Ana SayfaArşivSayı 49Haksöz’ün Kürt Sorunu

Haksöz’ün Kürt Sorunu

Ali Avcı

Öcalan’ın yapmış olduğu görüşmeler ve anlaşmalar doğrultusunda, PKK militanları, 80’li yılların başlarında çeşitli Filistinli direniş gruplarının kamplarında eğitim gördü. Daha yolun başındaydılar ve PKK, Filistinli direnişçilerle yapmış olduğu militanların eğitim anlaşmasına “savaşları birbirine karıştırmayalım” maddesini koymayı ihmal etmemişti. Bu yaklaşımın yerinde olup olmadığından bağımsız olarak şurası açık ki, Filistinli direnişçiler de Kürt kardeşlerine eğitim verirken bunu biliyordu.

Neredeyse 30 yıl öncenin Filistin’i gibi, o yılların Türkiye ve Kürdistan’ı da bambaşka bir politik iklimdeydi. Günümüzde ya politik aktörler ve ideolojileri değişti, ya da aktör aynı kaldıysa bile ideolojisi köklü değişimlere uğradı. Ancak 30 yıl önce olduğu gibi bugün de Kürt ve Filistin ulusal sorunları ulusal niteliğini korumaya devam ediyor. Filistinli İslami hareketlerin ümmet anlayışına, Kürt Hareketinin konfederasyon, iktidarı almama, ulus devlet reddine rağmen ulusal nitelikte herhangi bir azalma meydana gelmiyor! Bu konuda yanılgıya düşmek, ideoloji adına politik gerçek’le ilişkiyi kesmek anlamına gelecektir. Mesela Kürt Hareketi, kendi ulusal mücadelesinin tüm yakıcılığını teninde hissetmesine rağmen, yeni geliştirdiği ideolojik duruşa yaslanarak Filistin’deki ulusal mücadeleyi ulus devlet anlayışını aşamamış, ilkel milliyetçi olarak nitelendirebilmektedir. Belki HAMAS da ümmet anlayışı kaynaklı olarak PKK için aynısını düşünmekte, onu laik bulmaktadır!

Öyle görünmektedir ki Kürt Hareketi eskiden beri diğer ezilen hareketleriyle arasına mesafe koymuştur. Ancak bu yazıda Kürt Hareketinin diğer ulusal hareketler ve ezilen hareketlerine mesafeli, daha doğrusu ilgisiz, kendisiyle ilgili olduğu kadar ilgili ya da kendisine yontarak ilgili oluşu konu edinilmeyecektir. Üstelik bu sadece Kürt Hareketinin değil, ezilen hareketlerinin genel sorunu olarak önümüzde durmaktadır. Mesela günümüz Maocu hareketlerinin, enternasyonalizm vurgularına rağmen, Maocu olanlar dışındaki dünyanın diğer ezilen hareketlerine ilgisizliği bu bağlamda anılmaya değerdir. Ayrıca bu duruma, sosyalizm deneyimlerinin ağır yenilgisiyle birlikte açıkça ortaya çıkan, hareketlerin istese de birbirlerine etki edememe ve iletişim kuramama durumu da eklenmektedir.

Günümüzde, dünyasal etkiler yaratan iki dalga kendini hissettirmektedir: 11 Eylül eyleminin ardından kendine çok daha net hissettirmeye başlayan İslami direniş ve Güney Amerika ülkelerinde Chavez’in başını çektiği solcu hükümetlere dayalı toplumsal hareketlilik. Bunları Asya’da etkili olan Maocu hareketlerin pratiği ve Kolombiya’da FARC, Sri Lanka’da Tamil Kaplanları, Türkiye’de PKK gibi çeşitli örnekler izlemektedir. Dünyasal etkiler yaratan İslami hareketle Güney Amerika solculuğu birbirlerine de etki edip destek sunar görünmektedir. ABD’ye inat İran ve Venezüella ilişkileri (Chavez’in İran ziyareti, Caracas’tan Tahran’a düzenli uçak seferlerinin bulunması vb.) ve en son İsrail’in Gazze’ye saldırısı sırasında Chavez’in İsrail büyükelçisini ülkesinden kovması bunun en tipik örnekleridir. Karşılığını Arap ülkelerindeki eylemlerde Chavez tişörtlerinin giyilmesi, sokaklara Chavez’in adının verilmesi şeklinde bulmaktadır.

Ancak Kürt Hareketinin Filistin’e mesafesi ya da Chavez’in Gazze’ye yakınlığındaki olumlu ya da olumsuz anlamı aşan bir gerçek vardır. Burada ‘destek’ sözünün literal anlamını bulduğu bir durum söz konusudur; Venezüella’dan ya da Türkiye Kürdistan’ından Filistin’e edilen laf, Filistin’de edilenle aynı değildir ve aynı parametrelerle değerlendirilemez.

El Kaide söz konusu olduğunda bazı kayıtlar söz konusu olmakla birlikte, HAMAS’tan PKK’ye, FARC’tan Lübnan Hizbullah’ına tüm hareketlerin kendi coğrafyalarındaki tavırları ve onlara karşı tavırlar özel bir önem taşımaktadır. Sınırlarını aşan bir anlayışa sahip oldukları yönünde beyanları bulunsun ya da bulunmasın her birinin niteliğini savaştıkları ülkedeki konumları belirlemektedir. Dolayısıyla mesela Kürt Hareketi hakkında laf eden eğer Türkiye’den biriyse, söylediklerinin anlamı ve niteliği ayrı parametrelerle değerlendirilmelidir. Türkiye’den biri, dünyanın bir başka bölgesindeki harekete destek sunduğunda, Türkiye’de nasıl karşılanması gerektiği de ayrı değerlendirilmelidir. Tayyip Erdoğan’ın Gazze hakkında söylediklerini HAMAS’ın coşkuyla karşılayıp miting düzenlemesinde hiçbir sakınca yoktur. Aksine hayırlıdır ve HAMAS’a soluk aldırdığı için Erdoğan’ın yaptığı HAMAS ve Filistin mücadelesi açısından anlamlıdır. Ama bu anlamlılık Türkiye sınırları içinde Erdoğan’ı Gazze fatihi ilan etme hatasını beraberinde elbette getiremez. Zaten Türkiye’de Erdoğan’a sorulması gereken soruları da DTP fazlasıyla sormuştur!

Ancak öyle görünmektedir ki bazıları sapla samanı birbirine karıştırmıştır. Erdoğan’ın çıkışına karşı takındıkları nesnel duruş, anlayış, Kürt Hareketi ve Öcalan söz konusu olduğunda yerini devletlü duruşa terk etmektedir. Öcalan’ın Gazze direnişi ve HAMAS hakkındaki sıkıntılı sözleri, aralık kalmış kapıyı ardına kadar açmaya pek meraklı olanlar tarafından gözden kaçırılmamış ve böylece dilin altındaki bakla ortaya çıkmıştır. Yani bazıları Erdoğan’ın, Gazze’ye ilişkin hayırlı bir iş yapmış olsa bile, Türkiye’de çok hayırsız işlere imza attığını gereğince öne çıkarmazken, Öcalan’ın sözlerinden hareketle yaptıkları politik analizlerde ‘olumsuz’u bir o kadar öne çıkarmaya teşne durmaktadır. Kürt sorunu bir kez daha turnusol kağıdı işlevi görmektedir ve ilginçtir, turnusol kağıdının üstünde test edilen İslami duruştur. Öyle görünmektedir ki, Haksöz dergisi, F tiplerine ilişkin sınıfı geçerken, başörtüsünde sınıfta kalan laik-Aydınlanmacı solcuları aratmayan bir tarzda, Kürt mevzusunda sınıfta kalmaktadır. Laikler, başörtülü kadınların ezilmesine kendi laik duruşlarının yarattığı set nedeniyle duyarsız kalmışlardı ve kalıyorlar. Haksöz de, kendi İslami duruşunun yarattığı set nedeniyle Kürt ulusal sorununa, Kürt Hareketini ‘ulusalcı’ diye eleştirerek duyarsız kalıyor görünmektedir. Kürtlerdeki İslam ve oralardaki İslami hareketliliklere takılanların vardığı sonuçlar gerici nitelik taşımaktadır.

Haksöz dergisindeki Filistin mücadelesi ve HAMAS övgüsünü kendine payanda eden Kürt Hareketi eleştirisinin eleştirisine geçmeden önce bir noktaya değinmek yerinde olacaktır. Kürt ve İslam mevzularının iç içe geçtiği Kürt illerinde Kürt sorunu bağlamında İslam’ın politik ele alınışı kolay görünmemektedir. Mesela Aydınlanmacı olmayan bir Marksist politik tutumun, laik/Aydınlanmacı bir anlayışın dışında durmak adına Türkiye Kürdistan’ında kolayca İslami atılımları ve politik hamleleri yerinde ve gerekli görmesi mümkün görünmemektedir. Kürt Hareketinin gelişme dinamikleri, geleneği, bugünü ve muhtemel geleceği üzerinden düşünülerek hareket etmek zorunlu olmaktadır. Kaldı ki Kürt Hareketi, gerek geçmişte gerekse bugün İslam söz konusu olduğunda Türkiye’deki sol hareketlerden çok daha geniş bir algıya sahip görünmektedir. Yeterli midir, sorusu tartışılmalıdır elbette ama Kürt coğrafyasının politik dinamikleri ve bu dinamiklerin gelişim riskleri bir an bile göz ardı edilmeden. Her zaman en ideal olan en doğru olan değildir. Bu yazıda, Aydınlanmacı olmayan bir Marksist politik bakışın Kürt coğrafyasında nasıl olması gerektiği sadece eleştiriler bağlamında yeri geldikçe yer verilmeye çalışılacaktır.

Elma ile armut

Haksöz dergisinde Güney Uzun’un kaleme aldığı “Filistin ve Kürt Sorunu: Benzerlikler ve Farklılıklar” yazısının ismine yanılmamak gerekir. Benzerlikler diye sayılanlar, Kürt sorunun varlığının tespitinden öteye geçmeyen unsurlardır. Teşbihte hata yoktur. Kadın sorunu olduğunu dile getiren ama bu sorunun sosyalizm geldiğinde çözüleceğini söyleyip işi sosyalizme havale edenler gibi, Güney Uzun da Kürtlere yapılan zulmü ayrıntılı bir şekilde anlatıp sorunun çözümünü İslam’a havale etmektedir. Yazara göre Filistin sorunu ile Kürt sorunu elma ile armuttur, yani toplanamazlar! Bir başka deyişle Tayip Erdoğan’ın Gazze’ye ilişkin dediklerini, mesela Perez bir toplantıda Diyarbakır’a ilişkin dese Gazze gibi anlamı olmayacaktır. Çünkü Gazze başkadır Diyarbakır başka! Çünkü Filistin’deki direniştir, Kürdistan’daki ulusalcı hareket! Elma ile armut meselesi de tam budur. Ulusalcı zihniyeti aşan HAMAS, İslami Cihat ve Lübnan Hizbullah’ı gibi hareketler gerçek anti-Amerikancılardır, ulusalcı Kürtler ise İsrail ve ABD ile anlaşma peşindedir. Ulusalcı oldukları için aksi mümkün değildir zaten ve onlar laik-batıcıdır. Üstelik ne kadar ilginçtir, Öcalan da Filistinli direniş hareketlerini ulusalcı dar anlayışa mahkum olmakla eleştirmektedir!

Yazara göre Türkiye Cumhuriyeti’nin laik-batıcı olmasıyla Kürt Hareketinin –ne kadar öyleyse artık– laik-batıcı olması aynı kalemde sayılabilecek şeylerdir. Yani, AKP ile Genelkurmay el ele Kürt illerinde seçime giderken, ‘laik’ Kürt Hareketi politik olarak taraf olunabilecek konumda değildir, çünkü laiktir! Öyle anlaşılmaktadır ki, Haksöz yazarı, biliyoruz ki, AKP’ye oy vermeyin demektedir ama bu yazıdan da anlıyoruz ki daha kararlı bir şekilde DTP’ye de oy vermeyin demektedir! Yoksa Kürt illerinde zalimlere karşı saf tutmuş bir başka ezilen hareketi mi görmektedir! Öyle olsa bile ne değişir? Yoksa Filistin’de İslami Cihat ve HAMAS’ı selamlarken FHKC’yi de selamlamak gerekmemekte midir?

Güney Uzun, hem denklemi yanlış kurmakta hem de eşleştirmeyi yanlış yapmakta sakınca görmemektedir. Kürt sorununun Filistin sorunuyla eşit olmadığını göstermek için attığı arabaşlıkta “Kürt sorunu = Filistin sorunu” ise “DTP=?” diye sormakta ve cevabın FKÖ olduğunu söylemektedir. Öcalan’ı da Arafat’a benzetmektedir. Öncelikle Uzun’a Kürt sorunu dendiğinde ilgili öznenin DTP değil PKK olduğunu hatırlatmak gerekir. Ardından da Haksöz yazarına PKK’yi hangi dönemin FKÖ’süyle eşleştiriyorsun diye sormak gerekmektedir? Ama anlaşılıyor ki yazar, devrimcilik, devletle mücadele vb. saiklerden hareketle değil doğrudan İslam üzerinden olaya yaklaşmaktadır. Yani politik bir hareketin politik konumlandırılışını “Müslüman halka onun değerlerine ters bir hareketin başarı elde etmesi imkansızdır” sözleri üzerinden yapmayı uygun görmektedir. Kürt Hareketinin kadın gerillalarının zalime karşı mücadele ederken şehit olmaları gerçeği, bu somut durum, Haksöz yazarı için laik bir direniş bile olsa görülemeyecek bir nokta mıdır? Yoksa yazarın İslam algısı, ezilenlerin yanında olma perspektifini mi kaydırmaktadır. Açıktır ki yazar, PKK’nin İslamcı olmamasını onu FKÖ ile eşleştirmek için yeterli bulmaktadır. Üstelik yazar bunu yaparken, ilgili Kürt coğrafyasında bir HAMAS ya da İslami Cihat’ın bulunmadığını da göz ardı etmektedir. Dolayısıyla günahı daha da artmaktadır, çünkü Kürt ulusal kurtuluş mücadelesine bu eleştiriyi yaparken, işaret ettiği politik devrimci bir hareket bulunmamaktadır. Böyle bir tutumun kendini bölgedeki AKP’den nasıl ayıracağı ciddi bir sorudur. İslami nitelikli kimi hareketlerin devlet tarafından bölgede nasıl kullanıldığı düşünüldüğünde, yazarın çok daha ihtiyatlı ve hak bilir hareket etmesi beklenirdi. “Bölge halklarının gerçek temsilcisi konumundaki anti-emperyalist ve ümmetçi bir anlayışa sahip hareketler”den bahseden Haksöz yazarının Türkiye Kürdistan’ına ilişkin de bir bildiği vardır herhalde!

Yazar tarihte başka anti-emperyalist mücadeleler görmemiş gibi davranarak ümmetçi bir anti-emperyalizmi övme işini ifrata vardırmaktadır. Yazarın zayıf argümanları izlenecek olursa; HAMAS ve İslami Cihat “Filistin için değil, ümmet için mücadele verdiklerini devamlı vurgulamışlardır.” Hatta Erdoğan’ı destekleyen gösterilerde Türk bayrağı taşımış ama Filistin bayrağı taşımamışlardır. Öcalan’ın HAMAS’ın Filistin’de iktidar mücadelesi verdiğini sanması, bu ümmetçi duruşunu, uluslararası niteliğini görememesinden kaynaklanmaktadır. Öcalan bunu görememektedir, çünkü kendisi ulusal bir hareketin temsilcisi olduğu için karşısındakini de öyle sanmaktadır.

Güney Uzun’un HAMAS’a biçtiği misyonu meşru kılmak için sıraladığı tüm bu argümanlar kolayca reddedilebilir nitelik taşımaktadır. Hatta Kürt Hareketinden birileri çıksa ve Güney Uzun’a şunları söylese, Haksöz yazarı nasıl bir cevap verecektir acaba: “Senin pek haberin yok galiba, asıl biz iktidarı istemiyoruz. Biz konfederasyon diyoruz. Hatta ekolojik toplum diyerek işi doğaya kadar vardırıyor, tüm dünya toplumuna sesleniyoruz.” Uzun, yaptıkları başka ama, ile başlayan ve Kürt Hareketinin söylemlerini veri alamayacağımızı ifade eden bir cevap verirse sanırız en başta kendi kendini çürütmüş olacaktır. O zaman sormazlar mı Uzun’a, HAMAS Filistin topraklarının özgürlüğü için mücadele etmiyor mu? Ettiğine göre, söylemi ne olursa olsun yaptığı ulusal bir mücadele değil mi? FKÖ’ye karşı tutumu gereği Filistin bayrağını taşımasa bile, elinde taşıdığı yeşil bayrak, şehitlerinin kanıyla ıslandıkça bayrak olmamakta mıdır?

Güney Uzun, Barzani ve Talabani ile PKK’yi aynı kalemde sayarak, hepsine birden “geç-uluslaşma sürecinin uzantıları” diyerek ABD ve İsrailciliklerinden bahsedebilmektedir. Devrimcilik ve mücadele bağlamında yapılması zorunlu, yapılmaması günah olacak ayrımlardan bihaber bir duruş sergilenmesi, PKK ile diğerleri arasındaki devrimcilik ve ezilenler hareketi olma bağlamındaki farkın tespit edilmemesi öyle görünüyor ki yazarın Müslüman Kürt ulusunu kendi istediği gibi görme arzusundan kaynaklanıyor. ABD askerine kurşun sıkan bir Iraklı direnişçiyi ideolojisiyle, diniyle birlikte kabul edemeyen Aydınlanmacı/laik bir Marksistin düştüğü aciz duruma, bir İslamcı da bir başka eli silahlıyı kendi anladığı şekilde Müslüman olmadığı için kabul edemeyerek düşmektedir.

İş böyle olunca, Haksöz yazarı, Filistin’deki HAMAS ve İslami Cihad’la PKK’nin bir tutulmasını aymazlık olarak nitelendirebilmektedir. Eğer bu nitelendirme bir aymazlık değilse, olsa olsa dar bir İslamcılıktır.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar