Ana SayfaArşivSayı 7Devrimci Olmayan bir Sosyalizm!

Devrimci Olmayan bir Sosyalizm!

Melik Kara

Dinsel, etnik ya da başka tür çelişkiler üzerinden devrimci bir mücadelenin yürütüldüğü, fakat işçi sınıfının genel olarak, devrimci saflara katılmadığı, hatta birtakım ‘günahlar’ işlediği koşullarda, Marksistler ne türden sorunlarla karşı karşıyadır? Marksistler kaderlerini ne ölçüde (belirli bir somut durumda, acil bir gelişmede) işçi sınıfına bağlarlar? Komünizm ve doğal olarak sosyalizm hedefi güdemeyecek, işçi sınıfı tarafından yürütülmeyen bir sosyal, politik hareket, gerçekten devrimci olabilir mi?

Aşağıda, daha güçlü ifadelerle ve daha fazla sayıda sıralanabilecek bu türden sorulara ilişkin bir gerçeğin mantığı’nı oluşturmanın imkanlılığına dönük bir tutumun pratik ve bazı teorik görünümlerine şematik olarak işaret edilecek.

Geçen onyıl, Türkiye’de sol harekette ve ‘genel olarak Marksizm alanı’nda, yaygın bir işçicilik ve sosyalizmciliğe sahne oldu. Bu iki terim, genellikle iki ayrı akımı değil, tek bir pratik yönelimi ifade eder. İşçiciler genel olarak sosyalizmci, sosyalizmciler de işçici oldular. ‘80’li yılların ikinci yarısında solda yükselen eğri, dönemin özgüllüklerinin ve ‘entellektüel kapasiteleri’nin marifetiyle ‘işçici-sosyalizmciler’di. Etkilerinin esaslı olduğu teslim edilmeli. O dönemde, ‘devrimci-demokrat’ diye niteledikleri ve içinde komünist-devrimci akımları da barındıran devrimci hareketlerin omurgası en güçlü olanlarının bile jargonu, işçici-sosyalizmciliğin terimlerinin sızmasından nasibini aldı. Dönemin süreli yayınlarına şöyle bir bakış bunu anlamaya yetecektir.

İşçici-sosyalizmciliğin politik-pratikteki ana ekseni devrimci-olmayan bir karakter arzediyor(du). Teorik anlayışı, politik-pratikteki konumlanışının aksine oldukça ‘devrimci’ydi: Burnundan kıl aldırmayan, kibirli bir Marksist doktrinarizm. Şu ifade, bu anlamda onları herhalde daha iyi anlatır: Marksist olmak adına devrimciliği reddetmek!

Marksizm, ‘işçi sınıfı’ mı diyor! O halde, Kürt hareketini işçi sınıfını böldüğü için eleştir. Devrimci hareketler politik faaliyetlerinde ‘halk kitleleri’ne sesleniyor, ‘halk iktidarı’ndan mı bahsediyor? Öyleyse, küçük-burjuva devrimci popülisti olduklarını teşhir et! Türkiye’de devrimin karakterinin sosyalist olmayacağını ileri süren mi var? Sosyalist olmak ama sosyalist devrim dememek! Sosyalizm ve komünizm hedefini karartıyor diye veryansın et; böyle diyen birilerinin ömür billah Marksist olamayacağını haykır! Sosyalist devrim savunusu, işçici-sosyalizmciliğin bir ayırıcı niteliğidir. İşçici-sosyalizmciliğe göre, hiçbir özgülleştirme girişiminde bulunmaksızın her yerde ve her zaman, Marksistlerin öncülüğünde yapılacak bir devrim tarihsel olarak anlaşıldığı şekliyle, sosyalist olmaktan başka bir karaktere sahip olamaz. Marksist olmayı sosyalist devrimciliğe indirgeyen işçici-sosyalizmcilik için, konjonktürün karmaşık özellikleri, politik düzlemin özgül gerçekliği ve Marksizmin bu özgül gerçeklikte ortaya çıkan pratik-politik bir türünden söz edilemez.

İşçici-sosyalizmcilik, işçi sınıfının zayıf olduğu ülkelerde komünist hareketin ve bir bütün olarak Marksizmin imkanlılığını ortaya koyamaz ve T. Meisenhelder’ın (Teori ve Politika’nın bu sayısında yer verilen) yazısında konu edilen “periferi toplumları”nda Marksistlerin öncülüğünde bir devrimi açıklayamaz. Fakat, çok temel nitelikte bir faktörün ortaya çıkmasına vesile olmak bakımından, işçici-sosyalizmcilik, “merkez toplumları”nın devrime gidişinde ortaya çıkması mukadder -sosyal-sınıfsal bir devrimcilikten farklı olması anlamında- bir politik devrimciliğin ortaya çıkması zorunluğunu anlamaktan da acizdir. Bugüne kadar gerçekleşen bütün devrimlerin periferi toplumlarında meydana gelmesi, işçi sınıfının zayıflığını ikame etmek üzere bir politik devrimciliğin ön plana çıkmasını açıklamak bakımından aldatıcı olmamalıdır. Kapitalist gelişmenin hangi düzeyinde bulunursa bulunsun, hiçbir toplum, belirli bir konjonktürde, kendi gerçeğini salt-ekonomik ya da salt-sınıfsal bir saydamlıkta hiçbir zaman kendi üyelerine vermeyecektir. Verili gerçek her zaman ve yerde karmaşık olacaktır, ve verili gerçeği bilimsel olarak edinmeyi sağlayacak bir verili bakış açısı da hiçbir zaman olmayacaktır.  

Bu akım, günümüzde genel olarak, Marksizm üzerine bir tartışmayı anlamsız bulanların da şampiyonluğunu yapar. Marksizmin her teorik tezi ve tarihi geçerliğini korumaktadır ve sorun, doğru teoriyi uygulamayı bilmektedir. Bütün bir tarihi de, bu yaklaşım çerçevesinde açıklamakta beis yoktur: Devrimci demokrasi Marksizme çöreklenmiş ve onu, işçi sınıfı ile birlikte sosyalizme ulaşmaktan alıkoymuştur.

İşçici-sosyalizmcilikten kastedilen, Troçkist akımlar değil. Troçkizmin işçici-sosyalizmcilik üzerinde hegemonyası olduğu söylenebilir, ama bu akımın, Troçkizmin tarihinden ve Troçkizmin alanından ötelere uzanan boyutları var. Bunların ikisi eşitlenemez.

İşçici-sosyalizmcilik, her şeyden önce, devrimci-olmayan bir zemin üzerinde duruyor. Devrimci-olmayan bir Marksizm, devrimci-olmayan bir sosyalizm… Şöyle de ifade edilebilir: Marksizmin, bütün nitelikleriyle, politika düzeyine yansımayan bir edinimi… Bunun anlamı ne? Marksizmin politika düzeyine devrimci-olmayan bir yansıması, uygun bir terimle, Marksizmin, politika düzleminde devrimci-olmayan bir edinimi, söz konusu olamaz. Bir süreç boyunca, devrimci olunmadan Marksist olunamaz.

İşçici-sosyalizmcilik, yaygın bir eğilim olarak, Marksizmin politik (-bu bağlamda, aynı anlama gelmek üzere- devrimci) olmayan bir ediniminin mümkün olduğu tezini kendi varlığıyla ileri sürer.

İşçici-sosyalizmcilik, (Marksist) teorinin gerçeğin kendisiyle ilişkisini ‘indirgemeci’ bir şekilde kurar; ve teoriyi gerçeğe, teorinin gerçeğini gerçeğin gerçeğine ikame eder. Bu bakımdan, işçici-sosyalizmcilik, Marksizmi kimseye bırakmazken, materyalist değildir.

Marx’ın kurduğu tarih bilimi, kapitalist toplumun yıkılışının temellerinin işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki çelişkide olduğunu mu söyler? İşçici-sosyalizmcilik, bu tezi hemen devşirir: Marksistler işçi sınıfından gayrı sosyalitelere ve sınıf mücadelesinden gayrı mücadelelere yüz vermemeli… Burada, politik devrimcilik bakımından canalıcı olanı, işçici-sosyalizmciliğin genellikle, Marksizm açısından politik (devrimci) olmayı gerektiren, devletin hışmını üzerine çekebilecek türdeki sınıf-dışı mücadelelerden uzak durmasıdır.

İşçici-sosyalizmcilik, bilimle politika arasında dolaysız bir ilişki kurar ve bilimi politikaya uygular. Ona göre, bilimin gerçekleri, içinde bulunulan an’ın gerçekleridir. Sınıflar, somut ve ‘apaçık’ bir varlık olarak karşımızdadır; kapitalizmin gerçeği tarihsel, süreçsel … falan değil, hemen-bugünün, dolayısıyla politikanın konusudur. Politika ile bilim ayrıştırılamaz; politika bilimden ayrıştırılamaz; politika, bilimin şaşmaz gerçeklerini, ‘İşte bu!’ diye göstermekten ibaret teknik bir eyleyiştir.

Bilgi nesnesi olarak toplumsal gerçekle, gerçek nesne olarak toplumsal gerçeği bir ve aynı şeyler olarak anlayan işçici-sosyalizmci, politikayı basit bir uygulama olarak ele alır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar