Ana SayfaGüncel YazılarÇin Yoksul Ülkelere Borç Tuzağı mı Kuruyor?

Çin Yoksul Ülkelere Borç Tuzağı mı Kuruyor?

27 Mayıs günü Lowy Institute tarafından yayınlanan bir çalışma, Batı basınında büyük yankı buldu. Avustralya ve İsrail vatandaşı milyarder bir iş adamı tarafından 2003 yılında kurulan enstitünün çalışmasında, “dünyanın en yoksul 75 ülkesinin, 2025 yılında Çin’e toplam, rekor bir rakam olan, 22 milyar dolar borç ödeyeceği”[1] belirtiliyor. Enstitü, söz konusu yoksul ülkelerin faiz oranlarını ödeyebilmek için eğitim ve sağlık harcamalarını kısmak zorunda kalmalarına yönelik endişelerini ifade ediyor.

Çalışma ve ona yer veren medya, sonuçları son yıllarda sıkça duyduğumuz bir terimle bağlantılandırıyor: “Çin’in borç tuzağı diplomasisi”. 2017’den beri dolaşımda olan bu terim, yoksul ülkelere büyük miktarlarda verdiği borcun ödenememesi durumunda Çin’in bu ülkelerin zenginliklerine (limanlar, madenler vs.) el koymayı hedeflemesini ifade ediyor.

Tahsilat zamanının gelmesiyle söz konusu 75 ülkenin zorlu bir on yıla girmekte olduğu ve kalkınma gayretlerinin darbe alacağına ilişkin adı geçen çalışma tarafından öne sürülen tezin somut bir karşılığı olup olmadığını izleyerek öğreneceğiz. Çin’in emperyalist olmadığı ya da olduğu tartışmasını yürütenler bakımından, bu ülkenin dünyanın geri kalanıyla ilişkilerine dair somut ve güncel gelişmeleri yakından takip etmek, kuşkusuz, bir yükümlülük. Ne var ki “Çin emperyalizmi” fikrinin ekseriyetle Lowy Institute türünden kuruluşların verilerine dayanıyor olması, bu fikrin gerçeklikten ziyade ideolojik bir mit teşkil ettiği kanısını güçlendiriyor.

Johns Hopkins Üniversitesinde politik iktisat profesörü ve Afrika Çin’i Besleyecek mi? (2015) ile Ejderhanın Hediyesi: Çin’in Afrika’daki Gerçek Hikâyesi (2009) kitaplarının yazarı olan Deborah Bräutigam, “Çin’in borç tuzağı diplomasisi” formülünü bir mem (İngilizce’de meme) olarak tarif ediyor. Mem, özellikle internet aracılığıyla geniş kitlelere ulaşan, bir başka moda terimle “viral olan”, görsel, video ya da ifade anlamına geliyor. Bräutigam “Çin’in borç tuzağı diplomasisi’ formülünün, bir internet memininkini tıpatıp andıran hikâyesini, “‘Çin’in Borç Tuzağı Diplomasisi’ne Eleştirel bir Bakış: Bir Memin Yükselişi” başlıklı makalesinde şöyle anlatıyor[2]:

“23 Ocak 2017’de, Çin’in borç tuzağı diplomasisi memi, kuzey Hindistan’daki bir think tank’te ortaya çıktı. Harvard Üniversitesi’nden iki yüksek lisans öğrencisi, bir makalelerinde bu meme yer verdiler ve bunu Çin’in ‘borç defteri diplomasisi’ olarak nitelendirdiler. Bu makale, The Guardian, New York Times ve diğer büyük medya kuruluşları tarafından Çin’in kötü niyetli amaçlarının akademik kanıtı olarak coşkuyla kaynak gösterildi. Mem, Washington DC’de kök salmaya başladı; sonra Delhi’nin ötesine, Japonya’ya, Beltway boyunca yayıldı ve ardından New York Times’a geri döndü. ABD Dışişleri Bakanı tarafından ısrarla tekrarlanarak yaygınlaştırıldı, yavaşça istihbarat çevrelerine sızdı, ABD Kongresi’nin üzerinde dolaştı ve Pentagon’da yerini aldı. […] Kasım 2018’e gelindiğinde Google’da bu anahtar kelimelerle yapılan bir arama 0,52 saniyede 1.990.000 sonuç veriyordu. Bu fikir, sağduyusal bir bilgi halini aldı ve derin bir tarihsel gerçek olarak algılanmaya başladı.”

Bräutigam, Çin’in Afrika’daki faaliyetlerinin, özellikle 2006 yılından itibaren Batı’nın dikkatini çektiğini belirtiyor. Bu tarihten itibaren, Batılı siyaset ve medya elitleri, son derece rahatsız oldukları Çin-Afrika ilişkileri karşısında özel bir ideolojik kampanya başlatmış gibi duruyor: “Çinliler düzinelerce hastane inşa etse de, Angola’da olduğu gibi birinde çatlak oluşursa veya Zambiya’da olduğu gibi bir yolun virajında çökme olursa, bu tekil örneklerden hareketle tüm Çin inşaatlarının kalitesiz olduğu izlenimi yaygınlaştırılırdı.”

2011 yılında Hillary Clinton, Afrikalıları “yeni sömürgecilik” konusunda uyarmak için Afrika’ya gitmiş; 2018’de Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ise, Çin’in Afrika’yı bağımlılık ve borç batağına mahkûm ettiğini söylemişti.

Çin’le ekonomik anlaşmalar yaparak Batı’nın tüylerini diken diken edenler Afrika ülkeleriyle sınırlı değil. 2013 yılında Çin tarafından başlatılan ve küresel bir altyapı inşa stratejisi olan Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi (Belt and Road Initiative – BRI) Çin ile yaklaşık 150 ülke arasında altyapı inşasına yönelik işbirliği öngörüyor. İşte yukarıda bahsi geçen, Çin tarafından borç batağına saplandığı öne sürülen 75 yoksul ülkenin önemli bir kısmı bu inisiyatif kapsamında Çin’den borç aldılar. Batılı egemenler, tıpkı Çin-Afrika ilişkileri konusunda yaptıkları gibi, Kuşak Yolkapsamındaki faaliyetleri de Çin’in emperyalist hâkimiyet projesi olarak sunmak için azılı bir kampanya yürütüyorlar.

Burada amacımız elbette Batı emperyalizminin iddialarına yanıt vermek değil. Emperyalizmin ideolojik kanallarıyla, argüman ve verilere dayalı bir tartışma yürütmek abes olacaktır. Fakat Lowy Institute gibi emperyalizmin kurumlarından yayılan iddialar, Bräutigam’ın tarif ettiği süreçlerle “tarafsız ve sağduyusal bilgi” statüsü kazanarak dolaşıma girmekte ve nihayetinde sol zihinlere de tecavüz etmektedir. Haliyle, bu “tarafsız bilgiler”in kimlerin fabrikasyonu olduğunu göstermek ve olayların iç yüzünü tartışmak solun zihinsel terbiyesi bakımından bir sorumluluk halini almaktadır.

Bräutigam’ın makalesi Afrika ülkeleri, Venezuela ve Sri Lanka (Hambantota limanının Çinli bir şirkete satılması) örneklerini inceliyor ve bunların her birinde, olayların gelişim seyrinin, Çin’in borçlandırma yoluyla ülke mal varlıklarını ele geçirme gibi bir niyet gütmediğini düşündürecek tarzda olduğunu ortaya koyuyor. Kaynağını paylaştığımız makale, konuyla ilgilenenler için değerli ve detaylı veriler sunacaktır. Biz burada makalenin Afrika-Çin ilişkilerine dair kimi verilerini özetlemekle yetinelim.

Bräutigam’ın da bünyesinde hocalık yaptığı Johns Hopkins Üniversitesi’ndeki Çin-Afrika Araştırma İnisiyatifi, Çin’in Afrika’ya verdiği binden fazla krediyi inceleyerek belirli sonuçlara ulaşmış. Bu sonuçlara göre Çin’in kasıtlı olarak bir ülkeyi borca batırıp varlıklarını ele geçirmesi türünden örneklere bugüne kadar hiç rastlanmamış. Sonuçlar ayrıca, Çin’in 2000 ve 2019 yılları arasında 3,4 milyon dolar tutarında borcu sildiğini ve herhangi bir mal varlığını ele geçirmeksizin 15 milyon dolar tutarında borcu finanse ettiğini ortaya koyuyor. Çin’den en fazla borç alan ülkelerden olan Angola ise borcunu petrolü ile ödüyor. Çin’in başka ülkeleri borç tuzağına düşürmeyi hedeflemeden, −hayır işlemek için değil− kendi ticari ihtiyaçlarını gözettiği için alışveriş yaptığı ya da kredi verdiği tezini destekleyenler bakımından bu veriler herhangi bir pürüz çıkarmıyor. Bu noktada, Çin’in yaklaşımının, Sovyetler Birliği’nin ideolojik ve politik etkileşimi ticari ihtiyacın önünde tutan yaklaşımından radikal farklılığı Marksistlerin elbette dikkatini çekecektir. Fakat ana sorumuzun, Çin’in bir tür borç emperyalizmi inşa edip etmediği olduğunu hatırlarsak, söz konusu verilerin hayır cevabını desteklediğini kabul etmek durumundayız.


[1] https://www.theguardian.com/world/2025/may/27/poorest-750-nations-face-tidal-wave-of-debt-repayments-to-china-in-2025-study-warns

[2] Deborah Brautigam. “A critical look at Chinese ‘debt-trap diplomacy’: the rise of a meme”. AREA DEVELOPMENT AND POLICY. 2020, VOL.5, NO.1

https://www.researchgate.net/publication/337816614_A_critical_look_at_Chinese_’debt-trap_diplomacy’_the_rise_of_a_meme
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar