Ana SayfaArşivSayı 12Türkiye Solunda Politik Sınıflama Girişimleri Üzerine

Türkiye Solunda Politik Sınıflama Girişimleri Üzerine

 

Politik hareket ve oluşumlar nezdinde Türkiye Solunun sınıflandırılması işlemi, her politik hareketin kendi iç tarihini yazması ve ayrım çizgisinin belli tarihsel süreçlere referansta bulunarak çekilmesi biçiminde gerçekleşmiştir.

Dünya tarihsel düzlemde Marksizm için böyle bir sınıflama Marx-Engels’le başlayan ve İkinci Enternasyonalin çöküşüyle sona eren birinci dönem; Ekim devrimi ile başlayıp, politik okullu Marksizmlere ayrışmayla sonuçlanan ikinci dönem; ve politik okullu Marksizmlerin tarihsel dayanaklarını yitirmesi ve Marksizmin krizinin patlamasıyla   ortaya çıkan üçüncü dönem olarak yapılabilir.

Türkiye Solunun tarihi de bu tür sınıflamaları yapmaya elverişli tarihsel kesitlere bölünebilir. Genel olarak sol içi tarih denemeleri, tarihsel süreç iki veya üç kesite bölünerek yapılmaktadır.

Birinci dönemi, Avrupa işçi hareketleri ve Bolşevik Devriminin doğrudan etkileriyle biçimlenen ve Dünya Komünist Hareketine doğrudan eklemlenen TKP ile başlatmak mümkündür. İstanbul’dan gelen delgelerle, Bolşevik Devrimi sırasında örgütlenmiş Bakü’deki delegelerin buluşmasıyla 1920 yılında kurulan TKP’nin ilk programında devrimcilik, enternasyonalizm ve Komintern vurgusu öne çıkmaktadır.[1]

            Bu dönemde, tarihsel öncülerin Karadeniz’de boğdurulması, Kemalizmin başarıya ulaşmış ‘devrimci’ hakimiyetinin kırılamaması, sürekli illegalite koşullarında yaşama gibi tarihsel nedenlerle TKP’nin politik bir güç haline gelmesini engellemiştir. TKP’nin bu dönemde varlığını sürdürebilmesinin temel nedeni Uluslararası Komünist Hareketle olan ilişkileridir.

            İkinci Dünya Savaşı yıllarında Komintern’in fesih kararıyla sona eren bu süreç, Türkiye solundaki bazı politik sınıflandırma ve sol içi tarih yazımlarında referans noktası olarak alınmaktadır. İlk ayrıştırmalar İstanbul temsilcisi Ethem Nejat ile Mustafa Suphi arasında yapılmaktadır. Daha sonra Şefik Hüsnü, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın başını çektikleri ayrışmalar yaşanmış[2] ve ikisi de 1970’li yıllarda yaşanan ayrışmada bazı politik hareketlerin referans noktası olmuştur.

            Türkiye Solunun ikinci dönemi, 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi ile başlatılabilir. Partinin kurucuları sendikacılardır. Türkiye Solu, TİP ve TİP dışı ögelerle 1960’lı yıllarda kitlesellik kazanmış, 1970’lerin başında, THKP-C, THKO, TKP/ML gibi örgütlerle politik ayrışmalara uğramıştır. Bu dönem, M.Kara-İ. Mert-S.Sahra tarafından “kısa kültürel edinim süreci” olarak değerlendirilmiştir. 12 Mart 1971 darbesiyle sona eren bu dönem, 1970’li yılların politik ayrışma süreçlerine referans noktası olmuştur.

            1970’li yıllar, sol içi politik ayrışmaların üç ana eksende ve alt ayrışmalarla uzun bir soy ağacına dönüştüğü dönemdir. Ayrışmanın eksenleri Dünya tarihsel ölçekte politik okullu Marksizmlere kaymıştır ve dünyasal ölçekteki ayrışmalar, Türkiye’de de yaşanmıştır.

Pro-Sovyet akımlar ayrışmanın birinci eksenidir. TİP, TSİP, TKP bu eksende yer almaktadır. İkinci eksen ÇKP ve AEP (Mao ve Enver Hoca) yanlılığı temelinde oluşmuştur. Her iki eksendekiler de komünist olma iddiasındadır. Birinci eksen Türkiye’deki referanslarını 1920’ler TKP’sinden alırken, ikinci eksen 1960’lardan TKP/ML çizgisini referans almaktadır.

            Üçüncü eksen ise 1960’larda Dev-Genç ve THKP-C çizgisini referans alan ve diğer eksenler tarafından ortak biçimde devrimci demokrat olarak adlandırılan akımdır.

            Türkiye Solu üzerine en kaba hatlarıyla yapılan bu kronolojik sınıflama, Türkiye Solu içinde Marksizm referans alınarak yapılmış sınıflamaların daha rahat anlaşılmasını sağlamak amacıyladır. Ayrıntılarına girilmesi sol içi tarih yazımını gerektirir.

            Bu yazıda 1986’larda Gelenek dergisi ile başlatılan ve bugün Sosyalist Politika ile sürdürülen “Geleneksel Sol -Yeni Sol” ayrımının, 1970’lerde ortaya çıkan pro-Sovyet çizgilerle ilişkisi ve Marksist kriterlere dayanan bir ayrım olup olmadığı değerlendirilmeye çalışılacak.

            Diğer bir sınıflama Teori ve Politika’ya öncel olan Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı ile yapılmıştır.

İki sınıflama arasındaki farklar ve yönelimler aktarılmaya çalışılacaktır.

Gelenek ve Sosyalist Politika’nın

Geleneksel Sol-Yeni Sol Ayrımları

            Metin Çulhaoğlu, Gelenek’te, ‘reel sosyalizm deneyleri’nin sona ermesinin öngününde geleneksel sol – yeni sol ayrımını “reel sosyalizm” karşısında alınan tutuma göre belirliyordu.[3]

12 yıl sonra Çulhaoğlu, geleneksel solu tanımlayan ögelerden biri olan “dünya sosyalist sistemine sahip çıkmanın ve destekleme”nin karşılık düştüğü maddi olgunun bugün gündemden kalktığını söyleyerek yeni dayanaklara müracaat ediyor: “Marksist determinizm, leninist örgütlenme-öncülük anlayışı ve toplumsal devrimi önceleyen, onun yolunu açacak olan siyasal devrim kurgusu.”[4]

Çulhaoğlu’nun ve          mensubu olduğu geleneğin ayrım çizgisi yeni değildir ve 1986’da başlamamıştır. Bu çizgi 1970’lerde TİP, TSİP, TKP olarak adlandırılan politik akımların ayrım çizgileridir.

Bu akımlar için 1970’lerdeki “Sovyet yanlılığı” ve “anti-Sovyetizm” kendilerini ve diğer tüm politik akımları belirleyen temel kriterdi ve Türkiye solunun önemli bir bölümünü dışarıya atıyordu. Bu üç partinin oluşturduğu gelenek, kendi arasında “komünist” temsiliyet, demokratik devrim-sosyalist devrim, tarihi mirası sahiplenme gibi alt ayrımlarla rekabet ediyordu. 1980’li yıllarda bu gelenek içinde başlayan ayrışma, TKP ve TİP’in birleşerek partinin tasfiyesine doğru bir gidişe; 1979 yılında TİP’ten ayrılan M. Çulhaoğlu ve arkadaşlarının da Gelenek çevresinde bu akımlar için klasik olan ayrım çizgilerinin yeniden üretilmesine yol açmıştır. Ne var ki bu üretim, genişletilmiş bir yeniden üretim değildir, ana temalarıyla yeniden ve aynen üretimdir.

Çulhaoğlu, Marksizmi tanımlayıp Marksizm içi bir sınıflama yaptığı iddiasında değilse ve söylediği gibi, sol içi bir sınıflama yapıyorsa, bu çaba, Marksist olsun olmasın bütün sol akımları kapsamalıdır. Yok Marksizm içi bir ayrım çizgisini belirlemeye çalışıyorsa, tanımladığı şey için ‘geleneksel sol’ terimi kullanılamaz.

Çulhaoğlu, Binyıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu adlı kitabında, bir dönem Marksizmin sol akımlar için “müsellem kaziye” olduğunu belirtiyor, devrimci ve sosyalist olanın Marksistliği ayrıca tartışılmıyordu, diye yakınıyordu. Şimdi kendisi, geleneksel sol gibi çok geniş bir kavrama Marksizmi payanda yapıyor. Geleneksel sol üzerine yazısından, geleneksel sol dışında da Marksist konumlanışlar olabileceğini öğreniyoruz.[5] Bu kadar geniş anlamlı bir terimle ifade edilen geleneksel solun her türlü Marksist konumlanışı kapsaması beklenmez mi?

Çulhaoğlu’nun geleneksel sol – yeni sol – devrimci demokrasi ayrımları da şu anlayışa göre oluşturulmuştur. Tarihsel süreçlere ayrılmamış ve her seferinde belirlenmemiş bir geleneksel sol (her yeni gelişmeyi içeren ve soğuran, ihtiyaç duyuldukça ufak bir çabayla Marksist kültürünü geliştirerek tarihsel yükümlülüklerini yerine getirecek gücü kazanan, cami yıkılsa da mihrabın yerinde kalacağı bir Marksizm); artık, bir kısmı Marksist niteliklerini koruyan, diğer bir kısmı da “sol” niteliğini dahi yitiren her iki solla da bağları kalmamış bir yeni sol; dünyanın ve Türkiyeiye’nin son 10-15 yıllık döneminde giderek güç, dayanak ve çerçeve yitiren bir kategori olarak devrimci demokrasi. Bitti! Tek fark, eskiden “Maocu” olarak adlandırdıkları geleneklerin sınıflandırma dışı bırakılması, bu politik akımların es geçilmesidir. Çulhaoğlu, herhalde kendi eski temel ayrım çizgilerinin (reel sosyalizm maddi olgusunun) ortadan kalkması gibi, “Maocu” ayrım çizgisinin maddi olgularının da tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kalktığını düşünmektedir.

Çulhaoğlu, Marksist determinizm, Leninist örgütlenme-öncülük anlayışı ve toplumsal devrimi önceleyen ve onun yolunu açacak olan siyasal devrim gibi “demirbaş” unsurların ötesinde, geleneksel solun bazı konularda gelişip, yetkinleşip, dayanaklarını tahkim etmek zorunda olduğunu da söylüyor: a) Marksist kültürü ve birikimi zaman zaman eksik, zayıf kalabildiğinde, Marksizme yaratıcı ve araştırıcı biçimde yeniden eğilmeli; b) Leninizmi evrensel geçerliliği daha rahat savunulabilir bir düzleme taşımalı; c) Yeni sosyalizm projelerine yönelik temel çıkarsamalardan fazlaca uzak durup, bu konuyu es geçmemeliymiş.

Çulhaoğlu’nun değerlendirmeleri, 1970 ve 1980’lerdeki ayrım çizgilerinin, politik okullu dayanaklarını yitirmelerine rağmen devam ettiğini göstermektedir. Ama temel dayanak yitirildiğinde, ayrım çizgisinin başka dayanaklar ikame edilerek oluşturulma imkanı yoktur. Bir kez temel taşı yerinden oynamıştır. Binayı yeniden kurmak gerekir.

Teorik-Politik Sınıflama Denemesi

Türkiye solu içinde yeni ayrım çizgilerinin belirlenmesi gereğine işaretle, bir sınıflama yapma önerisi, Teori ve Politika’ya can veren girişimin ilk sahiplerinden geldi ve dört yıl önce başka ayrım çizgileri önerildi[6]: “Genel olarak Marksizm alanı”.[7]

Bu değerlendirmeye göre “Marksizmin genel alanı”nda yer almanın kriteri, örgüt olmuş akımlar için devrimci olmak ya da devrimci yönelimde olmak olarak belirleniyor, örgütsel varlıklarını tamamıyla legal alanda oluşturmuş yapılar değerlendirme dışı tutuluyordu.

Sınıflamayı yapanlar, ‘Marksizmin genel alanı”nda kabul ettikleri akımların, Marksizmi varsayılan özgül tarihsel sınırlar içinde savunuyor olmalarını, öncel faktör olarak kabul ediyorlar.

Taslak’ın yazarları, geleneklerinde, “Herhangi bir politik akımın Marksist olmasını belirleyen çerçevenin sınırlarının, AEP yanlılığı” olduğunu açıkça belirtiyorlar. Taslak’ta belirlenen “Marksizmin genel alanı”nın çerçevesi ise çok daha geniş ve kapsayıcıdır.

Sonuçlar

  • Türkiye solunda Marksist teori ya bir dogma olarak algılanmış ya da kültürel bir nesne gibi ele alınmış, kültürel Marksist bir birikim yaratılarak ve bir sanatçının bağlı olduğu sanat ekolünün yöntemleri ile hareket edilerek, kültürel nesnenin derinlemesine ele geçirilebileceği biçim ve özler bulunabileceği sanılmıştır.
  • Türkiye solunun teori alanındaki “üretimleri” ve Marksist teori ile ilişkileri dünya-politik okullu Marksizmler kanalıyla olmuştur. 1970’ler, söz konusu politik okullu Marksizmlerin üretimlerinin, Türkiye yerelliğinde montaj ve demontajı biçimindedir. Politik okullu uçlar vermeyen ve teorik alanda kalan Batı Marksizminin teorik üretimlerinin ve Marksizmin sorunlu alanlarına ilişkin tartışma süreçlerinin, Marksist Türkiye Solu içinde yankı bulmaması ilginçtir. Batı Marksizmi içindeki tartışmaların Türkiye’ye radikal demokrasinin teorik temsilcisi Birikim vasıtasıyla gelmesi, reformist eğilimler dışında muhatap bulamaması anlamlıdır.
  • Pratik-politik Marksizmin belirleyici özelliği “devrimcilik”tir. Pratik-politik alanda devrimci olmayan bir Marksizmden söz edilemez.
  • Bugün, Marksizmin yaşayabileceği iki ayrı alan ve iki ayrı pratiğin imkanlılığı iddiasıyla ortaya çıkan Teori ve Politika, pratik-politik alandaki Marksizmi her an görebileceği bir noktada durmak zorundadır. Pratik-politik alandaki ayrışma ve gelişmeler dikkatle takip edilmeli ve iki alan arasında eleştirel bir etkileşim sağlanmalıdır.
  • Teorik-politik alanda olması gerektiği iddia olunan muhatapların varlığı saptanmalıdır. Bunlarla etkileşimin tarihsel – teorik bağlamda kurulması gerekir.
  • Marksizmin sorununun kültürel bir derinleşme olduğundan hareketle, teori alanına kültürel bir dalış yapan ‘kültürel Marksistler’ karşısında, pratik-politik Marksizmin kaleleri savunulmalıdır.

[1] 1920 tarihli Türkiye Komünist Fırkası Programı, açıkça devrimci sosyalizme, uluslararası komünist hareketin birliğine vurgu yapmakta ve dünya tarihsel düzlemde Marksizm içinde yaşanan ayrışmada tarafını belirlemektedir: “Sosyoloji ile inkılapçı sosyalizmi birbirine karıştırıp sulh ve müsalemeti netice değil, belki bir vasıta olarak kullanmak isteyen hain sosyalistler son ve kat’i mübarezeye gevşek bir mahiyet vermekten ve aynı zamanda inkılabı burjuvazya saltanat ve tahakkümüne satmaktan başka bir şeye hizmet etmiş olmazlar”. “Türkiye İştirakyun (Komünist) Fırkası yukarıda zikrolunan esaslara binaen, son devrin insanlık alemine yeni ve bütün manasıyla hür hayat vaad eden içtimai inkılap devri olduğuna kail ve her şeyden evvel bir ‘amele ve rençber’ fırkası, dünyanın diğer komünist fırkalarıyla beraber Üçüncü ‘Enternasyonal’i teşkil ve onun yine beynelmilel burjuvazi ile mübarezesine faal bir uzuv olarak iştirak eder.” (TKP Programları ve Mustafa Suphi Tezleri, Ürün Yay., İstanbul 1997, s.12-14)

[2] Şefik Hüsnü 1946 yılında Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisini, Dr. Hikmet Kıvılcımlı 1954 yılında Vatan Partisi’ni kurmuş, ilki 1946’da, ikincisi 1957 yılında kapatılmıştır.

[3] “Marksist teori, sosyalist mücadele ve reel sosyalizm hep birlikte, geleneksel sol ve yeni sol kavramlarının 20. Yüzyılla birlikte üzerinde biçimlendikleri ortak zemini oluştururlar. Buradan kalkarak ilk tanım şöyle yapılabilir: Marksist teori ile sosyalist mücadele arasındaki ilişkiyi reel sosyalizmi açıkça karşıya alarak ya da yok sayarak kurmaya çalışan her çaba yeni sol kapsamına girer.” “Marksist teori ile sosyalist mücadele arasındaki ilişkiyi, reel sosyalizmi, başlangıcından bugüne dek kapitalist sistemde açılmış önemli bir gedik olarak benimseyerek kuran her çizgi, geleneksel sol alanına girer.” “Geleneksel sol için reel sosyalizm artık bir ‘kendinde şey’ değildir; her tür teorik-pratik etkinliğin önsel verisi, temel taşlarından birisidir.” (M. Çulhaoğlu, “Geleneksel Solun Anatomisine Doğru”, Gelenek/ , s.)

[4] M. Çulhaoğlu, “Daha Yakın Çekimlerle Yeni Sol ve Geleneksel Sol”, Sosyalist Politika/17, s. 17.

[5] M. Çulhaoðlu, “Daha Yakın Çekimlerle Yeni Sol ve Geleneksel Sol”, Sosyalist Politika/17, s.57.

[6] M.Kara, İ.Mert, S.Sahra, Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, Ankara 1995, s. 49-55.

[7] “Bir dönemin Marksizmi, içinde, sapmaları, farklı çizgileri, eğilimleri, hatta okulları ve örgütleri barındırır. Marksizmin tarihinde saf bir dönem hiçbir zaman olmamıştır. (Tarihsel) olmamışlık, (teorik) olamazlıktan kaynaklanır. Çünkü Marksizm, burjuva teorisi, politikası ve pratiğine karşı mücadeleyi öncelikle kendi içinde verir. Felsefede, politikada ve ‘bilimde’ Marksist olan ile olmayan, verilmiş ayrımlar değildir. Her özgül dönemde özgül yaklaşımlar geliştirmek gerekir. Bir dönemin Marksizmi içinde Marksizmi koruma ve geliştirmenin tek yolu, yegane sigortası, kesintisizce sürdürülen ayıklama işlemidir. Bu işlem, ‘genel olarak marksizm alanı’nda yapılır. (A.g.e., s.51)

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar