşım ile Althusser’in önceki entelektüeli[31] anlamsızlaşmış yerini Gramsci’nin organik entelektüeli almıştır.

Althusser’in Marksist teoriyi eleştirisine tekrar dönersek öncelikle şunu söylemek gerekir ki Althusser artık “tamamlanmış bir Marksizm”in tarihi değiştireceği fikrine inanmaz. Yani daha önce Marksizmi Stalinizmden kurtararak onun özünü bulmayı amaçlayan Althusser artık böyle bir özün olmadığını, Marksizmin bir sistem olmadığını söyler. Bunu da Marx’ın “ben Marksist değilim” sözü ile destekler. Artık bir bilim olmayan Marksizm sınıf mücadelesini temsil eden bir eleştiridir. Bir eleştiri olup, bilim olmaması yüzünden gerçekliği analiz etmekte kullanılamaz Marksizm. Bunun bir başka söylenişi de Marksizmin o gerçekliğin bir parçası olduğu ve köklerini sınıf savaşımının maddi koşullarından aldığıdır. Marksizm üstyapıdan bağımsız bir nesnel alan değil, üstyapının bir parçasıdır artık. Bu yüzden de onun en önemli rolü ideolojik mücadele içerisindeki rolüdür.

Diğer bir deyişle Marksizm artık bir ideoloji olarak vardır ve bir ideoloji olarak çok önemlidir. Althusser’in şu alıntısı da geçmişten ne kadar farklılaştığını anlatmaktadır: “Ne kadar doğru ve kanıtlanmış olursa olsun düşünceler hiçbir zaman bir insanda var olamazlar, onlar ancak kitlelerin ideolojisi olarak sınıf mücadelesinde varlık kazanırlar.”[32]

Althusser Marksist teorinin krizini bir anlamda yeni bir başlangıç olarak görür. Ona göre zamanın hareketliliği teoriyi yeni bir kulvara taşıyacak, inisiyatifi eline alacaktır. Majumdar, Althusser’in burada Marksizmin krizini çözecek olanın kitleler olduğunu söyleyerek oldukça iyimser bir tutum içerisine girdiğini, gerçekte o kitlelerin 1989 sonrası Marksizmi tamamen reddettiğini söyler. Her ne kadar konumuz Marksizmi reddedenin hangi kitleler olduğu olmasa da, Althusser ve modernizm, post modernizm ya da post Marksizm üzerine yapılacak bir tartışma bu konuda ufuk açıcı olabilir.

Sonuç olarak buradan çıkan, Althusser’in daha önce teorisizm olarak adlandırdığı eğilimden tamamen uzaklaşmış ve teoriyi entelektüellerden neredeyse kopararak kitlelerin inisiyatifine vermiş olmasıdır. İronik olarak, daha önce teorinin gündelik pratikler tarafından doğrulanıp yanlışlanamayacağını savunan Althusser kendi teorisini gündelik pratikler ışığında yargılamıştır. Bu gündelik pratikler de partinin ve Fransa solunun durumuna bakılarak oldukça net bir biçimde görülebilir.

Althusser ve post modernizm

Bitirmeden önce Althusser’in modernizm ve post modernizm tartışmasındaki yerine bakmanın Althusserci bir bilimin ne olduğunun anlaşılması için anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bunun önemi, Leninist döneminden sonra bilim ideoloji ayrımından vazgeçmiş olan Althusser’in bu vazgeçişinin postmodernistlerce bilimin herhangi bir söylemsel pratik olduğu biçiminde okunmasının doğru bir okuma olmadığını düşünmemdir.

Bu konuda en iyi Althusser savunması eleştirel realizmden gelmektedir. Realist kanattan Resch, Foucault ve Althusser’i karşılaştırdığı makalesinde[33] hem Foucault hem de Althusser’in çizgisel sürekliliği, özerk ya da birleşmiş bir özneyi, homojen bir tarihsel konteksti, tarihsel özneyi, tarihsel bilginin kendinden doğru ya da bütün olduğunu reddettiğini belirtir. Ancak Resch’e göre Althusser’in amacı Marksizmi ve tarihsel düşünceyi canlandırmak, ve bilim ve tarihsel söylem üzerine yaptığı çalışmalarla tarihin bilimselliğini ortaya koymaktır. Bunu da şöyle temellendirir Resch: Şeylerin kavramları şeylerin kendisiyle aynı değildir ve olamasalar ve şeylerin bilgisi kavramsal çerçevemizin sınırlarından çıkamasalar da, Althusser kavramsal çerçevemizin, son kertede, hakkında bilgi sağladığı gerçek dünya tarafından sınırlandığını öne sürer. Yani Althusser’in konvensiyonalizmi realizmi ile sınırlıdır.[34]

Althusser de Özeleştiri Öğeleri’nde bilime ve teoriye kavram olarak ihtiyacımız olduğundan bahsederken, burjuvazinin “biliminin”, bilim ya da teori kelimelerine, her bilim ya da her teorinin özsel olarak şeyleştirici, yabancılaştırıcı, dolayısıyla burjuvaziye ait olduğunu söyleyerek Marksist bilime (sonraları Marksist felsefe) saldıracağını çok önceden ifade etmiştir. [35]

Kaynakça

Althusser, L., (1990). Philosophy and the Spontaneous Philosophy of the Scıentists&Other Essays, (ed. by G. Elliot), London, New York: Verso

Althusser, L., (1991). Özeleştiri Öğeleri, çev. L. Targu, İstanbul: Belge Yayınları

Belge, M., (1977). “Marksizm ve Yapısalcılık”, Birikim, sayı: 28, s.16-29

Geras, N., (1972). “Althusser’s Marxism: An Account and Assessment”, New Left Review, 71, January

Larrain, J., (1992). The Concept of Ideology, Hampshire: Gregg Revivals

Majumdar, M. A., (1995). Althusser and the End of Leninism?, London: Pluto Press

Resch, R., (1989) “Modernism, Postmodernism, and Social Theory: A Comparison of Althusser and Foucault”, Poetics Today, 10, 511-549

 



[1] Burada erken döneminde ve sonraki Leninist döneminde Althusser’in parti ile bilim arasındaki bu uzlaşmazlığı çözecek bir önermesinin bulunduğunu belirtmekte fayda var. Althusser Marksizmi bilimlerin bilimi olarak tanımlayarak ona bir nevi hakemlik görevi vermektedir, bu yüzden Marksist bir partinin bilimle uzlaşmaması gibi bir durum söz konusu değildir. 

[2] Althusser, L., “Theory, Theoretical Practice and Theoretical Formation: Ideology and Ideological Struggle”

[3] Althusser bu ayrımdan vazgeçtikten sonra Marksizmi de bir ideoloji olarak tanımlar ve tıpkı Gramsci gibi dünyayı algılamak açısından ideolojilerin öneminden bahseder. Öncesinden farklı olarak, Althusser’e göre Marksizm tamamlanmış bir sistem yani bir bilim değildir. Ancak artık önünde yeni bir alan açılmıştır, bu da Marksizmin bir ideoloji olarak önemidir.

4 Larrain, J., “The Concept of Ideology”, Gregg Revivals, Aldershot, Hampshire, 1992

[5] Teorik pratik Althusser tarafından ekonomik, politik ve ideolojik pratiklerden farklı olarak kullanılır. Murat Belge’nin ifadesiyle, teori üretimi, toplumun başka düzeylerinden etkilenmeyen, kendi özerk kurallarına göre işleyen bağımsız bir düzey oluşturuyordu.

[6] “Theory, Theoretical Practice and Theoretical Formation: Ideology and Ideological Struggle”, Philosophy and the Spontaneous Philosophy of the Scıentists&Other Essays, içinde (ed. G. Elliott), Verso London, New York, 1990

[7] Althusser, L., Özeleştiri Öğeleri, çev. Levent Targu, Belge Yayınları, 1991, İstanbul

[8] “Theory, Theoretical Practice and Theoretical Formation: Ideology and Ideological Struggle”, Philosophy and the Spontaneous Philosophy of the Scıentists&Other Essays, içinde (ed. G. Elliott), Verso London, New York, 1990 

[9] Erken dönem Althusser ideolojinin taşıyıcısı olarak tek tek özneleri görmekte bir sakınca görmezken, sonraları bu fikrini tamamen değiştirecek ve ideolojinin taşıyıcısının yalnızca kitleler olabileceğini söyleyecektir.

[10] Althusser’in idealizm ile suçlanmasının temel dayanaklarını da bu sorular oluşturur.

[11] Ki 60’ların başında Althusser’in temel amaçlarından biri parti içinde Marksizmi akademik, bilimsel ve teorik olarak saygın bir konuma getirmekti.

[12] Majumdar, M. A., Althusser and the End of Leninism?, Pluto Press, London, 1995, s. 63

[13] A.g.e.,. s 28

[14] Theory, Theoretical Practice and Theoretical Formation: Ideology and Ideological Struggle”, Philosophy and the Spontaneous Philosophy of the Scıentists&Other Essays, içinde (ed. G. Elliott), Verso London, New York, 1990, s.15 (çeviri bana ait)

[15] Larrain, J., “The Concept of Ideology”, Gregg Revivals, Aldershot, Hampshire, 1992, s. 154

[16] A.g.e., s. 147

[17] A.g.e.,. s. 149

[18] Geras, “Althusser’s Marxism: An Account and Assesment”, New Left Review I/71, January 1972, s.263

[19] A.g.e.,. s.267

[20] Larrain, J., “The Concept of Ideology”, Gregg Revivals, Aldershot, Hampshire, 1992

[21]  Majumdar, M. A., Althusser and the End of Leninism?, Pluto Press, London, 1995, s. 36

[22] Althusser, L., Özeleştiri Öğeleri, çev. Levent Targu, Belge Yayınları, 1991, İstanbul

[23] Majumdar, M. A., a.g.e., s. 142

[24] A.g.e., s.147 (çeviri bana ait)

[25] A.g.e., s. 153

[26] Belge, M., “Marksizm ve Yapısalcılık”, Birikim, sayı: 28, 1977, s. 23

[27] Althusser, L., “The Spontaneous Philosophy of Scientists”, Philosophy and the Spontaneous Philosophy of the Scıentists&Other Essays, içinde (ed. G. Elliott) içinde, Verso London, New York, 1990, s. 133

[28] A.g.e.,. s.142 (çeviri bana ait)

[29] A.g.e., s.143 (çeviri bana ait)

[30] A.g.e.,. s.142 (çeviri bana ait)

[31] Geras önceki entelektüel kavramsallaştırması sebebiyle Althusser’in elitist olduğunu öne sürer.

[32] Majumdar, M. A., a.g.e., s. 158 (çeviri bana ait)

[33] Resch, R., “Modernism, Postmodernism, and Social Theory: A Comparison of Althusser and

Foucault”, Poetics Today, Vol. 10, No. 3. (Autumn, 1989), s. 511-549

[34] A.g.e.,. s. 531

[35]Althusser, L., Özeleştiri Öğeleri, a.g.e., s.118

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar