Ana SayfaArşivSayı 24-25Kapitalizmin Krizleri ve Marksiz-min İlk Krizi

Kapitalizmin Krizleri ve Marksiz-min İlk Krizi

 
,
Kapitalizmin Krizleri ve Marksizmin İlk Krizi*
Bernstein-Kautsky Tartışması
Üzerine Teorik Bir Not

Terrence McDonough ve Robert Drago
Çeviri: Sina Güneyli

Marksizmin Krizi

Dönemimiz, Marksizmin krizi ile karakterize edilen bir dönemdir. Bu deyim, ilk kez Louis Althusser tarafından, Kruşçev’in 1956’daki konuşmasından sonra dünya komünist hareketinde patlak veren hengameyi betimlemek üzere kullanılmıştır. Althusser’in terimi kullanımı, kendine Marksist sorunsal içinde yer arayan, ciddi bir teorik yetersizlik dönemini belirtme amacındaydı. Daha yakın zamanlarda, deyim postyapısalcı/postmodern sosyal teorisyenlerce, temel Marksist kategorilerin teorik aşılması girişimini belirtmek üzere kullanılmıştır. Deyimin hem Althussercilerce ve hem de postyapısalcılarca seçilmesi kasıtlı bir alaydır. Marx, kapitalist sistemin rotasını ve nihai ölümünü çözümlemekle ilgileniyordu. Marx, bu ölümün kapitalizmin bir kriziyle bağlantılı olacağına inanıyordu. Kapitalizmin krizinden önce, Marksizmin kriz yoluyla ölüme gitmesi tümüyle ve acı bir şekilde ironiktir. Bu kriz tartışmasının, bu ironiyi aşma amacıyla, Marksist kriz ile kapitalist kriz arasındaki ilişki sorununu ortaya koyduğu gözlenebilir.
Böyle bir ilişkinin tersine olması beklenirdi. Yani, kapitalizm krizdeyken Marksizm sağlam olmalıydı. Tersine, kapitalizm sağlıklıyken, Marksizm, kapitalizmin çöküş teorisi, düşüşe geçmeliydi. Yakın zamanlarda, bir dizi kapitalist birikim tarihi teorisi, kapitalist tarihin, yinelenen uzun genişleme ve daralma periyotlarıyla karakterize edildiğini varsaymıştır (Gordon ve diğerleri 1982; Mandel 1980; Wright 1979). Eğer böyleyse, birikimin kaderinin Marksizm üzerindeki etkisini gözlemek için, kapitalist sağlamlıktan zayıflığa son geçişi beklemek gerekli değildir. Birikim sürecindeki dönüş noktalarının, Marksçı [Marxian] çözümlemenin krizi ve iyileşmesi ile bağlantılı olması beklenebilir. Bu yazının geri kalan kısmı, Marksizm tarihindeki böylesi ilk dönüş noktasının sergilenmesi ve çözümlenmesi üstünedir.
Althusser’i izleyerek, tarih, Marksizme var olan sorunsalı içinde açıklayamayacağı bir sorgulama yönelttiğinde Marksizmin krizi ortaya çıkar (Althusser 1978). Dolayısıyla, böylesi bir krizin iki koşulu vardır. Birincisi, yeni ve önemli bir problemdir. İkincisi, Marksist sorunsal içinde bir yetersizliktir. Böylesi yetersizlikler, sık sık, kavramsal katılık biçimini alırlar. Yüzyılın dönemecinde bu koşulların ikisi de sağlanıyordu.
Ekonomik İyileşme ve Marksist Kriz
Marksizm, ilk kez, geç 19. yüzyılın Büyük Durgunluk’u bağlamında önem kazanmıştır. Dobb, dönemi “esasen, klasik ders kitabı tarzı, kıyasıya rekabet ve düşük fiyatlardan kaynaklanan bir durgunluk” olarak özetler (1947: 310). Dobb, Walt Rostow’dan, kapitalistler “pozitif emperyalizmin sigortalı yabancı pazarlarından (dar kar marjlarından), gümrük vergilerinden, tekellerinden, işveren derneklerinden kaçmanın yollarını arıyorlardı” şeklinde alıntı yapar (Dobb 1947: 312). David Gordon, Richard Edwards ve Michael Reich (1982) tarafından geliştirilen Birikimin Toplumsal Yapısı çözümlemesi, pazarın yapısının bu yeniden örgütlenmesinin, hem ekonomik ve hem de politik ve ideolojik kurumlar da içinde olmak üzere, tüm toplumsal formasyonun kapsamlı bir yeniden örgütlenmesinin bir parçası olduğunu ileri sürmüştür. Bu değişmeler, en sonunda, sermaye birikim sürecinde bir canlanmanın koşullarını yaratmıştır.
Bu yeniden örgütlenme, tam da Bernstein-Kautsky tartışması sırasında başlıyordu. Fakat, birleşme dalgasının halihazırda başlamış olması ve kapitalizmin belirli iyileşme işaretleri göstermiş olması, önceki uzun durgunluk yıllarıyla karşılaştırıldığında her şeyi daha dramatik hale getirmişti. Nesnel koşullardaki bir değişme yalnızca yeni bir çözümlemeye yol açmalıydı. Ancak, var olan koşullar altında, kapitalizmin iyileşmesi Marksizmi bir krize sürükledi.
İkinci Enternasyonal’in Marksistlerinin, yaşamakta oldukları kapitalizmin Anka uçuşunu değerlendirebilecekleri hiçbir kavramları yoktu. İkinci Enternasyonal, bir dereceye kadar mekanik bir Marksizm anlayışı ve dünya görüşü geliştirmişti. Bütün görüngüler, maddenin doğasına içkin belli yasaların ifadesi olarak görülüyordu. Bu nosyon kapitalist ekonominin çözümlenmesine aktarılmıştı. Marx’ın eğilimleri, fizik yasalarına benzer yasalar haline gelmişti. Bu, Marx’ın, kapitalizmin krize karşı eğilimine ilişkin gözlemlerini içeriyordu (Colletti 1972). Böylesi bir görüş, uzun dönemli bir krizden sonra gelen kapitalist iyileşmeyi açıklamakta yetersizdi. Marksizmin bu krizi, son çözümlemede, Büyük Durgunluk’tan çıkışın bir sonucuydu.
Çöküş Tartışması
Krizin doğrudan kanıtı, sosyalist hareketin stratejisinin iyileştirilmesi konusundaki hiç de yapıcı olmayan bir tartışmada bulunmaktadır (Sweezy 1947: 190-213). Marksistler, kapitalist krizin kötüleşmesinin neden olduğu dünya çapında hızlı bir proleter devrimi beklemişlerdir. Devrim yerine iyileşme gerçekleştiğinde, devrimci teoride ekonomik krizin rolü hakkında bir tartışma başlamıştır.
Bu “çöküş tartışması”, kapitalist krizin kötüleşmeye devam edeceğini, böylece devrimci bir konjonktür yaratacağını ileri süren ortodoks Marksistlerle, devrimci taktikleri reddetmek üzere tartışmaya katılan Bernstein’ın destekçileri arasında bir tartışmaydı. Sonrakiler yalnızca kapitalizmin çökmesi durumunda devrimin gerekeceğini ileri sürmüşlerdir. Çünkü, eğer sistem kendiliğinden başarısızlığa uğramazsa, sınıf mücadelesi var olan politik çerçeve içinde geliştirilebilecek, ve insanlar “özgür gelişmelerinin sürekliliğini (Bernstein 1961: 203)” gerçekleştirebileceklerdi.
Bernstein’ın tartışması üç iddiaya dayanıyordu. İlkin, Bernstein finansal bilginin artmasının, spekülasyonu ve dolayısıyla kriz eğilimlerini azalttığını ileri sürdü. İkinci olarak, Bernstein, haberleşme ve ulaştırma geliştikçe, şirketlerin neyi ne kadar üreteceklerinin önbilgisini artan ölçüde doğru olarak elde edeceklerini ve orantısızlıkları ortadan kaldıracaklarını ileri sürdü. Bernstein’ın iddialarının üçüncüsü tröstü piyasanın rasyonelleştiricisi olarak karakterize etmesine dayanıyordu (Bernstein 1961: 82-87). ” … kriz tehlikesini azaltmak üzere tröstün, üretici etkinliğin piyasanın durumuyla ilişkisini etkileme kapasitesinin farkına vardım (Bernstein 1961: 87).”
Kautsky çöküş teorisi diye bir şey olmadığı yanıtını vermiştir (Joll 1956: 4). Kautsky, Marx’ın ve Engels’in ekonomik koşulların kötüleşeceğine inandıklarını, bununla birlikte, sosyalizme geçişte proletaryanın artan gücünün ve olgunluğunun sonucu belirleyici etken olacağını ileri sürmüştür. Ancak, Kautsky her zaman bu kadar kesin olmamıştır. Erfurt Programı üzerine yorumunda şunları yazmıştır:
Kapitalizm başarısızlığa uğradı; onun çözülmesi yalnızca bir zaman meselesidir; karşı konulamaz ekonomik gelişme, doğal bir zorunlulukla, kapitalist üretim biçimini iflasa götürmektedir. Var olanın yerine yeni bir toplum biçiminin kurulması artık yalnızca arzulanan bir şey olmayıp kaçınılmaz bir şey haline gelmiştir (aktaran Colletti 1972: 55-56).
Kautsky’nin Bernstein’a yanıtı, ilk önce, Bernstein’ın ekonomik temelde yanlış olduğu ve ikinci olarak, devrimin ekonomik çöküş gerektirmediğiydi. Kautsky, krizlerin gerçekten de kötüleştiğini göstermek için Tugan’ın rakamlarını kullanmıştır. Kautsky, kısa dönemli iniş ve çıkışlar sürmekle birlikte, uzun dönemde üretici güçlerin piyasadan daha çabuk gelişmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Böylece, Kautsky, “kapitalist üretimin varoluşunun sürmesinin olanaklı olduğu… fakat kitleler için tümüyle çekilmez olduğu” bir “kronik durgunluk” teorisine ulaşmıştır (Sweezy 1942: 198).
Kautsky, “söz konusu zorlama durumu oluşmadan önce, proletaryanın zaferinin, er geç, gelişmeyi bir başka yöne çevirmek üzere işe karışacağını (Sweezy 1942: 198)” bekliyordu. Ancak, nihayetinde, Kautsky, yalnızca “çöküş” yerine kronik durgunluk kavramını koymuş ve bu arada iyimser proleter zaferi görüşünün gerçekleşmemesi durumu için bir yedek olarak kavramı alıkoymuştur.
Bernstein’ın Projesi
Bernstein-Kautsky tartışması, ekonomik iyileşme anlamının ötesinde bir dizi konuyu içeriyordu. Eduard Bernstein’ın Evolutionary Socialism [Evrimci Sosyalizm] (1961) kitabındaki projesi, işçi hareketini, sosyalizme giden doğru yolun, devrimci bir yol yerine, reformcu veya evrimci bir yol olduğuna inandırma girişimiydi. Bernstein’ın iddiası, ekonominin çatışmayla ilerlemediğinin gösterilmesine, ve özellikle, kapitalist üretim biçiminde sınıf mücadelesinin giderek daha az önemli olacağının gösterilmesine dayanıyordu. Bernstein, liberal demokrasinin ve kapitalist ekonominin, uyum içinde, sınıf antagonizmalarını sona erdirme eğiliminde birleştiklerini göstermek istiyordu. Devlet, esasen, etik kurallar insanlığın gelişiminde öne çıktıkça, araçsal olarak toplum yararına kullanılabilecek bir aygıttı.
Bernstein, yukarıda söylenenlerden de farklı zeminlerde, ekonominin daha az çatışmayla ilerletiliyor olduğunu ileri sürmüştür. Kapitalizmin yoğunlaşma ve merkezileşme eğilimini, ampirik temellerde reddetmiştir. Bernstein, anonim şirketlerin ortaya çıkışıyla birlikte, sermaye mülkiyetinin nüfusun giderek artan kesimlerine yayılmakta olduğunu ileri sürmüştür. Daha makul olarak, tekelci kapital rejimi altında sayıları kabarmakta olan yönetici ve profesyonellerden oluşan orta sınıfın artan önemini fark etmiştir. Yine, Bernstein, işçi sınıfının artan farklılaşma potansiyelini tanımıştır. Dahası, kar oranının düştüğünü ve bu gerçekten ötürü proletaryanın gelir payının artmakta olduğunu ileri sürmüştür.
Bernstein, ekonomik çözümlemesinden politik sonuçlar çıkarmaya yöneldiğinde, kendi dünya görüşünün içine, etik gelişmenin önemini ve liberal demokratik devletin niteliği kavramını sokmuştur. Gelişmiş bir ekonomide refahın artmasının, ve çatışmanın azalmasının, etiğe giderek önemi artan bir rol yüklediğini ileri sürmüştür. Bernstein’a göre, sosyalizme doğru hareketi belirten sınıf mücadelesinin gelişmesi değil, etiğin gelişmesiydi. Bunun liberal demokrasi aracılığıyla gerçekleşeceği varsayılıyordu.
Bernstein’a göre, demokratik devlet burjuvazinin bir aleti olarak kullanılmakla birlikte, burjuva sınıf yönetiminin bir ifadesi değildi. Gerçekten de, Bernstein’ın sözlüğünde, demokrasi “henüz sınıfların fiili yok edilmesi olmamakla birlikte, …, sınıf yönetiminin yokluğu (Bernstein 1961: 142-144)” olarak tanımlanmıştı. Devlet, sınıflar arasında tarafsızdı. Devleti, toplumun daha geniş çıkarlarına hizmet ettirmek için, yalnızca bir yüz değişikliği gerekliydi. Bu, proletarya, bütün sınıflardan “iyi niyetli insanları” birleştirmeye yetecek kadar kalabalık olduğu zaman olacaktı, ve proletarya sonuç alıcı seçim çoğunluğunu kullanacaktı. Böylece, Bernstein, sosyalizmin gelişiyle ilgili iddiasını, yeni birikim süreci görüşünü, son derece idealist olan etik gelişme nosyonuyla ve sınıfsız araçsal liberal demokratik devlet teorisiyle ilişkilendirerek tamamlamıştır.
Bernstein’ın Marksist teorinin karşılaştığı krizi çözme girişimi, yalnızca, krizi derinleştirmekte başarılı olmuştur. Bernstein, Marksist sorunsalın dışından kavramlar getirerek Marksizmin problemlerine çözüm aramıştır. Bunlar arasında, Kant’tan ödünç alınmış idealist bir etik kavramı olan gelişmiş bir kapitalist toplumda sınıf uyumu nosyonu, ve liberal, sınıfsız bir devlet teorisi vardı. Bu şekilde, Marksizm dışından kavramların sokulması, klasik olarak “revizyonist” entellektüel strateji olarak betimlenir.
Kautsky’nin Yanıtı
Beklendiği gibi, Kautsky, Bernstein’ın söylemek zorunda olduklarının çok azıyla aynı fikirdeydi. Bu dönemde, Kautsky’nin çalışmasının ayırıcı özelliği ortodoksluğa bağlılığıdır. Kautsky, Bernstein’ı çürütmek amacıyla, küçük burjuvazinin parçalandığını, sermayenin merkezileşmesinin ve yoğunlaşmasının sürdüğünü, ve sermaye ve emek arasında politik yakınlaşma olmadığını göstermiştir. Fakat, bunu yaparken, tartışmanın teorik temeli için Marx’a göndermede bulunmaktan daha fazla bir şey yapmamıştır (Kautsky 1902). Bernstein’ın gelir dağılımının daha adil hale geldiği iddiasıyla ilgili olarak, Kautsky bunun olanaklılığını bile inkar etmiştir.
Bunun (sömürünün) arttığını, Marx, bir kuşak önce kanıtladı ve bana göre henüz hiç kimse Marx’ı yanlışlamadı. Proletaryanın artan sömürülmesini inkar eden herkes, her şeyden önce, Marx’ın Kapital‘ini çürütmeye koyulmalıdır (Kautsky 1902: 38).
Kautsky, Bernstein’ın tekelin artan önemi hakkındaki fikrini kabul etmiştir. Ancak, Bernstein’in tartışmasının dengesiz olduğunu ileri sürmüştür:
Rakibinin büyümesini göremediğimiz bir sınıfın büyümesi ile bu kadar çok uğraşmamalıyız. Demokrasi, aynı zamanda proletaryanın gücü arttıkça, örgütlenmesi ve politik ve ekonomik gücü artan sermayenin gelişimini engellemez … sendikaların büyüdüğü inkar edilemez, fakat, aynı zamanda, sermayenin yoğunlaşması ve dev tekellerde örgütlenmesi de daha hızlı artmaktadır (Kautsky 1902: 82).
Bu özel tekel yorumu, biraz doğruluk içermekle birlikte, sınıf mücadelesinde hiçbir değişmeyi tanımaz. Her şey eskisi gibi ilerler. Yalnızca savaşan taraflar biraz daha kalabalıklaşmıştır. Bernstein’ın tartışmasından farklı olarak, Kautsky, sınıf antagonizmasının devamlılığını ve merkeziliğini tanıma avantajına sahiptir. Böylece, Kautsky, sosyalizme giden aşamalı yolu reddeder. Sınıf çatışmasından kopuk böylesi bir barışçıl geçiş, burjuvazinin direnci nedeniyle, olanaksızdır. Yine, Kautsky, Marx’ın bu konudaki tartışmasına çok az şey ekler.
Ne gariptir ki, Kautsky, devletin niteliği hakkında Bernstein ile tam bir uyum içindedir. Bernstein gibi, Kautsky de, tümüyle araçsalcı bir devlet görüşü taşır, bir yerde devleti, yönetici mühendisin hızla değiştirilebileceği bir demiryolu işletmesiyle karşılaştırır (Kautsky 1902: 18).
Kautsky’nin Bernstein’a yanıtı, pek çok yönden doğru olmakla birlikte, aynı ölçüde yapıcı değildir. Kautsky’nin temel duruşu bir tür dogmatizm olarak betimlenebilir. Bu bağlamda dogmatizm krizin reddidir. Dogmatizm, bazen yeni terminolojiye bürünseler de, tek başına eski formüllerin yeniden ileri sürülmesiyle karakterize olur. Sık sık otoriteye başvurulur. İddialar, tarihsel olarak özgül koşullarla çok az ilgisi olan genel ilkeler ve geniş özetler cinsinden tekrarlanır (Althusser 1978).
Dogmatik/Revizyonist Sorunsalı
Kautsky’nin Alman Sosyal Demokrat Partisi’ni kontrol ettiği görülmektedir. 1899’da, Parti, açıkça devrimci olan Erfurt Programı’nı destekleyen bir önergeyi kabul etmiş ve 1901’de Bernstein’ın görüşleri Parti tarafından açıkça mahkum edilmiştir. Ancak, Bernstein ve önderlik ettiği hizip hiçbir zaman Parti’den kovulmadı. Gerçekte, bunların gücü ve etkisi artmaya devam etti. Bir süre, tartışmadaki iki görüş tümüyle antagonistik görünürken, Parti yaşamında bir tür ortakyaşamlı varoluşa yöneldiler. Partinin Marksizmi dogmatik yaklaşıma tutsak oldukça, revizyonizm, teorik bir kılavuz arayan Parti üyelerinin erişebileceği çekici ve belki de tek görünür seçenekti. Diğer yandan, Partinin pratiği revizyonist programla tümüyle uyumlu pragmatik ve reformist bir nitelikte oldukça, pratikten hemen hemen tümüyle kopuk bir biçimde, Marksist ortodoksluğa katı bir bağlılık uygun bir ideolojik örtü sağlıyordu. Böylece, revizyonizm ve dogmatizm Parti içinde, son derece talihsiz olmakla birlikte, bir tür yaratıcı gerilim ortamında var oldu. Parti lideri August Bebel, gerçekte, tartışmadaki üçüncü kişiydi; Bebel’in, Bernstein’ın teorik görüşlerinin mahkum edilmesini hararetle destekleyip, Partinin günlük etkinliklerinde Bernstein’ın programını kararlılıkla uygulaması, revizyonist-dogmatik geriliminin örneğini oluşturuyordu.
Revizyonizmin ve dogmatizmin, Alman Sosyal Demokrat Partisi içindeki bu ortakyaşam ilişkisi hiç de tarihsel bir rastlantı değildi. Dogmatizmin ekonomik ve politik kökenleri, Büyük Durgunluk ve Alman Sosyal Demokrasisinin artan gücüne kadar izlenebilir. Bu ekonomik ve politik koşullar, teorik bir kendini beğenmişliği, ve teorinin somut çözümleme testinden kendini beğenmişçe koparılmasını yüreklendirmiştir. Bu, Marksizmin bir mekanik ekonomik determinizme indirgenmesiyle sonuçlanmıştır. Böylece, Marksçı teorinin alanı, pek çok insan için, 1800’lerin sonlarındaki ekonomik krizin sona ermesinden bu yana ortaya çıkan ekonomik ve politik sorunları çözmekte tek umudun revizyonizm (Marksist sorunsala Marksçı olmayan kavramların sokulması) olduğu bir noktaya indirilmiştir. Kautsky’nin Bernstein’a yanıtında örneklendiği üzere, revizyonizmin karşıtları, ortodoksluğun savunulmasını devrimci Marksizmin en güvenilir silahı olarak görmüşlerdir. Böylece, revizyonizm ve dogmatizm arasındaki çatışma kendini yeniden üretmeye yönelmiştir. Bu çatışma, Althusserci terminoloji ile, bir dogmatik/revizyonist sorunsalı olarak betimlenebilecek olan tek bir teorik alan tanımlamıştır (The Ann Arbor Collective 1981). Tartışmanın bu alan üzerinde yürütülmesi, teorik ve politik problemlere bir çözüm olacak devrimci Marksizmin yaratıcı uygulamalarını engellemiştir.
Sonuç
Sosyalist harekette yüzyılın başında patlak veren Bernstein-Kautsky tartışması, tarihsel olayların, Marksist çözümleme için, yeni bir problem ortaya çıkarmasına meşru bir tepki olarak görülemez. Aksine, Bernstein-Kautsky tartışması, bir yanda revizyonizm ile diğer yanda dogmatizm arasında bir çatışmayı gösteriyordu. Dolayısıyla, bu, Marksizm’de bir krizin var olduğunun esas belirtisi ve kanıtıydı. Tekelci yeniden örgütlenmenin itici gücüyle, kapitalizmin iyileşmesinin bu krizi hızlandırdığı açıktır. Böylece, Marksizmin krizinin kapitalizmin iyileşmesiyle yakından bağlantılı olduğunu görüyoruz. Tartışmanın açılması için yer müsait olmamakla birlikte, bu kriz, Lenin’in emperyalizm ve devlet üzerine, ve Gramsci’nin sivil toplum üzerine çalışmasına kadar çözülmeden kalmıştır. Bu örüntünün, bundan sonraki birikim ve Marksist çözümleme tarihinde tekrarlanıp tekrarlanmayacağını anlamak için daha fazla inceleme gereklidir. Eğer böyle olacağı kanıtlanırsa, kapitalist tarihte Marksizmin krizlerinin olması beklenir. Aynı şekilde, nihai bir post-Marksizm dönemi vaadeden iyileşmeler de beklenir.

Referanslar

Althusser, Louis. 1978. The Crisis of Marxism. Theoretical Review 7 (Sept.-Oct.) [2001-2002. Teori ve Politika 24-25, Güz-Kış]

The Ann Arbor Collective. 1981. Against Dogmatism and Revisionism. Theoretical Review 20 (Jan.-Feb.).

Bernstein, Edouard. 1961. Evolutionary Socialism. New York: Schocken.

Colletti, Lucio. 1972. From Rousseau to Lenin. New York and London: Monthly Review Press.

Dobb, Maurice. 1947. Studies in the Development of Capitalism. New York and London: Monthly Review Press.

Gordon, David M., Richard Edwards and Michael Reich. 1982. Segmented Work, Divided Workers. Cambridge: Cambridge University Press.

Joll, James. 1956. The Second International 1889-1914. New York: Praeger.

Kautsky, Karl. 1902. The Social Revolution. Chicago: Charles H. Kerr.

Mandel, Ernest. 1980. Long Waves of Capitalist Development. Cambridge: Cambridge University Press.

Sweezy, Paul. 1942. Theory of Capitalist Development. New York: Modern Reader.

Wright, Eric Ollin. 1979. Class, Crisis, and the State. London: Verso.

 



* Review of Radical Political Economics, 1989, vol. 21, Iss 3, pp. 27-32.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar