Ana SayfaArşivSayı 46Almanya’da Sol Parti Üzerine & Harp Mantığı

Almanya’da Sol Parti Üzerine & Harp Mantığı

Sol Parti Üzerine

 

Güldünya Göksu

Werner Pirker’in eleştirisinin konusu olan Sol Parti’nin (Die Linke) kökü, Doğu Almanya’nın iktidar partisi olan ‘Almanya Sosyalist Birlik Partisi’ne (SED) kadar uzanıyor. SED, Berlin duvarının yıkılmasından sonra adını, Almanya Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) olarak değiştirdi. PDS, Haziran 2007’de, WASG adlı (İş & Sosyal adalet – Seçim alternatifi), ekseriyetle Almanya’nın batı eyaletlerinde örgütlü çeşitli grupların bir araya gelmesiyle kurulan parti ile birleşti. Sol Parti, işte bu iki partinin birleşmesinden doğdu. Birleşmeye gidildiğinde, PDS’in üye sayısı 60.000 civarında iken WASG’ın yaklaşık 12.000 üyesi vardı.

Sol Parti 70.000’in üzerinde üye sayısı ile Almanya’da dördüncü büyük parti konumunda. Üyelerinin yüzde 70’i 65 yaş ve üzeri kişilerden oluşuyor. Bu durumda emekliler, yüzde 60’lık bir oran ile partide en güçlü biçimde temsil edilen kesim. Parti üyelerinin yüzde 7,7’sini ise, 41 yaşının altındakiler teşkil ediyor. Kadınların partideki oranı yüzde 39. Son seçimlerde yüzde 5’lik seçim barajını batı eyaletlerinde de aşan Sol Parti’nin ulusal mecliste ve Avrupa Parlamentosunda milletvekilleri bulunuyor.

‘’Sosyal Devlet’in korunması’’ ve ‘‘Demokratik bir sosyalizm’’ için mücadele ettiğini söyleyen Sol Parti, kapitalizmi yeneceğini iddia etse de, o, anayasaya bağlılığını programında ve izlediği politika ile teyit etmiş sistem içi bir partidir. Ona göre sosyalizm hedefine ancak, demokratik araçlarla ve çoğunluğun rızası kazanılarak ulaşılabilir.

Alman solunun çeşitli kanatları ve akımları Sol Parti içinde faaliyet yürütür. Bunlar, parti içinde, Antikapitalist Sol (devleti değil, tekelci şirketleri mücadele hedefi olarak görür), Sosyalist Sol (sol Keynesyan politikaları savunur ve sendika bürokrasisine dayanır), Sol Reformcular (Sosyal Demokrat ve Yeşiller Partisi ile daha sıkı bir işbirliğinden yanadır) ve Özgürlükçü Sol (sosyalizm’den anladığı, bireysel insan haklarıdır) adları altında örgütlenmişlerdir. Bunların dışında ekolojik, feminist v.b. gruplar da mevcuttur.

Alman Komünist Partisi DKP, Sol Parti içinde Komünist Platform olarak örgütlenmiştir. Sol Parti kendini, DKP ile ‘’eleştirel bir dayanışma’’ ilişkisi içinde görür. Bu sayılan grupların dışında, kendini ‘Marksist’ veya ‘Troçkist’ olarak gören Euro-Marksist çeşitli gruplar da, diğerlerinin yanında, Marksist Forum içinde yer alır.

İngiltere’deki Sosyalist İşçi Partisi’nin Almanya kanadını oluşturan grup da Sol Parti içinde örgütlenen ve aktif çalışan bir gruptur. Bu grubun İslam’a yaklaşımı doktriner ve ideolojik değildir, politik alaşım noktaları bulma çabaları mevcuttur. Bu nedenle de ‘parti içi disiplin’in mağdurları en çok onlardır.

Sol Parti içinde sözü edilen ‘Marksist’ akımların dikkati çeken özelliği Filistin Direnişinin temsilcileri karşısındaki tutumlarıdır. Onlar söylem düzeyinde de olsa, örneğin PKK yasağına karşı çıkar ve FARC ile dayanışma gösterirlerken, bu sempatileri Filistin Direnişinin temsilcileri karşısında ikircikli bir hal alır.

Avusturyalı yazar Werner Pirker’in bu noktada farklı bir yeri olduğu belirtilmeli. Werner Pirker, 1971 ile 1991 yılları arasında Avusturya Komünist Partisi Merkez Komitesi yayın organı olan Halkın Sesi’’nin redaktörlüğünü yapmıştır. Pirker, Avusturya’daki Komünist İnisiyatif grubunun üyesidir; Antiemperyalist Koordinasyon içinde aktiftir ve aynı zamanda Junge Welt adlı, solun farklı akımlarının bir platformu niteliğindeki günlük gazeteye de yazmaktadır. Pirker yazılarında, siyonizme ve emperyalizme karşı tutarlı bir duruş sergiler. Marksizmin Aydınlanmacı, laikçi, ve hümanist yorumlayıcıları ile kendi arasına kalın bir hat çeker. Aydınlanmacı hümanistlerin, İslam karşıtlığı ve siyonist İsrail devleti ile dayanışmadan oluşan ‘sol politika’larının karşısında durur. Bu nedenle de Aydınlanmacı, insan haklarıcı, laikçi, İslam düşmanı, İsrailsever ‘Sol’ onu kara listeye alır ve ‘antisemit’ ilan eder.

 

 

Harp Mantığı

 

Werner Pirker

Junge Welt, 10/11/12 Mayıs 2008

Geçtiğimiz günlerde Viyana Üniversitesindeki bir konferans salonunda, bir İsrailli tarihçinin, İran meselesini atom bombası ile bertaraf etme tavsiyesi, dinleyiciler tarafından coşkuyla karşılandı. İran’a karşı geliştirilen sürek avının örgütleyicilerin, kendilerine gösterilen bu ulvi toplumsal hürmetten yeterince hoşnut kaldıklarını söylemeye lüzum yok. Görüldüğü üzere, savaş hevesinin en yaygın olduğu kesimi aydınlanmış liberaller teşkil ediyor.

‘’Sol Parti’’den bir grup delege de, yakında gerçekleşecek Federal Parti Kongresi arifesinde İran’la ilgili bir önerge verdi. Bu önerge, İran’a karşı planlanan askeri müdahale ile ilgili hiçbir madde ve talep içermiyor. Önergeyi verenler, yalnızca ve sadece, İran İslam Cumhuriyetindeki insan ve kadın hakları ile ilgileniyor gibi görünüyorlar. Verilen önergede, parti kongresinde oylanması istenen talepleri birlikte okuyalım: “İran’da süreklilik kazanan ağır insan hakları ihlalleri; özellikle de gençlere karşı uygulamaya sokulan ölüm cezası, kadınlara uygulanan recm ve idamlar, keyfi tutuklamalar ve bilhassa kadınlara karşı geliştirilen zorbaca muameleler en şiddetli biçimde mahkum edilmelidir.”

Dünyanın her yerinde, her an her dakika, en ağır biçimde insan hakları ihlalleri gerçekleşiyor. Cottbus’da gerçekleşecek Parti Kongresinin bunları detaylı bir şekilde ifadelendirip, “en şiddetli biçimde mahkum” etmesi, onun kapasitesini hayli aşan bir iş olur kanımızca. Sadece, önergeyi veren ulvi değerler topluluğunun hep bir ağızdan aforoz ettiği İran’ın bulunduğu bölgede, böyle bir işe girişilmesi halinde bile, tek başına bu bölge, bir sürü protesto kararı çıkarmaya yetecek durumu bize sunar. Örneğin, Filistin topraklarının İsrail tarafından devletler hukukuna aykırı olarak devam eden işgali, Gazze Şeridi’nin bu devlet tarafından askeri kordon altında tutulması veya diğer bir yasadışı işgal gücünün bugün dünyaya zorla dikte etmeye kalktığı insan haklarına ilişkin her türlü yükümlülüğün ihlalini saymak mümkündür. Fakat ”Sol Parti”nin kalburüstü takımının öncelikle aklına gelen, üzerinde müzakere kabul edilmez Parti buyruğu haline gelmiş “İsrail’le dayanışma”nın yükseltilmesidir.

Cottbus’da gerçekleşecek Parti Kongresinde, “Ortadoğu’daki biricik demokratik devlet”in müsebbibi olduğu vahim boyutlardaki insan hakları ihlallerini, en şiddetli biçimde mahkum etme noktasında gösterilecek çekingenlik ve tutukluğun biriktirdiği protesto etme enerjisi, hiç değilse gerici Arap rejimlerinin hakim olduğu ülkelerdeki koşullara karşı deşarj edilebilir. Lakin, içerik olarak Mısır’ın tekstil şehri olan Mahalla’daki grevin kanla bastırılmasını en ağır biçimde mahkum edebilecek bir önergenin varlığına bugüne kadar rastlanmadı.

Hatta korkulur ki, ölen Mısırlı tekstil işçileri, “Sol Parti”nin genel kongresine, sözü geçen karar önergesini hazırlayanların idrak melekesinin epeyce dışında bulunmaktadırlar. Aynı şekilde şu da bir gerçektir ki, 6 Ekim 1981 tarihinde, eski devlet başkanı Sedat’ın öldürülmesinin akabinde yürürlüğe konulan sıkıyönetim, bu ülkede halen yürürlüktedir. Görülüyor ki, Nil’in kenarındaki ülkede patlak veren yığınsal sefalet ve baskı arasındaki ilişki, Batıdaki sol vicdanlar üzerinde hiçbir etki bırakmamıştır. İsrail’le sol bir noktai nazardan dayanışma, İsrail’in müttefiki olan, bölgedeki en önemli Arap gericiliğini ılımlı, uygun ve rasyonal bir güç olarak takdir etmeyi ve onurlandırmayı beraberinde getirmektedir. İşte bu mantık, Hizbullah ve Hamas gibi İslamcı-Arap özgürlük hareketlerini gerici, zorba olarak lanse edip gammazlar. Cottbus’da gerçekleşecek parti kongresine verilen önergelerde formule edilen, işte bu mantıktır.

Kuşkusuz, burada İran İslam rejiminin çarpık yanlarını savunma hususunda en ufak bir neden bulunmuyor. Gençlerin idam edilmesi, kadınların recm edilmesi lanetlenmeli ve mahkum edilmelidir. Lakin, centilmenlik gereği de olsa zikredilmelidir ki, İran İslam Cumhuriyeti’nde kadınların kendini gerçekleştirme süreci, geleneksel cinsiyet ayrımcılığına rağmen, aynı seviyedeki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça ileridedir. Ayrıca belirtilmelidir ki, dünya çapında yüksek okul mezunu kadınların en yüksek oranına da İran İslam Cumhuriyeti sahiptir.

Parti Kongresine sunulan önerge, sadece partinin sağ kanadını temsil eden malum Bay Lederer gibi bölge başkanları tarafından değil, aynı zamanda “antikapitalist sol” yandaşları tarafından da imzalandı. Bu önergede, direnme hakkına göndermede bulunularak Halkın Mücahitleri’nin Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması talep ediliyor. “Sol Parti”nin bu teşebbüsü gerçekten de özel bir ilgiyi hak ediyor. Çünkü bu parti, şimdiye kadar “direnme hakkı” meselesinde, en iyi ihtimalle pasifist bir tavır sergilemiş ve bu yüzden de bütün Filistin direniş örgütlerinin Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde olmasını asla kendine sorun etmemiştir. Bu nedenle, “Sol Parti”nin bu talebi kesinlike antiemperyalist direnişe yaklaşımında pozitif bir sinyal olarak görülemez; tam aksine, parti bu talebi ile, emperyalist harp mantığına uyumunu yeni bir adım daha atarak güçlendirmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar