Çeviri: Ateş Kayaoğlu
Filipinler Komünist Partisi, dünyada uzun bir devrim sürecini götürmeyi başaran az sayıdaki politik güçler arasında yer alıyor. Bu partinin kurucu lideri ve 16 Aralık 2022’de ölen Jose Maria Sison anısına yazarımız Ayşe Sonay’ın kaleme aldığı bir yazıya yer vermiştik. https://teorivepolitika1.net/2024/12/16/jose-maria-sison-devrim-yolunda-dunya-bastan-basa/
Sison’u anmak ve bu önemli deneyimi birinci ağızdan öğrenmek amacıyla, Sison’la ölümünden iki yıl önce Ekim 2020’de yapılmış söyleşinin birinci bölümünü geçen günlerde yayınladık. https://teorivepolitika1.net/2024/12/18/filipinler-komunist-partisi-onderi/
Angel Marrades’in söyleşisinin ikinci bölümünü ilgiye sunuyoruz.
*
Jose Maria Sison, Filipinler Komünist Partisi’nin (FKP) kurucu başkanıdır. FKP ve silahlı kolu Yeni Halk Ordusu (YHO) 1968’den bu yana Filipin Devleti ve ABD’ye karşı uzun süreli Halk Savaşı yürütmektedir. Sison, partinin gelişiminde ve 1986’da Marcos Diktatörlüğünü devirmiş olan, 50 yılın üzerindeki tarihi mücadelesinde kilit bir figürdür. Jose Maria Sison ile yapılan bu söyleşi Filipinler Komünist Partisi, Filipinler devrimi ve uluslararası durumla ilgilidir.
1992 yılında, sizin de yazılarınızda belirttiğiniz gibi, partinin siyasi çizgisindeki hem sol hem de sağ nitelikteki hataları ve sapmaları düzeltmek için İkinci Büyük Düzeltme Hareketi başlatıldı. Bunun sonucunda devrimci hareketin güçlendiğini söyleyebilir misiniz? İkinci Büyük Düzeltme Hareketi’nin mevcut devrimci dönem için hedeflerine ne ölçüde ulaşıldı?
İkinci Büyük Düzeltme Hareketi FKP’nin doğru ideolojik, siyasi ve örgütsel çizgisinden öznelci ve oportünist sapmaları düzeltmek için 1992 yılında başlatıldı. FKP ve devrimci hareket, bu hareketin bir sonucu olarak çok daha güçlü hale geldi. Daha dinç ve üretken oldu.
Kitle çalışmasının ihmal edilmesi ve YHO bölüklerinin vaktinden önce oluşturulması kitle tabanında kayba yol açmıştı. Bu durumun telafisi için kitle çalışması vurgulandı. 1985’ten 1988’e kadar ilerledikleri çizgi büyük ölçüde başarısızlığa uğradığında, FKP üyeleri ve aktivistleri “Sol” oportünistler tarafından usulsüzce cezalandırılmıştı. Parti’ye katılımın artması ve kitle örgütlerinin genişletilmesiyle usulsüz cezaların yol açtığı kayıp telafi edilmiş oldu.
Düzeltme Hareketi, hataların etkili olduğu yerlerde devrimci güçlerin yeniden canlanmasını ve kitle tabanının genişlemesini sağladı. Güçlü gerilla cepheleri, hatalar nedeniyle zayıflamış olanlara yardım etti. 2000 yılından önce YHO sahada bir generali öldürmeyi, bir diğeriniyse esir almayı başardı. Üçüncü bir general de YHO saflarına katıldı.
Bu generallerin durumlarını, devrimci hareketin güçlendiğini ve düşmanı hem parçalamada hem de yok etmede başarılı olduğunu göstermek için aktarıyorum. 2000-2001 yıllarına gelindiğinde FKP, bir başka başkanın daha, Joseph Estrada’nın, yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle devrilmesini sağladıysa da egemenlik sistemini devirmeyi yine başaramadı.
Düzeltme Hareketi sayesinde devrimci hareket 2005 yılına kadar büyük ilerlemeler kaydetti. FKP’nin üye sayısında on binlere varan bir artış yaşandı. Gerilla cepheleri 1986’da 40 civarındayken 120’nin üzerine çıktı. YHO binlerce kişi çoğalarak hatalardan kaynaklanan kayıpları aştı.
Yeraltı kitle örgütleri ve siyasi iktidarın yerel organları milyonlarca taraftar kazanmaya devam etti. Ancak YHO güçlerinin 1980’lerdeki prematüre niteliğiyle ve meseleleri tamamen askeri perspektiften ele alan yaklaşımıyla baş etmek için Düzeltme Hareketinin kitle çalışmasına yaptığı vurgunun dezavantajı da vardı.
Tüm YHO birimleri kitle çalışmasıyla o kadar meşgul hale geldi ki 2005’ten itibaren düşmanın bastırma harekâtlarına etkili karşı saldırılarla cevap verememeye başladılar. Her YHO müfrezesi ve bölüğünün üçte birinin kısa dinlenme süreleri ile muharebede, üçte ikisinin ise kitle çalışmalarında görevlendirilmesine karar verilmeden önce biraz zaman geçmesi gerekti.
Günümüzde, militanlar belli bir rotasyona sokularak herkesin savaş deneyimi kazanması ve düşman birliklerini yok etmek için taktik saldırılar düzenleyerek YHO’nun silahlı gücünü arttırma çabalarına katkıda bulunması sağlanıyor. FKP’nin uzun vadeli planı, YHO’nun silahlı gücünü 10 bin yüksek güçlü tüfekten 25 bine çıkararak stratejik dengeye ulaşıp bölükler ve taburlar aracılığıyla taktik saldırılar düzenlemektir.
YHO’nun kurulmasını teşvik ettiği “Yeni İktidar” ile “Halk Hükümeti” nelerden oluşuyor ve nasıl örgütleniyor? Bu konuda, “Yeniden Yapılanma”nın son onyıllardaki rolü nedir?
Yeni iktidarın ya da demokratik halk hükümetinin inşası; köy, belediye, ilçe ve il gibi yerel düzeylerde iktidar organlarının oluşturulması anlamına gelir. Halk hükümeti, gerici hükümeti gölgelemeyi amaçlar. Toprak reformu yaparak, üretimi arttırarak, sosyal altyapıyı geliştirerek; sağlık, eğitim ve diğer sosyal hizmetleri sunarak, anlaşmazlıkları çözüme kavuşturarak, iç güvenlik ve halkın öz savunmasını sağlayarak, doğal afet yardımı yaparak ve çevre koruma faaliyetleri yürüterek bu amaç yanında halka da hizmet eder.
Koşullara bağlı olarak, siyasi iktidarın Kızıl organları, ya gerici sınıfların yerel yönetimlerine karşı mücadele edip yerlerini alabilir ya da daha üst kademedeki gerici hükümete veya ulusal gerici hükümetin tümüne karşı onlarla işbirliği yapıp birleşik cephe oluşturabilir. Filipin halkı yabancı bir sömürgeci güce ya da zorba bir hükümete karşı kendi devrimci yönetim sistemine sahip olma konusunda oldukça deneyimlidir.
Yeniden şekillendirme ideolojik, politik ve ahlaki yeniden şekillendirme anlamına gelir. Hangi sınıftan olursa olsun bir proleter devrimci, Marksizm-Leninizmin temel kavramlarını kavrayarak proleter sınıf duruşunu benimsemelidir. Devrimci bunu yalnızca kitap okuyarak ve resmi eğitim kurslarına katılarak yapmamalıdır. Emekçi kitlelerle yakın ilişkiler kurmalı, toplumsal inceleme ve sınıf analizi yoluyla onlardan öğrenmeli; onları uyandırmak, örgütlemek ve harekete geçirmek için kitle çalışmasına katılmalı ve devrimi ilerletmek için verilen mücadelelere dahil olmalıdır.
Kentsel merkezlere nasıl girileceği, devrimci hareketin ele alması gereken ana sorulardan biri. Bu, gerillanın nasıl çalışması gerektiği ve izlenecek strateji ile ilgili askeri bir soru gibi görünmekte. Ancak aynı zamanda Parti ile halk arasındaki ilişkiyle ve ikisinin nasıl bağlantı kurduğuyla da ilintili olabilir. Bu bağlamda yukarıda belirtilen hedeflere ulaşmak için ne tür bir çaba sarf edilmektedir?
1969’da silahlı devrimin yeniden başlamasından önce, yaklaşık on yıl boyunca anti-emperyalist ve anti-feodal ya da ulusal demokratik olarak adlandırılabilecek yasal bir hareket gelişti. Hareketin yasal güçleri; silahlı devrimin yeniden başlatılması için ideolojik, siyasi ve örgütsel faktörleri hazırladı. Marcos, 1972’deki sıkıyönetim kararı ile bu güçleri yasadışı ilan ettiğinde bile söz konusu güçler yeraltına inerek binlerce kitle aktivistinin silahlı devrimci harekete katılmasını sağladı.
Filipinler’in özgül koşullarında, uzun süreli halk savaşında, şehirlerin kırlardan kuşatılması belirli bir sınıf çizgisini gerektirir. Bu, proletaryanın devrimci partisinin, proletaryanın temel devrimci müttefiki olarak kendisini köylü kitleleri arasında temellendirmesi gerektiği anlamına gelir. Köylü sayısının fazla olması ve kırsal alanın ölçeği; halk ordusuna korunmak, düşmanla savaşmak ve düşmandan pusular veya baskınlar yoluyla ele geçirilen silahları biriktirmek için geniş bir sosyal ve fiziksel manevra alanı sağlar.
Filipinler’deki halk savaşının mevcut stratejik savunma aşamasında; FKP, sürekli genişleyip derinleşen kitle tabanı temelinde yoğun ve kapsamlı bir gerilla savaşı yürütmeyi esas almıştır. FKP, stratejik savunmanın olgunlaşmasıyla birlikte gerilla savaşı mangalarından, müfrezelerinden ve bölüklerinden stratejik denge durumunda düzenli hareket savaşı yürütebilecek bölükler ve taburlar çıkarmayı ummaktadır.
Filipinler’de devrimci silahlı mücadele esasen kırsal kesimde yürütülmekle birlikte, FKP‘nin kentsel alanlarda, otoyollarda; tomrukçuluk, plantasyon ve madencilik faaliyetlerinin merkezlerinde de saldırılar düzenleyebilecek silahlı şehir partizanları ve komando birlikleri vardır. Bu alanlar düşman tarafından nispeten iyi korunan ancak izole ve savunmasız bölgelerdir. Kitle desteği ile YHO, bu hedeflere nasıl yaklaşacağını ve saldıracağını öğrenebilir. Önemli bölgelere yapılacak taktiksel saldırılar, düşmanı savunma pozisyonu almaya zorlayacaktır. Savunmaya geçen düşmanın da kırsalda YHO‘ya yönelik saldırı yapacak daha az kuvveti olur.
YHO yerli halkla ilişkilerini nasıl geliştirdi? Yeni bir toplum inşa etme fikriyle yerli kültüre saygı duymayı nasıl başarıyor?
Ulusal demokratik hareketin geliştiği 1960’lardan ve FKP’nin yeniden kurulduğu 1968’den bu yana, devrimci hareket yerli halka karşı ciddi bir ilgi göstermiştir. Yerli halk, nüfusun yüzde 15’ini oluşturmasına karşın Filipinler’in büyük bölümüne yayılmış durumdadır. Bulundukları bu geniş topraklar dağlık ve tepelik bölgelerden oluştuğundan halk savaşına elverişlidir. FKP’nin en büyük toplumsal kaygısı; maruz kaldıkları baskı ve sömürünün son bulması, ulusal kendi kaderlerini tayin haklarını kullanmaları, ulusal ve toplumsal kurtuluşları için devrim yapmaları, sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı devrimci mücadelelerdeki geçmiş rollerine ve kültürel miraslarına saygı duyulması ve halk savaşı için son derece elverişli olan arazilerinden yararlanmalarıdır.
FKP, YHO, FUDC (Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi) ve kitle örgütleri; yerli topluluklar içindeki işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, öğretmenlerin ve diğer profesyonellerin siyasi eğitimine ve örgütlenmesine en yüksek önceliği vermiştir. Böylece, başından beri, bu topluluklar uzun süreli halk savaşı yoluyla halkın demokratik devriminde önemli bir rol oynamışlardır. Birçoğu devrimci güçlerin merkezi ve bölgesel organlarında lider kadrolar haline gelmiştir. Halkın geri kalanı da kendi kaderini tayin etme, özerklik ve özyönetimin tadını çıkarmaktadır. Yerel toplulukların, birbiriyle karışık olduğu sınır bölgelerinde tartışma ve karar alma sürecine katılımlarını sağlamak için orantılı temsil kuralına uyulmaktadır.
FKP, YHO, FUDC, kitle örgütleri ve siyasi iktidarın yerel organları tarafından uygulanmakta olan Halkın Demokratik Evrimi Programı; yerli halka ve diğer ulusal azınlıklara yönelik baskı ve sömürüyü aşağıdaki ifadelerle eleştirmiştir: “Filipinler’deki ulusal azınlıklar istismar edilmiş ve büyük ölçüde ihmal edilmiştir. ABD emperyalizmi, yerel gerici hükümet ve Hıristiyan kiliseleri ulusal azınlıkları çok uzun zamandır burjuva hayırseverliğinin ve Hıristiyanlığın yayılmasının nesneleri olarak görmektedir. Özellikle Mindanao ve dağ vilayetlerinde yaşayanlar olmak üzere ulusal azınlıklara mensup dört milyon insan; ABD emperyalizminin ve feodalizmin devrimci yoldan yıkılmasında önemli rol oynama potansiyeline sahiptir. Burjuva hükümeti, gerici akademisyenler ve Hıristiyan şovenistler ulusal entegrasyon hakkında yüksek sesle konuşuyorlar ama gerçekte istismar ve baskının ana kaynağı olan sömürgeci sınıfları temsil ediyorlar.”
Program şu hareket tarzını beyan etmektedir: “Ulusal azınlıkların temel kaygısı topraktır; bunlar toprak ağalarının, kerestecilerin ve toprak gaspçılarının yaptığı suistimaller ve madenler ile plantasyonlarda yaptıkları sömürüdür. Onları korumakta başarısız olup sadece sömürülmelerine katkı ve katılım sağlayan geleneksel liderliğin yerini alacak yeni bir liderlik türünün, devrimci bir liderliğin, aralarından yükselmesi teşvik edilmelidir. Vatandaşlığa kabul edilmiş Filipinliler ve yabancı uyruklulara ilişkin ‘Malay’ ırkçılığını ve şovenizmini ortadan kaldırmak amacıyla sınıf yaklaşımı kesin bir şekilde benimsenmelidir.”
YHO bir çifte dair meselelerin içinde bulundukları topluluğu veya ilgili birimi etkilediğini varsayıyor. Bu yüzden de YHO tarafından oluşturulmuş Yeni İktidar üslerinde yaşayan bireylerin duygusal ilişkilerine odaklanmak istiyorum. Sosyalizme giden süreçte sınıflı topluma ait unsurlar ile gelecek olan yeni toplumu temsil eden unsurların bir arada var olduğu düşünüldüğünde, evlilik sınıflı toplumun ürünü olan bir kurum olarak nitelendirilebilir mi?
FKP, Parti üyeleri ve kitleler için Aile İlişkileri Kanunu yayınlamıştır. Bir Parti üyesi biriyle ilişki kurmaya niyetlendiğinde, bunu Parti şubesine bildirmek zorundadır. Eğer ilişkideki diğer taraf Parti üyesi değilse, evlilik onaylanmadan ve gerçekleşmeden önce en azından Parti aday üyesi olması için çaba sarf edilir. Amaçlanan, çiftin devrimci çalışmalarda birbirlerine yardımcı olabilmeleridir. Çiftin kendilerini yeniden şekillendirmeleri ve proleter devrimciler olarak geliştirmeleri gerekmektedir.
İlişki kurulurken taraflar arasında romantik ya da cinsel bir çekim olduğu varsayılır, ancak ilişkiler geliştirilerek proleter sınıf aşkı ve devrimci birliktelik düzeyine çıkarılmalıdır. Parti üyeleri arasında evlilik tek eşlidir. Uyumsuzluk, sadakatsizlik ya da karşı tarafın siyasi ihanetinin kanıtlanması halinde boşanma yoluna başvurulabilir. Eğer varsa çocukların bakımı da göz önünde bulundurulur.
Gerilla cephelerinde demokratik halk hükümetinin, FKP’nin, YHO’nun veya ilgili kitle örgütlerinden herhangi birinin en yüksek düzeydeki yetkilisi evliliği onaylayabilir ve nikâh memuru olarak görev alabilir. Ancak eşler kendi seçtikleri dini kurumun onayı ile de evlenebilirler. Evlilik töreni; gerilla cephesinin dışında, gerici hükümetten ya da dini kurumlardan bir yetkilinin yönetiminde de gerçekleşebilir. Birleşik cephe politikasının bir gereği ve toplumsal bir adetin yerine getirilmesi olarak algılanmasının yanında, bu uygulama aynı zamanda çiftin olabildiğince çok yakınının törene katılmasına imkân tanıdığı için de sorun edilmemektedir.
FKP’ye üye olsun ya da olmasın tüm çiftler; toplumun yararı adına ailevi ve iyi sosyal ilişkileri düzenleyen politika, yasa ve yönetmeliklere uymakla yükümlüdür. İyi sosyal ilişkiler temel özgürlüklere ve demokratik haklara saygıyı; sosyal adalete ve daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak için sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel reformları gerçekleştirmek üzere işbirliğini içerir.
2016 yılında Duterte’nin seçim zaferi, barış müzakerelerini yeniden başlatmak için bir fırsat ve ABD emperyalizmine karşı ilerici olabilecek bir başkanın iktidara gelişi olarak görüldü. Bu değerlendirmeler hakkındaki düşünceniz nedir? Bunlar doğru muydu?
Duterte’nin sicili bir hayli kabarık. Bürokrat kapitalist geçmişe sahip olmasının yanında Güney Mindanao’da, gerici ordunun ve diğer bürokrat kapitalistlerin de dahil olduğu ortak düşmanlara karşı verilen bir dizi mücadelede FUDC’nin güvensiz ve istikrarsız bir müttefiki olmuştur. Bir nokta daha var: kendisi siyaset bilimi bölümünde eski bir öğrencimdir ve zamanında Kabataang Makabayan’ın (Yurtsever Gençlik) üyesi olmuştur.
Başkan adayı olduğunda, seçilmesi halinde UDC ile bir koalisyon hükümeti kurmayı ve barış müzakereleri dahi başlamadan tüm siyasi tutukluları koşulsuz olarak affedip serbest bırakmayı teklif etti. Yine de yasal demokratik hareketin seçim partilerinin oluşturduğu Makabayan Bloku, onu değil Grace Poe’yu destekledi. O zaman dahi Duterte başkan olduğunda barış müzakerelerini başlatmayı teklif etti.
Siyasi mahkumlar için genel af çıkarmadı ancak FKP’yi teslimiyet pozisyonuna sokmak amacıyla kabinesine dört komünist atamayı teklif etti. Bense kendisine, henüz ortada bir barış anlaşması olmadığı için, insanları bireysel liyakatlerine göre atamasını alenen söyledim. Siyasi mahkumların tamamını kapsayan bir af çıkarmak yerine sadece 19’unu serbest bıraktı, karşılığındaysa süresiz ateşkes elde etmeye çalıştı. Onu geri çevirdik. Böylece müzakereler, her iki taraftan da hem barış müzakerelerinin çöktüğünü hem de barış müzakerelerini yeniden canlandırma girişimlerini gösteren eylemler ve açıklamalar olmasına rağmen, Nisan 2017’de resmen suya düştü.
Barış müzakerelerini yürütürken FKP ve FUDC’ye birleşik cephe politikası ve taktikleri rehberlik etmelidir. Duterte’nin sözde barış müzakerelerini hayata geçirmek için yaptığı teklifi, aslında barış müzakerelerine düşman olduğunu ifşa etmeden reddedemezlerdi. Bu teklifini doğrudan reddetmek FKP ve FUDC’nin kavgacı taraf olarak görünmesine neden olur böylece geniş yelpazedeki barış savunucularını ve milyonlarca insanı gücendirmiş olurlardı.
Duterte hükümeti ile Marcos’un diktatörlüğünü özdeşleştirme yönünde açık bir eğilim var. Duterte’nin Filipin halkına karşı Marcos’un yönetimine benzer baskıcı bir politika yürüttüğü açıktır. Sözde “EDSA Devrimi” deneyimi de göz önünde bulundurulduğunda Partinin bu stratejiyi benimsemesi devrimci hareket için nasıl bir avantaj doğurabilir? Devrimci hareket Duterte’nin nihai düşüşünden ne beklemelidir?
Sizin de gözlemlediğiniz gibi, Marcos ve Duterte rejimlerinin Filipin halkına karşı baskıcı bir politika izlemedeki benzerliklerini vurgulamak devrimci hareket için faydalıdır. Gerçekten de, ikisinin de terör rejimi kurması aralarında bir benzerlik olduğunu göstermektedir. Duterte terörle mücadele adı altında devlet terörü yasasını yürürlüğe koymuştur. Marcos’u açıkça idolleştirmekte, kasaplık ve yağmacılıkta ona öykünmektedir.
Eğer Duterte iktidardan 2022’nin öncesinde veya hemen sonrasında düşerse, bu, devasa kitle eylemleri ve buna bağlı olarak ABD yanlısı gerici subayların ona olan desteklerini çekmesi nedeniyle olacaktır. ABD yanlısı bu subaylar, 1986’da Cory Aquino’nun başkan seçilmesine benzer bir şekilde, 2022’de de iktidarı başkan yardımcısına ya da muhalefetin başkan adayına devredebilecek güçtedir. Ulusal demokratik hareketin yasal güçleri, devasa kitlesel eylemler için halkı harekete geçirme kapasitesine sahiptir. Ancak YHO’nın, Manila’da iktidarı ele geçirmeye yetecek silahlı gücü henüz yok.
Bu esnada YHO’nun kırsal kesimde silahlı güç yığınağını artırmasına ve halk hükümetinin oradaki varlığının güçlenmesine yardımcı olması en iyisidir. İşçi-köylü ittifakını güçlendirmek, sosyo-ekonomik orta sınıfı saflara kazanmak ve gericiler arasındaki bölünmelerden yararlanmak için tüm çabalar sarf edilmektedir. Gericiler arasındaki bölünmelerden faydalanmak için meydana gelebilecek en iyi şey, birbirleriyle şiddetli bir savaşa tutuşmalarıdır. Ancak bu yakın zamanda gerçekleşmeyecek.
Pandemi sonrası Filipinler’deki mevcut durum nedir? Bu durum Filipin Devrimci Hareketi tarafından nasıl yönetildi ve Filipin Halkı adına ne tür bir çalışma ya da görev belirlendi?
COVID-19 salgınından önce dahi yönetim sisteminindeki kriz hiç olmadığı kadar kötüydü. Duterte, pandemi nedeniyle uygulanan sokağa çıkma yasaklarından bu yana, olağanüstü hal yetkilerini halka karşı daha baskıcı önlemler almak için kullandı. Aynı yetkilerden faydalanarak pandemiye karşı tıbbi mücadeleye ve geçim kaynaklarından mahrum bırakılan insanlara ekonomik destek sağlamak için vaat edilen kamu parasını çaldı. Halk aç ve Duterte rejimine karşı son derece öfkeli.
Asker ve polis tarafından dikte edilen sokağa çıkma yasaklarına rağmen ulusal demokratik hareketin yasal güçleri, sosyal medya ve web seminerleri aracılığıyla mevcut rejimin sorunlarını ele almakta; halkın mümkün olan her şekilde uyandırılmasını, örgütlenmesini ve harekete geçirilmesini teşvik etmektedir.
Sokağa çıkma yasaklarını uygulamakla meşgul askerler, kırsal kesimdeki mevzileri çoğunlukla boşaltmıştır. Devrimci güçler, azalan asker sayısından dolayı kırsal kesimde daha fazla hareket özgürlüğüne sahip olmuştur. Ancak ordu, hâlâ bazı bölgelerde “odaklanmış askeri operasyonlar” adı verilen faaliyetlerde bulunmaktadır. Ne var ki kırsal bölgeler YHO’ya kaçma, savunma veya saldırı amaçlı manevra yapabileceği geniş bir alan tanımaktadır.
Küresel bir pandeminin ortasında, Duterte’nin burjuva dış politikası hangi yöne işaret ediyor? Hâlâ ABD’den yana mı yoksa Çin’e doğru kaydığını mı düşünüyorsunuz?
Duterte her zaman ABD emperyalizmine sadık kalmıştır. ABD’yi Filipin ekonomisi, siyaseti, kültürü ve ordusu üzerinde egemen kılan tüm anlaşmaları ve düzenlemeleri muhafaza etti. ABD ile Duterte arasındaki büyük anlaşma; Duterte’nin silahlı mücadeleyi ortadan kaldırıp toprak, doğal kaynaklar, kamu hizmetleri ve tüm işletmelerin mutlak kontrolünü ABD’ye vermesidir.
Duterte ile Çin arasındaki büyük anlaşmaysa, Çin’in yüksek fiyatlı altyapı projeleri için vaat ettiği 24 milyar dolar tutarındaki yüksek faizli krediyi tahsis etmesidir. Ancak Çin sözünü yerine getirmekte yavaş davranıyor. Krediyi vermeden önce Duterte’nin Batı Filipin Denizi üzerindeki Filipin egemenlik haklarından kesin olarak vazgeçmesini istiyor. Duterte, yasadışı uyuşturucu kaçakçılığı yapan ve Filipinler’de kumarhaneler işleten Çinli suç çetelerinden de Çin parası alıyor.
Aralarında husumet bulunan iki emperyalist güce hizmet etmek, Duterte için büyük bir sorun haline gelebilir. Çin’in yedi yapay ada inşa ederek Batı Filipin Denizi’ni askerileştirmesine, ulusal elektrik şebekesinin yüzde 40’ına sahip olmasına ve en kötüsü de China Telcom’un askeri kamplara baz istasyonları dikerek ordu ve polisin iletişim sistemlerini geliştirmesine müsaade etti. Aynı zamanda ABD’nin, Ziyaret Kuvveti Anlaşması ve Geliştirilmiş Savunma İşbirliği Anlaşması kapsamında söz konusu askeri kamplarda personel ve tesisleri bulunmaktadır.
FKP, Çin ve ABD’nin ticaret savaşıyla somutlaşan rekabetinde nasıl bir konum almaktadır?
FKP, Filipin ulusal egemenliğini ihlal etmeleri nedeniyle ABD ve Çin’i emperyalist olarak tanımlamaktadır. Bu emperyalist güçler, neoliberal politikanın son kırk yıldaki yayılışında rol almış iki ana ortaktı. Şimdiyse ABD’li politika yapıcılar Çin’i, stratejik, ekonomik ve askeri hedeflere ulaşmak için iki katmanlı ekonomisinden (devlet kapitalizmi ve özel kapitalizm) faydalandığı, ticaret ve döviz politikalarını haksız avantaj elde etmek için manipüle ettiği, ihracat fazlasını ve döviz rezervlerini sermaye ihraç etmek ve pazarları ele geçirmek için kullandığı, ülkesindeki ABD yan kuruluşlarından ve ABD’deki araştırma laboratuvarlarından ABD teknolojisi çaldığı gerekçesiyle suçladığından aralarındaki ayrılıklar giderek artan bir rekabet haline geldi.
ABD hükümeti, dünya kapitalist sistemindeki aşırı üretim krizine ilişkin Amerikan kamuoyunu yanıltmak için Çin’i suçlamak zorundadır. Bu, ABD hükümetinin yurtdışındaki askeri güçler için aşırı harcama yapma ve saldırgan savaşlara girişme hatasına düştüğünü ve Çin’e imalatı dışa bağımlı hale getirme gibi tavizler verdiğini (daha ucuz Çin işgücünden yararlanarak ABD’deki istihdamı azaltma pahasına) örtbas etmek için yapılmaktadır. Ayrıca, 1989’daki büyük ayaklanmaların ardından Çin’e yapılan ABD yatırımlarını artırmak ve Çin’in büyük ticaret fazlalarından faydalanmasına ve Kuşak ve Yol İnisiyatifi gibi iddialı projeleri hayata geçirmesine izin vermek de buna dahildir.
Aşırı üretimden dolayı kapitalist sistemin içine girdiği kriz o kadar kötüleşti ki emperyalistler arası çelişkiler her geçen gün derinleşiyor. Krizden dolayı hizmet sektörüyle kamu borcunun her an patlayabilecek birer balona dönüşmüş olması da cabası. Dünyanın en büyük ekonomileri oldukları için Çin ve ABD arasındaki emperyalist çelişki ön plana çıktı. ABD, Amerikan markalı ürünleri kendisi üretip pazarlayabilecek kapasiteye sahip başlıca ekonomik rakibi ve yüksek teknoloji silahlara sahip olan başlıca siyasi rakibi Çin’e karşı çıkmayı uygun olduğu kadar gerekli de görmektedir.
Gerilimlerin ve emperyalist güçler arasındaki mücadelenin arttığı mevcut uluslararası durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Filipin Devrimini destekleyebilecek herhangi bir ülke var mı? Küba, Kuzey Kore ya da Venezüella gibi ülkeler hakkındaki görüşünüz nedir?
Aşırı üretime dayalı krizi şiddetlendirmiş neoliberalizm çözülüyor. Emperyalistler arası çelişkiler derinleşiyor. ABD ve Çin birbirini boğazlıyor. Saldırgan eylemlerle pek çok farklı ülkede hadlerinden fazla genişlemiş olmalarına ve emperyalizm içi çelişkilerle boğuşmalarına rağmen emperyalist güçlerin kendi ulusal sorunlarıyla giderek daha fazla meşgul olacaklarını tahmin edebiliriz.
Kapitalist sistemin içinde bulunduğu krizin giderek kötüleşmesi, Filipin devriminin gerçekleşebileceği uygun koşullar yaratıyor. Takım adalardan oluşmuş bir ülkede yaşayan Filipin halkı, devrimci mücadelenin yürütülmesinde kendine güvenmek zorundadır. Filipin halkı, tarihinde, İspanyol sömürgeciliğini alt ederek Batılı bir güce karşı zafer kazanan ilk Asya toplumu olabilmiştir. 1899’dan bu yana da yükselen Amerikan emperyalizmine karşı güçlü bir mücadele vermeyi başarmıştır.
Küba, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Bolivarcı Venezüella Cumhuriyeti gibi ABD emperyalizmine boyun eğmeyen, ona ve uşaklarına karşı mücadele eden bütün güçleri ve halkları takdir ediyorum. Haklı mücadeleleri Filipin devrimine güç kattığı gibi Filipin devrimi de onların mücadelesine güç katıyor.
Eğer ABD’nin kendi toprağında ve başka ülkelerde eli kolu bağlanırsa Filipinler’e odaklanacak gücü olmaz. Bu da mücadele için hayırlı olur. Aynı şekilde dünyadaki herhangi bir devrimci gücün Filipin halkının devrimci mücadelesine maddi manevi destekte bulunması da hayırlı olur. Ancak bunlar gerçekleşse dahi Filipin halkı yabancı yardıma bel bağlamamalı, kendi ayakları üzerinde durmaya devam etmelidir.
Filipinler’de devam etmekte olan demokratik halk devrimi, büyük sosyalist ülkelerin artık olmadığı ve yabancı ülkelerin kendisine katkıda bulunmadığı takdirde bile güçlenip ilerleyebileceğini kanıtlamıştır. Kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz derinleştikçe ve emperyalist güçler ile yerel gerici sınıflar kendilerini hiç olmadıkları kadar kötü durumlarda bulmaya devam ettikçe, Filipin halkının, kendi başına şimdikinden bile daha büyük adımlar atacağından emin.
“Endüstriyel Kapitalist Ülkelerde Halk Savaşı Sorunu Üzerine” başlıklı yazınızda emperyalist merkezlerde Halk Savaşı yürütme şansı olmadığını söylüyorsunuz. Bu konuyu detaylandırabilir misiniz? Bu ülkelerde bulunan devrimcilerin oynayacağı rol ne olmalıdır? Devrimci proletarya, Halk Savaşı yoluyla değilse nasıl egemen sınıf olabilir?
Daha net olmak gerekirse; 1949 öncesi Çin ve günümüz Hindistan’ıyla Filipinler’i gibi yarı-sömürge ve yarı-feodal toplumlarda mümkün ve uygulanabilir olan uzun süreli halk savaşının, herhangi bir zamanda herhangi bir emperyalist ülkede gerçekleştirilebilecek evrensel bir şey olmadığını belirttim.
İkinci Dünya Savaşı gibi emperyalistlerin doğrudan birbirleriyle, nükleer silahlara başvurmadan, savaştıkları koşullarda; Batı Avrupa’nın hem kentsel hem de kırsal alanlarında yıllarca partizan ya da gerilla mücadelesi yürütmek mümkündü.
Şu anda emperyalist ülkelerdeki çiftçi nüfusu oldukça azalmış durumda. Birkaç çocuksu Maoistin uzun süreli halk savaşı yürütmekten söz ettiği ABD ve Norveç’te çiftçi nüfusu ülke nüfusunun yüzde ikisi civarındadır. Bu azınlık da ilkel tarım araçlarını kullanarak yoksul ve orta halli köylülerin büyük bölümünü sömüren Çin’in geleneksel toprak ağalarının aksine, büyük ölçüde makineleşme kullanan tekelci çiftlik kapitalistleri ve zengin çiftçilerden oluşmaktadır.
Mao’nun uzun süreli halk savaşında kırlardan şehirleri kuşatma stratejisi, köylülerin ulusal nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu ve yarı-feodal ekonominin kronik kriz içinde olduğu ülkelerde işe yarar. Çin’de yapılabilen uzun süreli halk savaşının, son derece birleşmiş merkezi bir ekonomiye ve iletişim sistemine sahip, yoksul ve orta halli köylülerin az olduğu emperyalist ülkelerde yapılamayacağını söyleyen Mao’nun ta kendisidir.
Bırakın çocuksu Maoistler ABD ya da Norveç kırsalında silahlı mücadeleye başlasın. Yerel polisin özel timleri tarafından 30 dakikadan kısa bir süre içinde yok edileceklerdir. Şimdiye kadar uzun süreli halk savaşını destekleyen hiçbir grup emperyalist bir ülkede bu savaşı başlatmaya kalkışmadı. İşçiler arasında ya da ezilen bir ulusal toplulukta geniş kitle tabanı olmayan küçük suikastçı silahlı gruplar, çatışmalar başlar başlamaz emperyalist bir ülkede çok mesafe kat edebilir.
Mao’nun özel bir savaş biçimi olarak yarı-sömürge ve yarı-feodal Çin’deki uzun süreli halk savaşı pratiği ile Komünist Manifesto‘nun uzun zamandan beri öğretegeldiği proletaryanın burjuva devletini silahlı güçle devirmesi şeklindeki genel Marksist kavram birbirine karıştırılmamalıdır. Özellikle de kendisine Maoist diyen bir grup, Çin’de uzun süreli halk savaşının neden mümkün olduğunu ve o zamandan beri emperyalist ülkelerde bu tür bir savaşın neden ortaya çıkmadığını anlamalıdır.
Emperyalist ülkelerdeki devrimciler, proleteryanın burjuva devletini devirerek kendi sınıf diktatörlüğünü kurabilmesi için; Komünist Manifesto, Fransa’da İç Savaş ve Lenin’in Devlet ve Devrim‘indeki çizgiyi yaygınlaştırabilirler. Komünistler bu hedef doğrultusunda kapitalist sistemin derinleşen kriziyle uyumlu olan etkili ideolojik, politik ve örgütsel çalışmalarla güçlü bir işçi sınıfı hareketi geliştirebilirler. Ayrıca, tekelleşmiş burjuvazinin işçi sınıfına karşı faşizmi kullanma yönündeki umutsuz çabasına karşı mücadeleye hazırlanabilirler.
Tarihi deneyimler ve mevcut koşullar göz önünde bulundurulduğunda, tekelci burjuvazinin devrilmesi için politik-askeri hazırlıkların yapılması kolayca düşünülebilir. Bu, halkı kitlesel protestolar ve engellemeler için harekete geçirme tatbikatları, sendikalarda ve diğer kitle örgütlerinde, ayrıca topluluklarda öz savunma birimlerinin kurulup eğitilmesi, emperyalist ordu içinde Bolşevik tarzı bir çalışma ile gelecekteki kitlesel asker terki için zemin hazırlanması, devrimcilerin silah biriktirmesi gibi faaliyetleri içerebilir.
FKP, hiç Komünist Enternasyonal’i yeniden kurmaya niyetlendi mi? Uluslararası Parti ve oynadığı rol hakkında ne düşünüyorsunuz? Eskiden, Maoist hareket içinde, Devrimci Enternasyonal Hareket’in (DEH) öne çıktığı bazı girişimler olmuştu. Bu konu hakkındaki görüşünüz nedir?
Bu röportajda FKP adına konuşmuyorum. FKP’nin Komünist Enternasyonal’i yeniden kurma gibi bir niyeti olduğundan da haberdar değilim. Ancak bana göre, FKP’nin şu an için Filipinler devrimini yönlendirme konusunda elinden gelenin en iyisini yapması daha anlamlıdır; böylece önemli ilerlemeler kaydedip dünya çapındaki anti-emperyalist mücadeleye ve dünya proletarya devriminin yeniden doğuşuna önemli katkılar sağlayabilir.
Daha fazla kaynağa ve siyasi alana sahip komünist partiler, çeşitli ülkelerden komünist delegasyonları konferanslar veya seminerler için bir araya getirmeye çalışabilir. Ancak, Devrimci Enternasyonal Hareket’in yapmaya çalıştığı gibi, çeşitli KP’leri demokratik merkeziyetçilik ilkesi altında bir araya toplayacak uluslararası bir partinin, şu anda var olan herhangi bir parti ya da parti grubu tarafından kurulmasının akıllıca ve uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum. Devrimci Enternasyonal Hareket, Gonzalo’nun barış müzakerelerine olan arzusundan ve daha sonra da Avakian’ın yeni sentezinden dolayı büyük sıkıntılara girdi.
Üçüncü Enternasyonal, İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı koşullar nedeniyle 1943’te dağılmıştı. O günden bu yana çeşitli ülkelerin komünist partilerini ulusal seksiyonlarmışçasına ele alan uluslararası komünist parti, modası geçmiş bir kavram haline geldi. Büyük ya da küçük, iktidarda ya da değil fark etmeksizin; çeşitli ülkelerin komünist partilerinin eşit, bağımsız ve birbirlerine saygılı olmaları temel ilke ve uygulama olmuştur. Kendi ülkelerinde Marksizm-Leninizmin uygulanmasından sorumlu olan bu partiler, aynı zamanda proletarya enternasyonalizminin ruhuna ve ilkelerine bağlıdırlar.
Filipin Devrimci Hareketi, Uluslararası Komünist Harekete nasıl katkıda bulunabilir? Filipin Devrimci Hareketi, şu anda Uluslararası Komünist Hareket içindeki ideolojik öncü mü?
Şu anda, FKP, Filipin devrimine önderlik ederek ve bu süreçte güçlenip mücadelede ilerlemeler kaydederek uluslararası komünist harekete önemli katkıda bulunabilir. Mücadeleden zaferle çıktığında, Filipinler’de uluslararası konferanslara veya seminerlere ev sahipliği yapabilecek kadar kaynağı ve siyasi alanı olacaktır. FKP’nin şu anda yapabileceği şeyse, devrimci deneyimini ve yerel ve uluslararası meselelere ilişkin görüşlerini yayınlar, konferanslar ve seminerler aracılığıyla diğer komünist partilerle paylaşmaktır.
Bu sırada, FKP’nin Uluslararası Departmanı, FKP delegasyonlarının uluslararası anti-emperyalist konferanslara ve seminerlere katılımını sağlayabilir. FKP, ulusal ve uluslararası olaylar karşısında doğru pozisyonu aldığına inanmaktadır. Ancak FKP’nin kendisini utanmazca Uluslararası Komünist Hareketin ideolojik öncüsü olarak ilan etme eğiliminde olduğunu düşünmüyorum. Öncülük, kendi kendini öyle ilan etmekle değil devrimci pratikle kanıtlanır.
Kaynak: https://www.descifrandolaguerra.es/interview-with-jose-maria-sison-ii-serving-two-imperialist-powers-that-are-now-conflicting-can-become-a-big-problem-for-duterte/