Ana SayfaArşivSayı 4422 Temmuz Seçimlerindeki Tutumumuz

22 Temmuz Seçimlerindeki Tutumumuz

Teori ve Politikacılar, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinden önce aşağıdaki yazıyı devrimci kamuoyunun dikkatine sundu.

 

 

Teori ve Politikacılardan Türkiyeli devrimcilere çağrı

Oylar DTP’li Bağımsızlara Verilmelidir

 

▪ Yurtsever Hareketin varlığını sürdüren devrimci etkisi ve adaylarının seçilebilirliği, bu seçim konjonktürünün gözden kaçırılamaz iki tayin edici unsurudur.

▪ İçinde bulunduğumuz konjonktürde, seçilebilir DTP’li adayların olduğu yerlerde aday çıkartmak ya da sandığa gitmemek politik devrimci bir tutum olamaz.

Türkiye devrimci ve ilerici hareketi dışarıdan ve bağımsız bir tutuma cesaret etmelidir.

▪ ‘Bin Umut Adayları’nın seçilebilir olduğu bölgelerde çıkarılan her “sosyalist” ya da “komünist” adaya verilen oy, açık ve aktif bir “hayır” oyudur.

▪ ‘Bin Umut Adayları’nın seçilebilir olduğu bölgelerde sandığa gitmeyen her devrimci ‘seçmen’, Kürt yurtsever adayına verilmemiş bir oy demektir.

▪ Bu seçim döneminde Kürt hareketine kısmi, zayıf ve etkisiz destek tavrı, her iki yandaki devrimci dinamikleri en etkin şekilde değerlendirmeye değil tam da dağıtmaya, çözmeye hizmet etmektedir. Ara tavır şu koşullarda en zayıf tavırdır.

▪ Bu seçim, Türkiye devrimci ve ilerici hareketi için bir ‘referandum’ niteliğine bürünmüştür. Kürt Yurtsever Hareketi etkili bir güçle Meclis’e girsin mi?

Evet mi, hayır mı?

Evet’in ne anlama geldiği açıktır: Oylar ‘Bin Umut Adayları’na. Bu oyların rengi kuşkusuz kızıldır.

Demokratik Haklar Platformu (DHP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Köz Gazetesi bu referandumda ‘evet’ oyu vereceklerini açıkladılar.

‘Evet’in dışındaki bütün eylem ve işlemler ‘hayır’dır.

 

* * * * *

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundan bu yana karşısına çıkmış tek gerçek muhalefet hareketinin bir bileşeni, 22 Temmuz seçimlerindeki taraflardan biri olmuş durumda. Bu hareket, Kürt Yurtsever Hareketidir; ve bu bileşen ‘Bin Umut Adayları’dır.

22 Temmuz seçimlerinde devletlü ezenlerin çeşitli kesimlerinin partilerine karşı ezilenlerin, Kürt Hareketinin şahsında sadece bir “seçim öznesi” var. Bir anlamda, ezilenlerin, seçim konjonktüründe oluşturabileceği bir cephenin tek ekseni mevcut bulunuyor. Başka bir eksen arayışı beyhudedir.

Bu bağlamda, Türkiye devrimcileri, önlerinde duran tarihsel ve politik görev konusunda uyarılmak istenmektedir.

Devrimci etki ve seçilebilirlik

Seçim konjonktürü devrimci etkiler doğuracak bir dinamikle sarsılmaktadır.

Bu seçimde, Yurtsever Hareket, Meclis yolunda önüne konan büyük engeli aşarak, baraj engelini by pass ederek TC’nin hukuki rejimini bozmaya yakın adaydır. Bu kargaşadan nasıl sıyrılacağı devletlünün kendisine kalmıştır.

Yurtsever Hareket, rejimin bağrına, nazik olduğu bir anda, nazik olduğu noktadan çomak dürtecek. Bunun bir hançer olup olmayacağı tarihin konusudur.

        Kesin olan bir şey varsa, o da gelişmenin, Yurtsever Hareketin devrimci etkilerine sıkı sıkıya bağlı seyredeceğidir. Meclis’e gönderilecek vekiller Hareketin gerekleri doğrultusunda varolma mücadelesi verecektir. Üstelik, Yurtsever Hareketin, vekiller aracılığıyla Meclis’te müstahkem bir üs oluşturacağı yönünde bir beklentisi de bulunmuyor. Yurtsever Hareketin merkezi öznesinin bu konuda herhangi bir yanılsamaya kapılmadığı gayet net olarak izleniyor. Hareket, sadece, yeni ve önemli bir mücadele alanı açmış olacaktır.

Kürt vekillerin varlığıyla ne Meclis’e devrimin bayrağı dikilecek, ne de Meclis devrimci bir çatırdamaya uğrayacaktır. “Gerillanın sözcüleri” olduğu ısrarla iddia edilenler fiziksel varlıklarıyla Meclis’te olacaklardır. Muhtemel gerçeğin ‘en az’ ifadesi budur.

Şu halde söz konusu ortamın belirleyici iki unsurunu vurgulamalıyız: Devrimci etki ve seçilebilirlik… Ve ek olarak, seçilebilirliğin beraberinde getireceği Meclis Grubu kurma olanağı.

Seçilebilirliği somut olan, devrimci işlevlerini koruyan bir harekettir. Seçilmiş ve hele Meclis’te grup kurmuş olmak da yeni devrimci etkiler doğuracaktır. Bu iki unsur da birer masa başı kurgusu değil, neredeyse elle tutulur gerçeklerdir.

Durum bu kadar nettir: Meclis’te devrimci roller oynayan bir gücün yankısı duyulacaktır.

Yurtsever Hareket tek başına

Yurtsever Hareket seçime -neredeyse- tek başına giriyor. Soyut bir düşünüşle, Yurtsever Hareketin liberal demokratlar ve devrimci/ilerici kesimlerle kuracağı bir blokun “mükemmel” olacağı kabul edilebilirdi. Ama bu gerçekleşmemiştir. Bugün gündemimizde olan bir anlamda en hayırlı seçenektir. Kürt hareketinin seçime kendi başına girmesi, liberali ve devrimcisiyle Türkiyelilerin sonu gelmez protokol tartışmaları ihtimali karşısında daha ‘ekonomik’ olmuştur. Liberal vekillerin ilk eşikte soluğu hangi safta alacağı çok kuşku götürürken, ve devrimci vekillerin Kürt vekillerin “esnek”liği karşısında izleyeceği “ilkeli politika” çizgileri olasıyken bugün gündemimizde olan bir anlamda en hayırlı seçenektir.

Kürt ezilen hareketi, politik temsilcisi ve kitlesi, yasal alandaki amorf olabilecek sözcüleriyle bir bütündür.

Türkiyeli devrimciler ne yapıyor?

Bu ortamda Türkiyeli devrimciler -ve onların çevresindekiler- ne yapıyor? Türkiyeli devrimci ve ilericilerin çok sayıda öznesi, –vurgulanması zorunlu, kategorik açıdan önemli, ama etkisiz olduğu görülen birkaçı dışında–, bu gelişmeyi ya ilgisiz nazarlarla süzüyor, ya da onun karşısında yer alıyor. Hatta, bu sürecin farkında görünen kimileri bile, karşılaştıkları sorunlar karşısında basiretleri bağlanmışçasına ‘karşı’da yer alabiliyor.

Şu konjonktürde Türkiye sol hareketinde, Kürt Yurtsever Hareketine karşı, devlete biatla karışık sosyalist, liberal politikayla karışık şoven, doktrinarizmle karışık sosyal şoven, pragmatizmle karışık ilkeli, politik çekilmecilikle karışık devrimci tutumlar görüldü.

Bu hareketin devrimci olmadığından başka gerici ve hatta onun-bunun oyuncağı olduğunu ileri sürenlere şu konjonktürde söylenecek bir söz yok. Yolları açık olsun!

Bu hareketin, doktrine uymadığını, işçi sınıfı mücadelesi kitabında bu türden hareketlerin yazmadığını söyleyenlere de söylenecek bir söz yok. Yolları açık olsun!

Bu hareketi, devletin sol tarafına çekilerek eleştirenlerle birlikte yürünebilecek bir yol yok.

Peki, bu hareketin devrimci rolünü görenlere, bu hareketin ezilenlerin kurtuluş mücadelesi açısından tarihsel işlevini görenlere ne demeli. Bunlara bir çift söz edilmeli.

Türkiyeli devrimciler, doktriner ya da teknik-pratik gerekçeler arasında ezilmiş bir politik tutum ve davranışa mahkum olmamalıdır. Politika-altı ya da güya yüksek ideolojik hiçbir mazeret politik bir olaydaki tutumu açıklayamaz.

Türkiye devrimci hareketi, tarihe böyle geçmemelidir.

Türkiyeli devrimciler ne yapmalı?

▪ İçinde bulunduğumuz konjonktürde, seçilebilir DTP’li adayların olduğu yerlerde aday çıkartmak ya da sandığa gitmemek politik devrimci bir tutum olamaz.

Türkiye devrimci ve ilerici hareketi dışarıdan ve bağımsız bir tutuma cesaret etmeli; oyların Kürt yurtsever adaylarına verilmesi için eylemli olarak çalışmalıdır.

Seçim konjonktüründeki tek ülkesel devrimci tutum, devrimci etkinin Meclis’e taşınmasına destek vermektir.

▪ Türkiye devrimci hareketi küçüktür, etkisizdir, ama içinde bulunduğumuz günlerdeki eylemli tutumu hem pratik-politik hem de tarihsel açıdan büyük ve etkili olacaktır.

▪ ‘Bin Umut Adayları’nın seçilebilir olduğu bölgelerde çıkarılan her “sosyalist” ya da “komünist” adaya verilen oy, açık ve aktif bir “hayır” oyudur. Bu, devlete bağlı partilere karşı bir “hayır” değildir. “Hayır!”, başka herhangi bir adaya değil, somut ve açık olarak “Kürt adaya hayır!”dır. Bazı “Türk ulusalcısı solcu” parti ya da grupların seçmenlerinin ‘doğal’ hallerinde Kürt yurtsever adaylara yönelmeyeceği açıktır. Ancak ‘seçmen’i gözünde Kürt hareketiyle ilgili olan her politik öznenin adayı, esas olarak sadece Kürt yurtsever adaya verilecek bir oya taliptir. Türkiye devrimci hareketi bu konuda bir vebal altında kalmamalıdır.

▪ ‘Bin Umut Adayları’nın seçilebilir olduğu bölgelerde sandığa gitmeyen her devrimci ‘seçmen’, Kürt yurtsever adayına verilmemiş bir oy demektir. Bu bölgelerdeki boykot veya sandığa gitmeme tavrının aktif hedefi Kürt yurtsever adaylarıdır. Türkiye devrimci hareketi böyle bir töhmet altında kalmamalıdır.

▪ Birtakım “ara tavırlar” bazı konjonktürlerde işe yarayabilir. Fakat bu seçim döneminde Kürt hareketine kısmi, zayıf ve etkisiz destek tavrı, her iki yandaki devrimci dinamikleri en etkin şekilde değerlendirmeye değil tam da dağıtmaya, çözmeye hizmet etmektedir. Ara tavır şu koşullarda en zayıf tavırdır.

Ülkesel bir politik taktik olarak, boykot, sandığa gitmemek, ayrı aday çıkartmak gibi yol ve yöntemlerle Kürt Yurtsever Hareketinin karşısında yer almanın tahribatının yerel bazı adayları desteklemekle telafi edilebileceğini sanmak, ara tavrın belirgin yönelimidir. Uygun taktik tam tersidir. Türkiyeli devrimciler, ülkesel taktik olarak Yurtsever Harekete desteği açıkça ilan etmeli, ama bazı alanlarda söz konusu şemsiye altında hareket eden adaylardan oyları –isterlerse– esirgeyebilmelidir.

▪ Türkiye devrimci hareketinin muhtemelen birkaç on binlik ‘seçmen’inin, her seçim bölgesinde bazen birkaç bin, belki birkaç yüz oya ihtiyacı olacak DTP’li bağımsız adayları desteklemesi gerekmektedir. Devrimci hareketin esirgeyeceği oylar, somut ve operasyonel olarak bir Kürt adayın Meclis’e gitmesine engel olabilir. Sorumluluk, genel politik ifadelerle anlatılmaya gerek olmayacak denli açıktır.

Türkiye devrimci hareketi bu kadar somut sonuçlarla karşılaşmaya bazı dar alanlar dışında alışkın değildir. Ama gerçek bu kadar yalındır.

▪ Bu seçim dönemi, genel bir “devrim ve sosyalizm propagandası”na kurban edilmeyecek kadar kritiktir. Bu seçim dönemi Kürt yurtsever hareketi için somut, elle tutulur ve operasyonel bir nitelik taşımaktadır ve devrimci hareketin, “DTP adayları aleyhine propaganda yapmayarak sandığa gitmeme” veya “DTP adayları aleyhine propaganda yapmayarak kendi seçilemeyecek adayına oy isteme” tutumu hiç de genel bir sosyalizm propagandası olarak kalmamaktadır. Gerçekte çok basit bir yönlendirmeyle DTP adayına gidecek ve başka bir partinin adayına herhalde kesinlikle gitmeyecek bir oy, DTP’li aday aleyhine aktif bir rol oynamış olmaktadır.

▪ Bu eksen dışında kalan her girişim ve varlık, liberal özlü ya da devrimci söylemli bir “renk” olmaktan kurtulamayacaktır.

▪ Gereken ve önerilen, geri dönülmez bir yola girmek değil, 22 Temmuz’a kadar yaklaşık bir aylık süreyi eylemli bir çalışmayla geçirmek ve oyları söz konusu adaylara vererek noktalamaktır. Acil olan budur.

▪ Ve nihayet, Türkiyeli devrimciler, Kürt Yurtsever Hareketinin uzağında ve hatta somut olarak karşısında yer alma tavırlarının, devletin bu harekete yönelik saldırgan, kışkırtıcı ve şovenist kampanyasıyla eşzamanlı oluşunu değerlendirmek durumundadır.

▪ Türkiye devrimci hareketinin “devrimci söylemi”yle Kürt yurtsever hareketinin “pratik devrimci etkisi”ni karşı karşıya getirecek, bu iki unsuru ayrı kefelerinde tartacak bir terazi arayışı devrimci olamaz. Söylem eyleme koşulmalıdır. Oylar ‘Bin Umut Adayları’na verilmelidir.

Devrimciler için ‘referandum’!

Bu seçim, Türkiye devrimci ve ilerici hareketi için bir ‘referandum’ niteliğine bürünmüştür. Kürt Yurtsever Hareketi etkili bir güçle Meclis’e girsin mi?

Evet mi, hayır mı?

Evet’in ne anlama geldiği açıktır: Oylar ‘Bin Umut Adayları’na. Bu oyların rengi kuşkusuz kızıldır.

Demokratik Haklar Platformu (DHP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Köz Gazetesi bu referandumda ‘evet’ oyu vereceklerini açıkladılar.

‘Evet’in dışındaki bütün eylem ve işlemler ‘hayır’dır.

Kendini devrimci ve komünist devrimci hareketin varlığına bağlamış bir anlayışın izleyicisi olarak bizler tarafından bu ‘referandum’da evet çağrısı yapılması zorunlu görülmüştür.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar