Ana SayfaKürsüFilipinler Komünist Partisi önderi Jose Maria Sison ile Söyleşi (I)

Filipinler Komünist Partisi önderi Jose Maria Sison ile Söyleşi (I)

Çeviri: Yusuf Enes Karataş

Filipinler Komünist Partisi, dünyada uzun bir devrim sürecini götürmeyi başaran az sayıdaki politik güçler arasında yer alıyor. Bu partinin kurucu lideri ve 16 Aralık 2022’de ölen Jose Maria Sison anısına yazarımız Ayşe Sonay’ın kaleme alınmış bir yazıya yer vermiştik. https://teorivepolitika1.net/2024/12/16/jose-maria-sison-devrim-yolunda-dunya-bastan-basa/

Aşağıda sunduğumuz, Sison ile ölümünden iki yıl önce, Ekim 2020’de yapılmış bir söyleşi. Zengin bir deneyimi yetkiyle sunan görüşlerin önemli olduğu kanısındayız.

*

Jose Maria Sison, Filipinler Komünist Partisi’nin (FKP) kurucu başkanıdır. FKP ve silahlı kolu Yeni Halk Ordusu (YHO) 1968’den bu yana Filipinler Devleti ve ABD’ye karşı uzun süreli bir Halk Savaşı yürütmektedir. Sison, partinin gelişiminde, 50 yıldan uzun süren ve 1986’da Marcos diktatörlüğünü deviren tarihi mücadelesinde kilit bir figürdür. Jose Maria Sison ile Filipinler Komünist Partisi, Filipinler devrimi ve uluslararası durum hakkında konuştuk.

­ Siyasi deneyiminiz ilerici yurtsever örgütlerdeki militanlığınızla başladı. Bu deneyim nasıldı ve bugünden baktığınızda o günlerin önemi hakkında neler söylersiniz?

1959’da bir kıvılcım yakmak adına Filipinler Üniversitesi kampüsünde gerçekleştirdiğimiz küçük şeyin önemini anlamak için Filipinler’deki eski Komünist Parti’nin neredeyse yok edildiğini ve 1952-1954 yıllarında eski halk kurtuluş ordusunun omurgasının kırıldığını bilmeniz gerekir. Filipinler’de Soğuk Savaşını sürdüren ABD emperyalizmi, kukla hükümeti 1957’de Anti-Yıkım Yasası’nı çıkarmaya ve bunu ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı ve egemen Katolik Kilisesi’ndeki ruhban-faşist unsurlarla iş birliği içinde anti-komünist cadı avı yürütmek için kullanmaya zorladı.

Biz yurtsever ve ilerici öğrenci aktivistler ve eğitmenler, iki tanık tarafından komünist lider olduğu belirtilen herkesi ölüm cezasına çarptırmakla tehdit eden Anti-Yıkım Yasası’ndan hiç korkmadık. Aksine, ABD emperyalizmi ve yerel sömürücü sınıflarla savaşma davetini kabul ettik. Üniversitenin ve bileşenlerinin akademik özgürlük imkânını kullanarak araştırmalar yaptık, yayınlar çıkardık ve kamu yararına olan her konuda konuştuk. Yabancı ve feodal tahakküme karşı ulusal ve demokratik haklar için yazmaya ve konuşmaya özen gösterdik.

1959’da Filipinler Üniversitesi Öğrenci Kültür Derneği’ni (FÜÖKD) kurduk ve başkanlığına ben seçildim. Filipin halkının İspanyol sömürgeciliğine ve ardından ABD emperyalizmine karşı devrimci tarihini inceleme, öğrenme ve yarım kalmış ulusal demokratik devrimi artık liberal burjuvazinin değil, proletaryanın önderliğinde sürdürmek için çaba gösterme hedefini açıkça ilan ettik. Ayrıca Filipin tarihi ve halkın mevcut koşullarıyla bağlantılı olarak Marksizm-Leninizmin teori ve pratiği üzerine gizli çalışma toplantıları düzenledik.

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

Kampüs içinde ve dışında güncel ulusal meselelerle ilgili yayınlar çıkardık, çalışma toplantıları ve kitlesel protesto eylemleri düzenledik. Filipinler Kongresi’nin sözde Filipinlilere Karşı Faaliyetler Komitesi (FKFK), ilerici öğretim üyeleri ve öğrencileri anti-komünist cadı avına tabi tutmak için 1959’dan itibaren bir dizi duruşma düzenledi. 15 Mart 1961’de FÜÖKD, Kongre önünde protesto düzenlemek üzere beş bin öğrenciyi örgütlemeyi başardı. Ardından duruşma salonuna girdik ve duruşmaları iptal ettirdik.

1950’lerin başındaki baskılardan bu yana ilk kez, anti-emperyalist ve anti-feodal yazılarımızın yayınlanmasını savunmak için, binlerce kişinin katıldığı bir gösteri düzenlemeyi başardık. Anti-komünist engizisyonu durdurmayı ve ABD emperyalizmiyle egemen sisteme karşı ulusal kurtuluş ve demokrasi çizgisinde bir meydan okuma ve direniş hareketi yaratmayı başardık.

­ 1960’larda, Filipinler’in kurtuluşu için yurtsever ve demokratik yönelimli mücadeleyi destekleyen farklı sosyal sınıflardan kesimleri harekete geçirmek için MAN ve MASAKA gibi örgütler kurdunuz. Sizi daha önce aktif olduğunuz eski KP’den ayrılmaya ve 1968’de yeni partinin temellerini atmaya iten neydi?

1960’larda, 1964’te Kabataang Makabayan’da olduğu gibi, birçok büyük kitlesel oluşumun örgütlenmesinde, Lapiang Manggagawa’nın (İşçi Partisi) konsolidasyonunda ve sırasıyla 1964 ve 1965’te Sosyalist Parti olarak yeniden kurulmasında ve anti-emperyalist ve demokratik bir birleşik cephe olarak Milliyetçiliği İlerletme Hareketi’nin oluşumunda kilit rol oynadım. 1963’te MASAKA’nın örgütlenmesinde yer almadım ama sonrasında kıdemli köylü kadrolara verilen işçi-köylü ittifakı derslerinin açık ve Marksizm-Leninizm derslerinin gizli sorumlusu oldum.

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

1961’deki FKFK karşıtı gösterinin başarısının ardından FÜÖKD’nin öğrenci liderleri; Metro Manila’daki diğer üniversitelerin liderleri ve öğrenci kitleleri tarafından büyük takdir gördü. Bu nedenle ulusal demokratik mücadeleyi açıkça ve bir teorik rehber olarak Marksizm-Leninizmi gizlice incelemek üzere FÜÖKD gibi öğrenci grupları oluşturmak için bir kampanya başlattığımızda memnuniyetle karşılandık.

Üniversitedeki bölümümün yetkilileri FKFK karşıtı gösterideki rolümden hoşlanmadılar ve öğretim üyeliği bursumla lisansüstü bursumu yenilemediler. Böylece, çeşitli üniversitelerde Marksizm-Leninizm üzerine gizli çalışma çevreleri örgütlemek için zaman kazandım. Hatta 1962’nin ilk yarısında Endonezya dilini ve oradaki kitle hareketini incelemek için Endonezya’ya seyahat edecek zaman bile buldum.

1962’nin ikinci yarısında sendika üyeleri arasında siyasi eğitim çalışmaları yapmak üzere Lapiang Manggagawa’ya (İşçi Partisi) katıldım. Partinin araştırma ve eğitim bölümünün başına geçtim. Araştırmalardan, parti bildirilerinin hazırlanmasından, yayınların çıkarılmasından ve seminerlerin düzenlenmesinden sorumluydum. Çeşitli üniversitelerden gelen öğrenci aktivistler seminerlerde işçilere katıldılar. Daha sonra Manila’ya yakın kırsal bölgelerden eski köylü liderlerin çocukları da katıldı.

Çok geçmeden gerici hükümete ve onun emperyalizm yanlısı politikalarına karşı, özellikle de ABD’ye ekonomik ve askeri bağımlılık gibi ulusal konularda kitlesel eylemler başlatmayı başardık. Daha ben eski Komünist Parti’ye (KP) katılmadan önce, FÜÖKD olarak 1961 yılının sonlarında, önümüzdeki iki yıl içinde öğrenciler, genç işçiler, köylüler, öğretmenler ve diğer profesyonellerden oluşan ve Kabataang Makabayan (KM, Yurtsever Gençlik) olarak adlandırılacak kapsamlı bir gençlik örgütü kurma planını benimsedik. Bu örgütü, ulusal kurtuluş ve demokrasi hareketine önderlik etmede işçi sınıfına yardımcı olacak bir güç olarak tasavvur ettik.

Eski KP’ye Aralık 1962’de genel sekreter Jesus Lava’nın bir yeğeni aracılığıyla yaptığı davet üzerine katıldım. Beni derhal, oluşturduğu ve zaman içinde yeniden inşa etmek istediği Merkez Komite’nin embriyosu olmasını beklediği Yürütme Komitesi’nin bir üyesi olarak atadı. Birkaç yıldan beri ortada ne tek bir Parti kolektif organı ne de herhangi bir Parti şubesi vardı. Lava, eski KP’yi fiilen tasfiye eden “tek dosya politikası”nı yayınladığı, tarihi yanlış hatırlamıyorsam, 1957’den beri herhangi bir kitle tabanı ya da silahlı güçle bağlantısı olmaksızın Manila’da saklanıyordu.

Eski KP’nin Yürütme Komitesi’ndeyken, eski KP’nin iç belgelerinden ve kıdemli işçi ve köylü kadrolarıyla yaptığım görüşmelerden, sırasıyla partinin genel sekreteri olan Lava kardeşlerin (1942’den 1947’ye kadar Vicente, 1948’den 1950’ye kadar Jose ve 1951’den 1964’e kadar Jesus) hataları hakkındaki gerçekleri öğrendim. Hatalar hakkında etraflıca bilgi sahibi olmak için “Hataları Düzeltmek ve Partiyi Yeniden İnşa Etmek” başlıklı belgeyi okuyabilirsiniz. Bu belgenin taslağını 1965 yılında beş kişilik Yürütme Komitesi’nin kararı doğrultusunda yazdım. Ancak belge, Jesus’un üç yakın akrabasından oluşan çoğunluk tarafından, Lava kardeşleri eleştirdiği için reddedildi.

Vicente Lava, ABD yanlısı gerillaların “bekle ve gör” politikasını yansıtan ve ABD’nin Filipinler’i Japon faşistlerin elinden geri almasına hazırlık olarak istihbarat çalışması yapmak anlamına gelen “savunma için geri çekilme politikası” adlı sağ oportünist hatadan sorumluydu. Jose Lava, ihtiyaç duyulan kitle çalışması ve tarım devrimine aldırmadan, silahlı mücadelenin “iki yıl içinde zafer kazanması”nı hedefleyen “Sol” oportünist çizgiden sorumluydu. Jose tutuklandıktan sonra Jesus Lava silahlı mücadeleye olan ilgisini kaybetti ve 1955’te halk ordusunu, 1957’de de eski KP’yi tasfiye etmeye karar vererek sağ oportünizme kaydı.

Jesus Lava

Eski KP’de iki çizgi mücadelesine ve nihayetinde benim de dahil olduğum proleter devrimcilerin eski KP’den kopmasına yol açan, Lava kardeşlerin öznelci ve oportünist hatalarına yönelik eleştirilerim ve 1964 ile 1966 yılları arasında son derece önemli güncel meselelerin ortaya çıkmasıydı. O zamanki güncel meseleler, Lavacı revizyonistlerin halk savaşının yeniden başlatılması için kesin bir plan yapmayı ve Sovyet modern revizyonizmine karşı kesin bir tavır almayı reddetmelerini içeriyordu.

­ Demokratik ve ulusal hedefler Sosyalist Devrim ve Proletarya Diktatörlüğü hedefleriyle ne şekilde bağlantılıdır?

FKP’nin genel çizgisi, ABD emperyalizminin egemen olduğu ve büyük kompradorlar, toprak ağaları ve bürokrat kapitalistlerden oluşan yerel sömürücü sınıflar tarafından yönetilen yarı sömürgeci ve yarı feodal yönetim sistemine karşı uzun süreli halk savaşı yoluyla sosyalist bir perspektifle demokratik halk devrimini gerçekleştirmektir.

Ulusal ve demokratik hedef, ABD emperyalizmini ve yerel sömürücü sınıfları yenerek Filipin halkının ulusal ve sosyal kurtuluşunu sağlamaktır. FKP şu anda yerel sömürücü sınıflara karşı bir iç savaş veriyor ancak ABD’nin bir saldırı savaşı başlatması durumunda bir ulusal kurtuluş savaşı vermeye hazır.

Öncü sınıf olarak işçi sınıfı, demokratik halk devrimini gerçekleştirerek, proletarya diktatörlüğünün veya işçi devletinin ana bileşeni olan halk ordusunu inşa eder. Demokratik halk devriminin siyasi iktidarın ele geçirilmesi yoluyla tamamlanmasının ardından, işçi sınıfı sosyalist devrimi ve ekonominin sosyalist dönüşümünü başlatabilir çünkü ulusun sosyal, ekonomik ve siyasi yaşamının tüm komuta kademelerini ele geçirecek devlet gücüne sahiptir.

­ Mao’nun 75. doğum günü olan 26 Aralık 1968’de kurulan FKP’nin inşasında Maoizm nasıl bir rol oynadı? Maoizmi benimsemeniz eski KP’den ayrılmanızı gerektirdi mi? Kişisel olarak Mao’yu nasıl tanıdınız ve düşünceleri sizi nasıl etkiledi? Çin Kültür Devrimi sizi ne ölçüde etkiledi?

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

Biz proleter devrimciler, Lavacı revizyonist parti olarak adlandırdığımız eski KP’den, 1942’den Filipinler’deki 1964-1966 koşullarına kadar olan tarihiyle doğrudan ilgili konularda ve uluslararası meselelerle, özellikle de Marksizm-Leninizm ile modern revizyonizm arasındaki mücadeleyle ilgili konularda koptuk.

1942’den 1964’e kadar aynı aileden gelen bir dizi genel sekreterin sübjektivist ve oportünist hatalarına ve onların takipçilerinin silahlı mücadeleden kaçınılması ve legal kitle hareketinin silahlı mücadeleyi yeniden başlatmak için net bir plan olmaksızın süresiz olarak devam etmesi gerektiği yönündeki revizyonist çizgisine eleştirel yaklaştık. Önümüzdeki dört ya da beş yıl içerisinde, kitle hareketinin ülke çapında yayılması ve partinin işçiler ve köylüler arasında derin kökler salması temelinde silahlı devrimin yeniden başlaması gerektiği pozisyonunu benimsedik.

Uluslararası meselelerde, Sovyet modern revizyonizmine karşı Marksizm-Leninizmi kararlılıkla savunduk. İdeolojik tartışmadaki tüm önemli konularda Çin KP’sinin tarafını tuttuk. Lava revizyonist döneklerinin kaçınmaya çalıştığı bu konulardaki pozisyonumuzu açıkça ifade ettik. İlk başta hiçbir pozisyonları yokmuş gibi davrandılar ve 1962’den 1964’e kadar tarafsız ya da orta yolcu gibi davrandılar ve sonunda Sovyet yanlısı revizyonist olduklarını itiraf ettiler.

Filipinler Komünist Partisi’ni yeniden kurarken bize Marksizm-Leninizm-Mao Zedong Düşüncesi rehberlik etti. Bu teoriyi, 1942’den 1960’lara kadar eski partiyi etkileyen ve zayıflatan Lavacı hataların eleştirisinde, reddedilmesinde ve düzeltilmesinde olduğu kadar, Filipin tarihinin ve toplumsal koşullarının analizinde ve ABD emperyalizmine, yerli feodalizme ve bürokrat kapitalizme karşı uzun süreli halk savaşı yoluyla demokratik halk devrimini gerçekleştirme çizgisinin benimsenmesinde de uyguladık.

Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin (BPKD) henüz başladığı Ağustos 1966’da Çin’de bulunma şansına sahip oldum. ÇKP Merkez Komitesi üyeleri ve ÇKP Yüksek Parti Okulu’nun en üst düzey sorumluları ile çok aydınlatıcı görüşmeler yaptım. Ülke çapında bir tur yapmak üzere 1967 yılında Çin’e geri döndüm. Pekin’de “Yenan Forumu Konuşmaları”nın 25. yıldönümünü kutlamak için düzenlenen seminerde Yoldaş Mao Zedong ile şahsen tanıştım. Bu olay Beijing Review tarafından haber yapıldı.

­ Çok geniş bir konu ancak sormak istiyorum. Büyük Proleter Kültür Devrimi’nden hangi dersler çıkarılabilir? Bu tarihsel deneyim Filipin devrimci hareketi tarafından nasıl ele alınmıştır?

Yoldaş Mao, revizyonizmle mücadele etmek, kapitalist restorasyonu önlemek ve sosyalizmi güçlendirmek için kültür devrimi yoluyla (Büyük Proleter Kültür Devrimi’nden başlayarak) proletarya diktatörlüğü altında sürekli devrimin teori ve pratiğini ortaya koyarak Marksizm-Leninizmin teori ve pratiğinin gelişiminde yeni ve daha yüksek bir aşamaya, üçüncü aşamaya geçmiştir.

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

BPKD, Yoldaş Mao’nun Marksist-Leninist çizgideki teorik ve pratik kazanımlarını zirveye taşımıştır. Mao Zedong Düşüncesinin en önemli bileşenidir. Yoldaş Mao’nun felsefe, ekonomi politik, sosyal bilimler, Yenan Düzeltme Hareketi ve yeni demokratik devrimde uzun süreli halk savaşı alanlarında yaptığı bir dizi önemli katkının altını çizmeye hizmet eder. FKP, BPKD’nin teori ve pratiğinde ve Mao Zedong Düşüncesinin önceki bileşenlerinde yer alan ilke ve dersleri öğrenmeye çalışmıştır.

Mao felsefe çalışmalarında Lenin’in karşıtların birliğini (ikiye bölünme) materyalist diyalektiğin en temel yasası olarak tanımlamasını detaylandırdı ve geliştirdi. Materyalist diyalektiği, teori ve pratiğin diyalektiğinden daha yüksek bilgi edinme sürecinde, halk savaşı yoluyla yeni demokratik devrimi gerçekleştirmede ve sosyalist devrim ve inşayı üstlenmede uyguladı.

Ekonomi politik alanındaysa Stalin’in sosyalist sanayileşme ve kolektivizasyon politikasından olumlu ve olumsuz dersler çıkarma avantajına sahipti. Sosyalist devrim ve inşanın revizyonistçe tersine çevrilmesini eleştirdi. Ve Büyük İleri Atılım sırasında emperyalist abluka, revizyonist ihanet ve doğal felaket koşulları altında temel ve ağır sanayileri öncü sektör, tarımı ekonominin temeli ve hafif sanayiyi köprü sektör olarak kullanarak bağımsız sosyalist inşa çizgisini ortaya koydu.

Mao, sosyal bilimler alanında Çin devriminin yeni demokratik ve sosyalist aşamalarının teori ve pratiğini daha da geliştirdi. Ancak sosyal bilim alanındaki en önemli başarısı, modern revizyonizm sorununu ve sosyalist toplumda süregelen sınıflar ve sınıf mücadelesi gerçeğini kabul etmesi ve çözüm yollarını tespit edip benimsemesidir. Sosyalizmi korumak, savunmak ve ilerletmek için Sağcılık karşıtı kampanya, Büyük İleri Atılım, sosyalist eğitim hareketi ve nihayetinde Kültür Devrimi gibi bir dizi kampanya yürüttü ancak partisi içindeki revizyonistlerin ve kapitalist yolcuların büyük direnciyle karşılaştı.

Parti inşasında Mao, proleter öncü partinin inşasına ilişkin Leninist öğretiyi benimsedi ve daha da geliştirdi. Düzeltme hareketini, Parti kadrolarını ve üyelerini Marksist-Leninist teori ve pratikle eğitme kampanyası olarak, hataları ve zayıflıkları tespit etme ve hastayı hastalıktan kurtarma yöntemi olarak ve Parti’nin kitlelere daha iyi hizmet etmesinin, onları harekete geçirmesinin, iktidarı ele geçirmelerine imkân vermesinin ve iktidarın kitlelerin denetimi altına girmesinin yolu olarak geliştirmede başarılıydı.

Bir halk savaşında, emekçi işçi ve köylü kitlelerinin, yarı sömürge ve yarı feodal ülkelerde kırlardan şehirleri kuşatarak uzun süreli halk savaşı stratejisini benimseyerek askeri teçhizat ve eğitimli personel bakımından üstün bir düşmanı nasıl yenebileceğini göstermişti. Devrimci proletarya ve halk, halk savaşı yoluyla yeni demokratik devrimi zafere ulaştırarak sosyalist devrimi gerçekleştirmek adına elzem olan devlet iktidarını elde eder.

BPKD aracılığıyla proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürme teorisi ve pratiği Mao’nun en çığır açıcı katkısı olarak kabul edildi. Modern revizyonizmle mücadele etmeyi, kapitalist restorasyonu önlemeyi ve sosyalizmi sağlamlaştırmayı amaçlıyordu. BPKD, Dengci karşıdevrim tarafından yenilgiye uğratılmış olsa bile hâlâ sosyalizmin içeriden nasıl yıkılabileceğini ve yok edilebileceğini tespit etmekte ve açıklamaktadır. Böyle bir ders önümüzdeki sosyalist devrimlere rehberlik edecektir.

Biz Filipinli proleter devrimciler BPKD’yi, Sovyetler Birliği’nde ve başka yerlerde bürokratların ve aydınların yozlaşması sonucu sosyalist toplumda ortaya çıkan modern revizyonizm sorununa bir yanıt olarak inceledik. Aynı zamanda, Çin Devrimi’nin yeni demokratik ve sosyalist aşamalarında Yoldaş Mao’nun proleter devrimci çizgisinin altını çizmesinden de yararlandık.

Burjuvazi tarafından yenilgiye uğratılan 1871 Paris Komünü gibi, BPKD de Dengci karşı-devrim ve kapitalist restorasyon tarafından yenilgiye uğratıldı ancak gelecekteki sosyalist toplumlarda revizyonizm ve yozlaşma sorunuyla yüzleşme esnasında benimsenecek ve daha da geliştirilecek temel ilke ve yöntemleri ortaya koydu.

­ Çin’de kapitalizmin restorasyonu Hindistan ve Filipinler’de gerçekleşmekte olan ve daha sonra Peru ve Nepal’de gelişecek olan devrimci hareketleri durduramadı. Filipinler’deki hareketin kendisi ve Hindistan’daki muadili dışında, dünya genelinde devrimci hareketlerin yokluğunu ya da azalmasını nasıl gözlemliyorsunuz? Bunu Maoizm içindeki ideolojik bir krizin ve dolayısıyla siyasi bir krizin sonucu olarak mı görüyorsunuz?

Sürekli tekrar eden ve giderek kötüleşen aşırı üretim krizinin ve emperyalist güçlerin devlet terörizmini kullanma ve saldırı savaşları yürütme eğilimlerinin, anti-emperyalist ve demokratik mücadelelerin önlenemez yükselişinin ve dünya proleter devriminin, karşılaşabileceği dönemeçlere ve gerilemelere rağmen, yeniden dirilişinin koşullarını yarattığından emin olabiliriz. Açıklamama izin verin.

Yaşadığım dönemde, faşist güçlerin Sovyetler Birliği’ni yıkmayı ve Çin Devrimi’ni durdurmayı başaramamasının ardından, insanlığın üçte birinin komünist ve işçi partileri tarafından yönetildiği ve ulusal kurtuluş hareketlerinin sömürgeciliğe, emperyalizme ve yeni sömürgeciliğe karşı ilerlediği 1950’lerde, dünya anti-emperyalist mücadelesinin ve proleter devriminin nasıl zirveye ulaştığını gördüm. Ardından, Sovyetler Birliği 1956’da, Çin de 1976’da revizyonist yönetim altına girdi. Her ikisi de kapitalistleşti ve Sovyetler Birliği 1991’de çöktü.

1991’den yaklaşık 2008’e kadar ABD, Soğuk Savaş’ın galibi ve sözde tek kutuplu dünyanın tek süper gücü olmanın tadını çıkarırken, durmaksızın kötüleşen aşırı üretim krizi ve ABD’nin bitmek bilmeyen saldırı savaşları ABD’nin stratejik düşüşünü hızlandırdı. ABD ve Çin, kırk yıl boyunca neoliberal emperyalist küreselleşme politikasının yayılmasında ana ortaklar oldular. Şimdi ise emperyalistler arası sert bir rekabet ve çekişme içerisindeler. Hem Sovyetler Birliği hem de Çin’deki kapitalist restorasyon, dünya kapitalist sisteminin krizini büyük ve derin bir şekilde ağırlaştırdı.

Anti-emperyalizm, demokrasi ve sosyalizmin ilerleyişi kümülatiftir, ancak her zaman düz bir çizgi üzerinde gerçekleşmez. Tarihte farklı coğrafya ve zaman ölçeklerinde iniş ve çıkışlar, kıvrımlar ve dönemeçler vardır. Şu anda biz proleter devrimciler, emperyalistler arası çelişkilerin yoğunlaştığını ve neoliberalizmin son derece anti-proleter ve halk karşıtı politikalarının çözüldüğünü gözlemliyoruz. Artık tüm dünyada anti-emperyalist ve demokratik mücadelelerin yükseldiğini görüyoruz. Ve tam da emperyalistler arası çatışmaların yoğunlaşması nedeniyle dünya proleter devriminin yeniden canlanmasının koşullarını tespit edebiliyoruz.

Jose Maria Sison, 1993 yılında Almanya’nın Botrop kentinde düzenlenen Uluslararası Marksist-Leninist Partiler ve Örgütler Konferansı’nın sponsorluğunda Mao’nun 100. Doğum Yıldönümü kutlamalarında Mao Zedong Düşüncesi Uluslararası Semineri’ne başkanlık ediyor.

Filipinler, Hindistan ve diğer yerlerdeki devrimci hareketler, sosyalist davanın küresel ölçekte gerileme yaşadığı, Peru’daki gibi bazı devrimci hareketlerin düşüşe geçtiği ya da Nepal’de olduğu gibi diğer devrimci hareketlerin saf değiştirdiği on yıllarda bile dünya proleter devriminin meşale taşıyıcıları olarak sürekli ayağa kalktıkları için gurur duyabilirler. Ancak anti-emperyalist mücadelelerin yeniden canlanması ve dünya proleter devriminin yeniden dirilmesi için koşullar bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Devrimci hareketler zaman zaman kendi paylarına düşen hata ve zayıflıklara sahiptir ancak Yoldaş Mao düzeltme hareketinin ilke ve yöntemlerini sağlamıştır. Tüm devrimci hareketler, 1980’lerde silahlı mücadelenin ilk on yılı çok kahramanca ve umut verici olan Peru’da olduğu gibi büyük bir düşüş yaşayabilir. Ancak hareketin hatalarını ve zayıflıklarını sadece o ülkedeki proleter devrimciler düzeltebilir. Bu durum, iktidardaki Prachanda partisinin halk savaşını yeniden başlatmak için çabalayan proleter devrimciler tarafından zorlandığı Nepal için de geçerlidir.

­ Aynı soruyu, bildiğiniz gibi, revizyonistlerin zaferiyle sonuçlanan Nepal’deki Halk Savaşı için de sormak istiyorum. Nepal devrimci hareketinin, aslında Devlete karşı zafer kazanmaya nispeten yakın olan bir devrimin yenilgisinin altında yatan nedenler nelerdir? FKP’nin Prachandacı revizyonizme ve Nepal’deki mevcut duruma ilişkin tutumu nedir?

Peru’daki halk savaşı gibi Nepal’deki halk savaşı da Katmandu’da konuşlanmış düşman askeri güçlerine sert ve ağır darbeler indirerek burjuvaziyi uzlaşmaya ve hatta monarşiyi çözülmeye zorlayacak kadar zekice yürütülen on yıllık bir olguydu. Prachanda liderliği, gerici devletin bürokratik ve askeri mekanizmasını tamamen parçalayamadan halk savaşını durdurdu ve demokratik devrimin zaferi olarak monarşinin çözülmesiyle yetindi.

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

Ancak Marksist-Leninist çizgi, proletaryanın devrimci partisi aracılığıyla yeni demokratik devrime önderlik etmesi ve sosyalist devrimi başlatmak için siyasi iktidarı ele geçirmesidir. Bu sadece feodal monarşiyi değil, burjuva devletini yıkmayı gerektirir. Aksi takdirde proleter devrimci bir parti olma iddiasında olan yapı yalnızca burjuva liberal bir görevi yerine getirmekte ve proleter-sosyalist devrimden geri çekilmektedir.

Peru Komünist Partisi-Aydınlık Yol tarafından yürütülen Halk Savaşını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve Başkan Gonzalo hakkındaki görüşleriniz nedir?

Peru’daki halk savaşı 1980’lerin başında, Sovyet modern revizyonizminin süregelen yozlaşmasına ve Sovyet sosyal emperyalizminin kendi kendini yenilgiye uğratan maceralarına eklenen Çin’deki Dengci karşı devrim ve kapitalist restorasyon gibi kasvetli olaylar karşısında, sadece Peru’da değil tüm dünyada proletarya ve halk için son derece mutluluk ve ilham verici bir olay olarak patlak verdi.

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

Ancak parti liderliği ve devrimci hareketin, on yıllık silahlı mücadele sürecinde, özellikle de Abimael Guzman’ın yakalanmasından sonra, bazı sorunlar ya da hatalardan etkilendiğini ve bu hataların hareketin gerilemesine neden olduğunu düşünüyorum. Ancak birçok devrimci gözlemci Gonzalo liderliğinin aşırı sol sekter olduğunu, birleşik cepheyi halk savaşı sırasında bir başka silah olarak tam anlamıyla kullanamadığını ve yakalandıktan sonra devrimcilerin ve kitlelerin kafasını karıştırmaya karşı hiçbir önlem almadan barış müzakerelerini hapishaneden çıkış yolu olarak kullanmaya çalışarak sağa kaydığını belirtmiş olsa da eleştirmek ve hataları düzeltmek Peru’nun proleter devrimcilerine kalmıştır.

­ Tarihsel olarak Büyük Liderlik Maoizmin alamet-i farikası olmuştur. Ancak Gonzalo örneğinin aksine sizin Filipinler’deki rolünüz oldukça farklı olmuştur. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?

Çinli yoldaşlar, BPKD’nin coşkulu yıllarında, Mao Zedung Düşüncesinin devrimci proletaryanın teori ve pratiğinin gelişiminin üçüncü ve şimdiye kadarki en yüksek aşaması olduğunu iddia ederken bile alçakgönüllülük göstererek Maoizmi Marksizm ve Leninizm ile aynı düzlemdeymiş gibi lanse etmekten kaçındılar. Mao’nun büyük katkılarının etiketi olan Mao Zedung Düşüncesi ifadesi zamanla küçük “d” ile ifade edilen “Mao düşüncesi”ne evrildi.

Peru KP ve DEH’in (Devrimci Enternasyonal Hareket) Mao Zedong Düşüncesi ifadesinin yerine Maoizm etiketini kullanmada diğer tüm oluşumlardan önde olmaları övgüye değerdir. Ancak onlar sadece Maoizmin Marksizm ve Leninizm ile ilişkisiyle ilgilenmiyorlardı. Maoizm etiketini benimseyerek, Maoizm terimini kullanmayarak çizginin dışına çıkan diğer tüm KP’leri lekelediklerini, Maoizmin içeriğini belirlediklerini ve tanımladıklarını iddia ettiler. En kötüsü, Gonzalo ya da Peru KP’si, Peru devriminde henüz tam zafer kazanmamış olmasına rağmen, bu ifadenin Maoizmi Marksizm-Leninizmin üçüncü aşaması ve kendi düşüncesini de parlak bir ileri gelişme olarak tanımladığını iddia ederek, Gonzalo Düşüncesi ifadesini benimsedi.

1994’te FKP ve kısa bir süre sonra Hindistan KP’si (Halk Savaşı, daha sonra Maoist) Mao Zedong Düşüncesi yerine Maoizm terimini kullanmada belirli nedenlerle aynı yolu izlemiştir: Birincisi, Mao’nun Marksizm ve Leninizmden sonra üçüncü aşamayı oluşturan Marksizm-Leninizmin teori ve pratiğinin gelişimine yaptığı büyük katkıları kabul etmeleri; ikincisi ise Marksizm ve Leninizmin yanı sıra Mao Zedong Düşüncesi yerine Maoizmi kullanmanın bir dil ilişkisi meselesi olmasıdır.

FKP bugüne kadar, Gonzalo Düşüncesi, Prachanda Yolu ve Avakian’ın Yeni Sentezi gibi bazı partilerin yol gösterici teorilerine başlıca liderlerinin isimlerini vermeleri gibi utanmazca uygulamalara karşı çıkmıştır. Bu etiketler utanmazcadır ve çocukça bir putperestliğin ve liderlerin kendi zevklerine düşkünlüklerinin ve kendilerini yüceltmelerinin tezahürleridir. Komünistler devrimi yürütmek ve ilerletmek için ellerinden gelenin en iyisini özveriyle yapmalı ve kişisel şöhret arayışını ya da proletaryanın ve devrimci halk güçlerine ait olan övgüyü kendine mal etmeyi unutmalıdır. Fikir ve eylemlerini isimleriyle etiketleyenler Marx ve Lenin’in kendileri değildi.

­ Maoizme musallat olmuş gibi görünen ideolojik krize geri dönecek olursak, hem Naksalitlerin hem de Filipinlilerin diğer ülkelerde Devrimi yeniden başlatmak için destek üsleri olarak hizmet edememiş olmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

Sosyalizm davası, Sovyetler Birliği’nde ve ardından Çin’de modern revizyonizmin yükselişi, bu iki büyük ülkede kapitalizmin restorasyonu ve emperyalist güçler tarafından tüm dünyaya neoliberalizmin dayatılması nedeniyle son 70 yıldır krizdedir. Son 50 yılda, sırasıyla 100 milyondan fazla ve 1,38 milyar nüfusa sahip Filipinler ve Hindistan’da silahlı devrime önderlik eden Maoist partilerin olması iyi bir şeydir.

Sosyalizmin son 70 yıldaki çok daha büyük kriziyle kıyaslandığında, şu ana kadar sadece FKP ve Hindistan KP (Maoist)’in sosyalist bir perspektife sahip silahlı devrimler gerçekleştiriyor görünmesi, ideolojik ya da başka türlü herhangi bir krizden çok daha küçük bir krizdir. Bu iki partinin silahlı devrime ara vermeden devam etmesi iyi bir şey. Ancak Peru’da silahlı devrimin gerilemesi ve Nepal’de Prachanda’nın revizyonist dönüşü gibi hayal kırıklıklarına rağmen, diğer ülkelerde silahlı devrim yürüten ya da buna hazırlanan başka Maoist partiler de var. Dünya kapitalist sisteminin krizinin hızla kötüleşmesi ve anti-emperyalist mücadelelerin genişleyen bir ölçekte yükselmesi, dünya proleter-sosyalist devriminin yeniden dirilişinin sinyalini vermektedir.

FKP ve Hindistan KP (Maoist), uzun süreli halk savaşı yoluyla demokratik halk devrimini ciddi bir şekilde yürüten partilerdir. Ayrıca proleter enternasyonalizmi ve tüm halklarla anti-emperyalist dayanışma ruhu içinde uluslararası çalışmaları da ciddiyetle yürütmektedirler. Devrimci mücadelelerinin dünya proleter devrimine katkıda bulunduğunun bilincindedirler, uluslararası destek ararlar ve fikirlerini ve deneyimlerini paylaşmaya her zaman hazırdırlar.

Ancak her ikisi de dünya proleter devriminin lideri ya da merkezi olma iddiasında değildir. Hem anti-emperyalist hem de komünist uluslararası örgütlere, konferanslara ve seminerlere katılmışlardır. Ancak, kendilerine Maoist diyen ve Maoizmin uzun süreli halk savaşı gibi bir bileşenini abartıp diğer bileşenlerini gizleyen bazı küçük grupların aksine, tüm komünist hareket için otorite merkezi veya çizgi belirleyici olma gibi küstah bir iddiada bulunmuyorlar.

Lenin tarafından çocuksu komünistler olarak adlandırılanlar gibi, ana faaliyetleri ortalıkta caka satmak ve iç toplumsal koşulların ve emperyalistler arası çatışmaların gerçek durumuna bakılmaksızın uzun süreli halk savaşının her ülkede, her zaman yürütülebileceğini dogmatik bir şekilde vazetmek olan çocuksu Maoistler var. Ancak emperyalist ülkelerdeki bu çocuksuların biyografilerine bakarsanız, kendilerini gerçekten uzun süreli halk savaşları yürüten gerçek Maoistlerden üstün göstermek için en az yirmi yıldır halk savaşı hakkında gevezelik ettiklerini görürsünüz.

Bu sözde Maoistler ciddi bir kitle çalışması yapmıyor ve olası silahlı direniş için halk arasında herhangi bir öz savunma örgütü kurmuyorlar. Faşist çetelerle kıyaslandıklarında küçük birer civcivdirler. Bu çocuksu Maoistler uç bir fenomendir ve Maoizmin içinde bulunduğu ciddi bir krizin parçası değillerdir ya da bu krize neden olmazlar. Bazı gerçek Maoist partilerin hâlâ FKP ve Hindistan KP (Maoist) tarafından ulaşılan silahlı mücadele ve etki düzeyine ulaşma çabası içinde olmaları da bir kriz değildir.

­ 1977 yılında Marcos diktatörlüğü tarafından tutuklandınız ve 1986 yılına, Corazon Aquino hükümetinin “ulusal uzlaşma” politikaları yürürlüğe girene kadar hapiste kaldınız. Ancak bundan kısa bir süre sonra sürgüne gitmek zorunda kaldınız ve o zamandan beri Utrecht’te yaşıyorsunuz. Hapis hayatınızın nasıl geçtiğini ve devrimci hareket için ne anlama geldiğini anlatabilir misiniz? Artan baskı ortamında parti, ana liderinin tutuklanmasıyla nasıl yüzleşti?

Jose Maria Sison yakalandıktan sonra Ferdinand Marcos ile görüştü, 10 Kasım 1977

1977’de yakalandığımda devrimci hareketin ideolojik, siyasi ve örgütsel temelinin halihazırda sağlam ve güçlü hale geldiğini söylemekten mutluluk ve gurur duyuyorum. Marksist-Leninist ideolojik ve siyasi çizgi, FKP kadroları ve üyeleri arasındaki temel, orta ve ileri düzey eğitim programları, 1942’den itibaren Lavacı hatalara karşı yürütülen düzeltme hareketi (“Hataları Düzelt ve Partiyi Yeniden İnşa Et”), Filipin tarihi ve toplumunun analizi (Amado Guerrero’nun [Sison’un kullandığı bir müstear ad] Filipin Toplumu ve Devrim kitabı) ve FKP Demokratik Halk Devrimi Programı ile iyice yerleşmişti.

1969’da 100’den biraz fazla FKP üyesi varken, 1977’de sayıları binleri bulmuş, ülke çapına yayılmış, işçiler ve köylüler arasında derinlemesine kök salmışlardı. 1969’da sadece dokuz otomatik tüfeğe sahip olan YHO, 1977’de bu sayıyı iki binden fazla otomatik tüfeğe çıkarmıştı. 1968’de sadece on binlerce olan kitle aktivistlerinin sayısı 1977’de çeşitli kitle örgütlerinde yüz binleri bulmuştu. Kırsal kitle tabanı 1969’da Tarlac’ta sadece bir bölgede 80 bin kişiydi. 1977’de 40 kadar gerilla cephesinde kitle tabanı olarak toplam iki milyon insan vardı. Bunlar aynı zamanda yerel siyasi iktidar organlarının ya da demokratik halk hükümetinin yönetimi altındaydı.

Devrimci hareketin temeli o kadar sağlamdı ki, 1981’den 1991’e kadar çeşitli zamanlarda ve bölgelerde gerçekleştirilen büyük öznelci ve oportünist hatalara dayanabildi. Bu hatalar ilerleme hızını azaltsa bile hareketin genel ilerleyişini durduramadı. Bu hatalar, FKP’nin “Temel İlkeleri Teyit Etme ve Hataları Düzeltme” belgesinin rehberliğinde 1992’den 1998’e kadar süren İkinci Büyük Düzeltme Hareketi’nin yanı sıra zamanında yapılan düzeltme kampanyalarının hedefi haline geldiler.

Faşist diktatör Marcos devasa kitlesel eylemlerle ve gerici silahlı kuvvetlerin desteğini çekmesiyle devrildiğinde, FKP’nin ülke çapında otomatik tüfekli sadece altı bin tam zamanlı kızıl savaşçısı vardı. Bunlar herhangi bir büyük şehri ele geçirmek ve hâlâ ABD ve gerici sınıflar lehine olan güçler dengesini değiştirmek için yeterli değildi. Ancak geniş anti-faşist birleşik cephe, ben de dahil olmak üzere tüm siyasi tutukluları serbest bırakacak kadar güçlüydü. Ulusal demokratik hareketin yasal kanadı, devasa kitle eylemlerini harekete geçirmede müthiş ve belirleyici bir güç oldu.

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

Bir dönem siyaset bilimi dersi vermek üzere üniversiteye geri döndüm ve 31 Ağustos 1986’da Asya Pasifik bölgesinde bir konferans turu için Filipinler’den ayrılmadan önce Cory Aquino’nun sözde demokratik hükümetiyle yüzleşmek için Filipin Krizi ve Devrimi adlı bir kitap yazma fırsatı buldum. Tıpkı 1977’den 1986’ya kadar süren siyasi tutukluluğum gibi, 1986’nın ikinci yarısından bugüne kadar yurtdışında kalmam da Filipinler’deki devrimci hareketin genel ilerleyişini olumsuz etkilemedi. Ülkeme dönmek niyetindeydim ancak Aquino hükümeti pasaportumu iptal etti ve bana karşı yeni bir yıkıcılık suçlaması uydurdu. Böylece kendimi düşmana teslim etmek yerine Hollanda’ya siyasi sığınma talebinde bulunmak zorunda kaldım.

­ “EDSA Devrimi” 1986 yılında gerçekleşti ve Marcos’un diktatörlüğünün sona ermesine yol açtı. Bu dönemde Komünist Parti ve Yeni Halk Ordusu’nun kendilerini bu demokratik hareketin öncüsü olarak sundukları söylenebilir. Ancak sonunda ülkenin kontrolünü ele geçirmeyi başaran, ABD tarafından desteklenen Corazon Aquino oldu. Devrimci hareket bu tarihi anla nasıl yüzleşti? Hangi hatalar daha sonra birçok siyasi kadronun çözülmesine yol açtı?

FKP, 1968’deki kuruluşundan bu yana kendisini her zaman Filipin işçi sınıfının ileri müfrezesi ve ilke, politika ve çizgi olarak demokratik halk devriminin öncü gücü olarak tanımlamıştır. Devrimci hareketin gelişme boyutu, muazzam zorluklara rağmen önemli ölçüde büyüktü ancak henüz tüm egemen sistemi devirmek için yeterli değildi. Şimdilik Marcos’u devirmek ve tüm siyasi tutukluları serbest bırakmak için geniş bir birleşik cepheye katılıp Marcos faşist diktatörlüğünün devrilmesini sağlamak yeterliydi. ABD emperyalizmi ve büyük kompradorlar, toprak ağaları ve bürokrat kapitalistlerden oluşan yerel sömürücü sınıflar hâlâ egemendi.

Faşist diktatörlüğe karşı 1972’den 1986’ya kadar süren 14 yıllık direniş sırasında FKP’nin üye sayısı on binlere ulaşmıştı. YHO silahlı mücadele yoluyla altı bin otomatik tüfek elde etmiş ve halk milisleri ve kitle örgütlerinin öz savunma birimleri gibi yardımcı ve yedek güçler örgütlemişti. Birkaç milyon insan yeraltı kitle örgütlerinde ve demokratik halk hükümetinin yönetimi altındaydı. Ulusal demokratik hareketin yasal kitle örgütleri Manila’da yüz binlerin katılımıyla gösteri düzenleyebilecek kapasitedeydi. Ancak bunlar tüm egemen sistemi devirmek için yeterli değildi.

Bu röportaj için hazırlanmış Jose Maria Sison Okulundan Max Santiago‘nun orijinal çalışması

Cory Aquino, iktidarını pekiştirmenin bir parçası olarak Manila’da ateşkes görüşmeleri yapılmasını istedi. Barış müzakerelerinin esas gündemini müzakere etmek amacıyla 60 günlük bir ateşkes anlaşmasına varıldı. Ancak ateşkes görüşmeleri düşman istihbaratı tarafından izlendi ve bazı müzakerecilerin ve personelin tutuklanmasına ve öldürülmesine yol açtı. Ateşkes anlaşması sona ermeden önce, 23 Ocak 1987’de başkanlık sarayı yakınlarındaki meşhur katliamda başkanlık güvenlik görevlileri köylü göstericileri ve onların şehirli destekçilerini öldürdü ve yaraladı. Bu olay Aquino rejiminin itibarının sarsılmasına ve halk savaşının daha da alevlenmesine yol açtı.

Filipin devriminin devamının en önemli garantisi FKP, YHO ve FUDC’nin (Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi) sosyalist bir perspektifle demokratik halk devrimi çizgisinde uzun süreli halk savaşı yolunda sebat etmeleridir. Kentlerdeki yurtsever ve demokratik güçlere yönelik baskılar karşısında, halkın ulusal ve toplumsal kurtuluşu için daha iyi ve daha avantajlı bir şekilde mücadele etmek üzere kırsalda gidecekleri bir yerleri vardır.

Kaynak: https://www.descifrandolaguerra.es/interview-with-jose-maria-sison-i-we-can-see-the-conditions-for-the-resurgence-of-the-world-proletarian-revolution-precisely-because-of-the-intensifying-inter-imperialist-conflicts/

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar