Ana SayfaArşivSayı 62Gezi Parkı Eylemleri Üzerine

Gezi Parkı Eylemleri Üzerine

Sina Güneyli

2013 yılı Mayıs ayı sonu ve Haziran ayı başında İstanbul/Taksim’de patlak veren, daha sonra ülkenin her yerine yayılan ve haftalarca devam eden Gezi Parkı olayları, içerisinde her türden, her siyasi görüşten insanı barındırıyordu. Normal şartlarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek olan insanlar, gruplar aynı amaç çerçevesinde günlerce, haftalarca birlikte yan yana eylem yaptılar. Eyleme katılan kitlelerin hedefi ilk günlerde doğrudan Başbakandı, sonraki günlerde hükümet hedef alındı. Eylemciler bir süre sonra da sistemi, düzeni sorgulamaya başlamışlardı. Eylemlerin en önemli özelliği eylemleri yöneten ve yönlendiren bir politik öznenin olmamasıydı. Mevcut siyasi partiler ve örgütler Gezi Parkı kitlesini kapsamakta yetersiz kalıyordu.

    Başbakan, ilk günden itibaren, Gezi Parkı eylemcilerine karşı çok sert bir tavır takındı. Bu tavır eyleme katılanların sayısını ve öfkesini daha çok artırmaktan başka bir işe yaramadı. Gezi Parkı sürecinde, hükümet eylemcilere yönelik istikrarlı bir karalama ve iftira kampanyası yürüttü, ancak her defasında boşluğa düştü. Gezi Parkı olayları öncesinde gündemi istediği gibi yönlendiren hükümet olaylar sonrasında artık gündemi belirleyemez hale gelmişti.

    Bizans’ta maviler ve yeşiller kendi aralarındaki mücadeleyi bırakıp tüm enerjilerini imparatorluğa karşı yönelttiklerinde imparatorluk derin bir sarsıntı geçirmişti (Prokopius, Bizans’ın Gizli Tarihi). Gezi Parkı olaylarında da farklı futbol takımlarının taraftarları hükümete karşı aynı cephede birleştiler. Sanki tarih tekerrür ediyordu.

    Devlet, Gezi Parkı olaylarını kendisine yönelik bir tehdit olarak algıladı ve doğal bir refleksle şiddet kullanmaya yöneldi. Devlet şiddet kullanma hakkına sahiptir, devlet şiddet kullanır. Şiddet devletin özünde yer alır. Devletin ideolojik aygıtları yetersiz kalınca şiddet aygıtları devreye girer. Gezi Parkı eylemleri sırasında kitleler çıplak ve açık şiddet ile karşı karşıya geldiler, devletin diğer yüzünü gördüler. Ülkenin batısı için bu yeni bir olaydır ve kaçınılmaz olarak sosyal ve politik sonuçları olacaktır.

    Gezi Parkı eylemleri sırasında yönetilenler artık eskisi gibi yönetilmek istemediklerini gösterdiler. Yönetenler de artık eskisi gibi eski yöntem ve araçlarla yönetemez duruma düştüler. Gezi Parkı olayları bir sosyal devrime yol açmıştır. Kitleler harekete geçmiştir. Buradan ne gibi politik sonuçlar çıkabileceğini zaman gösterecektir. Taşlar yerinden oynamıştır, bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

    Gezi Parkı sürecinde, sosyal medya, özellikle twitter ve facebook önemli rol oynadı. Eylemciler sosyal medya üzerinden haberleştiler, örgütlendiler. Sonrasında sosyal medyaya yönelik bir tür tapınma başladı. Facebook’un ve twitter’ın ismini daha önce hiç duymamış olan insanlar facebook ve twitter kullanmaya başladılar. Sosyal medya sadece bir haberleşme aracıdır, önemli olan insanların ortak bir amaç çevresinde bir araya gelmesi, eyleme geçmesidir. Aracı amaç haline getirmekten kaçınmak gerekir.

AKP hükümeti, on yılı aşkın bir sürede, ülkenin her bir karış taşına toprağına hakim oldu. Bütün dağlara kazmalar vuruldu, bütün nehirlere hidroelektrik santraller kuruldu. Anadolu topraklarında tarihte eşi benzeri görülmemiş bir çevre yağması (çapul!) başladı. AKP’nin sonunun gelmesinde çevre ile ilgili sorunların önemli bir pay alması kaçınılmaz görünüyor. Kapitalizm arsızca ve hayasızca gelişmek istiyor, AKP hükümeti bunun gönüllü aracısı olarak işlev görüyor. Nietzsche, insanın artık tüm dünyaya hakim olma zamanının geldiğini söylüyor ve insanın bu hakimiyete hazır olup olmadığını sorguluyordu. Gezi Parkı sürecinde, AKP’nin ülkeye hakim olma sorumluluğunu taşıyamadığı bir kez daha tescillenmiştir.

Gezi Parkı olayları başladıktan sonra, Türk Dil Kurumu “çapulcu” kelimesinin anlamını değiştirdi. Türk Dil Kurumu yayını Türkçe Sözlükte çapulcu kelimesinin karşısında şunlar yazmaktadır: “Çapul yolu ile başkasının malını alan, talancı, yağmacı, plaçkacı”. Aynı sözlükte çapul kelimesinin karşısında “Yağma, talan, plaçka” yazıyor. Ancak, Türk Dil Kurumunun internet sitesi üzerinden Güncel Türkçe Sözlükte çapulcu kelimesi arandığında “Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı” yazdığı görülmektedir. “1984”e hoş geldiniz (Orwell)! Orwell’ın, kabus gibi bir gelecek toplum kurgusu yapan eseri 1984’ün dünyasında tüm bilgiler devletin o anki ittifak politikasına göre güncellenir ve tarih her an yeniden yazılır. Entelektüel ve bilimsel dürüstlük Türk Dil Kurumu tarafından ayaklar altına alınmıştır. Bilim, ideolojiye bile değil, güncel politikaya kurban edilmiştir. Bundan sonra, ağzı ile kuş da tutsa bu kuruma kim inanır? Popper’ın kurumsal ilerleme teorisi bir kez daha iflas etmiştir.

Başbakanın, Gezi Parkı eylemcilerini “çapulcu” olarak nitelendirmesi semptomatiktir. Althusser’in öğrettiği gibi, ideolojik bir önerme, açıklamak istediği gerçeklikten farklı bir gerçekliğin belirtisidir. Söz konusu nitelendirme ve Türk Dil Kurumunun müdahalesi, hükümetin gerçekleşmesinde birinci dereceden sorumlu olduğu çevre yağmasının gizlenmesine yöneliktir. AKP hükümeti hemen tüm ekonomi politikalarını çevrenin yağmalanması üzerinde temellendirmiştir. Çevrenin yağmalanmasına son verilmesi durumunda AKP’nin ekonomi politikalarının devam ettirilmesi olanaksızdır. Söz konusu ekonomi politikaları yürümeden de iktidar sürdürülemez. Basit çevre hareketi (beş on ağaç!) olarak nitelendirilebilecek hareketlere karşı istikrarlı bir şekilde yoğun şiddet uygulanmaktadır. Bu durum, çevre yağmasının engellenmesinin sonuçlarının ne derece ciddi olduğunun devlet ve hükümet nezdinde çok iyi anlaşılmış olduğunu göstermektedir. Çevre yağması yoksa kapitalizm gelişmeye devam edemez, kapitalizm gelişmeye devam edemezse hükümet iktidarını sürdüremez. Gezi Parkı olayları kapitalizmin vahşi yüzünü açığa çıkarmış, bu toprakların tüm renklerini içeren yeni bir politik oluşum umudunun önünü açmıştır.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar