Ana SayfaArşivSayı 26Anarşizm ve Küreselleşme Karşıtı Hareket

Anarşizm ve Küreselleşme Karşıtı Hareket

Anarşizm ve Küreselleşme Karşıtı Hareket*

 

Barbara Epstein

Çeviri: Sina Güneyli

Bugünün genç radikal eylemcilerinin çoğu, özellikle küreselleşme karşıtı ve şirket karşıtı hareketlerin merkezinde olanlar, kendilerini anarşist olarak adlandırmaktadırlar. Fakat bu çevrelerde etkili olan entellektüel/felsefi perspektif, kendi başına anarşizmden daha çok anarşist bir duyarlık olarak betimlenebilir. Lenin’in ve Mao’nun yazılarını yutan altmışların Marksist radikallerinden farklı olarak, bugünün anarşist eylemcilerinin Bakunin’in yapıtları üzerinde çalışmaları olası değildir. Çağdaş genç radikal eylemciler için, anarşizm, plansız bir şekilde birlikte çalışan, kararların fikir birliği ile alındığı ilişki gruplarına dayanan merkezsizleştirilmiş bir örgütsel yapı anlamına gelir. Anarşizm; eşitlikçilik, bütün hiyerarşilere karşıtlık, otoriteden, özellikle devlet otoritesinden kuşkulanma, kendi değerlerine göre yaşama kararlılığı anlamlarına da gelir. Kendilerini anarşist olarak kabul eden genç radikal eylemcilerin hem şirketlere ve hem de kapitalizme karşı olmaları olasıdır. Çoğu, küçük, eşitlikçi topluluklara dayanan devletsiz bir toplum düşünür. Ancak, bazıları için toplumun geleceği açık bir soru olarak durmaktadır. Bunlar için anarşizm esasen örgütsel bir yapı olarak ve eşitlikçiliğe bir bağlılık olarak önemlidir. Anarşizm, stratejiden daha çok hakikatin ortaya çıkması çevresinde dönen bir politika biçimidir. Anarşizm kuşkusuz anda politikadır.

Anarşizmin ve Marksizmin bir antagonizma tarihi vardır. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında yazan Bakunin, işçi sınıfının devlet iktidarını kendini özgürleştirmek için kullanmayıp devleti ortadan kaldırması gerektiğini ileri sürmüştür. Sonradan, anarşistler, kitle ayaklanmalarını kışkırtmak üzere, suikast ve terör eylemlerine girişerek “eylem yoluyla propaganda”ya başlamışlardır.

Yirminci yüzyılın başlarında anarko-sendikalistler, sınıf mücadelesinin tırmanan mantığının bir sonucu olarak militan sendikacılığın bir devrime evrileceğine inanmışlardı. Marx (ve de Lenin), sosyalizmi inşa etmenin, devletin devrimci bir dönüşümünü (ve nihayetinde sınıfa dayalı devletin “kurutulmasını”) gerektireceğine dikkat çekmişti. Ancak, anarşistler, Marksistleri, pratikte devleti basitçe ele geçirilebilecek ve diğer amaçlarla kullanılabilecek bir araç olarak değerlendirmeye yönelmekle eleştirmişlerdir. Anarşistler devleti bir araç olarak değil, kimin elinde olursa olsun bir baskı aygıtı olarak görmüşlerdir. Stalinist deneyim bu eleştiriyi daha inanılır kılmıştır.

Bugünün genç eylemcilerinin anarşist kafa yapılarının, anarşistlerle Marksistler arasında çoğu on dokuzuncu yüzyıl sonlarında ve yirminci yüzyıl başlarında geçen teorik tartışmalarla görece az ilgisi vardır. Bu kafa yapısı, eşitlikçi ve otorite karşıtı bir perspektifle daha çok ilgilidir. Derin bir biçimde bireyci olan ve sosyalizmle uyumsuz olan anarşizm anlayışları vardır. Fakat, bunlar, Bakunin’in veya Kropotkin’in yazılarından daha çok Noam Chomsky ve Howard Zinn tarafından savunulan özgürlükçü sosyalizm ile ortaklaşan radikal eylemci çevrelerde etkili olan anarşizm biçimleri değildir. Bugünün anarşist eylemcileri ahlaki olarak sorumlu ve açıklayıcı bir politika akımından yararlanır.

Kısmen her ikisi de altmışların kültürel radikalizmi tarafından biçimlendirildiğinden, bu çağdaş anarşizm ile demokratik sosyalizm arasında önemli ölçüde örtüşme vardır. Sosyalistler ve çağdaş anarşistler sınıflı toplum eleştirisini ve eşitlikçiliğe bağlılığı paylaşırlar. Fakat iki dünya görüşü arasındaki antagonizma tarihi, aynı zamanda, pek çok Marksistin zihninde iki perspektifin neleri paylaştığını görmeyi zorlaştıran bir basmakalıp anarşizm yargısı yaratmıştır. Anarşizmin mutlak devlet düşmanlığı ve ahlaki saflık duruşunu benimseme eğilimi, onun, sosyalizme geçiş bir yana, eşitlikçi toplumsal değişme için geniş bir hareket tabanı olarak kullanışlılığını bile sınırlar. İktidara ilişkin konuşmak radikal politikanın bir parçasıdır veya olmalıdır, fakat strateji veya planlamanın yerini alamaz.

Marksistlerin küreselleşme karşıtı eylemcilerden öğrenebilecekleri şeyler de vardır. Onların anarşizmi, temelde ahlaki olan perspektifini, iktidarı zayıflatırken (yüze) görünür kılmaya niyetlenen eylemlerle ifade ederek ideoloji ve imgelemi birleştirir. Tarihsel olarak, anarşizm, sol için çok sık ihmal edilmiş olan bir ahlaki pusula sağlamıştır. Bugün, anarşizm genç eylemcileri çekiyor, Marksist sosyalizm çekemiyor veya en azından aynı sayıda çekemiyor. İzleyen sayfalar, bu çekimin nedenlerini anlamlandırma çabasıdır.

2.

Altmışların hareketlerinde, otuzların hareketlerinde olduğundan daha fazla gerçek anarşizm alıcılığı vardı. Otuzlarda, komünistler, radikal sendikacılar ve diğerleri emekçiler ve yoksullar adına devlet müdahalesi talep etmişler ve New Deal’i sola itmekte başarılı olmuşlardır. Solun devletin yöneliminde bir kaymayı talep ettiği ve kısmen başarılı olduğu bir bağlamda anarşizmin fazla bir yeri yoktu. Fakat altmışların hareketleri, açıklayıcı politika tarzıyla, genel olarak otoriteye ve özel olarak devlet iktidarına düşmanlıkla daha uyumlu olan sorunlarla sürükleniyordu. Altmışların eylemcilerinin görece azı kendisini anarşist veya ayrıca başka bir şey olarak isimlendirmiştir. Özellikle altmışların başlarında, pek çok eylemci bütün ideolojileri ve politik etiketleri reddetmiştir. Yine de, pek çok eylemci anarşizmle pek çok şeyi paylaşan bir politika tarzına yaklaşmıştı. Bunların çoğu, kendilerini hangi sol geleneğe en yakın hissettikleri sorulduğunda muhtemelen anarşizmin adını verecekti.

Güneydeki [ABD’nin güney eyaletleri] medeni haklar mücadelesi, demokratik değerlerle iktidardakilerin politikaları arasındaki uyuşmazlığa işaret ediyordu. Medeni haklar mücadelesi siyahlara oy kullanma hakkı sağlamış ve böylelikle esasen şiddetsiz doğrudan eylem yoluyla Güneyi dönüştürmüştür. Anarşist ideoloji medeni haklar hareketinin gelişiminde bir etken değildi. Fakat medeni haklar hareketini biçimlendiren pek çok Hıristiyanın inancı, politikaya derin ahlaki yaklaşımda ve bir taktik olarak doğrudan eylem üzerinde odaklanmakta anarşizmle ortaktı. Kuzeyde genç bir eylemci kuşağı medeni haklar hareketinden ilham aldı ve bu hareketin tarzını benimsemek istedi, fakat bunlar Hıristiyanlıkla özdeşleşemeyecek kadar sıkı laikti ve bunun yanı sıra pek çoğu Yahudiydi. Kuzeyde ortaya çıkan öğrenci hareketinde, Güneyli renklilerin (colors) Hıristiyan yönelimi, ahlaki tabanlı ve açıklama çevresinde dönme tarzlı bir politikaya dönüştü.

Erken Yeni Sol, medeni haklar hareketine benzer olarak, iktidardakilerin söyledikleriyle yaptıkları arasındaki boşlukla, özellikle Demokrat Parti’nin görünürdeki liberalizmiyle Soğuk Savaşla uğraşması arasındaki çelişkiyle ilgileniyordu. Vietnam’daki savaş, görece ılımlı bir liberalizm eleştirisini, liberal devleti düşman olarak kabul eden öfkeli bir radikalizme dönüştürdü. Altmışların sonlarında, politik protesto ile kültürel radikalizm, tüm otoritelerin ve tüm iktidar hiyerarşilerinin eleştirisi temelinde birbirine bağlandı. Anarşizm, diğer radikal ideolojilerin yanı sıra hareketin içine yayıldı. Anarşizmin nüfuzu, en çok, radikal feministler arasında, komün hareketinde ve muhtemelen Weather Underground’ta, ve savaş karşıtı hareketin şiddet kanadındaki diğer kesimler üzerinde etkiliydi.

Altmışların sonlarında, mesihçi bir ruh hali, zaferin her an gelebileceği duygusu harekete yayıldı. Bu, radikalizmi militanlığa eşitleme, militanlık standartlarını hızla yükseltme, militanlığı ve radikalizmi şiddete veya en azından şiddet kullanma tehdidine eşitleme eğilimiyle bağlantılıydı. Altmışların sonlarında ve yetmişlerin başlarında, hareket, savaşa ve savaşı üreten kültüre karşı hiddetle ve sahip olanların yeterli çaba ile hareketin başarabileceklerinin gerçekçi bir değerlendirmesi olarak kabul ettikleri çılgın doğal devrim fantezileriyle yayılmıştı. Gerçekte, hareketin eylemcileri çok seyrek olarak şiddete başvurmuşlardır. Fakat delilik gibi bir şey ortaya çıktı. Belki de, Vietnam Savaşının temsil ettiği devam eden uluslararası teröre bir tepki olarak, politik etkinliğin dışındaki pek çok insanı korkutan şiddet fantezileri harekete yayıldı. Altmış sonlarındaki ve yetmiş başlarındaki radikal hareket Vietnam’daki savaş sona erince hemen tümüyle dağıldı. Bu hareketin sonu, sevk işlemlerinin sona ermesiyle ve baby boom kuşağının üniversitelerden çıkışıyla hemen hemen çakıştı. Bunu, harekete katılmış olan pek çok genç insanın mesleğine geri dönme veya en azından geçimini sağlamanın istikrarlı bir yolunu bulma zamanının geldiği konusunda bir uyarı olarak aldığı ekonomideki bir gerileme izledi. İzleyen öğrenci kuşağı sayıca daha azdı, daha dikkatliydi ve hiçbir birleştirici nedenleri yoktu.

Yetmişlerin sonlarında, anarşizmden, pasifizmden, feminizmden ve çevrecilikten çıkan bir perspektiften etkilenen eylemciler, nükleer enerjiye karşı, diğer konulara yönelmeye devam edeceğini, en sonunda şiddetsiz bir devrim hareketine dönüşeceğini umdukları bir hareket başlattılar. Bunlar, İspanyol anarşizminin tarihinden ilişki grubu kavramını, Amerika Birleşik Devletleri medeni haklar hareketinden büyük ölçekli sivil itaatsizlik taktiğini, Quaker’lardan fikir birliği ile karar verme sürecini alarak ayırt edici bir politika tarzı oluşturdular. Kendini adlandırdığı isimle, ‘şiddetsiz doğrudan eylem hareketi’, nükleer enerjiye ve nükleer silahlara karşı kampanyalar yürüttü. Hareketin içinde yayılan anarşizm anlayışı, küçük, özerk gruplara dayanan eşitlikçi topluluklar talep ediyordu. Şiddete başvurmama ve fikir birliğiyle karar verme konusundaki kararlılık, hareketi, altmışların sonlarındaki savaş karşıtı hareketi uğraştıran problemlerden korumak üzere tasarlanmıştı. Ülkenin değişik yerlerindeki gruplar kamuoyunu önce nükleer endüstriye ve sonra silahlanma yarışına karşı harekete geçirmeye yardımcı olan büyük, dramatik protestolar gerçekleştirdiler ve küçük bir eylemci ordusu şiddetsiz sivil itaatsizlikte deneyim kazandı.

Kitlesel sivil itaatsizlik gösterileri hareketin bir işareti oldu ve bu taktiğin ötesine geçme yetersizliği bir engel durumuna geldi. Her kampanyada, o konuda tutuklanmakta gönüllü olan maksimum sayıda insan katılmış olduğundan sivil itaatsizlik protestolarının çapının yatay seyir izlediği bir noktaya ulaşıldı. Bu noktada, sivil itaatsizlik protestolarının tek başına nükleer enerji endüstrisini veya silahlanma yarışını sona erdiremeyeceği açığa çıkacaktı. Şiddetsiz doğrudan eylem hareketinin problemleri, fikir birliğiyle karar verme konusundaki bağlılıkla daha da ağırlaştı. Yetmişlerin sonlarında nükleer endüstrinin çöküşü ve seksenlerin ortalarında silahlanma yarışının şiddetinin azalması bu kampanyaları sona erdirdi.

3.

Şiddetsiz doğrudan eylem hareketinin geliştirdiği politik yaklaşım hareketin kendisinden daha uzun sürdü. İlerici hareketin içindeki eylemciler hareketin politika tarzının unsurlarını benimsediler. Günümüzdeki küreselleşme karşıtı hareketin kökeni, küçük özerk gruplara, fikir birliğiyle karar verme pratiğine ve kitlesel sivil itaatsizlik çevresinde dönen protesto tarzına dayanan bir yapıyı paylaşan şiddetsiz doğrudan eylem hareketine uzanmaktadır. Şiddetsiz doğrudan eylem hareketindeki her bir esas örgüt, büyük vaatlerle işe başladı, fakat, büyük ölçüde, fikir birliğiyle karar vermedeki ısrarla ve hareketin içinde liderliğin mevcudiyetini tanımaktaki isteksizlikle bağlantılı yapısal ve ideolojik katılıklar nedeniyle kısa zamanda çöküşe gitti. Bu durum, küreselleşme karşıtı hareketin karşısına şu soruyu çıkarmaktadır: Küreselleşme karşıtı hareket altmışların, yetmişlerin ve seksenlerin şiddetsiz doğrudan eylem hareketinin kaderini mi paylaşacaktır, yoksa değişen durumlarda gelişmesine imkan verecek esnekliği kazanacak mıdır?

Anarşist duyarlık Amerika Birleşik Devletleri tarihinde radikal geleneğe önemli katkılarda bulunmuştur. Bu duyarlık, bir eşitlik ve demokrasi ısrarı, politik çıkarlar uğruna ilkelerin zayıflatılmasına karşı bir direnişi geliştirmiştir. Anarşizm, hareketin değerlerinin pratiğe uygulanması ve bu değerlerle yönetilen toplulukların oluşturulması çabalarıyla ilişkilendirilmiştir. Anarşizm politik tiyatro ve sanatla, politik pratiğin bir unsuru olarak yaratıcılıkla da ilişkilendirilmiştir. Anarşizm, radikal politikanın sıkıcı olması gerekmediğinde ısrar etmiştir. Fakat, anarşist kafa yapısının, doktriner tarafı da, politik eylemin bağlamını veya olası sonuçlarını değerlendirmeme noktasına varana kadar ilkede ısrar etme eğilimi de vardır. Anarşist duyarlık, bu bakımdan, vicdanlarına göre davranmaya ve sonuçları Tanrıya bırakmaya inanan Hıristiyan radikallerinin bakış açısı ile bazı şeyleri paylaşır.

Anarşist politika anlayışının ahlaki mutlakçılığını bir toplumsal hareket bağlamında sürdürmek zordur. Mutlak iç eşitliği sağlamak güçtür. Hareketlerin liderlere gereksinmesi vardır. Liderlik karşıtı ideoloji liderleri ortadan kaldıramaz, fakat bir hareketi, liderleri olduğunu inkar etmeye sürükleyebilir, böylece liderlik rolünü benimseyenler üzerindeki demokratik kısıtlamaları zayıflatabilir, ve var olan liderler devam edemeyecek kadar yorulduklarında yeni lider yaratma araçlarının oluşumunu da engelleyebilir. Radikal feminizm içinde, bütün hiyerarşilerin baskıcı olduğu görüşü, liderlik sorumluluğu alanlara karşı saldırı düzenlenmesine neden olmuştur. Bu, hareketi zayıflatan bir sürü iç çatışmaya yol açmış ve liderlik rollerini üstlenmeye karşı bir isteksizlik yaratmıştır. Anarşist bir kafa yapısının egemen olduğu hareketler erkenden sönmeye meyillidir.

4.

Problemlerine rağmen, genç eylemciler arasında, özellikle genel olarak küreselleşme karşıtı hareket olarak adlandırılanlar arasında anarşizmin çekiciliği artmıştır. Bu betimleme tümüyle doğru değildir: hareketin esas ilgi merkezi küreselleşmeyi durdurmak olmayıp küreselleşmenin oluşma koşullarını dönüştürmektir, ve hareket yavaş yavaş yerel şirket karşıtı bir harekete dönüşmektedir. Hareketin daha iyi bir anlatımı, neoliberalizme veya ABD emperyalizmine ve ABD kaynaklı ulusötesi şirketlerin egemenliğine karşı bir hareket olarak betimlenmesidir. Fakat bunlar etkisiz sözlerdir. Dolayısıyla, ben de, pek çok insan gibi bunu küreselleşme karşıtı hareket olarak betimliyorum.

Bugüne kadar, küreselleşme karşıtı hareketin, en azından Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en dramatik anı, 1999 Kasım sonu ve Aralık başında Seattle’da Dünya Ticaret Örgütü’ne karşı düzenlenen hareketlilikti. Birbirini izleyen günlerde yapılan gösteriler dizisinde, sendikacıların ve hemen tümüyle liberal çevre örgütlerinin üyelerinin sayısı sivil itaatsizliğe katılan genç radikal eylemcilerin sayısından çok daha fazlaydı. Fakat, Dünya Ticaret Örgütü’nün toplantılarını abluka altına alan, polisle kavga eden, Seattle sokaklarını özgürleştiren, ve militanlıkları –solun görece dikkat çekmeyecek diğer türlerinden farklı olarak– medyanın dikkatini çeken genç radikallerdi. Seattle’da genç radikallerle sendikacılar ve liberal çevreciler arasında kurulan ittifak gevşekti, ve o zamandan bu yana daha da gevşemiştir. Küreselleşme karşıtı hareketi ileri itmiş olanlar genç radikallerdir.

Küreselleşme karşıtı hareket, Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası, ve var olan uluslararası düzeni destekleyen iki ana partiye karşı –Seattle’da ve başka yerlerde– gösterilere katılmış olan sayısız bireyi, grubu ve koalisyonu içerir. Küreselleşme karşıtı hareket, bu yarı kürede Amerika Serbest Ticaret Bölgesine karşı şimdi harekete geçmekte olan örgütleri –pek çoğu aynıdır– içerir. Bu hareket şirket karşıtı hareketle örtüşmektedir. Kötü koşullarda düşük ücretle işçi çalıştıran işyerlerine karşı, doğal çevrenin tahrip edilmesine karşı ve bir dizi diğer konu çevresinde faaliyet yürüten grupları içerir. Bu gruplar ulusötesi şirketlere ve bunların gelişmesini sağlayan neoliberal hükümet politikalarına karşıtlığı paylaşırlar. Bu hareketteki çekirdek eylemcilerin çoğu, en azından Amerika Birleşik Devletleri’ndekiler, onlu veya yirmili yaşlardaki gençlerdir. Küresel Borsa ve Uluslararası Küreselleşme Forumu gibi örgütlerle ilişkili entellektüellerin ve eylemcilerin de içinde olduğu daha yaşlı insanlar da harekete katılmışlardır. Üniversite kampuslarında Asgari Geçim Ücreti Kampanyası gibi şirket karşıtı mücadelelere katılan pek çok eylemci kendisini bu hareketin bir parçası olarak görmektedir. Ve bu hareketin emek hareketiyle önemli bağlantıları vardır. Hareketin pek çok eylemcisi beyazdır ve kültürel orta sınıftandır, fakat bu, Latinlerin, özellikle Amerika Serbest Ticaret Bölgesine karşı kampanyayla bağlantılı olarak artan katılımıyla değişmektedir.

Hareketin içinde kendini anarşist olarak görmeyen pek çok kişi bulunmaktadır. Bunların arasında, anarşizmin esas etken olmadığı uluslararası dayanışma/antiemperyalist hareket gibi diğer ideolojik eğilimli hareketlerde deneyim kazanmış bazı yaşlı entellektüeller -bazı genç eylemciler de- vardır. Kendilerini herhangi bir ideolojik duruşla özdeşleştirmeyen eylemciler vardır. Yine de anarşizm hareketteki egemen perspektiftir. Hareket, hareketin eylemcilerince anarşist olarak anlaşılan çizgilerde örgütlenmiştir, esasen, özel eylemler ve diğer projeler için plansız bir şekilde kuvvetlere katılan küçük gruplardan oluşmuştur. Hareketin eylemcileri bu örgütlenme biçimini anarşist olarak adlandırmaktadırlar. Hareket, hem kendisini anarşist olarak adlandıran ve hem de adlandırmayacak olan pek çok kişi tarafından desteklenmektedir. Gazeteci Naomi Klein, The Nation’da çıkan bir hareket savunusunda, bu örgütlenme biçiminin, hareketin çok farklı tarzları, taktikleri ve amaçları içermesine izin verdiğine, ve internetin çeşitli grupları birbirine bağlamak için mükemmel bir ortam olduğuna dikkat çekmektedir. Hareketin en büyük taktik gücünün bir sivrisinek sürüsüne benzerliği olduğunu ileri sürmektedir. Bu anarşist örgütlenme biçimi, bazı açılardan fikir ayrılığında olan grupların ortak amaçlar çerçevesinde işbirliği yapmasını olanaklı kılar. 2001 Mayısında Quebec’deki gösterilerde ilişki grupları, şiddete katılmaktaki veya hoş görmekteki istekliliklerine göre tanımlanan, şiddete başvurmamaya kararlı olanlardan “geleneksel olmayan taktikleri” kullanmaya niyetlenenlere kadar sıralanan sektörler oluşturdular. Bu yapı, başka türlü aynı gösteriye katılamayacak olan grupların birleştirilmesini olanaklı kılmıştır.

Küreselleşme karşıtı harekette, muhtemelen, bir dünya görüşü olarak anarşizmden çok, hareketin kültürünün ve örgütsel yapısının çektiği pek çok insan vardır. Yine de anarşizm, Eski Sol ve Sovyetler Birliği ile ilişkili radikalizm türüne bir alternatif olarak çekicidir. Küreselleşme karşıtı hareketin içindeki pek çok eylemci işçi sınıfını toplumsal değişmenin başat gücü olarak görmemektedir. Hareketin eylemcileri, anarşizmi, militan, kızgın protestoyla, sıradan insanlarla, lidersiz demokrasiyle, ve gevşek bağlı küçük ölçekli topluluk anlayışıyla ilişkilendirir. Kendilerini anarşizmle özdeşleştiren eylemciler genellikle antikapitalisttir; bunların arasında bazıları kendisini sosyalist (özgürlükçü türden olduğu varsayılabilir) olarak da adlandırır, bazıları adlandırmaz. Anarşizm, daha iyi bir toplum için yasaklamalarının oldukça belirsiz olmasının, ve aynı zamanda, hem sınıf sömürüsüne karşı Marksizmin protestosunu ve hem de bireysel hak ihlallerine karşı liberalizmin kızgınlığını birleştirmesine izin veren belli bir entellektüel bulanıklığın birleşik avantajına sahiptir. Pek çok hareket eylemcisinin anarşizmini “steroitlerdeki liberalizm” –yani, liberal değerleri, insan haklarını, özgür konuşmayı, çeşitliliği desteklerler; ve bu eylemciler militan olarak böyledirler– olarak betimleyen bir küreselleşme karşıtı eylemciyle konuştum.

Küreselleşme karşıtı hareketin esas hedefi kapitalizm değil, şirket gücüdür, fakat bu perspektifler birbirini zorunlu olarak dışlamaz. Bazı eylemciler, insan ve çevre haklarına uymaya zorlanarak şirketlerin düzenlenmesini istemektedirler; bazıları şirketlerin ortadan kaldırılmasını istemektedir. Bu amaçlar zorunlu olarak uyumsuz değildir. Şirketlere yüklenmek istenen sınırlamaların nasıl tanımlandığına bağlı olarak, düzenleme ve ortadan kaldırma arasındaki çizgi buharlaşabilir. Hareketin içinde, özellikle daha radikal, daha genç insanlar arasında nihai hedefi kapitalizm olan eylemciler vardır. Altmışların sonlarında şu ya da bu Marksizm anlayışını benimsemiş olan radikal eylemcilerin çoğu, sosyalist bir perspektife uymayan fikirleri düşünmekte isteksizdi. Küreselleşme karşıtı hareketin içindeki radikal eylemciler ideolojiye karşı daha akışkan bir yaklaşıma sahip olma eğilimindedir. Anarşist örgütlenme biçimlerini tercih etmelerine, ve bazılarının gelecekteki bir toplum için anarşist görüşler taşımasına rağmen, küresel politik ekonominin Marksist yönelimli değerlendirmelerini okumaları muhtemeldir. Hareketin merkezsizleştirilmiş biçimi ve bir dizi perspektife fırsat tanımaktaki kararlılığı belli bir perspektif esnekliği sağlar. Eylemciler değişik bakış açıları arasında gidip gelebilirler, ikircikli davranabilirler, veya anarşizmin, Marksizmin ve liberalizmin öğelerini birleştirebilirler. Bu, ideolojik yaratıcılığa yol açabilir. Daha titiz bir incelemeyle uyumsuz oldukları gösterilebilecek olan çeşitli konumlarda aynı anda bulunma alışkanlığına da yol açabilir.

Hareket içindeki en hararetli tartışma şiddet sorunu üzerinedir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki küreselleşme karşıtı harekette şiddet üzerine tartışma, mülkiyete karşı şiddetle ve polis şiddetini kışkırtma tehlikesiyle ilgilidir. Seattle’da, sonradan kendilerini Kara Blok olarak ifade eden siyah giyimli genç insanlar grubu, protestocuların ve polisin kontrol etmekte yarıştığı kent merkezinde camları kırdı ve hedef alınan şirket mülkiyetlerini tahrip etti. Bu saldırılar protestonun örgütleyicilerini hazırlıksız yakaladı ve genel olarak protestoculara karşı daha fazla polis şiddeti kullanılmasına neden oldu. Şiddete başvurmayan bazı protestocular camları kıranları engellemeye çalıştılar. Gösteriden sonra bazı protestocular, hareketin bir bütün olarak saygınlığını düşürdüğünü, ve taktiklerin özerk olarak hareket eden küçük gruplarca değil demokratik olarak kararlaştırılması gerektiğini ileri sürerek şiddeti mahkum ettiler. Diğerleri cam kırmanın ve bunun neden olduğu polis şiddetinin medyanın dikkatini çektiğini ve gösteriye başka şekilde kazanamayacağı bir önem kazandırdığını ileri sürdüler. İzleyen gösterilerde bazıları mülkiyete karşı biraz şiddeti kabul etmeye daha fazla istekli olurlarken Kara Blok ve benzer yaklaşıma sahip olan diğerleri hareketle daha fazla bütünleştiler ve eylemlerini uyarladılar.

Amerika Birleşik Devletleri’nde küreselleşme karşıtı hareketin içinde, insanlara karşı şiddeti savunan veya düzenli olarak uygulayan hiçbir kesiminin olmadığı gerçeği ABD hareketini Avrupa’daki hareketten ayırır. Prag’daki ve diğer Avrupa şehirlerindeki gösterilerde polise saldırılar olmuştur, ve hareketin herhangi bir esaslı hareketliliğinin bir parçası olarak bu tür saldırılar beklenmek durumundadır.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki, insanlara karşı şiddetin dışlandığı, şiddet konusundaki tartışma bağlamında, şiddet taraftarlarıyla şiddeti belli durumlarda savunmaya istekli olanlar arasındaki farklar açık değildir. Seksenlerin başlarında eylemciler, özellikle dindar eylemciler, şiddetsiz doğrudan eylemin bir parçası olarak füzeleri tahrip etmeye girişmek gibi şeyler yaptılar. Mülkiyetin tahrip edilmesi şiddete başvurmayan bir politikanın parçası olabilir. Vietnam savaşı sırasında, pasifist ve eski Katolik papaz olan Daniel ve Philip Berrigan sevk merkezlerine saldırılar düzenlediler, üzerine kan akıtarak ve bir keresinde ev yapımı napalm kullanarak sevk dosyalarını tahrip ettiler. Seksenlerde, Berrigan’lar ve diğer Hıristiyan pasifistleri, bir Sabandemiri Eylemleri dizisinde, silah üreten fabrikaları istila ettiler ve füzelere çekiçle ve çıplak ellerle saldırdılar. Bana, küreselleşme karşıtı harekette şiddet üzerine güncel tartışmanın önemi, mülkiyete karşı şiddet karşıtlarının yaygınlaşıp yaygınlaşamamasından çok hareketin kendisine ne tür etik kurallar koyacağında yatıyormuş gibi geliyor. Önemli olan, hareketin hiddet ifade etmek için hiddet ifade etme görüntüsünü mü yoksa etik bir anlayış uyarınca eylemenin görüntüsünü mü yerleştireceğidir.

5.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki geleneksel sosyalist sol, şimdi, çoğunlukla çeşitli dergilerden, birkaç tane yıllık konferanstan, az sayıda entellektüelden oluşmaktadır. Solun yeniden canlanma umudu küreselleşme karşıtı harekette ve bu hareketin çekirdeğindeki genç radikal eylemcilerde yatıyor görünmektedir. Küreselleşme karşıtı hareketin bunun gerektirdiği şekilde genişleyemeyebileceğinden korkmak için nedenler vardır. Bir sivrisinek sürüsü iktidarı taciz etmek, düzgün işleyişini bozmak ve böylece iktidarı görünür kılmak için iyidir. Fakat, muhtemelen, sivrisinek rolünü üstlenmek isteyen insan sayısı sınırlıdır. İktidar yapılarını dönüştürme yeteneğine sahip olan bir hareket, pek çoğu muhtemelen şimdi küreselleşme karşıtı harekette olduğundan daha kararlı ve daha uzun süreli örgütlenme biçimleri gerektirecek olan ittifaklara girmek zorunda kalacaktır. Böylesi yapıların yokluğu, pek çok renklinin küreselleşme karşıtı harekete girme konusundaki isteksizliğinin nedenlerinden biridir. Küreselleşme karşıtı hareket pek çok sendika eylemcisiyle iyi ilişkiler geliştirmiş olmakla birlikte, şimdi olduğundan daha sağlam karar verme ve sorumluluk alma mekanizmaları olmaksızın, emekle küreselleşme karşıtı hareket arasında sağlam bir ittifak düşünmek zordur. Küreselleşme karşıtı hareketle renkli ve emek örgütlerinin bir ittifakı, renkli ve emek örgütlerinde esaslı bir politik kaymayı gerektirir. Fakat bu, muhtemelen küreselleşme karşıtı hareketin eylemcilerinin bürokrasi karşıtı ve hiyerarşi karşıtı ilkelerini biraz gevşetmesini de gerektirecektir.

Birkaç onyıldır radikalizm, Amerika Birleşik Devletleri’nde kötü durumdadır, sayısız örgütlenme projelerinde vardır fakat odaklanma ve hızdan yoksundur. Küreselleşme karşıtı hareket odaklanma ve hız sağlamakta, solun yeniden canlandırılması için son iki onyıl boyunca diğer herhangi bir hareketin vaat ettiğinden daha fazla umut vaat etmektedir. Küreselleşme karşıtı hareketin çekirdek eylemcileri arasında yaygın olan radikal ideoloji yumuşak ve akışkan bir anarşizm biçimini temsil eder. Bu ideoloji Marksist politik ekonomiye açıktır, küçük ölçekli toplulukları tercih eder fakat daha büyük topluluklara olan gereksinmeyi de zorunlu olarak dışlamaz, otorite yapılarından, özellikle devletten kuşkulanır, fakat bir biçimde devlet iktidarının gerekliliğini zorunlu olarak inkar etmez. “Gerçekten var olan” anarşizm değişmiştir ve “gerçekten var olan” Marksizm de değişmiştir. Altmışların hareketlerine katılmış olan Marksistler, toplumsal ve kültürel eşitliğin, ve günü kendi değerlerine uygun olarak yaşamanın önemi konusunda önceki Marksist eylemci kuşaklarının pek çok üyesinin duyduğundan daha kuvvetli bir şükran duyma eğilimindedirler. Neoliberalizme ve ulusötesi şirket düzenine karşı mücadeleden solun yeni bir paradigması çıkarsa, bu paradigma muhtemelen Marksist çözümleme öğelerini içerdiği gibi anarşist duyarlık öğelerini de içerecektir.

 




* Barbara Epstein, “Anarchism and the Anti-Globalization Movement”, Monthly Review, September 2001, vol. 53, no. 4. Yazının, ayrıntılı bir şekilde ABD deneyimini anlatan 1. numaralı bölümüne çeviride yer verilmedi.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar