Ana SayfaArşivSayı 16Bilmenin, anlamanın, yazma-nın hukuku

Bilmenin, anlamanın, yazma-nın hukuku

Sosyalist Politika yazarları örneği

 

Metin Kayaoğlu

Bir mesele göre, İslam büyüğü Ali, bir savaşta altına aldığı ve kılıcını indirmek üzere olduğu düşmanından okkalı bir tükürük yer. Bir an duralayan Ali, adamı bırakır. Düşmanı şaşkınlıkla sorar: “Ya Ali, beni neden öldürmedin?” Ali, “Ben seni Allah için öldürecektim, ancak yüzüme tükürünce seni kişisel öfkemden dolayı öldüreceğim şüphesi düştü içime ve bu yüzden bıraktım. Seninle kişisel meselemi Allah’la ilgili olanıyla karıştırmamam lazımdı”, der.

Sosyalist Politika Dergisinin adları aşağıda geçen yazarları, bu dönemde sosyalist ve devrimci solcular arasında görülmeyen türden ve (aralarında olması gereken) ‘hukuk’a yakışmayan sözler etti. Yazarlar; bilgilerini, niyetlerini, öfkelerini ve ilişkilerini kontrol altına alma ve sistematize etmede bir sorun yaşıyor. Farklı alanların alt hukuk normları, belki kapalı cemaat ilişkisi normları, toplumsal-politik alana taşınıyor. Bunu, biri bilgilerini kontrol edemeyerek, bir diğeri kızgınlığını kontrol edemeyerek, öteki her ikisini kontrolsüz bırakarak yapıyor. Bilgiye ilişkin yapılan ihlal en kritik nitelikte olanı.

Sorun hakkındaki düşünceler, yazarlardan, özel olarak Teori ve Politika ve yazarları nezdinde ‘kendini’ gösteren biri başlıca vesile edilerek sergilenecek. Sosyalist Politika’nın Eylül 1999 tarihli 22. Sayısındaki bir yazıda (İlhan Kamil Turan, “‘Soğuk’ Bir Yazı: Ulusal Sorun ve Kürt Sorununda Marksist Tutum”), sarfedilen ağır sözlerden hem bir dergi olarak Teori ve Politika, hem de iki yazarı nasiplendi.

Sosyalist Politika ile Teori ve Politika arasında ve bu iki derginin yazarları arasında bir hukukun varlığından söz etmek için aynı örgüt çatısı altında, aynı platformda veya aynı sosyo-politik çevrede olmanın gerekmediğini vurgulamaya ihtiyaç olmamalı. Bireyler ve gruplar, ayrı oldukları için bu tür aynı yerlerde bulunmazlar. İlişki düzeni de sadece aynı çatı altındakilere ait ve gerekli değildir. Teori ve Politika ile Sosyalist Politika farklı yerlerde durmak ve bunun doğal sonucu olan aykırılıkları taşımak yanında, konumlanmadan bağımsız farklılıklar da taşıyor. Tartışma ve etkileşim zaten bunun için gerekli ve zorunlu. Bütün bunlar doğru ama yine bütün bunlar, bu derginin bir yazarının Teori ve Politika Dergisine dönük mesneti olmayan, ortada neredeyse hiçbir zemin bırakmayan suçlamalarda bulunmasını gerektirmez.

Ayrılıkların hakkıyla ve çıplak, açıklıkla görülmesini engelleyecek yabancı şeyler karıştırılmadan, mümkün mertebe salt ayrılıklar üzerinden algılanması ve izlenmesi, diğer her şeyin ona tabi olması en doğrusu olmalı. Sanki arada kişisel veya grupsal / psikolojik husumet varmış gibi bir dil tutturmak muhatabı mahkum etmeye yetmez. Söz konusu yazıda, bu bakımdan, garipsenecek bir aşırılık var.

Yazıda, Teori ve Politika’ya dönük bir-iki eleştirel ifade dışında, dergimizin “özel bir Sosyalist Politika ve Sosyalist İktidar Partisi allerjisi olduğu” ileri sürülüyor. Vehme kapılmışsınız deyip güler geçerdik, ama bu sözlerinizi ciddiye alan bir kişi dahi olsa, büyük bir vebal altına giriyorsunuz. Bir dergiye hiçbir gerekçe getirmeden bağlanan böyle bir garez nasıl açıklanabilir! Sosyalist Politika’yı ciddiye aldığımız doğru; arkadaş, dergimizde Sosyalist Politika ve yazarlarıyla ilgili geçen atıflara bir kez daha zahmet edip baksın. Yazı sahibi, bu kanıya, yerin dibine batırdığı iki yazıdan (daha doğrusu yazardan) sonra vardıysa, vahamet bir ölçüde hafifler, öfkesini bir an kontrol edememiş deriz; ama daha önceden varsa bu şekilde bir kanısı, ne diyelim, onu Allah ıslah etsin! (SİP allerjimizi hiç söz konusu etmeyelim.) Bir de, Teori ve Politika, “politikaya soyununca yüzüne gözüne bulaştırıyor”muş!

Toyluk, yalayıp yutmak, tükürükten yüzünü kurulayacak havlu aramak, yüzkarası olmak, mertliğe davet… Bunlar, Turan’ın dağarcığından yazarlarımıza düşenler. Bir başka yerde de, hedefi ilan edilmemiş bir “zırtapoz” var!

Kibarlık budalası ya da çıtkırıldım olduğumuz söylenemez, ve diplomatik nezaket arıyor da değiliz, ama insanın aklına geleni geliverdiği gibi yazması yakışık almıyor. Ancak ahbaplar arasında konuşulursa mazur görülebilecek şeylerin aynen yazılı dile taşınması uygun düşmüyor. Yazılı dil, “hedef kitlesi” ne kadar sınırlandırılmış olursa olsun anonim muhataplara ilişkindir. Yani her şeyin kendine göre bir yolu yordamı vardır.

İ. K. Turan, yazıda iki “insani” durum yaşıyor. Her türlü görüş sahibiyle, hatta Teori ve Politika yazarlarının görüşlerine az-çok benzer denebilecek olanlarıyla bile, mır mır söyleşirken, ayırdığı bölümde, Teori ve Politika’nın iki talihsiz yazarına bir varoş kahvesindeymişcesine haddini bildiriyor. Belli ki ciddi bir ayrılığımız olduğunu düşünüyor, ama bunu ifade etmenin psikolojik olan dışında bir yolunu henüz bulamadığını da gösteriyor.

Fikirleri değerlendirirken, özellikle bunlar yer ve konuma bağlı olmayan cinsten fikirler ise, yüz yüze baktıklarını görece uzak olduklarına nazaran bir tür ‘gözetme’ye çalışmanın da, ‘dışsal’ türden çeşitli etkileri bir yana, fikri soyutlamayı engellediği kanısındayız.

Yazıda öfke farkının dayanaklarını aramak nafile çaba. Bir yazı sahibinin kafasındakileri, sezgilerini, izlenimlerini, psikolojisini, kısaca söz konusu yazıda olmayan unsurları hesaba katmamız; görmemiz, bilmemiz, tahmin etmemiz mümkün olmadığı gibi, bunun için çaba sarfetmemiz bile usulen ve hukuken yanlış.

Gerçi Turan, “aynı şekilde yanıt vermek”ten söz ediyor, ama “eleştiri” konusu yazılara bakın, hakaret bir yana, tek bir kişisel eleştiriye rastlayamazsınız. Dikkatleri politik ya da teorik meselelerden kişilerin yaşına-başına, etnik kökenine, … çeken türden bir imaya bile rastlayamazsınız.

Ancak, sorun, bir yazarın dikkatsiz ve özensiz münferit yazısı olmaktan daha etraflı görünüyor. Meselenin, Sosyalist Politika’nın aynı sayısında yer verilen iki ayrı yazıyı (Haluk Savaş ve Metin Çulhaoğlu’nun) da okuduktan sonra, başlı başına hukuksal nitelikte ve Sosyalist Politika’nın birden fazla yazarına ilişkin olduğu kanaatine vardık. Hukuk, bir bakıma bir ayırma, ayrıyı gayrıyı belirlemedir. Bu anlamda, eğer uygun düşüyorsa, Sosyalist Politika’da bir hata olduğu düşüncesindeyiz. (Hukuk terimini ne anlamda kullandığımıza ilişkin bir örnek: Bir görüşmede M. Çulhaoğlu, Teori ve Politika’da yapılan bir hukuksal hata konusunda uyarmıştı. Söz konusu yazıda, Lenin’in bir sözü, Şerif Mardin’in bir kitabından aktarılıyordu.)

Sosyalist Politika sayfalarında bilme hukuku ihlalinin nasıl gerçekleştiğini, bir uç -kuşkuya yer yok; ‘uç’!- örnekle daha berrak bir şekilde gösterebiliriz. Epeydir bu türden bir örneğe rastlanmamış olduğunu ve elimizdekinin nadide bir parça olduğunu da biliyoruz. Haluk Savaş, Türkiye soluyla ilgili yazısında, engin bilgilerini ve kulağının yayılım alanını safça bir pervasızlıkla devreye sokuyor. (Bu kadar safça yazan birinin kötü niyetli olduğundan kesinlikle kuşkulanılamaz -ama böyle de yapılmaz ki!) Yazdıklarına ‘inanılacak’ olursa, H. Savaş, hangi legal yayının hangi örgüte ait olduğunu, hangi kişinin hangi illegal örgütte yer aldığını ve hangisiyle birleştiğini biliyor. Oysa, H. Savaş’ın bu türden bilgilere sahip olmasının imkan ve ihtimali yok; onu birileri bir güzel kandırmış!

Öte yandan, biz biliyoruz, eminiz; İ. K. Turan, Nihat Savur’un yaşını-başını, Melik Kara’nın etnik kökenini (‘hukuken’) bilemez. Böyle bir bilgi yoktur. Şimdi, “Hayır işte, biliyorum ve biliyorsam da yazarım” diye öfkeleniyordur muhtemelen; ama bizim dikkat çektiğimiz husus tam da bu. Kulağınıza çalınan söylentilere yazı kaynağı olarak itibar etmeyin.

Maazallah, İ. K. Turan’ın tükürük yağmuruyla korkuttuğu ve ağzına geleni esirgemediği N. Savur ile mertliğe davet ettiği ve -eğer bir kelime oyunu yapma zevkinin kurbanı olma durumu söz konusu değilse- “sosyalistlerin ve Kürtlerin yüzkarası” ilan ettiği M. Kara, ve Türkiye solunun itibarlı sosyalisti Metin Çulhaoğlu’dan “zırtapoz” küfrünü yiyen meçhul ve zavallı “Türk sosyalisti” artık iflah olmaz. (Benzetmek gibi olmasın, Perinçek’le Kürkçü’nün televizyon yayını sırasındaki kavgasından beri, argo sözleri pek duymuyorduk.) İtibar arttıkça muhataplara karşı bu türden dikkat yükümlülüğü artar, ve o türden dikkatsizlik hakkı azalır.

Sosyalist Politikacı arkadaşlara, yakın ahbaplar arasındaki bilme yordamını, yargılama tarzını ve konuşma dilini üçüncü şahıslarla ilişki alanından ayrı tutmaları yolunda dikkat çağrısı yapıyoruz. Sosyalist Politika yazarları, bilgilerini, niyetlerini, kızgınlıklarını ve ilişkilerini dağıtım mekanizmasını kontrol altına almanın bir yolunu bulmalılar.

Hal böyleyken, biz, Teori ve Politika’nın teorisist olduğunu, teori ile politikanın ayrılığı görüşünün ve savaşmayanlarla savaşanları ayırmasının yanlışlığını, politikayı yüzüne gözüne bulaştırmasını ve Kürt sorununa ilişkin ifade edilen görüşleri nasıl tartışabiliriz? Bunları elbette burada yapmayacağız. Bu yer o yer değildir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar