Ana SayfaArşivSayı 80 - 81 ‘KARŞILAŞMA MATERYALİZMİ’ ve MARKSİZMSuphi Nejat Ağırnaslı’nın Menkıbe’sini Yeniden Düşünmek: Giriş

Suphi Nejat Ağırnaslı’nın Menkıbe’sini Yeniden Düşünmek: Giriş

 

 

S. Nejat Ağırnaslı’nın Menkıbe’sini
Yeniden Düşünmek
Giriş

 

 

 

Rıza Ekinler & Fikri Erkindik

 

“Sıradan bir genç olarak sıradan çelişkilerimden
dolayı, sade bir tercihte bulundum; her şeyden
önce bu tercihi kendim için yaptım. Ulvi bir amaç
için yola çıkmadım, ulvi olmayan insanlarla ha-
yatı, büyüsüz bir dünyayı, şeyleşmiş bir dünyayı
büyülemek istedim o kadar. Çelişkilerimin
aşılamayacağını, zira bunlar toplumsal
oldukları için ancak insanın çelişkilerini
örgütlemeyi, daha üst bir mertebede
 toplumsallaştırmaya çalışabileceğini
öğrendim. Hayatımda hakikate
vardığım en yakın nokta
budur…”
Nejat Ağırnaslı

 

Elinizdeki bu derleme, Kobane’de IŞİD faşizmine karşı savaşırken 5 Ekim 2014 yılında hayatını kaybeden sevgili dostumuz, yoldaşımız Nejat Ağırnaslı’nın kaleme aldığı ve anonim olarak internete bıraktığı Menkıbe’nin sarsıcı sorularına iştirak etmek, onun hakikat arayışçılığına ortak olmak niyetiyle bir araya getirildi. Menkıbe hakikatin sürekli devinimi içinde kendine yer açmaya çalışan ve Marx’ın (1843) Ruge’ya yazdığı mektubunda söylediği gibi “her şeyin kıyasıya bir eleştirisini” esas alan bir okumadır. Hatta daha da ileri giderek söylersek, bildik düşünce ve eylem kalıplarını, parti tabelalarını, sendika koltuklarını ve devrimci tarih mitolojisini yerden yere vuran, “haddini aşan” bir okuma girişimidir. Böylesi bir okuma girişimi ile bugün ne yapılabilir? Böylesi bir okuma girişiminin hakkını veren bir tartışma nasıl mümkündür? Bu soruların peşinde olan bu derleme fikri, Nejat’ın ardından bir yıla yakın süre ile yapılan ortak tartışmalar ve Menkıbe’nin izleğini sürdüğü sorulara kulak veren bir grup insanın ortak çabasıyla ortaya çıktı. Yine de en baştan belirtmek gerekir ki, buradaki muradımız derlemenin yer yer farklılaşan kısımlarından ve hatta birbirleriyle uzlaşması mümkün olmayan perspektiflerinden de anlaşılacağı üzere, Nejat’ın eylem ve düşüncelerini bildik koordinatlar sistemine yerleştirmek değildir. Zaten daha kitabın kapağında Nejat Menkıbe ile “Ne haliniz varsa görün” diye sesleniyor okuyucuya. Dolayısı ile bizim burada yaptığımız tartışmalar Nejat’ın sözlerini ve düşüncelerini kapatmaktan ziyade onun komünizm fikrini bizim dertlerimizle beraber daha da nasıl çoğaltacağımıza dairdir. Yani bir çeşit ne halimiz varsa onu görmektir.

Menkıbe üzerinden bu derleme vesilesiyle bir tartışma açma çabamızın en büyük motivasyonu Nejat’ın adını koyduğu meselelerin, yönelttiği eleştirilerin, ileri sürdüğü savların ve yaptığı önerilerin devrimci-sosyalist-komünist-yurtsever bireylerde, topluluklarda ve örgütlerde hak ettiği karşılığı ne yazık ki bulamamış olmasıdır. Sanki Nejat enternasyonalist bir Komünist savaşçı olarak tarihe saygıyla uğurlanarak geçiştirilmek istenmektedir. Bu derleme kitap bu sessizce geçiştirme tavrına bir itiraz olarak da anlaşılmalıdır. Nejat gerek Menkıbe’yle gerek diğer yazılarıyla bugüne konuşmaya devam ediyor ve belki geçiştirilmek istenmesi tam da bundandır. Kürt hareketinin sınıf uzlaşmacı ve ulusal birlikçi söyleminin milliyetçiliğine de, Türkiye sosyalist-devrimci hareketlerinin iç savaşı yatıştırmayı ve yönetilebilir kılmayı esas alan radikal demokratik halk ve temsil siyasetine de yönelttiği eleştirinin gücü ve haklılığı yaşadıklarımızla doğrulanıyor.

Menkıbe’nin tutarlı bir teorik çerçevesi, bütüncül bir perspektifi var mı? Şu söylenebilir en azından: Menkıbe’nin Nejat’ı ‘emeğe ve halka’ düşman bir zanaatkârdır. Nejat zanaatkârlığı bir siyasal ilke seviyesine çıkarır; Menkıbe’nin komünistliği zanaatkârlığın siyasal özbilinçliliğidir. “Zanaat, üreticiyle üretilen arasında dolaysız bir ilişki olarak dünya üzerinde bir var olma (eyleme/değiştirme) tarzıdır” diyor Nejat. Üretenin ürettiğine, öznenin nesnesine özdeş olduğu bu var olma hali temsile, kopyalanmaya, tekrara açık değildir; eşsiz, bambaşka, ölçülemez sıfatlarıyla tanımlanabilir. Bundandır ki zanaatkâr sırları olan, sır tutabilendir; zanaatkârlık esrarlı bir haldir, sırlarla mümkün olur.

İşte Nejat o esrarın meftunudur, o sırrın peşinde soluğu Rojava’da almıştır. Nejat’ın komünist örgütü adeta sırları olan bir masonik zanaatkâr topluluğudur. Dolayısıyla bambaşkalığın esrarlı ve büyülü dünyasının büyüsünü bozan kurumsal, kitlesel, profesyonel kurallara, ilişkiler, prosedürler, rutinlere ve bu kurumsal ve kitlesel prodesür ve rutinlerle zanaatın emek, toplulukların halk olarak tekdüzeleşmesine, disiplin altına alınmasına düşmandır Nejat. Sosyalist-devrimci siyasetlerin emeğin ve halkın iktidarı üzerine kurulu bu tekdüze dünyayı emeği ve halkın iktidarını şiar edinerek yeniden ve yeniden kutsamasına tahammülsüzdür. Biyo-politikanın ekonomizmine, rasyonel stratejizme, kurumsal akılcılığa, profesyonel siyasete itirazı esastandır.

***

Nejat’ın Menkıbe’si üzerine buradaki tartışmamızı ‘Kapitalizmin Kırılgan Teşekkülü’, ‘Şiddet, Hegemonya ve Özerkleşme’ ve ‘Türkiye Sol Tarihi’ başlıkları altında üç bölüme ayırdık.

 

1. Kapitalizmin Kırılgan Teşekkülü

[Bu bölümün yazıları geçen sayıda yayınlandı.]

 

2. Şiddet, Hegemonya ve Özerkleşme

“Toplumun İmkansızlığı Olarak İç Savaş” başlıklı yazısında Rıza Ekinler Menkıbe’deki iç savaş tartışmasının arka planına ışık tutmaya çalışıyor. Ekinler’e göre, Nejat’ın büyük ölçüde Carl Schmitt, Giorgio Agamben ve antropolog Pierre Clastres’den esinlenerek ortaya attığı iç savaş fikrini geleneksel öncü savaş mantığından ayıran şey karşı-hegemonya hedefi yerine toplulukların toplum olarak massedilmesini kesintiye uğratmaya yönelmesidir. Nejat’a göre, toplum zaten imkânsızdır, ancak asıl soru nasıl olup da bu imkânsızlığa rağmen ataerkil kapitalist zihniyetin kendini sürekli yeniden üretir görüntüsü verdiğidir. Buna yanıt olarak da Nejat, Ekinler’in ‘üçüncü sayfadaki iç savaş’ diye özetlediği, egemenliğin ve toplum teşekkülünün kırıldığı radikal burjuva bireyciliğin ‘er meydanına’, kan ve şiddetten örülü üçüncü sayfalara bakmaya çağırır. Ekinler’e göre Menkıbe’de ‘başat çelişki’ proletarya-burjuvazi yahut kır-kent arası ayrımından çok tüm çelişkileri çapraz kesen kadın sorununda aranmalıdır. O zaman burada Menkıbe ‘Elveda Proletarya’ korosuna mı katılmaktadır? Proletaryayı önceden verili, ekonomizme ve sendikalizme çakılı emek gücü olarak alırsak yanıt evet gibi gözükür. Ancak proletaryayı ve hatta toplumu Nejat’ın Marx’tan esinlenerek ortaya koyduğu biçimi ile ‘bir ilişki’ olarak kavradığımızda sınıf savaşının uzundur eksik bırakılan bir okumasına davet eder Menkıbe.

Bu noktada Ekinler’in Menkıbe’ye dair aktarımları derlememizin bir diğer yazısıyla, İştar Günsenin’in “Can Siyaseti Üzerine Düşünceler: İlksel Birikim ve Kadına Yönelik Şiddet Sorunsalı” ile kesin bir diyalog halindedir. Günsenin, Menkıbe’nin “Hatunların Asırlık İhtişamı” kısmına odaklanır ve Federici’nin cadılık üzerine özgün değerlendirmesinden yola çıkarak ilksel birikimin şiddetinin devam etmekte olduğuna dikkat çeker. Üretim yordamı ve öznellik üretiminin ayrılmaz ilişkisinin altını çizen Günsenin’e göre, Nejat, Federici ile beraber “proleterleştirme sürecinin, yani işçilerin emeğinden koparılmasının, aynı zamanda kadınların şiddetle değersizleştirilmesi, bedenlerinin ve bakım emeğinin ham maddeye dönüştürülmesi, ev kadınlığına mahkûm kılınmasını da içerdiğini savunmaktadır.” Marx’ın ve daha sonrasında onun kısmi bir eleştirisiyle Luxemburg’un zenginleştirdiği “sürmekte olan ilksel birikim” fikrinden hareketle, Günsenin kapitalizmin emeğe, bakım emeğine ve yeniden üretim emeğine yöneldiğini söylüyor. Yani toprak işgaline dair dış sömürgecilikten “içe”, emeğe ve bedenlere yönelen bir sömürgecilik şiddetidir söz konusu olan.

Yahya Kamuran ve Ceren İsmail tarafından ele alınan “ ‘Gerilimin Açtığı Düşünce Zemini’: Bir Menkıbe’yi Okuma Denemesi” başlıklı yazı, Menkıbe’nin kavram ve savlarının, belirlenimci tarihsel maddeciliğin komünist eleştirisiyle motive olan bir yerden üretildiği tespitinde bulunuyor. Menkıbe’nin bu motivasyonunu paylaşan yazarlar “iç savaş”, “asli birikim” gibi kavramların Nejat’a kapitalizmin yeniden üretim süreçlerinin son derece siyasal bir okumasını yapma imkânı verdiğini belirtiyorlar. Yahya Kamuran ve Ceren İsmail’e göre, sözde ilk birikim kavramını asli birikim olarak yeniden ele alan Nejat böylece siyaseti ve zoru “artık-değerin gerçekleşmesi sorunsalından” öteye taşıyarak “artık-değerin üretiminin mümkünlük koşullarının yeniden üretilmesi sorunsalı” ile ilişkilendiriyor. Böylelikle kapitalist yeniden-üretimi, hadlerin, konumların ve sınırların inşası, çizilmesi ve yeniden çizilmesi yoluyla bir toplumsal düzen inşası olarak anlamamızı mümkün kılıyor. Siyasal olanın kapitalizmin yeniden-üretimindeki asli rolünün ifadesi olarak asli birikim kavramsallaştırmasının iç savaş kavramsallaştırmasıyla bağının altını çizen Yahya Kamuran ve Ceren İsmail hadlerin ve sınırların istikrarlı ve kalıcı bir dengeye oturmasının imkânsızlığı, yani toplumun imkânsızlığı vurgusu üzerinden tartışmalarını derinleştiriyorlar. Bu siyasal okumayı ve bu okumanın kavramlarını muhafaza ederek eleştirel bir Menkıbe okumasına girişen yazarların düştüğü şöyle temel bir şerh var: “Menkıbe belirlenimci yaklaşımda varsayılan, komünizmin dolaysız bir ilişkisellik olduğu fikrini sürdürüyor. Hatta bizim okumamıza göre metin hem komünizme hem de kapitalizme bir dolaysızlık atfediyor.” Siyasal olanın belirleyiciliğine yapılan vurgunun iç savaşın kurumsal dolayımı ve tarihselliğini ihmal ve dolayısıyla komünizmi kopuş siyasetiyle özdeşleştirme riskini beraberinde getirdiğini söyleyen Yahya Kamuran ve Ceren İsmail bizi kopuş ve yerleştirme siyasetini “komünist siyasetin birbirine indirgenemez iki lehçesi olarak” görmeye davet ediyor.

“Ogün Samast’ı ‘Anlamak’, Rojava’da Dövüşmek: Devletçi Olmayan bir Türklük Tahayyülü” başlıklı yazısıyla Fikri Erkindik, Nejat’ın Paramaz Kızılbaş olarak Kobane’de vermiş olduğu mücadelesinin “Türklüğün ve devletin özdeşliğini bozan, devletsiz bir Türklük tahayyülünün imkânına yapılan sessiz bir vurgu”yu cisimleştirdiğini iddia ediyor ve bu sessiz vurguyu kavramsallaştırarak duyulur kılmaya çalışan provokatif bir tartışma açıyor. Bu tartışmaya girişirken yazarın temel motivasyonunu Nejat’ın Menkıbe’de yapmış olduğu şu tespit ve çağrı oluşturuyor: “Türkiye’yi çözümlemek istiyorsanız Ogün Samast’ı anlamak zorundasınız… Ogün Samast’ı çözümlemek…[e]lite haset faşizme karşı elitist demokrasiyi değil, komünizmi aramaktır. Ogün Samast’ı yaratan düzlemde onun bir komünar olabilme olasılıklarını yoklamaktır… Bunu yapmamak demokratlıktır, demos’un sürekliliğine oynamaktır, yeniden üretimin vekili olmaktır, kopuş, dağılış ve komünist zeminde yeniden örgütlenme g-i-r-i-ş-i-m-i değildir!”

Nejat’ın adını koymadan pratikleştirdiği tavrı kavramsal sonuçlarına doğru takip eden Erkindik, milliyetçilikten sadece farklı olmakla kalmayan, bütünüyle milliyetçiliğe karşı bir millet temelli siyasetin varlığını, tarihini ve özgül içeriğini/programını tanımlamaya çalışıyor. Yazara göre, “çözülen tanrısal egemenliği ikame eden ve kurulu düzenin yeni teolojik-politik dayanağı olarak tahayyül edilen ulusu kendine merkez alan siyaset milliyetçi siyasettir ve bu siyasetin ideal tipi faşizmdir. Geleneksel cemaatlerin geride bıraktığı boşluğu dolduran modern cemaat olarak ulusu kendine merkez alan siyaset ise popülizmin-halkçılığın anarşizan ve sosyalizan akımlarında ifadesini bulur.” Bu ayrımı esas alan yazı anarşizan-sosyalizan bir Türk halkçı çizgi geliştirmek yönünde bir çağrıda bulunuyor.

 

3. Türkiye Sol Tarihi

“Menkıbevî İmge ve Gerçek: Anlam Kaydırmacalı 71 Devrimciliği”, bu derlemeyi oluşturan makaleler içinde farklı bir yerde duruyor. Diğer bütün makaleler Menkıbe’de ileri sürülen fikirleri eleştirel bir rezervle geliştirmeye ve detaylandırmaya çabalarken, “Menkıbevî İmge ve Gerçek” başlıklı makalesiyle Metin Kayaoğlu Menkıbe’yi neredeyse bütünüyle karşısına alıyor. Kayaoğlu, Nejat’ın radikal demokrasi, HDP, Kürt hareketinin sivil toplumcu söylemleri karşısındaki eleştirelliğini, dertlerini ve sorularını paylaşmakla beraber Nejat’ın önermiş olduğu cevapları ve çıkış yollarını anti-politik buluyor; Nejat’ın, eleştirilerini yönelttiği yeni dönem libertaryenizmle bütünüyle kopmaktan uzak olduğunu ileri sürüyor.

Kayaoğlu’nun Menkıbe’ye, özel olarak Menkıbe’nin 71 Devrimciliği övgüsüne ve komünizm anlayışına yönelttiği eleştirinin temel kıstası Menkıbe’nin komünizmi pratikleştirecek bir pratik-politik devrimcilik mefhumuna ya da aynı anlama gelmek üzere devletle mücadele stratejisine, örgüt anlayışına ve bir baş düşman tespitine sahip olup olmadığıdır. Dolayısıyla Nejat’ın 71’in ayrıksı yönünü silahlı mücadele ve devletin cepheden karşıya alınması olarak değil de kurumsallıktan ve aileden kopuş olarak tanımlamasını kabul edilemez bulur; yazara göre, 1971 ve 1978 arasında Nejat’ın kurumsallık eleştirisi üzerinden takip ettiği ve oldukça önemsediği farkın bugüne vereceği kıymetli bir mesaj yoktur. Aynı eleştirel kıstasa dayanılarak, Nejat’ın kurumsallık eleştirisinin bir uzantısı olarak geliştirdiği arkadaşlık ve sır merkezli örgüt anlayışı da sert bir eleştiriye konu olur. Yazara göre, devletle baş etmesi mümkün olmayan ve aslında böyle bir derdi de olmayan bir arkadaşlar topluluğunun gündelik olanın çelişkileri içinden “komünizm ya da komünallik çekip çıkar”ması olacak bir iş değildir. Kısacası Kayaoğlu Menkıbe’yi naif ve negatif anlamda çocukça bulur: “Menkıbe’nin komünizmi komünizmcik, komünisti komünistçiktir.”

“Ermeni Soykırımı ve Sol Tarih Yazımı” başlıklı yazısıyla Muzaffer Kaya, Nejat’ın hem Paramaz ismi hem de Menkıbe ve diğer yazıları üzerinden sosyalist solu yeniden düşünmeye davet ettiği Ermeniler ve Ermeni Soykırımı meselesine değiniyor. Kaya sosyalist tarih yazımının milliyetçi kısıtlarını deşifre etmeyi amaçlıyor. Yazının temel kalkış noktasını Ermenileri, en son da Hrant Dink’i, masum kurbanlar olarak sunan ve depolitize eden liberallere/sol-liberallere Nejat’ın yönelttiği sert eleştiri oluşturuyor: “Belki de sahiplenilmesi gereken şey Ermenilerin mağduriyeti değil, farklı ideolojik eğilimlerle günümüz Türkiyesi’nin inşasına kafa tutma ihtimalleridir.” Hal böyleyken, Ermeni soykırımı her şeyden önce İmparatorluğun en diri ve radikal-liberter unsurlarının mücadelesinin imhası anlamına gelirken nasıl olur da “Türkiye sınırları içinde yaşanan bu sol mücadele deneyimlerini, Türkiye solu olarak … kendi mücadele tarihimizin bir parçası olarak göremiyoruz?” diye soruyor Kaya.

***

Menkıbe’nin kaleme alındığı 2012 yılından bugüne Türkiye’de ve dünyada yaşananlar kapitalizm ve küresel sağ popülizmin ‘şok doktrinine’ karşı devrimci bir ‘kriz bilinci’ ve düşünceyi sınırlarına çağıracak soğukkanlı bir analiz ihtiyacını daha da belirginleştirdi. Elbette, Menkıbe’nin ele aldığı tarih, özneler ve olaylar kümelenmesi de şimdinin perspektifinden başka türlü gözükecektir. Bu nedenle, elinizdeki derleme hazır reçeteler sunmak yerine Menkıbe’nin yöntemini anlamaya ve ‘olasılıklar yoklaması’ davetine iştirake dair düşünsel bir çabadır. Nejat’ın bıraktığı veda mektubunda arkadaşlarından bir dileği vardı: “Türkiye’nin batısında sıradan emekçi insanların hayatını büyüleyecek, sıradan kahramanlar çıkaracak büyük bir çıkışın tohumlarını, hakikat arayışçılığının öncü ve artçı örgütünü yaratmanız dileğiyle…” Bu dileğin beklentisini karşılamaktan henüz çok uzakta olmak bizi Nejat’ın hatırası karşısında mahcup bırakıyor; öte yandan, onun sınırsız devrimci arzusunun ve eleştirelliğinin kavramları ve teorisini diri tutmak ve yeniden üretmek üzere bu derlemeyi ortaya koymuş olmanın mutluluğu da bizimle. Umuyoruz ki bu derleme hayal gücünün iktidarı peşinde olanların istifade edebileceği bir mütevazı kaynak olabilsin. Son sözü Nejat’a bırakalım:

Hayal Gücü İktidara!

Her Yürek Devrimci Bir Hücredir!

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar