Ana SayfaKürsüİzmir Grevi Üzerine Sol Eleştirinin Eleştirisi

İzmir Grevi Üzerine Sol Eleştirinin Eleştirisi

TvP’de dün, Eyüp Eser’in İzmir Grevi’ne dair sol ve devrimci harekete mensup örgütlerin aldığı tutumu eleştiren bir yazısı yayınlandı. Bu yazının doğru bir perspektifle yanlış argümanlar sunduğunu ifade etmeye çalışacağız.

Yazıda sol parti ve hareketlerin eylemi bir sendikadan farklı şekilde algılamadığı söylenmiş. Doğru söze ne denir! Ancak bu grupların işçicilik tartışmasını bilmediği varsayılmamalıdır. Ama işçiciliğe ilişkin onca bilgi, işçiciliğin kendini göstereceği umulan bir pratik karşısında buharlaşmakta, yerini sol popülist bir ezber almakta. Denebilir ki Türkiye sol hareketinin tarihi boyunca buna aykırı bir örnek bile yoktur. İşçi bir eylem yapıyorsa sorgusuz sualsiz ardında durmuştur sol. İçeriğinden bağımsız bir bakışla bile bunun politik bir tavırdan çok kutsal bir izleği takip etmek olduğu söylenebilir.

Yazıda, işçiciliği bilinen sol örgütler eleştiriden muaf tutulmuş. Bu örgütlerden başka bir şey beklemenin yersiz olduğu gerekçesiyle… Ancak bunu esas alırsak, yazının kimseyi eleştiremeyeceğini de söylemek zorundayız, çünkü bu pratik sorun sırasında hiçbir sol örgütün tavrı farklı değildi. Kaldı ki, işçici bile olsa bir örgüt iktidar için mücadele veriyorsa eleştiriden azade değildir.

Eyüp Eser’in, Lenin’in ünlü “rubleye kopek eklemek” sözünde simgelenen tartışmayı gündeme getirmesi isabetli olmuş. Hatta Lenin’in burada “elitist” bir konumda olduğunu kinayeyle ifade etmiş. Lenin, sosyalizm teorisinin mülk sahibi sınıfların eğitim görmüş temsilcileri tarafından geliştirildiğini, Marx ve Engels’in de burjuva aydın katmanından geldiğini vurgular.

Ancak bize göre, burada Lenin sosyalizm teorisinin geliştirilmesinden bahsediyor, bir başka ifadeyle politik mücadeleyi konu etmiyor. Lenin’in politik mücadele söz konusu olunca aydınlar ile işçiler bir yana halkın tüm kesimlerinin ileri unsurlarından güç devşirmeye çabaladığı çok açıktır. Üstelik, o zamanki genç Lenin, bunu o vakte kadar Marksizm olarak bilinen şeyi de karşısına almayı göze alarak yapmıştır. “Elitist” Lenin’in görüşünü Ne Yapmalı?’dan izleyelim:

“Ama sosyal-demokrat işçi, devrimci işçi, elle tutulur sonuçlar vaat eden istemler vb. uğruna mücadele konusundaki gevezelikleri öfkeyle reddedecektir, çünkü o, bunun, eski türkünün, rubleye bir kopek ekleme türküsünün yeni biçimde ifade edilmesinden başka bir şey olmadığını anlayacaktır. Ve bu işçi, Raboçaya Mısil ve Raboçeye Dyelo’dan kendisine akıl öğretmeye gelenlere şöyle diyecektir: bizim kendi başımıza pekâlâ üstesinden geleceğimiz bir işe böyle aşırı gayretkeşlikle karışmakla, kendinizi boş yere meşgul ediyorsunuz ve asıl görevlerinizden kaçıyorsunuz baylar.” (Ne Yapmalı, Eriş Yay., 5. Baskı, s. 93)

Lenin aydınların işçiciliğine karşı yine bir işçiyi konuşturuyor! Politik olanı ekonomik olanın önüne koyuyor. Günlük bir ekonomik sorunun politik bağlamı olmadıkça partinin işi olmadığını net şekilde ifade ediyor.

Ona göre bu sorun örgütü bölecek ölçüde önemlidir:

“Aramızdaki görüş ayrılığının kaynağı nerede idi? Ekonomistlerin hem örgüt, hem de siyaset sorunlarında durmadan sosyal-demokrasiden trade-unionculuğa kaymakta oldukları gerçeğindeydi. Sosyal-demokrasinin siyasal mücadelesi, işçilerin işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadelesinden çok daha geniş ve karmaşık bir mücadeledir.” (Ne Yapmalı?, s. 111)

Yeri gelmişken, Lenin’in −Kautsky’den devraldığı− “dışardan bilinç taşıma” argümanının, bir doğrultuyu ifade etse de, bugün için vulgar bir anlama büründüğünü belirtmek gerekir. Nitekim Rusya’da devrim işçilerin sosyalist bir bilince erişmeleriyle değil, politik olaylardaki güç ilişkilerinin işçiler dahil toplum kesimlerinde yansımasıyla oldu. O fırtınalı günlerde birkaç gün içinde fikir değiştiren toplulukların bilinç değişimi yaşadığını sanmak saflık olur. Bu olgu dışardan bilinç taşımak şeklinde tek yanlı bir görüşe sığdırılamayacak denli karmaşıktır.

Ne kadar önemli olursa olsun, dünya sosyalist hareketinin kaderini belirleyen bu görüşleri bir kez olsun akla getirmeden, her grevde mavi boncuk bulmanın Türkiye sol hareketinin olgun, bağımsız, gelişkin bir karakterden uzaklığını ortaya koyduğu açık olmalı.

Eser’e göre, sol hareketin grevin yanında yer almasının gerekçesi ahlaki. Oysa buna ahlaki bir tutum demek zor. Ahlaki tutum ile İzmir’de belediyenin kronik şekilde görülen yetersizliğini eleştirmek de mümkün. Oysa, İzmir grevi somutunda sol hareket ahlaki bir tutum almamıştır. Hatta hiçbir tutum almamıştır desek yeridir. Tutum, bir olay karşısında bir öznenin seçenekler arasında yaptığı bir tercihi ifade eder. Sol ve devrimci hareketin böyle bir iç süreç yaşadığı söylenemez. Sol hareket, İzmir Belediye işçileri grevinde, bir olaya ilişkin özgül bir tutumdan çok, elinde hazır olan tespihle ezberlediği duaları terennüm etmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar

Silahlara Veda

“Vasat Ümmet” – III

Bayram Ola