Ana SayfaArşivSayı 19-20Marksizm ve Toplumsal Sınıflaşma

Marksizm ve Toplumsal Sınıflaşma

 *

Çeviri: Fazıl Sağlam

Burada belirttiklerim, anti-Marksist düşünceler değildir. Bunlar, her ne kadar Marx’ın çıkardığı sonuçlar değilse de, onun ortaya koyduğu kuramın temel düşüncesiyle uyum içindedir. Kurumları ve gelenekleri, binlerce yıllık bir gelişime dayanan bir toplumu, bugünden yarına bambaşka bir yönde değiştirmek olanaksızdır. Çünkü toplum yapısını ve organizmasını basitleştirmesi, giderek daha basit ilişkiler yaratması beklenen kapitalizm, bu sonucu vermiştir. Tersine, toplum daha karmaşık bir duruma gelmiş, sınıflaşma, çok yanlı bir nitelik içinde dallanıp budaklanmıştır. Sanayi ve ticarette küçük işletmeler yok olmamış, bir üst aşamaya geçerek, nitelik ve iktisadi yerleri bakımından değişikliğe uğramıştır. Kuşkusuz, birçok işletme ortadan kaybolmuş, büyük işletmelerce yok edilmiş ya da yutulmuştur. Ancak kapitalizm, bunların yerine yeni küçük işletmeler yaratmıştır. Soyut açıklamalarla yetinmiş olmamak için, bir örnek vermek istiyorum: Tenekecilik, kapitalizmin kapsamına giren modern ülkelerde eski biçimiyle hemen tüm olarak kaybolmuş bir sanayi dalıdır. Tenekeci ustası, bugün artık kuşhaneler, kaseler vb. imal etmiyor, bugün bunlar fabrikada yapılmaktadır. Tenekeci, olsa olsa bunları satar. Eski tenekecilik sanatı, kendi çalışma alanına giren işlerin büyük bir kısmını bırakmak zorunda kalmıştır. Ancak, eskiden tenekeci ustasının bulunduğu yerde, bugün artık elektrik tesisatı alanında çalışan büyük, orta, küçük tesisatçılar görüyoruz. Büyük endüstrinin tabanı üstünde, başka biçimler altında küçük işletmeli bir endüstri gelişmektedir. Benzer durumlar, daha bir çok sanayi kolunda gözlemlenebilir.

            Küçük işletmelerin süregelmesi olayı, tarım alanında daha da belirgindir. Orta işletmeler gibi, küçük işletmeler de, önceleri sosyal demokrasinin, Marx’ın iktisadi öğretisinin etkisi altında kabul ettiğinden daha dayanıklı ve iş görmeye daha yetenekli olduğunu göstermiştir. Marx, tarım alanında da küçük işletmelerin batacağını söylemişti, çünkü Marx, iktisadi incelemelerini yaptığı sırada, kapitalizmin en ileri ülkesi olan İngilterede tarım, gerçekten büyük toprak mülkiyetinin elindeydi. Ancak, bu büyük toprak mülkiyeti, yapay olarak yaratılmış olup İngiliz Hukukunun özellikleri ve İngiltere’nin başka özel koşulları ile ayakta tutulabiliyordu. Öte yandan, o sıralar İngiltere’de geniş düzlük ve ovalarda çok daha yaygın olan tahıl ekiminin büyük işletmeye üstünlük sağladığı da tartışma götürmez.

            Ben daha ileri gideceğim, çünkü önceden saptanmış herhangi bir kuram uğruna, gözümü gerçeklere kapamakta bir çıkarım yok. Çabam gerçeği bulmaktır. Gerçeklerle bağdaşmadığına, ya da artık bağdaşamaz olduğuna inandığım anda, ortodoks Marksistlere karşı ileri sürdüğüm her savı geri alabilirim. Bu nedenle ikinci bir noktayı daha teslim etmekten de kaçınmıyorum. Küçük işletmenin en sağlam gözüktüğü hayvancılıkta bile, harcanan emeğe göre daha büyük bir verimliliğin rasyonel büyük işletme ile sağlanabileceğini, salt matematiksel bir görüşle büyük işletmenin üstün olması gerektiğini, inandırıcı buluyorum. Ne var ki, burada ikinci bir etken karşımıza çıkar. Dünyamızda büyük bir rol oynayan ve görmezlikten gelinemeyecek olan bu etken, çalışmanın psikolojik faktörüdür. Büyük bir hayvancılık işletmesini ele alalım. Burada, başka işler yanında, hayvanların, akşamları da bakım görmesi, yerine göre yemlenmesi, sulanması ve temizlenmesi, en azından şöyle bir denetlenmesi gerekir. Büyük işletmede bunları ücretli işçi ya da uşak yapar. Bunların gözünde bu bir iştir, çok doğru ve mantıklı olarak bu emeğin karşılığını bekler. Çünkü kendisi için yapmadığı bu işde kişisel bir çıkarı yoktur. Şimdi, hayvan yetiştiren küçük ya da orta köylünün ufak çiftliğini ele alalım. Bu çiftçi, akşamları bir kez daha ahırına gidecek ve hayvanların durumuna bir göz atacaktır. Bunu yapmak onun için bir iş değil hoşlandığı bir meşgaledir, çünkü baktığı hayvanlar kendi hayvanlarıdır. Bu arada harcadığı fizik güç, psikolojik etkenlerle dengelenecek ya da en azından önemli ölçüde azaltılmış olacaktır. İşte küçük işletmelerin bütün ülkelerde büyük bir güçle tutunması, hatta büyük işletmenin aleyhine genişlemesinin nedenlerinden biri de budur.

            Sonuçları istatistik dairesince açıklanacak olan 12 Haziran 1907 tarihli Alman sanayi ve işletme sayımı, Prusya’da tarım alanında küçük ve orta çiftlik işletmelerinin yüzde on arttığını saptamıştır. Almanya’nın öteki bölgelerinde bu rakamlar daha da belirgindir. Bu artış yalnız rakam olarak değil,işlenmiş toprak alanları için de söz konusudur. Hatta, işlenmiş toprakların alanı açısından artış, işletmelerden daha da büyüktür. Buna karşılık büyük işletmelerin işlenmiş toprak alanı azalmıştır.[1]

            Kaldı ki, sanayide görülen ve açık gerçekler karşısında kimsenin yadsıyamayacağı, en inatçı muhafazakarın bile yadsımadığı birikim dahi, toplumdaki sınıflaşmayı basitleştirme yönünde etkili olmamıştır. Kapitalistler sınıfını azaltmak şöyle dursun, önemli ölçüde çoğaltmıştır. Çünkü yukarıda sözünü ettiğimiz dev işletmelerden her birinin ardında dev bir kapitalist bulunmaz, bunların ardında değil bir tabur, değil bir ya da bir kaç alay, çeşitli derecedeki aksiyonerlerden oluşan büyük bir pay sahipleri ordusu vardır.

            Çeşitli yazılarımda bu gerçek üzerine dikkati çekmişimdir. Bu arada Amerika Birleşik Devletleri’nde kuşkusuz, yüzlerce fabrikayı yutmuş olan ünlü çelik tröstünün 50000’e yakın hissedarı bulunduğuna da işaret etmiştim. İngiltere’de ince dokuma endüstrisine mensup 21 büyük girişimin, on yıl kadar önce bir tröst meydana getirerek önemli bir birikime yol açtığını, ancak buna rağmen kapitalist sayısının azalmadığını, çünkü aynı tröst içinde çeşitli derecede 4500 pay sahibinin bulunduğunu belirtmiştim. Şimdi de tekrarlıyorum. Aynı olaylar bütün sanayi dallarında izlenebilir. Kişisel olmayan mülkiyet biçimi gitgide artmaktadır. Başlangıçta bir kişi tarafından yaratılmış olan girişimlerde bile, mülkiyet kuşaktan kuşağa bölünmektedir. Bölünme, önce kurucunun ailesi içinde olmakta, daha sonra paylar, girişimdeki genişleme ile birlikte yabancılara devredilerek bölünmeyi artırmaktadır. Öte yandan Almanya ve diğer ülkelerde, kollektif mülkiyet ilişkisi anonim ortaklığa oranla daha sıkı olan limited ortaklık biçimi gelişmiştir. Girişimler büyüdükçe, sahiplerinin de çoğaldığını London Times örneği ile gösterebiliriz. Bu tanınmış girişim, 125 yıl kadar önce John Walter adlı biri tarafından kurulmuştu. Git gide bölünerek mirasçılara ve yönetim kurulunun sivrilmiş üyelerine intikal etmiştir. Times’ın 1/32, 1/64 hatta 1/225’e varan hisseleri elden ele dolaşmış ve gazete sonunda bir kaç yıl önce bir limited ortaklığın mülkiyetine geçmiştir. Birçok büyük girişim buna benzer bir gelişme göstermiştir. Daha önce adı geçen elektrik girişimi Siemens ve Halske başlangıçta iki kişiye aitti. Bunlardan biri ünlü teknisyen Siemens, öteki ise ticarete yatkın bir mekanikçi olan Halske’dir. Daha sonra Siemens’in oğulları da girişime katılınca, sahipler çevresi genişlemiş, adi ortaklıktan öteye geçemeyen bu teşebbüs, sonradan başka kimselerin de katılmasıyla bir komandit ortaklık haline gelmiştir. Ancak, mülkiyetin bu biçimi de teşebbüsün gelişimine ayak uyduramamış ve bugün anonim ortaklık biçimine geçilmiştir. Hissedarları, başka bir deyişle sahipleri binlerce değilse de yüzlerle ifade edilmektedir.

            Pay sahiplerinin ayrıntılı bir istatistiği yoktur. Ancak, pay sahipleri sınıfının artışı, gelir ve servet istatistiklerinde görünmektedir. Gelir istatistiklerinde büyük ve orta gelirlerin azalmadığını tersine çoğaldığını görüyoruz. Bu artış, nüfus artışından önemli ölçüde fazladır. Hollanda diline de çevrildiğini öğrendiğim “Sosyalizmin Koşulları” adlı yazımda, bu gerçeği gösterebilmek için Prusya gelir istatistiklerinden bazı rakamlara yer vermiştim. Bu rakamlar, iki ayrı vergi matrahına dayandıkları, yani değişik vergi yasalarına sahip iki ayrı dönemden alındıkları için, itiraza uğramışlardır. Hareketi açıkça ortaya koyabilmek için, bu yola gidilmesi zorunluydu, yoksa yakın zamanlar işlem dışı kalacak ya da birbirine yakın yıllar karşılaştırılmış olacaktı. Bununla birlikte, karşılaştırmanın mutlak olmadığı, yalnızca sınırlı bir kanıtlama gücü taşıdığı konusunda eleştirilere hak veriyorum. Bugün daha büyük bir kesinlikle konuşabiliriz.

            Gelir vergisi konusunda son büyük reform, 1891 yılında Prusya’da yapılmıştır. Miquel vergi reformu diye anılan bu reforma dayanılarak ilk kez 1892 yılında gelir vergisi toplanmıştır. Bu yasa 1906 yılında biraz değiştirilmiş ve bu değişiklik 1908’den başlayarak vergi matrahları üzerinde etkisini göstermiştir. Şimdi Miquel yasasının değişiklikten önce geçerli olduğu sürenin başlangıç ve bitiş yıllarına, yani 1892 ile 1907 yıllarına ait rakamları ele alalım. Bu dönemde Prusya’da yılda 3000-6000 Mark arasında değişen alt düzeydeki burjuva gelirleri 204.714’den 369.046’ya yükselmiş, yani yüzde 80,37 artmıştır. Yılda 6000 Mark’ın üstünde olan burjuva gelirleri ise, 112.175’den190.445’e çıkmış, yani yüzde69,5 artmıştır. Buna karşılık nüfus artışı aynı süre içinde yüzde 25,3’ü geçmemiştir. Rakamları daha da yakından izleyerek yüksek gelir sınıfındaki grupların hareketini tek tek göstermek de mümkündü. Bu yapılsaydı her grup içindeki artışın, nüfus artışına göre önemli ölçüde yüksek olduğu ortaya çıkacaktı.[2] Kapitalistlerin sayısı azalmak şöyle dursun çoğalmaktadır. Toplumun temelleri değişmekte, ancak, toplumdaki sınıflaşma daha basit bir duruma gelmemektedir.

            Gelir servetinin gelişimi konusunda sosyalist çevrelerde başlangıçta yaygın olan görüşle gerçek gelişim arasındaki farkı şu iki şekil ile gösterebiliriz.

            Birinci şekil, Alman sosyal demokrasisinin Erfurt programındaki teorik bölümün karşılığıdır. 1891 yılında Karl Kautsky tarafından hazırlanan ve benim de emeğim geçen bu program, biz sosyalistlerin toplumun gelişimi konusunda sahip olduğumuz görüşleri yansıtır. Burada hareket noktası, bir blok ve bunun üzerinde yükselen düzgün bir koninin meydana getirdiği bir toplum piramididir.

            Blok, ücretli işçiler sınıfıdır; ortadaki parça ya da parçalar, küçük burjuvazi ile büyük burjuvazi sınıflarıdır; en yukarıdaki parça, yani piramidin zirvesi ise büyük toprak sahiplerini ve büyük kapitalisti simgeler. Erfurt programına göre gelişim, zorunlu olarak, piramidin, uzmanlarca şişe boyunu denilen biçime gitgide daha çok yaklaşmasına, yukarıdaki üst şeklin son iki piramidinde görüldüğü üzere, piramit zirvesinin bir baş halinde şişmesine, orta kısmın bir boyun inceliği kazanmasına, alt blokun gitgide ağırlaşan bir biçim almasına yol açacaktı ya da yol açmış olmalıdır. Breslau’da Prof. Julius Wolf adında bir burjuva iktisatçısı, eğlence kabilinden, bu kuramın son olarak varacağı durumu gösteren bir şekil çizmiştir. Şekil yukarıda milyonerlerin iri kafasını, aşağıda işçilerin dev blokunu göstermektedir. Buna karşılık, şekilde ara tabakalar kaybolmuş olup, saç teli inceliğinde bir boyun bile gözükmemektedir. İşin buraya kadar varması elbette olanaksızdır. Ama orta parçalar gerçekte hiç bir zaman incelmemiştir. Bugünkü gerçek sınıflaşma eğilimini yansıtan alttaki piramitler grubu, piramit biçiminin değişikliğe uğradığını gösteriyor; ancak, piramitlerin yapısı, özünde koni olarak kalmıştır. En üst parça sivri değildir, kütleşmiştir; büyük kapitalist sınıfı daha güçlü olmuştur. Bunun dışında ara tabakalar, aynı kademeleşme içinde görülür. İşçi sınıfı ile çok zenginler arasındaki tabakalardan hiçbiri dikkate değer ölçüde daralmamıştır.

            Bazıları bu gerçekten şu sonucu çıkarmışlardır: Böyle bir gelişimde her şey güzel ve iyidir; sosyalistlerin, işlerin bu şekilde gidişinden yakınmaları için bir neden yoktur. Bu görüş temelden yanlıştır. Bunun için alttaki üçüncü piramide dikkatlice bakmak yeter. Koninin üzerine yerleştiği blok, son derece büyümüş, proleterlerin sınıfı, ücretle çalışanların sınıfı önemli ölçüde artmıştır. Bunun dışında arta ikinci bir şey daha vardır: üst ile alt arasındaki uzaklık. Çizmiş olduğum şekil, ancak gözlerimizin önünde oluşan bir eğilimin görüntüsünü verir; yoksa bir matematiksel kesinlik savı taşımaz. Alt ucuna bir ağırlık bağlanmış olarak yukarı doğru çekilen asılı durumdaki bir akordiyonla da bu gelişimi göz önüne sermek mümkündür. En üst kısımlar, -zenginler sınıfı- en hızlı şekilde yükselmekte, giderek devleşen servet, tek tek belirli ellerde toplanmaktadır. Ara organlar, fire vermeksizin gelişimi izlemekte, fakat aşağıya gelindikçe, kaldırma hareketi yavaşlamaktadır. En alttaki işçiler için yükseliş en yavaş düzeydedir. Burada da henüz belli ölçüde bir yükselme vardır, en alttaki parça alçalmamıştır, yani işçi sınıfı eskiye oranla daha kötü bir duruma gelmiş değildir. Ancak yukarı ile aşağı arsındaki uzaklık, muazzam ölçüde büyümüş ve bu da toplumsal tedirginliği artırmıştır. Üst basamaklarda yer alan tabakalar, kapitalistler kitlesi, insan olarak ne olursa olsun, iktisadi açıdan bakıldığında, yaratıcı emekle hiç bir fonksiyonel ilişkisi bulunmayan, yalnızca pay sahipleri olarak girişimlerin kazancına katılan bunun dışında onlara karşı bir sorumluluk beslemeyen parazitler durumuna gelmiştir ya da gelecektir.

* Alındığı kaynak: Sosyalist Siyasal Düşünüş Tarihi, C. I, (Der.: Mete Tunçay) Ankara 1976, Bilgi Yay., ss. 383-89.

[1] İlgili resmi istatistik rakamları şunlardır.

1895

1907

Artış veya Azalış

Cüce işletmeler (1/2 Hektarın altında

1.238.190

1.352.845

+9.26

Parsel işletmeler (1/2 Hektardan 2 Hektara kadar)

809.923

748.132

-7.63

Küçük işletmeler (2 Hektardan 5 Hektara kadar)

522.780

520.914

-0.36

Orta işletmeler(5 Hektardan 20 Hektara kadar)

528.729

583.160

+10.29

Büyük çiftçi işletmeleri(20 Hektardan 100 Hektara kadar)

188.114

175.976

-6.45

Büyük işletmeler(100 hektarın üzerinde)

20.390

19.117

-6.24

                Yukarıdaki rakamlara göre bu gruplardan sadece en küçük (işçi parselleri vb.) ve orta büyüklükte işletmeler artmıştır. Bunlardan orta büyüklükteki işletmeler küçük ve orta çiftçilere aittir. Yukarıdaki gibi Prusya Kraliyet İstatistik Dairesinin 3 Mart 1909 tarihli İstatistik Haberlerinde açıklanmış bulunan ayrıntılı bir tablodan da, orta işletmeler grubunun her iki komşusundan orta gruba en yakın bulunan tali grupların en hızlı gelişimi sağlamış oldukları anlaşılmaktadır. Küçük işletmelere ait grup bütünü itibariyle gerilerken, bu grubun en yukarı dilimi(4 hektardan 5 hektarın altına kadar) yüzde 4,98 oranında artış kaydetmiştir. Bütünü itibariyle yüzde 6,44 oranında azalan büyük çiftçi işletmelerde ise, 50 hektarla 100 hektarın altı arasında kalan üst grupta yüzde 11,87(31252’den 27542’ye) oranında bir düşme olmuştur. Bu grubun 20 hektarla 50 hektarın altı arasında kalan, daha çok orta çiftçi işletmesi niteliğindeki alt grubunda görülen azalma ise sadece yüzde 4,31 oranında(155439’dan 143949’a) olmuştur. İşlenmiş toprak alanı itibariyle orta gruplarda meydana gelen hareket aşağıdaki gibi olmuştur:

İşletmeler

1000 hektar itibariyle toplam işlenmiş alanlar

yüzde olarak artış veya azalışlar

4 Hektardan 5 Hektara kadar

1895               1907

448                  475

+5.91

5 Hektardan 10 Hektara kadar

1947               2233

+14.70

10 Hektardan 20 Hektara kadar

2797               3144

+12.43

20 hektardan 50 hektara kadar

4553               4497

-1.25

                Yukarıdaki grupların her birinde yukarıdaki rakamlara göre işletme başına ortalama olarak işlenmiş toprak alanı yükselmiştir. Bu neticenin kısmen, Prusya’nın doğu bölgelerinde uyguladığı iskan politikası- Polonyalılarca tehdit edilen bölgelerde Alman çiftliklerini iskan edebilmek için büyük çiftliklerin parsellenmesi ve aynı şekilde mümkün olduğu kadar (küçük) çiftçi işletmeleri kurmak isteyen Polonyalıların karşı eylemlerine bağlı olduğu göz önünde bulundurulsa bile, rakamlar “(küçük) çiftçi işletmelerinin ortadan kalkışı” teorisine karşı çıkmaktadır.

                Hayvancılık kesiminde küçük çiftçi işletmelerinin büyük işletmeler karşısındaki gücü konusunda, bizzat pratik olarak tarımla uğraşmakta olan Dr. Arthur Schulz, Sozialistische Monatshefte dergisinde çok ilginç gerçeklere değiniyor. (bak. Sozialistische Monatshefte,1909, sayı 7, “Hayvancılık ve Hayvan Yetiştirilmesi Alanında Büyük İşletme ve Küçük İşletme” başlıklı makale).

[2] Dinleyicileri çok sayıda rakamlarla yormamak amacıyla konferansta yer vermediğimiz hususları burada tamamlayıcı bilgi olarak sunmakla belki bu eksiklik giderilmiş olacaktır. 6000 Mark üzerindeki gelirlerin karakteristik grupları aşağıdaki gelişimi göstermektedir:

1892

1907

Artış yüzdesi

Ilımlı durumdaki orta burjuvazi:6000-9500 Mark

65112

90145

42,8

İyi durumdaki orta burjuvazi:9500-30500 Mark

40618

79630

96,1

Zengince durumdaki büyük burjuvazi:305500-100000 Mark

6665

17109

156,7

Zenginler:100000 Markın üzerinde

1780

3561

100

112175

190445

69,5

                Servet vergisinin (“tamamlayıcı vergi” – “Erganzungssteuer”) ilk olarak alındığı 1894 yılı ile 1908 yılına kadarki zaman süresinde, mal-mülk sahibi olarak niteleyebileceğimiz tabakalar da benzeri bir gelişme göstermiştir:

1895

1908

Artış yüzdesi

Ilımlı burjuva serveti 32000-52000 Mark

162262

203818

25,6

İyi durumdaki burjuva serveti 52000-200000 Mark

179862

240391

33,7

Büyük burjuva serveti 200000-500000 Mark

29373

43336

47,5

Zenginlerin serveti 500000 Markın üzerinde

13631

21002

54,1

385128

508547

32,0

               

Bütün gruplardaki artış, yüzde 20’yi biraz geçen nüfus artışının üzerinde kalmıştır. Vergi ödeyicilerindeki bu artışın bir kısmı tahmin yönteminin daha sıkı bir şekilde uygulanması sonucu doğmuş olsa bile, işaret olunan sınıfların büyümekte oldukları ve azalmadıkları gerçeği tartışma götürmeyecek şekilde ortadadır. Modern yaşamın bütün gelişimi bunu göstermektedir

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar