
Sunuş
Birkaç gün sonra, İbrahim Kaypakkaya’nın öldürüldüğü 18 Mayıslardan birini daha yaşayacağız. Kaypakkaya’nın yapıtının Türkiye’de devrim için özgülleştirilme süreci bitmedi. Bu tamamen onun yapıtının izinde olanların omuzlarında.
Önderimiz Kaypakkaya’nın anısına, Metin Kayaoğlu’nun İbrahim Kaypakkaya: Devrimci Diyalektik kitabından bir bölümün başlangıç kısmını paylaşıyoruz.
*
Eğri oturup doğru konuşalım. İbrahim Kaypakkaya adı, genel olarak sol çevrelerde rahatsızlık konusu olagelmiştir. Hakikaten, onda rahatsız edici, huzursuz edici, bozucu bir şeyler vardır. Ancak yiğit ölmüştür ve hakkını verelim; Kaypakkaya sol hareketin genel manzarasından fazlasıyla rahatsız olduğu için rahatsız ediciydi.
Kaypakkaya’nın rahatsızlığı neydi? Birkaç örnek üzerinden göstermeye çalışalım.
1927 yılında yargıcın sorusu üzerine TKP lideri Şefik Hüsnü şöyle diyordu: “Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun [Anayasanın] ilk maddesi milletin hâkimiyetini mutlak bir surette kabul eder. Bu hâkimiyeti komünistler herkesden evvel arzu ediyorlar. Ben, komünist olmakla Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun tamamî-i tatbikini [tam olarak uygulanmasını] isteyen bir ferdim.”
1968’de TİP lideri Behice Boran’a göre, “Anayasa kapitalizmi reddetmektedir, kapitalist yoldan kalkınmaya kapalıdır, sosyalizme ise açıktır. Getirdiği tam bir sosyalist düzen değildir, ama toplumun sosyalist yönde gelişmesine açıktır.” 1970 yılının sonlarında, TİP yöneticileri, silahlı mücadelenin siyasi mücadelenin biçimlerinden biri olduğunu, ama Anayasa barışçı yollardan sosyalizme geçişe olanak verdiğinden buna gerek olmadığını söylüyordu.
Şu sözler de 1971’deki yargılamada THKP lideri Mahir Çayan’a aitti: “Eylemlerimizin hedefi, 27 Mayıs Anayasasını ihlal etmek değil, tam tersine ihlal edilmiş, fiilen işlemez hale getirilmiş 27 Mayıs Anayasasının öngördüğü nizamı tesis etmektir. 27 Mayıs Anayasası milli ve demokratik nizamı öngörmektedir. […] Hâkim sınıflar 27 Mayıs Anayasasını fiilen işlemez hale getirerek, her çeşit gayri hukuki tedbirlere başvurmuştur. Bizler de bu şartlar altında 27 Mayıs Anayasasının öngördüğü milli ve demokratik nizamı tesis etmek amacıyla başka hiçbir yol kalmadığı için silaha başvurduk.”
THKO’lu devrimcilerin 1971’deki ortak savunmalarında şöyle deniyordu: “Bizler Amerikan emperyalizmine karşı mücadeleyi ilk şart gördüğümüz, bu işin de mutlaka silahla kazanılacağına inandığımız için silaha sarıldık. Tek amacımız budur; bunun için Nurhak Dağlarında mücadeleye başladık. Yoksa Anayasa’yı ortadan kaldırmak için değil… Emperyalizme karşı mücadele suç değildir. Silahlı mücadele ise Anayasa’yı ihlal değildir.”
Bunların cımbızla seçilen, bağlamından koparılan örnekler olduğu, ya da aynı dönemde bunlara çok aykırı şeyler söyleyen örgüt ve kimseler olduğu hiç sanılmasın.
Düşman
İşte bu sözlerden, bu sözleri ettiren zihniyetten, bu sözlerin dayandığı politika anlayışından isyan edecek ölçüde rahatsız oluyordu Kaypakkaya. O, sol hareketin “pasifist”i ya da “devrimci”si, eskisi ya da yenisi fark etmeksizin tamamında yapısal, iliklere sinmiş bir olumsuz nitelik olduğunu söylemek zorunda hissediyordu kendini. Sol hareketin istisnasız tamamını karşıya aldığı için de bu kez sol hareket tarafından o tuhaf bir istisna muamelesi görecek ve, ya görmezden gelinecek ya da lütfedip hayırhah olanlarca parantez veya dipnotlarda yer bulabilecekti kendine.
Oysa o, kendini merkeze alarak bir teori-politika dünyası kurmaya iddialıydı.
İbrahim Kaypakkaya, meselenin Kemalizm adı verilen tarihsel ve güncel nesnede düğümlendiğini görüyordu. Sol hareket, Kemalizmi değerlendirirken, kendi politik, ideolojik, teorik karakterinin önemli bir belirtisini yansıtıyordu ve Kaypakkaya, bu belirtiden başlamanın zorunlu olduğunu anlamıştı. Öncelikle vurgulanmalıdır; Kaypakkaya Kemalizmle ilgili görüşlerini ifade ederken, aslında bunun salt Kemalizmle sınırlı olmadığını, Kemalizmin koca bütünün bir belirtisi olduğunu derinden duyuyor, düşünüyordu. Kemalizm sol hareket bakımından tarihsel bir sorundu ve bu sorunun aşılması kategorik başlangıç anlamına gelecekti.
Kaypakkaya, 1972’de şunları yazıyordu: “Şimdi iyi biliyoruz ki, bizim Kemalizm konusundaki yargılarımız, Çetin Altan, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk’tan tutun da, TİP, Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, TKP, THKP-C, THKO ve Şafak revizyonistlerine [şimdiki Vatan Partisi] kadar, bütün burjuva ve küçük-burjuva örgüt ve akımlarını ayağa fırlatacaktır.”
Kaynak: Metin Kayaoğlu, İbrahim Kaypakkaya: Devrimci Diyalektik, Akın Yay., Ankara 2024, ss. 311-313.