
Sunuş: Deng Xiaoping’in Maoizmi
Metin Kayaoğlu
Çin ve dünya Marksizmi tarihinde çok tartışmalı bir ad olan Deng Xiaoping, 19 Şubat 1997’de yaşama gözlerini yumdu. Bugünkü Çin’in başarısından söz edilecekse, kuşkusuz bundaki en büyük pay Deng’e aittir. Deng’in Marksizme ve Mao’ya sadakati konusunda niyet okumalarının ya da Deng’i değerlendirmede Mao’nun yapıtının bir tarz yorumunu esas alan bir yaklaşımın metafizik olduğu kanısındayız. Mao ile Deng’in ilişkileri, büyük Marksistin yaşadığı yıllar boyunca iniş çıkışlar yaşamıştır. İnişleri mi yoksa çıkışları mı yani Mao ile Deng’in ilişkilerinin iyileştiği dönemleri mi esas almak gerekir? Bize göre, ikisi de değil.
Biz bugün bu ilişkilerin içinde yaşamıyoruz. Kafasını omzunda taşıyan Marksistler olmak zorundayız ve birer tarihsel canlı varlık olan bu iki adın büyük davamız Marksizm bakımından eleştirel değerlendirilmesi konumunda olmalıyız. Büyük davamızın tarihsel ve teorik diyalektiği Marx-Lenin-Mao adlarında simgeleniyor ve bu bakımdan Mao, Deng’i değerlendirirken kerterimizdir; tersi değil. Ancak ölümlü bir insan bireyi Mao ile Maoizm birbiriyle özdeş olamaz; Marx ile Marksizm, Lenin ile Leninizm nasıl özdeş değilse. Bu tarihsel önderlerimiz birer insan-tanrı değildi ve biz, “Marksizm” ile onları soyutlamış oluyoruz.
İşte bu yaklaşım gereği, sekter kimilerini öfkeyle ayağa fırlatacak tarzda, Troçki’yi Marksizm alanında görüyor, Stalin’i geniş Leninizm çatısının büyük bir direği kabul ediyor ve aynı mantıkla Kruşçev’i bu dairenin dışına koyuyoruz. Mao’yu −bir tarihsel nitelik bakımından son derece önemli ve biricik olduğu kuşkusuz ama sonunda belirtisel olarak bizzat onun tarafından bitirilmiş− Kültür Devriminin simgesel darlığına sığdıran bir yaklaşımın Deng’i Maoizmin çatısına almak bir yana karşı cepheye koymasını anlıyoruz. Ancak biz, bu konuda Deng’in yaklaşım tarzının doğru olduğu kanısındayız; Mao’yu dışlamak bir yana onu serdümen görmeyen bir bakış açısı ile Çin’de sosyalist inşa görevleri yerine getirilemezdi.
Bu yaklaşım tarzına göre, kendisini Marksizmin üç evrensel adından biri olarak gördüğümüz Mao’nun bir dönemdeki bazı tutum ve yaklaşımlarına karşı Deng’in başka bir dönemdeki bazı tutum ve yaklaşımlarını savunmak bizatihi Mao’nun Marksizminin gereğidir.
Uygun konjonktürler dışta tutulmak kaydıyla, iktidarı fethettikten sonra bir devrimciler kuşağının acil görevinin devrimi dünyaya yaymak olduğu görüşünün ütopik olduğu açıktır. En azından bir köprü başı tesis etmek için hareket tarzında değişikliğe ihtiyaç duyulacaktır. Ayrıca hiçbir toplum uzun süreler boyunca devrimci kriz koşullarında yaşayamaz. İktidara gelen Marksistler, yeni tür zor koşullarda ideo-politik kimliklerini korumak, geliştirmek ve toplumlarıyla bu şekilde ilişki kurmak yanında, bir ekonomi inşa etme göreviyle karşı karşıyadır.
Bununla birlikte, sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçiş dönemine ilişkin klasik yaklaşımımız gereği, yükümlülük, kurtarılmış dünya bölgelerinde üretici güçleri kapitalizmin seviyesinden ileri götürmek için uğraşmaktır. Aksi halde, Marksizm, devrimi ihraç etme avuntusuyla yoksulluğun kavurduğu ülkelerde tarihe karışan ütopyalar arasında yerini alacaktır. Fakat hangi yola girerseniz girin, yeryüzünde cenneti yaratma hedefi, kuşkusuz cehennemi tehlikeler barındıran yollardan geçmeyi göze almadan ileri sürülemez. Hiçbir cennet ideali eşit de olsa yoksulluğun imgesiyle kurulmaz, aksine gürül gürül akan bolluk çeşmeleriyle imgelenir cennet. Marksizm bunun, hayal dünyasına sığınarak değil, ancak gerçek dünyaya ayağını basan gerçek politik güçlerin üretici güçlerin gelişeceği koşulları yaratmasıyla varılabilecek bir hedef olduğunu gösterdi.
Sosyalizmin, Stalin ve Mao dahil, birinci döneminde güçlü bir zemin oluşturuldu, fakat bu zemine dayanarak üretici güçlerin gürül gürül gelişmesini sağlayacak yola girilemedi.
İşte Deng Xiaoping, Çin gibi büyük bir ülkenin sosyalist inşanın bu riskli vadisine girmesini simgeleyen addır. Sunduğumuz konuşmasında Deng, toplumda sınıfların tekrar ortaya çıkacağını ve gelir eşitsizlikleri doğacağını açıkça belirtiyor. Üstelik, onun öngördüğünden daha büyük gelir uçurumları oldu Çin’de. Bu sürecin acımasız eleştirisi devrimci bir görevdir. Ancak bu sürecin, büyük bir atılım için önemli bir tarihsel geri çekilişle başladığını, fakat burada kalmadığını, Deng’in açtığı yolun meşruiyetinin, Çinli komünistlerin “gerçeği olgulardan çıkarma” anlayışları uyarınca kanıtlandığını söyleyebiliriz.
“Sosyalist aşamanın temel görevi üretici güçleri geliştirmektir” diyor Deng. Çin’in Deng’in soktuğu yolda üretici güçleri “mucizevi” denebilecek ölçülerde geliştirdiği açık bir gerçek. Bu gerçeğe eşlik eden temel soru, bunun Çin Komünist Partisinin Marksist niteliğine ilişkin bedelinin ne olduğudur. Bu partinin çok büyük sıkıntılar yaşadığını gözlüyor ve çıkarıyoruz. Fakat hiçbir yol, ne bizatihi öznesinin başlangıçtaki niteliğini korumak ne de istikameti bakımından önsel garantiler sunamaz.
Deng, 19 Şubat 1997’de öldü. Biz, büyük ve parlak başarılarına adeta her gün tanık olduğumuz, fakat eleştirel mesafeyi de korumanın zorunlu olduğuna inandığımız bu sürecin içinde bulunduğumuz aşamasında, ÇKP’nin Marksist yönetiminde Çin’in, Deng’in yaşama gözlerini yumduğu yıllardan çok daha iyi bir durumda olduğunu söyleyebiliyoruz.
Deng Xiaoping’i saygıyla anarken, Xi Jinping liderliğindeki ÇKP’yi selamlıyoruz.
*
Çin’e Özgü Sosyalizmi İnşa Etmek

Deng Xiaoping
Çeviri: Yusuf Enes Karataş
Dörtlü Çete’nin yenilgiye uğratılmasından ve Parti’nin On Birinci Merkez Komitesi’nin Üçüncü Genel Kurulu’nun toplanmasından bu yana, doğru ideolojik, politik ve örgütsel çizgilerin yanı sıra bir dizi ilke ve politika formüle ettik. İdeolojik çizgi nedir? Bu, Marksizme ve Marksist diyalektik ve tarihsel materyalizme bağlılık ya da başka bir deyişle Mao Zedong Yoldaş tarafından savunulan gerçeği olgularda arama yaklaşımı anlamına gelir. Marksizme ve sosyalizme bağlılık Çin için hayati önem taşımaktadır. Afyon Savaşı’ndan bu yana geçen bir asırdan fazla süre boyunca Çin saldırı ve aşağılanmaya maruz bırakılmıştır. Çin halkı Marksizmi benimsediği ve Yeni Demokrasi ve sosyalizm yolunda ilerlediği için Çin devrimi zafere ulaşmıştır.
İnsanlar şunu sorabilir: Çin sosyalist yol yerine kapitalist yolu seçseydi Çin halkı kendini özgürleştirebilir miydi ya da Çin ayağa kalkabilir miydi? Kuomintang 20 yıldan fazla bir süre bu yolu izledi ve işe yaramadığını kanıtladı. Buna karşılık Çin komünistleri, Marksizme bağlı kalarak ve Mao Zedong Düşüncesi doğrultusunda Marksizmi Çin’deki mevcut koşullarla bütünleştirerek kendi yolunu tuttu ve kırlardan şehirleri kuşatarak Çin devrimini gerçekleştirdi. Tersine eğer Marksist olmasaydık ya da Marksizmi Çin’in koşullarıyla bütünleştirmeyip kendi yolumuzu izleseydik Çin ne bağımsızlığı ne de birliği olan parçalanmış bir ülke olarak kalırdı. Açıkçası Çin Marksizme bağlı kalmalıdır. Biz buna gönülden inanmasaydık Çin devrimi asla başarılı olamazdı. Bu inanç itici bir güçtür. Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra sosyalist yol yerine kapitalist yolu seçmiş olsaydık bu kaosu sona erdiremez ya da enflasyon, istikrarsız fiyatlar, yoksulluk ve geri kalmışlığa son veremezdik. Geri kalmış bir geçmişten yola çıktık. Eski Çin’den neredeyse hiç sanayi miras almadık ve gıda için yeterli tahılımız da yoktu. Bazı insanlar neden sosyalizme yakın olduğumuzu soruyor. Biz de mecbur olduğumuzu çünkü kapitalizmin Çin’i hiçbir yere götürmeyeceğini söylüyoruz. Nüfusu besleme ve istihdam etme ve Çin’i yeniden birleştirme sorunlarını çözmeliyiz. Bu nedenle Marksizme bağlı kalacağımızı ve sosyalist yolda ilerleyeceğimizi defalarca ilan ettik. Ancak, Çin’in koşullarıyla bütünleşmiş Marksizm ve sosyalizm derken Çin’in koşullarına ve özelliklerine uygun sosyalizmi kastediyoruz.
Sosyalizm ve Marksizm nedir? Bu konuda daha önce pek net değildik. Marksizm üretici güçlerin geliştirilmesine büyük önem verir. Biz komünizmi savunuyoruz. Ama bu ne anlama geliyor? Herkesten yeteneğine göre ve herkese ihtiyacına göre ilkesi anlamına gelir ki bu da son derece gelişmiş üretici güçler ve muazzam bir maddi zenginlik gerektirir. Dolayısıyla sosyalist aşamanın temel görevi üretici güçleri geliştirmektir. Sosyalist sistemin üstünlüğü, üretici güçleri kapitalist sistemden daha hızlı ve daha fazla geliştirmesiyle kanıtlanır. Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana eksikliklerimizden söz edecek olursak bunlardan biri üretici güçlerin geliştirilmesindeki ihmaldir. Sosyalizm yoksulluğu ortadan kaldırmak demektir. Yoksulluk sosyalizm değildir, hele hele komünizm hiç değildir. Sosyalist sistemin üstünlüğü her şeyden önce üretici güçleri giderek daha fazla geliştirme ve halkın maddi ve kültürel yaşamını iyileştirme yeteneğinde yatmaktadır. Şu anda karşı karşıya olduğumuz sorun hâlâ geri kalmış olan Çin’in üretici güçleri nasıl geliştireceği ve halkın yaşam standartlarını nasıl iyileştireceğidir. Bu da bizi sosyalist yolda devam etmek mi yoksa kapitalist yola sapmak mı gerektiği sorusuna geri getiriyor. Kapitalist yol Çin nüfusunun yalnızca yüzde birinden daha azını zenginleştirebilir; nüfusun yüzde doksanından fazlasını ise zenginleştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle sosyalizme bağlı kalmalıyız. Sosyalizmin, herkese yaptığı işe göre dağıtım ilkesi zenginlikte aşırı bir uçurum yaratmayacaktır. Sonuç olarak 20-30 yıl içinde hem üretici güçlerimiz gelişecek hem de ekonomik anlamda bir kutuplaşma yaşanmayacaktır.
Dört modernizasyonumuzun asgari hedefi, yüzyılın sonuna kadar nispeten rahat bir yaşam standardına ulaşmaktır. Bu konuyu ilk kez Aralık 1979’da buraya yaptığı ziyaret sırasında Japonya eski başbakanı Masayoshi Ohira’ya açmıştım. Rahat bir standarttan kastımız kişi başına düşen GSMH’nin yüzyılın sonuna kadar 800 ABD dolarına ulaşmasıdır. Bu sizin için düşük bir seviye, ancak bizim için gerçekten iddialı. Çin şu anda 1 milyar nüfusa sahip ve o zamana kadar 1,2 milyara ulaşacak. GSMH 1000 ABD dolarına ulaştığında, kapitalist dağıtım ilkesini uygularsak, bu çok fazla bir şey ifade etmez ve yoksulluk ve geri kalmışlıktan kurtulmaya yardımcı olamaz. Nüfusun yüzde birinden azı daha iyi bir yaşamın tadını çıkaracak, nüfusun yüzde doksanından fazlası yoksulluk içinde kalacaktır. Ancak sosyalist dağıtım ilkesi tüm insanların refah içinde yaşamasını sağlayabilir. İşte bu yüzden sosyalizmi savunmak istiyoruz. Sosyalizm olmadan Çin refaha kavuşamaz.
Ancak sadece bunun hakkında konuşmak yeterli değildir. Günümüz dünyası açık bir dünyadır. Çin’in geçmişteki geri kalmışlığı kapalı kapı politikasından kaynaklanıyordu. Cumhuriyet döneminde başkaları tarafından ablukaya alındık ve ülke bir ölçüde kapalı kaldı, bu da bizim için zorluklar yarattı. Bazı “Sol” politikalar ve özellikle de “Kültür Devrimi” bizim için felaket oldu. Kısacası, son 30 yıl ya da daha fazla bir süredir edindiğimiz deneyimler, kapalı kapılar ardında yürütülen bir politikanın inşayı engelleyeceğini ve kalkınmaya ket vuracağını kanıtlamaktadır. Bu nedenle, Parti’nin On Birinci Merkez Komitesi’nin Üçüncü Genel Kurulu’nda formüle edilen ideolojik çizgi, Marksizmi Çin’in koşullarıyla bütünleştirme, gerçeği olgularda arama, teoriyi pratikle ilişkilendirme ve gerçeklikten hareket etme pratiğine bağlı kalmaktır. Bu, başka bir deyişle, Mao Zedong Yoldaş’ın düşüncesinin özüne bağlı kalmaktır. Siyasi çizgimiz, üretici güçlerin geliştirilmesinde ısrar ederek dört modernizasyona odaklanmaktadır. Bir dünya savaşından başka hiçbir şey bizi bu temel noktadan vazgeçiremez. Dünya savaşı çıksa bile, savaştan sonra yeniden yapılanmaya girişeceğiz. Kapalı kapılar ardında yürütülen bir politika inşaya yardımcı olmaz. İki tür inziva vardır: biri diğer ülkelere yöneliktir; diğeri ise Çin’in kendisine yöneliktir, bir ülke ya da bölge diğerlerine karşı kapılarını kapatır. Biz biraz daha hızlı gelişmemizi öneriyoruz, sadece biraz daha hızlı ama çok hızlı değil, ki bu gerçekçi olmaz. Bunu yapmak için iç ekonomiyi canlandırmalı ve dış dünyaya açılmalıyız. Her şeyden önce nüfusun yüzde seksenini barındıran kırsal kesim sorununu çözmeliyiz. Çin’in istikrarı, bu yüzde seksenlik kırsal kesimin istikrarına bağlıdır. Bu, Çin’in göz ardı etmememiz gereken bir gerçeğidir. Şehirlerdeki çalışmalarımız ne kadar başarılı olursa olsun, kırsal kesimin tabanı istikrarlı bir yaşam sürmeden pek bir anlam ifade etmeyecektir. Bu nedenle öncelikle ekonomiyi canlandırarak ve nüfusun yüzde sekseninin inisiyatifini tam anlamıyla hayata geçirecek açık bir politika benimseyerek kırsal kesim sorununu çözmeliyiz. Bu politikayı 1978’in sonunda benimsedik ve birkaç yıl uyguladıktan sonra arzu ettiğimiz sonuçları elde ettik.
Altıncı Ulusal Halk Kongresi’nin İkinci Oturumu reformun odağını kırsal kesimden şehirlere kaydırmaya karar verdi. Kentsel reform sadece sanayi ve ticareti değil, bilim, eğitim ve diğer tüm uzmanlıkları da kapsamaktadır. Kısacası reformu yurt içinde sürdüreceğiz. Dış ülkelerle ilişkilerimize gelince, dış dünyaya daha fazla açılma politikası izleyeceğiz. Orta ve büyük ölçekli 14 kıyı şehrini açtık. Yabancı yatırımları ve ileri teknikleri memnuniyetle karşılıyoruz. Yönetim de bir tür tekniktir. Sosyalizmimizi baltalayacaklar mı? Mümkün değil çünkü sosyalist ekonomi bizim temel dayanağımız. Sosyalist ekonomik temelimiz o kadar büyük ki sosyalist temeli sarsmadan on milyarlarca yabancı fonu absorbe edebilir. Ayrıca sosyalist dağıtım ilkesine bağlıyız ve ekonomik kutuplaşmaya müsamaha göstermiyoruz. Dolayısıyla yabancı yatırım şüphesiz ülkemizde sosyalizmin inşasına büyük bir katkı sağlayacaktır. Ve şu anki durum itibariyle bu destek vazgeçilmezdir. Bunun ardından doğal olarak bazı sorunlar ortaya çıkacaktır. Ancak sorunlar, yabancı yatırımın kalkınmamızı hızlandıracak olumlu sonuçlarının yanında önemsiz kalmaktadır. Biraz risk var ama çok değil.
Buyrun, işte planımız. Deneyim biriktireceğiz ve yeni sorunlar ortaya çıktıkça yeni çözümler deneyeceğiz. Genel olarak, Çin’e özgü sosyalizmi inşa etme yolunun doğru yol olduğuna ve işe yarayacağına inanıyoruz. Beş buçuk yıldır bu yolu izliyoruz ve tatmin edici sonuçlar elde ettik. Yüzyılın sonuna kadar Çin’in GSMH’sini dörde katlamak istiyoruz. Kalkınma hızı şu ana kadar öngörülerimizi aşmış durumda. Dolayısıyla dostlarımıza artık kendimize daha da çok güvendiğimizi söyleyebilirim.
*
Deng’in 30 Haziran 1984 tarihli bir konuşmasının yazılı hali olan bu metin, konuşmayla aynı başlıkla yayınlanan bir kitapta yer aldı:
Deng Xiaoping, Build Socialism with Chinese Characteristics, Foreign Languages Press, Beijing 1985, ss. 35-40.