“Konar-göçerler kente yürüdü”

Sunuş
Sırrı Süreyya Önder’in hastaneye yatması ve yaşamını yitirmesinin ardından gönderdiği iki mesajda Abdullah Öcalan, S. S. Önder’in misyonunu doğduğu ve şekillendiği Adıyaman civarında çıkan ve önemli etkiler yaratan Babai Ayaklanmasına bağladı.
İçinde bulunduğumuz konjonktürde devrimci ve demokratik hareketin bileşimi ve dayanakları üzerine sorgulamalara da isabetle denk düşmesi vesilesiyle, Babai Ayaklanması üzerine bir değerlendirmeyi yansıtmayı uygun gördük.
Aşağıda sunduğumuz yazı Metin Kayaoğlu’nun Hangi Tarihin Mirasçısıyız?: Ezilenlerin Tarihyazımı (Akın Yay., İstanbul 2012) başlıklı çalışmasının ilgili bölümünden oluşuyor. Okuma kolaylığını gözeterek ara başlıklar ekledik, dipnot düzenine uymadık ve dipnotların bir kısmını ana metne yerleştirdik.
*
Baba İlyas adındaki dervişin ideolojik ve Baba İshak’ın fiili önderliğinde, 1240’ta başlayan ayaklanma Babailerin adıyla anılır. 13. yüzyılın tarih yazarı İbni Bibi’nin anlatımıyla, “karınca ve çekirgeler gibi hemen ayaklanmış, sözleştikleri gün ve saatte isyan bayrağını kaldırmışlar”dı. 17. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Müneccimbaşı’nın deyişiyle, “Din, ulus ayırt etmeksizin sürüler bir araya geldiler”. Babailer üzerine çalışmaları olan ve aşağıdaki görüşlerimizi büyük ölçüde kendisine dayandıracağımız tarihçi Ahmet Yaşar Ocak, “Kürtlerin ve Hıristiyanların fakir zümrelerinin de desteğinin sağlanmış olması”na dikkat çeker.
Ayaklananlar Sümeysat (Samsat), Kâhta ve Hısn Mansûr’u (Adıyaman) ilk elde ele geçirdiler. Kendilerine katılmayanları öldürüyor, mallarını yağmalıyorlardı. Devletin üzerlerine gönderdiği askeri birlikleri birçok kez yenilgiye uğratan Babailer, Sivas’ı zapt ettiler. Tokat ve Amasya’ya yöneldiler. Geniş bir alanda kısa zamanda yayılan ayaklanma üzerine Selçuklu Sultanı başkenti güvenli görmeyip kaçtı. Rum Selçuklu ordularını toplam on iki kez bozguna uğrattığı belirtilen gözükara ve kara giysili Babailer, sonunda, isyancılardan etkilenen ve “Baba İshak’ın maneviyatına inanmış bulunan” Selçuklu askerleri yerine ücretli “yabancı” (Frank) askerlerin kullanıldığı bir savaşta (Kasım 1240) yenildiler. Ayaklanmanın üç buçuk – dört ay sürdüğü kaydedilmektedir. Aldıkları ağır yenilgiye rağmen Babailer, tarihçi Balivet’in anlatımıyla “Moğol devrinde ve Beylikler döneminde halk tabakaları arasında hep önemli bir etkiye sahip olmaya devam etmişler, örgütlü bir devlete katılmaya duydukları tepkiyi sosyopolitik kargaşalıklarla ifade edip, merkezi otoritelerin gücünün zayıflamasından istifade etmeye her zaman hazır olmuşlardır”.
Göçebe ayaklanması
Ahmet Yaşar Ocak’ın değerlendirmeleri, Babailer ayaklanmasıyla ilgili yürütülen tartışma için tayin edici argümanlar içeriyor: “Bugüne kadar Babaîler isyanına dair yazı yazan bilim adamları, bu isyanın sosyal niteliği konusunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Genellikle Marksist tarihçiler veya onların yorumunu benimseyen yerli birtakım yazarlar, bu olayın bir ‘köylü isyanı’ olduğu tezini savunmuşlardır. Meselâ Gordlevski, Babaîler isyanını (o buna Baba İshak isyanı diyor), Selçuklu feodalizmine karşı ayaklanan köylü sınıfının bir mücadelesi, başka bir ifadeyle, zalim feodallerle mazlum köylüler arasındaki sosyal zıtlıklardan kaynaklanan bir ‘sınıf mücadelesi’ olarak değerlendirir ve ‘Köy kente yürüdü’ ifadesiyle bunu vurgular. Tarihçi, isyanın başarısızlığını, zenaatkârlar sınıfından kopuk bir ayaklanma olması ile açıklıyor. Ona göre eğer bu isyana sözü edilen sınıfın da katılması sağlanabilseydi başarı muhakkaktı.”
Ocak’a göre, “Babaîler isyanı, heterodoksinin ortodoksiye savaş ilanı değil, göçebeliğin yerleşikliğe ve siyasî otoriteye karşı çıkışıdır”. Ocak bunu bir Alevi isyanı olarak da görmemektedir. İsyancılar, Sünni halka karşı herhangi bir hareket ya da saldırıda bulunmadığı gibi, “Osmanlı döneminde de, XVI. yüzyıldaki isyanların hiçbirinde, Sünni halka karşı herhangi bir harekâtın vukû bulduğuna rastlanmaz; aksine, Sünni halktan da zulme mâruz kalanların bu isyana katılarak Osmanlı merkezi yönetimine karşı mücadeleye giriştikleri görülmüştür”.
Ocak, değerlendirmesini şu sözlerle sürdürür: “Bu isyan esas itibariyle Selçuklu yönetimi ile birçok problemi olan konar-göçer, yahut yarı göçebe Türkmenler’in giriştiği, onların sahneye koyduğu bir ayaklanmadır. Köylü zümreleri esas kitle değil, ikincil unsurdur. Baba İshak istisna edilirse, Baba Resûl’ün bizzat kendisi başta olmak üzere, isyanı düzenleyen kadro ile, onların çevresindekilerin, çok büyük nisbette konar-göçer Türkmen kesimine mensup bulunduğunu gözden uzak tutmamalıdır. […] Onları ortaçağ Avrupa’sındaki köylülere benzetmek yanlış olur.”
Konuyla ilgili yazan ve o sıralarda anarşist görüşleri benimseyen Reha Çamuroğlu, Babai ayaklanmasının esas olarak göçebeler tarafından götürüldüğü anlayışına karşı çıkar. Ona göre, “ayaklanmanın toplumsal temeli göçebeler, köylüler ve önemli bir kısmı şehirlilerden oluşuyor (Ahiler ve Rindler).” İdeolojik olarak barışçı bir anarşizm inşa etmeye gayret eden Çamuroğlu’nun yaklaşımının dayanakları zayıftır.

Amaçları neydi?
Babailer ayaklanmasının göçebelere dayandığını saptadıktan sonra, bu ayaklanmanın önderlerinin hareketleriyle neyi amaçladığı da önem kazanmaktadır. Devrimciler, karşılarındaki devleti geriletmenin veya ele geçirmenin yetmediğini bilmekte, eşitlikçi bir düzen kurmayı hedeflemektedirler.
Bir kez daha A. Y. Ocak’a başvuracağız: “Aşağı yukarı bütün kaynaklar, Baba Resûl’ün ayaklanmada siyasî bir amaç taşıdığı konusunda müttefiktirler. […] S. da St. Quentin onun Tanrı’nın meleğinden kendisinin ‘sultan yapmasını’ istediğini bildirir. Amasya önlerindeki savaşta, yaralanmadan az evvel yanındakilere, Tanrı’nın zaferi kazanıp memleketi ele geçirme hususunda kendilerine yardım vaat ettiğini müjdeler. Bu kayıtlar onun siyasî maksadını ortaya çıkarmaları itibariyle bilhassa dikkate değer. Elvan Çelebi’nin bile, zımnen de olsa, Baba İlyas’ın ‘sultanın tac ve tahtını ele geçirmek’ niyetinde olduğunu saklamadığı görülür. Ayrıca, Baba İshak’ın Amasya’dan Kırşehir yakınlarına kadar takip ettiği yol göz önüne getirilirse, isyanın amacına uygun olarak onun da Selçuklu başkenti Konya’ya yürüdüğü ve burasını zapt etmek maksadını taşıdığı anlaşılır. Nitekim isyan sırasında Baba İlyas’ın [Baba Resûl] yakınlarından Nûre Sûfî’nin liderliğindeki Babaîler’in saflarında Selçuklular’a karşı çarpışan Karamanoğulları’nın, bu olaydan yaklaşık otuz küsur sene sonra, [“Cimri” hareketiyle] Konya’yı zapt ederek kendi adlarına bir beyliğin temelini attıkları unutulmamalıdır.”
Ocak, Babailerin öncelikle, göçebe asabiyetine dayandığını saptıyor; ve biz onu izliyoruz. Ardından, siyasi iktidarı ele geçirme hedefi güttüklerini ortaya koyuyor; biz izlemeyi sürdürüyoruz. Ama Babailerin burada da durmadığını belirtiyor Ocak. Ona göre, “Bununla beraber, Baba İlyas’ın ve Babaîler’in, Selçuklu saltanatını ele geçirme arzusuyla kıyam etmelerinin, sırf siyasi iktidar sahibi olabilmek amacına yönelik basit bir hareket olduğunu düşünmek yanlıştır. Bu onlar için bir amaç değil, belki daha ziyade, kurmak istedikleri adaletçi ve eşitlikçi düzeni gerçekleştirecek bir araç olarak görünüyordu.” Konuyla ilgili çalışmasında Burhan Oğuz’un da katıldığı gibi, bu düzenin “göçebe zihniyetine çok iyi uyan bir çeşit müşterek mülkiyet sistemi” olduğu vurgulanıyor.
“Görülüyor ki, Babaîler isyanının mezhep veya din ayrılığı hedefi güden bir isyan olduğunu söylemek mümkün değildir. Ama Gordlevski’nin ‘köy kente yürüdü’ sözünü ‘Konar-göçerler kente yürüdü’ şekline çevirdiğimiz zaman bu isyanın gerçek niteliğini ortaya koymuş oluruz.”
Birçok Marksist tarihçinin yanılgısı
Marksist tarihçilerin genel tutumu, Batı-merkezli ideolojik tarihyazımını uygulamak ya da tarih bilimsel vargıları, politik gereklere bağlamak olmaktadır. Bu yaklaşım, geçmiş tarihteki ezilen hareketlerini ya yenilgiye mahkûm ve umutsuz olarak, ya da ancak burjuvazinin feodalizme karşı yürüttüğü / yürütmesi gereken mücadeleye bağlandığı ölçüde başarılı olabilecek ve anlam kazanacak hareketler olarak değerlendirmelerine yol açıyor.
Eserinin gücü ve zengin verilerle dolu oluşu, Gordlevski’nin bu tipik yanlışa düşmesine engel olmamaktadır. Ona göre, “Küçük Asya’da, 13. yüzyılda, köylülerin zanaatçılardan kopuk başkaldırısı, Marksizm kurucularının, köylü başkaldırılarının ancak işçi başkaldırısıyla birleşmesi durumunda sonuca götürebileceği şeklindeki açıklamalarının haklılığını bir kez daha doğrulayarak, başarısız kalmak durumundaydı.”
Gordlevski’nin “zanaatçılar”ı, yaygın olarak yapıldığı gibi burjuvazi değil, işçi sınıfı yerine koyması şematizmin uç bir örneğidir ve üzerinde yürütülecek herhangi bir tartışmayı hak etmemektedir. Sadece, eserini 1930’larda hazırlayan ve 1941’de yayınlayan Sovyet yazarın, Ahileri gerçekte burjuvazinin misyonuna uygun bir yere koymasına karşın, burada aykırı ve iğreti bir şekilde işçi sınıfı yerine koymasının anlamına işaret edilmelidir. Gordlevski, süreçte Ahilerin eksik olduğunu kaydeder. Ona göre, Ahilerin “toplumsal-siyasal kişiliği” bir sonraki yüzyılda belirecektir.
Gordlevski’nin, Babailer ayaklanmasını göçebeler değil köylülere dayandırması, –eserindeki ampirik izlemede göçebelerin savaşçı ve etkin yönünün sergilenmesi gayet güçlü olmasına karşın– izlediği tarih yaklaşımında sınıf mücadelesinde göçebeleri “kitaba uyduramama”sından kaynaklanmaktadır. Ayaklanmanın başarısızlığını, burjuvaziyi temsil etmesi gereken zanaatkârlarla birleşilmemesiyle açıklaması da aynı yaklaşımın şematik bir görünümüdür.
Konar-göçerler kente devlet olmak için yürüdü. Sadece, düşmanlarını uzaklaştırmak için değil, kudret sahibi olmak için… Ezilenlerin, bu isyandan önce binlerce yıldır yapmış oldukları ve bu isyandan sonraki yüzlerce yıl boyunca yapacakları gibi…
Kaynaklar
Ahmet Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı: Aleviliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslam-Türk Heterdoksisinin Teşekkülü, Dergâh Yay., üçüncü basım, İstanbul 2000.
Burhan Oğuz, Türk Halk Düşüncesi ve Hareketlerinin İdeolojik Kökenleri, Cilt 3, Simurg Yay., İstanbul 1997.
V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Çev.: Azer Yaran, Onur Yay., Ankara 1988 [Moskova – Leningrad 1941].
Michel Balivet, Şeyh Bedreddin: Tasavvuf ve İsyan, Çev.: Ela Güntekin, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2000.
Reha Çamuroğlu, Tarih, Heterodoksi ve Babaîler, Om Yay., İstanbul 1999.