Çeviri:Eyüp Eser
Karl Kautsky and Marxist Historiography
Çevirenin giriş notu
Bir insana neden ‘dönek’ denir? Herhalde bir yerde ve zamanda kendisine güvenenleri yüzüstü bıraktığı ya da kendisinden beklenen bir şeyi yapmadığı için. Peki, ‘dönek’ olarak kabul edilen biri bu sıfatı ölümünden sonra bile taşıyor ise, ne gibi affedilmez bir günah işlemiştir? Alman Marksist ve II. Enternasyonal’in önderlerinden Karl Kautsky işte böylesi tartışmalı bir figürdür. İçinde devrimci duyunun zerresini taşıyan herhangi biri Kautsky’nin dönekliğinden şüphe edemez. Gerek I. Dünya Savaşında Alman egemenlerine payandalığı gerekse de Ekim Devrimi karşısında aldığı tavır dönek sıfatını fazlasıyla hak ettiğini gösterir. Fakat bu durum Kautsky’nin tamamıyla tarihimizden silinmesini gerektirir mi? Geçenlerde Artıgerçek’te yayımlanan Paul Blackledge çevirisi (https://artigercek.com/forum/tarihci-olarak-karl-kautsky-hiristiyan-komunizmi-ve-tarihsel-materyalizm-313551h) bunun böyle olmaması gerektiğine dair somut analizler ortaya koymaktadır. Politik-pratik düzlemde Kautsky dönek sıfatını ne kadar hak etmiş ise, teorik-pratik alanında da, en azından bir süre, ‘Marksizmin Papası’ sıfatını bir o kadar hak etmiştir.
Aşağıda sunduğumuz yazı Blackledge’in Gencer Çakır’ın çevirdiği yazısının orijinal ve uzun versiyonudur. Bu yazıda Kautsky’nin, özellikle tarih alanında, yaptığı ve değerlendirilmesi gereken çalışmalarından bahsedilmektedir. Tarihsel Materyalizme yaptığı katkılar, ezilenlerin geçmiş mücadelelerini vurgulaması ve tüm bunları Marksizm dediğimiz yapının kapsamı çerçevesinde yapması göz ardı edilemez. Evet, döndüğü âna kadar Kautsky, politik başarısızlıkları ile −Marx’ın tanısıyla− vasatlıkları da dâhil olmak üzere, tarihimizin bir parçasıdır. Düşmandan bile öğrenecek bir şeyleri olan Marksistlerin, tarihlerinin bir parçasını unutmaya terk etmeleri gerekmiyor. Engin politik ve teorik yekûnuyla Marksizm, aynı anda hem bizlere rahat vermeyecek hem de önümüzde büyük ufuklar açılmasını sağlayacak edinimlerle doludur.
Giriş
Yaşlı Marx’ın, erken dönemindeki talihsiz karşılaşmalarında ukala[1] olarak tarif ettiği genç takipçisi Karl Kautsky’nin bir Marksist teorisyen olarak, geçen yüzyılın ilk onyılında zirve noktasına ulaşmış olan şöhreti, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesini takip eden yıllarda dramatik biçimde tersine dönmüştü. Kautsky’yi modern dönemde sorgulayanlar, tipik bir biçimde, onun sosyalist politikayı eşit derecede mekanik bir yoruma tabi tutmasının temeli olan tarihsel materyalizm anlayışını, kaba hatta Darvinci bir ekonomik indirgemecilik olarak görerek tamamen reddetmektedirler[2]. Tarihsel materyalizme dair böylesi bir okumaya karşıt olarak, Kautsky’nin tarih teorisinin daha yüksek çok yönlülükten daha zayıf çok yönlülüğe doğru bir evrim geçirdiğini iddia edeceğim ve Kautsky’nin yirminci yüzyılın ilk yıllarında, genellikle Lenin, Luxemburg ve Troçki ile ilişkilendirilen, karmaşık ve çok yönlü bir Marksist düşüncenin doğumuna katkı sunduğunu iddia edeceğim.
Marx’ın genç ‘sıradanlığına’ dair kuşkularına karşın Kautsky’nin erken teorik şöhreti, 1883’de II. Enternasyonal’in en önemli sosyalist teori dergisi olan Neue Zeit’ı çıkarması ve editörlüğünü üstlenmesiyle iyice pekişmiş idi. Akabinde ilk etapta Marx’ın Artı-Değer Teorileri’nin editörlüğünü Engels’in isteği ile yapması ve Engels’in ölümün ardından da Marx’ın yazınsal mirasının editörü olması ile Marksist aydınlar arasındaki üstünlüğünden kuşku duyulmamaya başlanmıştı (Steenson 1991, 101). Dahası Alman Sosyal-Demokrat Partisi’nin Erfurt Programı’nın eş-yazarlığını yapmasıyla birlikte bu pozisyondan yola çıkan Kautsky, 1891 senesinde enternasyonal sosyalist harekete damgasını kararlı bir biçimde vurmuş oldu. Aslında Engels’in ölümü ile Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi arasındaki yirmi yıl boyunca Kautsky’nin fikirleri öylesine ilham vericiydi ki, Steenson’a göre ‘Marksizm’i Batı Avrupa’da yaymada başka herhangi bir aydının yaptıklarından daha fazlasını yapan, Marksizmin yeryüzündeki en önemli teorisyeni’ idi (Steenson 1991, 3). Gerçekten de bu sürede Kautsky’nin statüsü öyle bir noktadaydı ki, bir çokbilmişin onu ‘Marksizmin Papası’ olarak tarif etmesi silinmeyen bir damga haline gelmişti.
Bununla birlikte ilkin Alman Sosyal-Demokrat Partisi’nin 1914’te savaş kredilerine onay vermesinin, ikinci olarak 1917 Bolşevik Devrimi’ne muhalefetinin ve üçüncüsü de savaş-sonrası Almanya’daki devrimci harekete karşıtlığının neticesinde Lenin’in polemik saldırıları, en azından devrimci çevrelerde, Kautsky’nin sonsuza kadar ‘dönek’ (Lenin 1918) olarak nitelendirilmesini garanti altına almıştı. Devrimci sol ile kopuşunun onun reformist sağda da sevilmesine yol açmaması Kautsky’nin şanssızlığı idi. Politik kutuplaşmanın yükseldiği bu dönemdeki ‘merkezci’ politikaları Lenin kadar SPD önderliği için de neredeyse aynı oranda tiksindiriciydi. Böylece Lenin savaş kredilerine desteği kınarken, Kautsky’nin reformist eleştirmenleri de onun ‘ilhak olmadan barış’ savaş sloganını savunmasını desteklememekteydiler (Salvadori 1979, 183). Bu nedenle 1917’de politik ıssızlığa yolculuğunu muştulayan bir hareket olarak, onu Neue Zeit’ın editörlüğünden alan da SPD’nin sağ kanadı idi. Hakikaten, savaş-sonrası dönemdeki kısa süreli bir kötü şöhretin ardından Lenin ve Troçki ile girdiği polemik ile birlikte Kautsky politikadan yavaşça düştü ve 1924’te Almanya ve aktif politikaya sonsuza kadar veda etti.
Kautsky’nin Marksist politika sahnesinden çekilmesi ile Bolşevik Devrimini reddini teoride meşrulaştırma girişimi çakışmaktaydı. Bu uğurdaki temel çalışması olan Materyalist Tarih Anlayışı’nda (1927) Marx’ın Kapital’in önsözündeki ‘sanayi açısından daha gelişmiş bir ülke, daha az gelişmiş olana yalnızca gelecekteki suretini gösterir’ (Kautsky 1927, 418) iddiasını hem tekrarlamakta hem de savunmaktaydı. Bu şemaya göre Rusya 1917’de devrim için henüz yeterince olgunlaşmamıştı çünkü tarihin zorunlu dizginsiz kapitalist gelişme aşamasından geçmiş olmaktan uzaktı. Böylece aşikâr biçimde ortodoks bir pozisyondan bakıldığında Kautsky, Ekim Devrimi’ne karşı ‘Marksist’ bir eleştiri yöneltmekteydi. İlginç biçimde Kautsky’nin ismi bu ve benzeri kaba ekonomik formülasyonlarla ilintili iken, yaptığı en çok yönlü tarihsel analizlerini benzer tarihsel mekanik evrim modellerinin açık eleştirisine borçlu idi. Böylece Kautsky, hiç olmazsa, terimin normal anlaşılışı temelinde, her zaman Kautskyci değildi. Steenson’ın yaptığı gibi doğuşunu Rosa Luxemburg ile 1910 civarlarında yaptığı tartışmada bulan ve savaş ile devrim ertesindeki tecrübeleriyle derinleşen tarihsel materyalizm yorumundaki kırılmayı önemsizleştirmek, Kautsky’nin Marksizme dair erken ve geç dönem değerlendirmeleri arasında sürekliliği küçük görmek kadar yanıltıcı bir potansiyel taşımaktadır (Steenson 1991, 6; cf Blackledge 2004, 227-8).
Kautsky’nin politik tartışmalarını yirminci yüzyılın ilk yıllarında tarihsel materyalizme yaptığı katkıları incelemeye tercih eden muhatapları maalesef genellikle onun Marx’ın tarih teorisini yorumlamada geçirdiği değişimin üzerinden atlamaktadırlar[3]. Bununla birlikte, Kautsky’nin tarihyazımının geniş ölçekli reddine rağmen son yıllar birkaç Marksistin Kautsky’nin tarih çalışmalarından esinlenmiş eserler ortaya koyduklarına şahit olmaktadır (Harman 1999, 687; Löwy 1996, 10-11; Siegal 1986, 55-69). Daha genel anlamda Alan Shandro’nın iddiasına göre Kautsky’nin tarihe dair çalışmalarının dikkatli bir okuması, onun düşüncelerine dair ortaya çıkmış geleneksel varsayımların bazılarını tersyüz edebilecektir[4]. Bu makalede Shandro’nun tartışmasını geliştirirken aynı anda onun uygulanabilirlik parametlerinin sınırlılıklarına da işaret edeceğim. İlk iddiam, Kautskyciliğin egemen yorumunun tersine Kautsky’nin erken dönem tarihyazımının, ‘fatalizm’ ya da ‘kaba evrimcilik’ gibi etiketlerin tipik olarak imlediklerinden çok daha güçlü olduğudur; ikinci iddiam ise, Shandro’nun aksine, tarihsel fatalizmin belli bazı öğelerinin Kautsky’nin Marksizm anlayışına içkin sosyalist politik pratiğinin aktivist biçimde kavranışıyla yan yana var olduklarıdır. Son olarak ise Birinci Dünya Savaşıyla sonuçlanacak yıllarda tüm İkinci Enternasyonal Marksistleri için bu gerilimin tipik olduğunu fakat Lenin, Troçki ve Luxemburg, savaşa karşı tarihsel materyalizm anlayışlarına içkin politik fatalizmin son kalıntılarını da silerek tavır alırlarken, Kautsky’nin ise tüm bu olaylara bir tür mekanik materyalizme çekilerek cevap verdiğini ileri süreceğim.
Kautsky’nin Toplumsal Tarih Anlayışı
Her ne kadar Kautsky’nin Marksizm anlayışı 1910 sonrası mekanik bir yöne sapmış olsa da, sosyal evrime dair Darwinci bir modeli benimsemiş olduğunun gerçekle ilgisi bulunmamaktadır. Kautsky’yi eleştirenlerin birçoğu Marksizme Darvinizmden (Kautsky 1927, 6; Salvadori 1979, 23) ulaştığı yollu iddiasını sahip olduğu kaba evrimciliğin (Stack 2003, 80) kanıtı olarak görse de, böylesi bir iddia Kautsky’nin çalışmalarının üstünkörü bir okuması karşısında bile sağlam kalamaz. 1885 gibi erken bir tarihte Darwin’in sistemiyle Marx’ın sisteminin eşit tutulmasının mümkün olmadığı sonucuna varan Kautsky Materyalist Tarih Anlayışı’nda, evrimci toplumsal teorisini ise açıkça ‘materyalist neo-Lamarckism’ biçiminde tanımladı (Steenson 1991, 5; Kelly 1981, 125; Kautsky 1927, xxxiii). Hatta Kautsky doğal ve toplumsal evrim süreçlerinin kıyaslanamaz olduklarında ısrarcı olmaya devam etti: ‘insanla birlikte… yeni bir evrim başlar’. Kautsky tarihsel materyalizm yorumunu, doğal evrime bir şekilde kapalı olan toplumsal evrimin bilinçli insan iradesi operasyonunu içermesi olgusuyla koşullandırmıştı (Kautsky 1927, 522-23). Ve söz konusu gerçekliğe dair erken dönem bir eklemlemesi temelinde de Marksizmi ‘ “bilinçsiz ve kör biçimde yöneten”, “otomatik” bir ekonomik gelişme’ olarak eleştirenlere karşı verdiği cevabı da, bu eleştirileri yapanların, tarihsel materyalizmdeki ‘insan iradesi’nin önemini anlayamadıklarına dair ısrarına dayandırmıştır (Kautsky 1909, 21).
Bununla birlikte hem Materyalist Tarih Anlayışı’nda (1927) hem de İktidara Giden Yol’da (1909) tarihteki insan etkinliğinin oynadığı rolü savunması ile toplumsal ilerlemenin kaçınılmazlığına ilişkin fatalist tartışmayı tutarsız biçimde birleştirmiştir. Böylece 1927’de Kautsky şöyle demekte idi: ‘Kapitalist toplumda proletaryanın ilerlemesi ile gelişmesi karşı konulamazdır… Sosyalizm doğrultulu kaçınılmaz ekonomik gelişme süreci, tüm sınıfların ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanacaktır’ (Kautsky 1927, 410-411; lxix)[5]. Benzer şekilde 1909’da, sosyalist devrimlerin ‘gelişen proletaryanın kendisini kapitalist sömürüye karşı koruması nedeniyle kaçınılmaz’ olduklarındaki ısrarını sürdürmekteydi (Kautsky 1909, 2). Tüm bu tartışmalara bakıldığında, Shandro’nun Kautskyciliğin fatalist bir öğe içerdiği iddiasıyla hemfikir olmak oldukça zordur. Buna karşın Rees’in Kautsky’nin Marksizm anlayışını bir tür ‘fatalizm’ biçimi olarak reddetmesi karşısında Kautsky’nin tarihe içkin özgür irade savunusu ağır basmaktadır (Rees 1998, 138). Aslında başka yerlerde de tartıştığım üzere, fatalistik bir sınıf ve parti biçimini kabul eden Kautsky, bunu, partiden işçi sınıfına giden sosyalist bilinç girişimine dair mekanik olsa bile daha aktif bir yorumla birleştirmiştir (Blackledge 2004, 223).
Benzer biçimde Shandro ve Weikart da Marksizm yorumunun varsayımsal determinizm ve fatalizmini vurgulayarak Kautsky’yi eleştirenlerin aslında onun politik teorisindeki çok daha temel yanlışların üzerini örttüklerini belirtmektedirler. Weikart Kautsky’nin ‘determinist’ tarihsel materyalizm anlayışının ‘onun devrimci canlılığını körelttiğini’ iddia ederken, bu sürecin ‘abartılmaması gerektiğinde’ de ısrarcı olmaktadır (Weikart 1998, 182). Shandro, daha sistematik biçimde, Kautsky’nin sadece sosyalizmin tükenen kapitalizmden mekanik biçimde evrimleşeceğini reddetmekle kalmadığını aynı zamanda da bir tür parlamenter sosyalist politik pratik biçimini de savunduğunu iddia etmektedir. Shandro’nun iddiasına göre bu politik proje birinci olarak ‘işçi-sınıfı birliğinin soyut evrenselci teorileştirilmesi’ ile ikinci olarak farklı değerlendirmelerin belirttiği gibi, Marx’ın devlet teorisinin reddi koşullarına bağlı olmaktadır (Shandro 1997-8, 491; 474; Timpanaro 1975, 120). Bu modeli temel alan sosyalist aydınlar hareket tarzlarını Kautsky’nin ‘proleter hareketin birliğini koruyalım’ cümlesi ile belirlemişlerdi (Shandro 1997-8, 488). Buna karşın, Shandro’ya göre, söz konusu pozisyon Kautsky’nin gaipten gelen bir ideolojiyi işçilerin bilinçlerine dışarıdan taşıyan sosyalist aydınlara dair basit, tarihdışı bir söyleme sahip olduğunu imlememektedir. Aksine, Kautsky sosyalist ideolojiyi proletarya ile diğer ezilenlerin tarihsel mücadelelerinin bir ürünü olarak anlamaktaydı. Shandro bu sebeple, ‘Kautsky sosyalist bilinci bilimsel sosyalizm teorisi ile ilişkili biçimde ortaya koyarken bile bunu aydınlar ile işçiler arasındaki tarihdışı bir kutuplaşma olarak ele almak yerine teorinin tarihsel gelişmesini bizzat sosyalist bilinç kavramının içerisine yerleştirmektedir’ demektedir (Shandro 1997-8, 485). Shandro’nun iddiası Kautsky’nin erken Hıristiyanlık ve Reform komünizmi tarihi okumalarıyla şekillenmiştir: Thomas More ve Ütopyası, Reform Dönemi Orta Avrupa’sında Komünizm ve Hıristiyanlığın Temelleri. Aslına bakılırsa, Kautsky’nin politik ve sosyolojik tartışmalarını tarihselleştirme teşebbüslerine verdiği referansla Shandro, eleştirenlerin bizleri inandırmak istediklerine nazaran Kautsky’nin Marksizm anlayışının, hem daha çok yönlü hem de çok daha demokratik olduğunda ısrar etmektedir.
Kautsky’nin tarihsel materyalizme katkılarının bu tarz bir yeniden değerlendirilmesi her ne kadar desteklenecek olsa bile, Shandro metinleri genellikle tasvir edici biçimde kullanmaktadır. Aslında Kautsky’nin tarih çalışmalarının yakın bir okunması bunların Shandro’nun düşündüğünden daha çok yönlü olduğunu göstermektedir. Bu sebeple de Hıristiyanlık ve Reform komünizmi tarihçeleri Kautsky’nin tek bir tarihsel ilerleme modelini kabul ettiği mitini parçalamaktayken, yirminci yüzyılın başındaki Amerikan ve Rusya toplumsal biçimlerini tarihsel yerlerine oturtma çabası da onun dizisel bir insanlık tarihi modelini reddettiğini göstermektedir. Fakat bu tarih çalışmalarının taşıdıkları güce rağmen Kautsky proleter birlik modelini, bir tür fatalizmden olumsuz biçimde etkilenmiş tarihsel süreç biçimi üzerine inşa etmişti. Böylece Shandro, Kautsky’nin fatalizmi hakkında kaba reddiyeleri umursamazken haklı olsa bile politik hatalarının daha bütünsel bir resmini elde etmek için Kautsky lehine ‘çubuğu çok fazla bükmüş’ olmaktadır. Yukarıda da tartıştığım gibi sınıf inşasına dair fatalistik model, diğer türlü oldukça kuvvetli olan Amerikan ve Rus sınıf bileşenlerinin karşılaştırmalı modelinin bütün açıklayıcı potansiyelini ortadan kaldırmıştır: bu potansiyel sadece Lenin ve Troçki’nin çalışmalarında gerçekten açığa çıkmıştır.
Kautsky’nin Birinci ve Onaltıncı Yüzyıllar Hıristiyanlık Tarihi
Onu Marx’ın çok daha ortodoks ve yavan takipçilerinden biri olarak resmeden analizlerin aksine Kautsky’ye göre Marksistler sadece öğretmenlerinin sesinin basit taklitleriyle yetinemezler: Donald’ın işaret ettiği gibi Kautsky hem ‘Marx’ın otoritesine başvurma pratiğine karşı uyarılar yapmış’ hem de ‘olgulara gözlerin kapanması ile eski Marksist bakış açılarında sebat etmenin Marksist-olmayan bir tavır olacağında’ ısrar etmiştir (Donald 1993, 83-4). Kautsky’nin tarihsel materyalizm yorumu gerçekten o kadar esnekti ki, o, Rusya’da devrimin olduğu 1905 senesinde bu devrimi temel alan ve daha önce kaleme aldığı tarih yazılarından doğan Marx’ın tarih teorisinin yeniden düşünülmesi hareketinin ön saflarında yer almıştı.
1905 Rusya Devriminin 10 yıl öncesine kadar tarihteki radikal hareketlere dair bir seri yayın dolayımıyla Kautsky’nin elde etmek istediği ana tarihsel hedef, komünizmin insan doğasına yabancı olduğu mitini yok etmek idi. Reform döneminin radikal fikirlerine dair kendi analizi dışında bu projenin ilk meyvesi, Eduard Bernstein’ın, 1930’da İngilizceye tuhaf biçimde Cromwell ve Komünizm olarak çevrilmiş Büyük İngiliz Devriminde Sosyalizm ve Demokrasi isimli çalışmasıydı. Gay’in ‘muhteşem bir çalışma’ olarak nitelediği bu kitapta, Christopher Hill’e göre Bernstein, iki yüzyıllık yok sayılmanın ardından Gerrad Winstanley’nin, Petegorsky’e göre onun fikirlerini ‘yaşama döndürmede’ başarılı olan, ilk ‘bütünsel değerlendirmesini’ yapmıştır (Gay 1962, 161; Hill 1973, 70; Petegorsky 1995, 121). Her ne kadar kitap 1895’de[6] yayımlanmış olsa da önemi basit bir antika olmaktan daha fazlasıdır. Brailsford’a göre Bernstein’ın kitabı ‘birincil önemde’ iken, Brian Manning de 1999 gibi bir tarihte yayımlanan kitabında, Bernstein’ın Düzleyicilerin sınıfsal yapısı tartışmalarını desteklemekteydi (Brailsford 1983, 52; Manning 1999, 78). Manning’in bu iddiayı dillendirmesinin nedeni, Bernstein’ın analizinde –birinci edisyon Bernstein Avrupa’nın önde gelen revizyonisti olmadan önce yazılmıştır– Marksist sınıf kavramını kullanırken, politik bağlarını sınıfsal konumlanmalardan kabaca indirgeyen mitsel bir İkinci Enternasyonal Marksisti olarak davranmayı reddetmesinden almaktadır (Bernstein 1895, 170). Aslında Bernstein’ın hedefi, ‘egemen sınıflar’ın farklı birimleri arasında 1640’larda yaşanan bölünmelerin sıradan insanları ‘politika sahnesi’nin en önüne fırlatan koşulları nasıl yarattığını ve insanlar bir kere sahne ışıklarıyla aydınlatıldığında aşağıdan gelen bu figürlerin hem modern demokrasi hem de modern komünizme delalet eden politik programları nasıl geliştirdiklerini göstermekti (Bernstein 1895, 281). Bernstein’ın argümanı öylesine güçlüdür ki çalışması sadece S.R. Gardiner ve C.H. Firth gibi akademik duayenlerin övgülerine mazhar olmakla kalmamış, Max Weber’e ilham vererek Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu kitabının tamamlanmasına yakın yaptığı araştırmalara da yardım etmişti (Gay 1962, 66; Weber 1976, 219).
Bernstein’ın kitabının yayımlanmasıyla eşzamanlı olarak Kautsky de Sosyalizmin Öncüleri (1895) kitabını yayımlamıştı. Kautsky bağımsız düşünce yapısının sinyalini ilk kez bu kitapla vermiştir. Açılışını son iki bin yıl zarfında Komünizm fikrinin tarihini izleme amacıyla yapan Kautsky’nin kitabı, erken dönem Hıristiyanlığa dair bir tartışma eklenerek, Reform Dönemi Orta Avrupa’sında Komünizm (1897)başlığı altında İngilizceye eksik biçimde aktarılmıştır. Engels ‘Erken Dönem Hıristiyanlık Tarihi’ makalesinde, ‘Hıristiyanlığın aslen ezilenlerin hareketi olduğunu iddia etmektedir: Engels’e göre Hıristiyanlık ilk adımda kölelerin, özgürleştirilmiş kölelerin, her hakkı ellerinden alınmış fakirlerin ve Roma tarafından boyun eğdirilmiş, darmadağın edilmişlerin dini olarak ortaya çıkmıştır. Kautsky ise verdiği karşılıkta Hıristiyanlığın aslen, en erken günlerinde, kadim proleterlerin hareketi olarak ortaya çıktığını ve kölelerin ise o dönemde söz konusu toplulukların küçük bir azınlığını oluşturduğunu söylemiştir. Kautsky’nin kitabını yorumlayan Engels kitabın, ‘okudukça daha iyi hale geldiğini’ yazarken, kitabın en zayıf veçhesinin ise Hıristiyanlığa dair analizi olduğunu düşünmektedir (Engels 1894; Kyrtatas 1987, 6-9). Engels’in paylamasına rağmen Kautsky, Engels’in fikirleriyle olan birincil ve eleştirel ilişkilenmesini erken dönem Hıristiyan Kilisesine dair yaptığı önemli bir çalışma olan ve 1908’de yayımlanan Hıristiyanlığın Temelleri kitabında geliştirmeyi sürdürmüştür. Her ne kadar erken dönem Hıristiyanlık üzerine analizi daha sonra yapılan araştırmalarla aşılmış olsa da, Marksist metoda dair kitaptaki açıklamaları Kautsky’nin kaba bir evrimci tarih teorisinden çok daha fazlasına sahip olduğunu göstermektedir.
Kautsky Hıristiyanlığın Temelleri’ni birçok tarihçi tarafından benimsenen ‘objektif’ ve kuramsal yaklaşımların, ezilenlerin geçmiş hareketleri üzerine akademik analizlere ciddi biçimde zarar verdiği tartışmasıyla açmaktadır. Bu metodun tersine bir tür politik fatalizm biçimi benimsediğine dair miti parçalayan Kautsky, Rousseau’yu takip ederek pratikteki toplumsal eyleyişimizin geçmişe dair yorumlarımızı şekillendirdiğini teyit etmektedir: ‘Başkalarının eylemlerini görürüz’ diye yazmaktadır Rousseau Julie’de, ‘ancak kendimiz hareket ettiğimiz ölçüde’ (Kautsky 1908, xii). Bu noktayı geliştirdiği sırada Kautsky, erken dönem Hıristiyanlığın kadim proleterlerin hareketi olduğu sürece ‘modern proleter hareket’ ile yakın bir ilişki kurmuş tarihçinin de, ‘proletaryayı sadece uzaktan gören bilim insanlarına göre Hıristiyanlığın başlangıcının birçok açıdan daha derinlerine inebileceği beklentisine girme hakkı’na sahip olduğunu iddia etmektedir (Kautsky 1908, xiii). Ezilenlerin faaliyetlerine dair somut analizlerin yerine kitle ya da güruh gibi aşağılayıcı terimleri geçiren halkın tarihe katılımına ilişkin geleneksel elitist kavrayış (Williams 1982, 252 ff & 298) karşısında Kautsky’nin radikal aktivistlerin popüler ve yaygın faaliyetlerin karmaşasına daha iyi uyum sağladıklarına dair iddiası, sezgisel bir kuvvet taşır görünmektedir. Kautsky’nin yaklaşımının kuvveti, geçmiş hareketlere empatiyle yaklaşmanın içerdiği tehlikelere dair gösterdiği dikkatle daha da büyür: böylesi okumalar yapan radikaller, erken dönem faillerin motivasyonları ile eylemlerine dair anakronik iddialarda bulunurlar. Bu hataya karşı Kautsky, güncel kategorileri geçmişe dayatma yanlışına karşı uyarıda bulunur. Kautsky, insanlık tarihi kesintisiz bir gelişme süreci ortaya koydukça tarihçilerin geçmiş eylemlerin ‘tuhaf karakteristiklerini’ ifade ederken dikkatli olmaları gerekliliğinde ısrarcı olmaktadır: ‘Marksist tarih kavrayışı geçmişi şimdinin kıstasıyla ölçme tehlikesine karşı bizleri korur’ (Kautsky 1908, xv).
Kautsky, dönem üzerine ikincil kaynaklar ile İncil odaklı okumalarının bileşimi dolayımıyla anladığı erken dönem Hıristiyanların evrimsel davranışlarına, söz konusu tarihsel materyalizm yorumunu uygulamıştır. Reform dönemi radikal hareketleri ile ilgili erken dönem çalışmaları gibi bu kitabının temel politik hedefi de, herhangi bir tür komünizmin ondokuzuncu yüzyıl demagoglarınca uydurulmuş ve insan doğasıyla çelişen bir ütopyadan ziyade ezilenlerin tarih boyunca sürekli attıkları bir şiar olduğunu göstermekti. Bu düşünceyle de sadece erken dönem Hıristiyanların ‘komünizm’ini analiz etmekle yetinmeyerek, eninde sonunda, olumsuzlanmasının söz konusu olacağı bir toplumsal örgütlenme tipinin çelişkilerine yönelmeyi hedefledi.
Aziz Luke’un ‘bir devenin iğne deliğinden geçmesi, bir zenginin Tanrı’nın krallığına girmesinden daha kolaydır’ iddiası, erken dönem Hıristiyanların zenginlere karşı taşıdıkları ‘hiddetli sınıf nefreti’ni yansıtmaktaydı (Kautsky 1908, 276). Üstelik Aziz John’un ‘Havarilerin Yaptıkları’ eserindeki ‘insanın ihtiyaç duyduğunun topluluk hazinesinden alınmasına’ dair yorumlarının da genel olarak erken Kilise şahsında ‘komünistik bir örgütlenme biçimine’ dair bir eğilimi sembolize ettiği belirtilmektedir (Kautsky 1908, 280). Kautsky’ye göre her ne kadar bahsi geçen Hıristiyan komünizmi birçok özelliğini modern komünizm ile paylaşıyor olsa da, yine de modern komünizmden oldukça farklıdır. Kautsky özellikle erken Hıristiyan toplulukların, bireysel olarak üreten fakat kolektif biçimde paylaşan ve üretici olmaktan çok bir tüketim komünizmine sahip olduklarını vurgulamıştır (Kautsky 1908, 352). Tam da bu komünizm formu ‘günlük rızıkları’ garanti altında olmayan kadim proleterlere çekici gelirken, normalde efendilerinin kilerinden az biraz yiyecekleri garanti altında olan kölelere ulaşmada başarısız olmuştur (Kautsky 1908, 353). Dahası Engels yalnızca köleleri Hıristiyanlığın birinci toplumsal tabanı olarak görmekte yanılmamış aynı zamanda da, erken dönem Hıristiyanların kendileri de köleliğe karşı çıkmamışlardı. Gerçekten de Hıristiyan çağın onyedinci yılında Kudüs’ün yağmalanmasının ertesinde Kutsal Topraklardaki devrimci ilerleme beklentilerinin düşmesini takiben Hıristiyanlar sadece köleliği kabul etmekle kalmamışlar, topluluklarının komünist tabiatını da giderek daha fazla ılımlaştırmaya başlamışlardır.
Birincil Hıristiyan topluluklar ‘komünist’ karakteristikler sergilerken; kendilerini Roma İmparatorluğu içerisinde yeniden üretmeye zorlandıkça, İmparatorluğun sınıf ayrımlarını da yeniden üretmeye mecbur kalmışlardı. Böylece Hıristiyanlar, topluluğa karşı ödevlerini yerine getirmek amacıyla çalıştıkça ya da başkalarını kendileri için çalıştırdıkça bazıları başarılı olurken bazıları da başarısız olmuşlardı: ‘birincil komünistik dürtüyü zayıflatan ve kıran motivasyon tam olarak söz konusu karşılıklı yardımlaşma performanslarından doğmuştur’ (Kautsky 1908, 359). ‘Kavga örgütü’ olma vasfını bir kez yitirmiş bir topluluğu bir arada tutulabilmesi için Kautsky’ye göre gereken Hıristiyanların ‘varlıklı yoldaşlarını kendi yanlarına’ çekmeleri giderek daha önemli hale gelmiştir. Buna karşın bu tip insanların içerilmesi için de zenginlerin suçlanmalarının giderek ılımlılaştırılması zorunlu hale gelmiştir (Kautsky 1908, 361). Böylece Kilise, topluluğun kendisinde ‘sezilemeyen’ değişikliklere neden olacak biçimde zenginlere karşı giderek ılımlı hale gelen bir yaklaşıma evrildi. Örneğin, erken dönem Kilise’de merkezi bir rol oynayan ortak yemek, topluluğun daha fakir üyelerine kıyasla zenginler için çok daha az önem taşımaktaydı. Zenginler topluluk içerisindeki hegemonyalarını arttırdıkça, ortak yemek toplum yaşamındaki önemini giderek daha fazla yitirdi: ‘ikinci yüzyılda fakir üyeler için düzenlenen ortak yemekler yerlerini tüm topluluk için verilen sembolik yemeklere terk etti ve Kilisenin devlette egemen bir pozisyona kavuştuğu dördüncü yüzyılda da ortak yemekler kilisenin dışına taşındı, ta ki bir sonraki yüzyılda tamamen ortadan kaldırılana dek’ (Kautsky 1908, 363-4). Buna ek olarak, Kilise içerisindeki sayılarının artmasıyla orantılı biçimde, Kilise hiyerarşisinin yeni bir ‘yönetici sınıfa’ dönüşmesi dolayımıyla da zenginlerin hegemonyası, kurumsallaşma noktasına kadar Kilise içerisindeki etkisini arttırdı (Kautsky 1908, 364).
İlginç olan ise, SPD’nin giderek orta yolculaşan bürokrasisiyle gelişen ilişkileri sırasındaki yazılarında Kautsky’nin yirminci yüzyıl başlarındaki Sosyal Demokrasiden aldığı kavramlarla Kilise içerisindeki artan muhafazakârlığı analiz etmiş olmasıdır. Kautsky, 1905’deki birinci Rus Devrimi sürecinde SPD içerisindeki sendika bürokratlarının muhafazakâr bir toplumsal katman haline geldiklerinin farkına varmıştı (Kautsky 1906a, 51; Gaido 2003, 109-110). Bu tartışmaya paralel biçimde Kautsky’ye göre, erken dönem Kilise’de ‘topluluğun bürokrasisi tarafından tanınan ve propagandası yapılan resmi bir doktrin’ evrim geçirmiştir: söz konusu bu ‘oportünizm’ ile erken dönem ‘müsamahasızlık’ arasındaki mücadelede muzaffer taraf ise, ‘ellerindeki her imkânı kullanan’, oportünistler olmuştur (Kautsky 1908, 381). Kautsky bu yolla dini terimlere nazaran maddi terimler ile Kilise içerisindeki komünistler ile anti-komünistlerin, ‘bir tarafın başarısızlığının diğer tarafın ise başarısının nedenlerini’ açıklamıştır (Kautsky 1908, 391).
Kautsky’nin erken dönem Hıristiyanlık üzerine çalışmalarının değeri ne olursa olsun, Steenson’un ‘merak uyandırıcı bir dönem çalışmasından biraz fazlası’ (Steenson 1991, 165) olduğu iddiası hem çok küçümseyicidir hem de Kautsky’in 1914 öncesi on yılda sahip olduğu politik yörüngeyi aydınlatmaktan uzaktır. Birçokları Kautsky’nin bu dönemde giderek daha fazla muhafazakârlaşan Alman sendika bürokrasisi karşısındaki geri çekilişini onun kaba evrimci şematiğine bağlasalar bile, ‘Amerikan İşçisi’ makalesinde söz konusu toplumsal grubun açık eleştirisini yapması ve böylesi bir bürokrasinin muhafazakârlığının Hıristiyanlığın Temelleri’nin satır aralarındaki örtük eleştirisi, Kautsky’nin bu dönemdeki politikasına basit bir ilerici ve evrimci modelden fazlasının dayanak teşkil ettiğini göstermektedir. Doğrusu, Kautsky, erken dönem Hıristiyan topluluklarının sosyal yapılarındaki gerilemeyi ekonomik olmasa da ahlaki bir temelde gördüğünden, Bronner’in yaptığı gibi Kautsky’nin bu dönemde basit bir tarihsel ilerleme teorisini benimsediğini söylemek ihtiyatsızlık olacaktır (Bronner 1990, 35).
Oysa Kautsky benzer bir gerileme sürecinin ana hatlarını erken dönem Reform ‘komünizm’inde de çizmişti. Erken dönem Hıristiyan Kilisesinin tarihi hakkında yazdıklarının hedefini önceden haber veren biçimde Reform Dönemi Orta Avrupa’sında Komünizm’de Kautsky, ‘komünizmin insan varlığına karşıt olduğu –bizzat insan doğasına düşman olduğu– hakkındaki yaygın fikir kadar yanlış bir şey olamayacağını’ göstermeye çalışmaktadır (Kautsky 1897). İki kitap arasında var olan bağlantı paylaştıkları hedeften daha derindedir: ‘İncil’in ve Havarilerin Yaptıkları’nın komünistik doktrinleri orta çağlarda benzer eğilimler yaratmamış olsalar da’ Kautsky’nin göstermek istediği, ‘Roma hukukunun mutlakıyetçilik ile burjuvazinin gelişmesine yardım ettiği kadar bunların da burjuvazinin gelişmesi ve yayılmasını’ desteklediğidir (Kautsky 1897). Böylelikle Kautsky, Münzer ve devrimci yoldaşlarının eylemlerini kısmen de olsa açıklama niyeti dolayımıyla, İncil ile onaltıncı yüzyılın Anabaptistleri arasındaki tarihsel bir çizginin izini sürmüştür: fikirlerin tarihte taşıdıkları önemli role ilişkin metodolojik vurgu, bizlerin kaba bir ekonomik indirgemecilik olarak standartlaştırdığımız Kautsky’nin Marksizm anlayışıyla bir çatışma doğurmaktadır.
Bu elbette Kautksy’nin tarihteki maddi güçlerin onaltıncı yüzyıl komünizminde oynadıkları rolleri görmezden gelmesi demek değildir: bilakis tam tersi geçerlidir. Kautsky, Alman köylü savaşlarının geniş zamanlaması ile onaltıncı yüzyıl komünizmini daha ayrıntılı açıklayabilmek için üretici güçlerin gelişimi ve bunlarla var olan üretim ilişkileri arasındaki çarpışma temelinde bir analiz kullanmıştır. Alman reformu ile onun Bohemyalı selefinin kökenlerini tespit ederken, bu hareketin sanayinin gelişmesi ile o bölgedeki köylülüğün pozisyondaki gerilemeden destek aldığını iddia etmiştir. Bu kapsamda, ‘Husit Savaşları[7] döneminin, köylülüğün gerilemesinin sadece farklı dönemler ve izole yerelliklerde değil, evrensel olarak başladığı yaklaşık bir sınır çizgisi olarak kabul edilmesinde bir sakınca yoktur’: bu ‘esas olarak’, ‘sermayenin büyümesi’ sonucu ortaya çıkan bir süreçtir (Kautsky 1897). O günün ekonomik koşulları köylü savaşlarının meydana geldiği sahneyi hazırlarken Kautsky, isyanın tohumlarını saçanın ise gerçek insan faaliyetlerinde ortaya çıkan fikirler olduğu konusundaki ısrarını sürdürmüştür. Böylece Tabor Husitlerinin komünistik maneviyatları sonunda gerilese de Kautsky’ye göre bu hareket tarafından yakılan meşale öylesine muhteşemdi ki, ‘üzerinde yükseldiği fikirlerin hayatta kalmaları kaçınılmazdı’. Ve bunun peşinden Alman ‘hâkim sınıfları… daha aşağı topluluklar arasındaki kuşkulu ajitasyonlara karşı daha güvensizleşir ve sertleşirken… Bohemya, Alman göçmenlerin ülkeleri üzerinde etki yaratabilecekleri bir sığınak haline gelmiştir’ (Kautsky 1897). Buna karşın, onaltıncı yüzyıl Avrupa’sındaki komünizm fikrinin cesaretlendirici potansiyeline rağmen ‘başarılı’ Tabor ve başarısız Münster[8] komünizmleri arasındaki karşılaştırması Kautsky’yi üretici güçlerin bu dönemdeki gelişme aşamasının bir üretim şekli olarak komünizmi uygulanamaz kıldığına ikna etmişti: ‘fatihlerin hedefleri mevcut ekonomik gelişmeyle çelişki içerisinde olduğu sürece, askeri zaferlerin ne kadar az işe yaradığı… artık gayet açık ve nettir’. Taborların kaderi, ‘askeri güç tarafından fethedilmemiş olarak kalmaları halinde Münster’deki Anabaptist hareketin… sonucunun ne olabileceğini göstermektedir’ (Kautsky 1897).
Bernstein’ın İngiliz Devrimi bağlamındaki radikal düşünceler üzerine çalışmasının olumlu karşılanmasının tam tersine Kautsky’nin Reform komünizmi tartışması Petegorsky ve Weber tarafından kaba ve şematik bulunmuştur (Petegorsky 1995, 149; Weber 1976, 258). Kautsky’nin metodu benzer biçimde Chris Harman’ı da öfkelendirmiştir, ona göre Kautsky için insan eylemi ‘tarihin kaçınılmaz gelişmesini değiştiremez’ ve bu nedenle de ‘modern kapitalizm zamanının devrimci sosyalistlerinin görevi tarihsel süreci kestirmeden kat etmek yerine sadece bu gelişmeyi yansıtmak olmalıdır’ (Harman 1998, 9-10). Fakat bu kesinlikle Kautsky’nin önermesi değildir. Aksine, Kautsky’nin bu tartışmada değindiği, tarihin detayından ziyade, Duncan Hallas’ın da Marx’ın materyalist metoduyla tam bir uyum içerisinde olduğunu belirttiği, tarihin genel yapısıdır (Hallas 1987, 127). Daha da ileri gidildiğinde söz konusu metot, Laclau ve Mouffe’un Kautsky’nin tarihin ilerlemesinin dolayımı olan basit, evrensel ve ‘kaçınılmaz yasalara’ inandığına dair iddialarını imlememektedir (Laclau and Mouffe 1985, 20). Örneğin, Anabaptistlerle ilgili çalışmasından neredeyse on yıl önce yayımlanan Thomas More’un Ütopya’sı üzerine yaptığı çalışmada Kautsky, her ne kadar herhangi bir komünist partinin [yani Anabaptist benzeri bir hareketin] yokluğundan’ dolayı ‘kimseyi korkutmamış’ olan More’un komünizminin, benzer ekonomik koşullarda fakat farklı bir politik bağlamda, İngiliz köylülerinin o dönemde bozulmakta olan durumlarına sempatik bir karşılık olarak anlaşılabileceğini iddia etmiştir (Kautsky 1888, 162 & 139). Benzer biçimde Rusya ve Amerika tarihlerine dair çok yönlü yorumlarında da Kautsky ekonomik gelişme seviyesine dair analizlerinden mekanik biçimde politik sonuçlar çıkartmayı reddetmiştir.
Kautsky’nin Amerika ve Rusya Tarihi
Bu makalelerin ilki olan ve 1906’da yayımlanan ‘Amerikan İşçisi’nde Kautsky, Werner Sombart’ın ABD’de Neden Sosyalizm Yok? isimli eserini ele almıştır. Kautsky Sombart’a cevabına, metot üzerine kısa bir arasöz ile başlar. Marx’ın Kapital’in birinci cildinin önsözünde ortaya attığı ‘sanayi açısından daha gelişmiş bir ülke, daha az gelişmiş olana yalnızca gelecekteki suretini gösterir’ (Marx 1976, 91) şeklindeki iddiayı Sombart’ın onayladığını belirten Kautsky buna cevaben, ‘bu ifade ancak çok büyük kayıtlarla kabul edilebilir’ der (Kautsky 1906a, 15). Böylece Hıristiyanlık ile Alman köylü savaşları tarihlerini Engels’in bu hareketlere dair analizini eleştirerek başlatan Kautsky, efendisinin sesinin sözümona mimiği olan Kautsky, Amerikan tarihi analizini de Marx’a bir eleştirel vuruşla başlatır. Fakat Kautsky yine de İngiltere’nin, az gelişmiş ülkelerin takip edebilecekleri bir saban izi bıraktığını kabul etmekle yetinmez ve aksine Marx’ın genel tezinin 1867’de doğru olduğunu fakat artık İngiltere’nin kırk yıl önce izlediği gibi bir ‘klasik’ gelişme ‘Model’i bulunmadığını söyler[9]. Gerçekte modern üretim tarzının aşırı öğelerine sahip iki devlet bulunmaktaydı: kapitalist sınıfın orantısız biçimde kuvvetli olduğu Amerika ve işçilerin aşırı bir güç biriktirdikleri Rusya. Bu arada Kautsky’ye göre Almanya ise ‘Amerikan modeline en yakın’ ekonomiye sahip olsa da, politik olarak Rusya’ya ‘yakın’ idi (Kautsky 1906a, 16). O zaman Kautsky, 1927’de (Kautsky 1927, 418) savunduğu dizisel tarihsel gelişme modelinin tam tersine 1906’da söz konusu çok yönlü yapının, ‘karşıtlarımız ile bizi eleştirenlerin bir araştırma yöntemi’nden ziyade hemen el altında hazır bulunduğunu düşündükleri tarihsel materyalizm türü ile çeliştiğini’ iddia etmekteydi (Kautsky 1906a, 16).
Kautsky ‘Amerikan İşçisi’nde, Rusya özgücülüğünün tarihsel temelini Rusya’nın yakın zamanda kapitalizme yönelik yaptığı hamlede bulur. Troçki’nin ‘eşitsiz birleşik’ gelişme tanımını önceden haber verircesine Kautsky, söz konusu yukarıdan aşağı sürecin sadece bütünsel bir modernizasyonu sağlama yetisine sahip olmayan arkaik bir devlet yapısı tarafından uygulanmasından öte ‘güçlü ve yerel bir kapitalist sınıf’a sahip olmaksızın ilerlediğini belirtir (cf Trotsky 1932-3, 468; 575; 642). Böylelikle, Batılı güçlerin büyüme oranlarını yakalama arzusunu somutlaştırmak için Rusya’da bir ‘politik devrim’ zorunlu olsa da, söz konusu dönüşümün geleneksel Batılı faili ortalarda yoktur. Tam tersinden ise, Rus kapitalist sınıfı sıradışı biçimde küçükken, kapitalizmin gelişmesi hem modern proletaryanın hem de modern aydınların üretimiyle sonuçlanmıştır. Tam olarak kapitalist sınıfın göreceli toplumsal zayıflığından ötürü aydınlar, Avrupa’da eşi benzeri olmayan biçimde sermayeden ‘bağımsızlaşmışlar’ ve ‘ona muhalefete’ geçmişlerdir. Böylece Batı’daki aydınlar kapitalist değerleri aşağı tabakalara aktarma uzamı olma eğilimine sahiplerken, Rusya’daki aydınlar rolü bunun tam tersinden kurmuşlardı: sermaye ile devlet karşısında köylüler ve işçilerin çıkarlarını yansıtma (Kautsky 1906a, 24). Mantıksal olarak da, Amerika ve Rusya arasındaki toplumsal yapı farklılıkları bir şekilde bunlar arasındaki politik düzlem farklılıklarının nedenleri olarak görülebilse bile –Amerika en homojen kapitalist sınıfa sahipken, ‘kitlesel göç’ nedeniyle de en heterojen proletaryaya sahip idi– işçilerin politik bilinci söz konusu yapısal kısıtlara indirgenemez: tüm bunlar daha ziyade ‘her iki ulusun farklı ideolojik gelişmelerinin’ bir sonucu olarak anlaşılabilir. Rusya’daki işçiler aydınlarından hak ettiklerinden daha fazla ‘devrimci romantizm’ görürken, fakir Amerikalılar sadece en yakın somut şeylerle ilgilenen ve Kautsky’nin ironik biçimde ‘sağlıklı Reelpolitik dediği ile yetinmek durumundaydılar (Kautsky 1906a, 32 & 38).
‘Amerikan İşçisi’nde somutlandığı biçimiyle Kautsky’nin metodu gücünü ilk olarak kaba dizisel bir tarih modelinden kopuşundan, ikinci olarak da fikirlerin tarihteki nedensel önemlerine yaptığı vurgudan alır. Bu makalenin genel itkisi, bu nedenle, sıklıkla Kautskycilik olarak damgalanan, tarihsel materyalizmin kaba uygulanmasına gösterdiği muhalefette yatmaktadır: Kautsky Amerika, Rusya, Almanya ve daha az ölçüde İngiltere tarafından edinilmiş farklı tarihsel yörüngeleri açıklamak amacıyla tarih, ideoloji, entelektüel faillik ve ekonomi arasındaki karmaşık etkileşimlerin haritasını çıkartmıştır[10].
Kautsky buna karşın, ironik biçimde kendi analizinde imlenen temel soruya işaret etmeyi başaramamıştır: Amerikan sosyalizminin gelişmesi karşısında ağır basmakta olan çeşitli güçler Amerikan işçilerinin radikalleşmelerini sonsuza dek engelleyebilir mi? Bu güçlükle savaşmak yerine Kautsky, Amerika’da büyüyen ekonomik eşitsizlik ile birlikte Amerikan işçileri üzerinde yoğunlaşan üretkenlik artışı baskısının, ‘Amerikan işçisinin mutlaka… giderek daha fazla sosyalist fikirlere karşılık vermesi gerektiği’ anlamına geldiği üzerinde fatalist bir ısrarı sürdürmüştür (Kautsky 1906a, 71-3). Gerçekte Kautsky’nin iddiası bundan fazlasıdır: yeni koşullar Amerikan işçi sınıfının sosyalist etkileşime yatkın olacağı anlamına gelmeyecektir yalnızca, işçiler bu fikirleri sahipleneceklerdir: işçiler, ‘nihayetinde sadece sosyal-demokratik programın somutlaşmasının… onları boyunduruktan kurtarabileceğini anlamak zorundadırlar’ (Kautsky 1906a, 74). Böylece Kautsky, ekonomik gelişmelerin kaçınılmaz olarak Amerikan proletaryasının bölünmüşlüğünün ideolojik ve maddi köklerine galip geleceği konusunda ısrar etmiştir: ‘Amerika’da dört başı mamur bir sosyalizm beklemek zorundayız’ (Kautsky 1906a, 74). Bu sonuç Kautsky’nin ‘işçi-sınıfının birliğine dair soyut evrenselci bir teorileştirmeyi’ kabul ettiğini iddia eden Shandro’yu kısmen de olsa desteklerken, Kautsky’nin bu konudaki savunması da tarihin fatalistik açıklanışına muhalefet etmek bir yana böylesi bir açıklamaya temel olmaktadır. Shandro’nun da belirttiği gibi Kautsky’nin Amerikan proletaryasının birliğine dair söyledikleri politik mücadeleler hakkında bir şey içermese de, Shandro’nun basitleştirmesinin tersine Kautsky bizzat birlik sürecini kavramsallaştırmaktadır. Sınıf birliği sürecine dair yorum maalesef fatalist tutum takınmaktadır. Birlik ekonomik gelişmenin basit bir sonucu olarak ortaya çıkar görünmektedir sanki. Aslında Kautsky, Amerikan işçi sınıfının birliği ile sonuçlanacak politik süreci Amerikan toplumunun gelişen ekonomik kutuplaşmasına dair analizine indirgemektedir.
Bu sonucun bariz politik defoları, her şeye karşın, Kautsky’nin söz konusu politik zayıflıkları tarafından gereğinden fazla belirsizleşen karşılaştırmalı tarih ile tarihyazımında gösterdiği birçok güçlü veçheye bizleri kör etmemelidir. Kautsky’nin tarihinin genel itkisi, ulusal özelliklerin karmaşık bir modelinin küresel bir bağlama içkin olarak geliştirilmesini destekler. Eğer bu durum Amerika üzerine yazdığı makale için doğruysa, Rusya’nın toplumsal oluşumunun tarihsel analizinde de kendisini göstermektedir.
Ölümünden sonra sahip olduğu dogmatik evrimci tanımı esas alındığında Kautsky’nin Rusya devriminin doğasına dair tartışmaya müdahale ettiği bağlamı anmak bir bakıma ironik olacaktır. 1905 Devrimi sırasında, ‘Rusya Marksizminin Babası’ Plekhanov Rusya’da sosyalistler ile liberal Anayasal Demokrat Parti (Kadetler) arasında bir ittifakı savunmuştu. Bu Plekhanov’u hem Bolşevikler hem de Menşeviklerce bolca eleştirildiği Rusya Sosyal Demokrasisinin aşırı sağ kanadına yerleştirmişti. ‘Marksizmin Papası’ndan destek almak isteyen Plekhanov, Kautsky’ye bazı soruların cevaplarını istediği hacimli bir mektup gönderir: ‘… gördüğümüz bir burjuva mı yoksa bir sosyalist devrim mi?… kendi yollarında politik özgürlük için mücadele eden burjuva demokrat partilere karşı tavrımız ne olmalı?… burjuva muhalefet partilerinin güçlerinden istifade edebilmek için Duma seçimlerindeki taktiklerimiz ne olmalı’ (Plekhanov’dan aktaran Kautsky 1906b, 370). Kautsky’nin makalesinin Rusya baskısına yazdığı önsözde Lenin, Plekhanov’un bizzat bu soruların çerçevesini Rusyalı eleştirmenlerinin yorumlarını önceden engellemek amacıyla çizdiğini işaret eder (Lenin 1906, 355). Böylece gelmekte olan devrimin karakterine dair soruyu burjuva ve sosyalist biçiminde basit bir ikilikte koyan Plekhanov, Rusya’nın yeni bir tür devrime doğru gittiğine ya da bahsettiği iki devrimi de içeren bir bileşime doğru ilerlediğine dair herhangi bir fikri olasılık dışı bırakmaya teşebbüs eder. Bunun ötesinde ise, sosyalistlerin liberallere karşı takınacakları tavra dair sorusu da, bu konudaki yaklaşımına dair herhangi bir görüş ayrılığını dışlama amacı taşıyan bir ifadelendirmeyle ortaya konulmuştur.
Buna rağmen Plekhanov eğer Kautsky’nin vereceği cevabın muhaliflerine karşı yapacağı polemiğine destek umudunu taşımış ise fena halde yanılmıştır: Lenin ve Troçki, Kautsky’nin kaleme aldığı devrim analizini, Rusya’nın toplumsal oluşumuna dair kendi analizlerinin doğrulaması olarak sahiplenmişlerdi. Gerçekten de Kautsky’nin tezinden oldukça etkilenen Lenin, onun makalesinin Rusya baskısına övgü dolu bir giriş kaleme almıştır (Lenin 1906; Trotsky 1906, 33-4; Trotsky 1907, 10).
‘Rusya Devrimin İtici Güçleri ve İhtimalleri’ makalesindeki Rusya analizini ‘Amerikan İşçisi’ makalesinde ortaya koyduğu analiz üzerine oturtmuştur. Rusya’daki durumla ilgili tartışmasını makul biçimde söz konusu durumun en önemli olduğuna inandığı meselesiyle açmıştır: köylü sorunu. Moira Donald haklı olarak, 1899 tarihli Köylü Sorunu kitabının yayımlanmasının ertesinde Kautsky’nin ‘konunun tartışmasız Marksist uzmanı’ olarak tanındığını belirtmektedir (Donald 1993, 157). Rusya üzerine makalesinin başlangıcını bu soruna dair bir tartışmaya ayıran Kautsky, yabancı yoldaşlarının dikkatle dinlemelerini talep etmektedir. Makale, eğer tarım ‘sağlam bir ekonomik temele dayandırılmak istenirse’ o zaman ‘köylülerin mutlaka tatmin edilmeleri’ gerektiğinde ısrar ediyordu (Kautsky 1906b, 357). Köylülerin tatmin edilmeleri ise sadece gerekli toprağın yeniden dağıtımını değil aynı zamanda, toprağın potansiyelini verimli biçimde somutlaştırmaları için köylülere hem gerekli eğitimi hem de ihtiyaç duydukları sermayenin verilmesini de içermekteydi (Kautsky 1906b, 363). Toprak sahibi soylularla bağlantılı olan Mutlakıyet, bu yönde atılacak ilk adımı imkânsız kılmaktaydı. ‘Büyük topraklara el konulmasına’ karşı savaştıkları, masraflı ve baskıcı daimi ordunun lağvedilmesini mutlakıyetçilerden daha fazla destekleyemedikleri için liberaller de bu ikilem karşısında benzer bir yetersizliğe sahipti (Kautsky 1906b, 363-366). Plekhanov’un yazdığı mektupta önerdiği gibi gelmekte olan Rusya Devrimini 1789’daki Fransız selefiyle kıyaslamak, artık küçük burjuvazi ‘devrimci hareket içinde önder sınıf’ rolünü oynayamadığı için Kautsky açısından ‘oldukça hatalı’ idi (Kautsky 1906b, 366). Gerçekten de Troçki’yi önceden haber veren biçimde Kautsky, ‘Rusya’da burjuva demokrasisinin sağlam omurgasının olmadığını’ ve sınıf mücadelesi şiddetlendikçe ‘bunun sadece liberalizmin iflasını hızlandıracağını’ önerecek kadar ileri gitmiştir (Kautsky 1906b, 367-9). Köylü sorununu çözecek zorunlu adımları destekleyebilecek tek sınıf proletarya idi; fakat bu sınıf da sosyalist bir devrimi gerçekleştiremeyecek kadar zayıftı. Dahası büyük toprak sahiplerinin mülksüzleştirilmesindeki bir köylü isyanı, küçük kapitalist mülkiyetin toplumsal ağırlığını kaçınılmaz biçimde arttıracaktı. Lenin’in devrimin sınıfsal yapısına dair analiziyle aynı çizgide olan Kautsky, işçiler ile köylülerin, işçiler ve liberal kapitalistlerin imkânsız gördükleri bir biçimde ‘ortak ekonomik çıkarları’ temelinde mutlakıyete karşı politik bir birlik kurabileceklerini hesap etmişti. Kanıtı peşin hükümlü bir çerçeveye dayatacak Prokrustesci eğilimin eşlik ettiği varsayımsal dogmatiğin devrimci bir hareketin eski düzene karşı zafer kazanabileceğini, sosyalistlerin bu hareket içerisinde hegemonya mücadelesi vermeleri gerektiğini ve hareketin sonucunun önyargılı Marksist modelleri parçalayacağını iddia etmesi son derece ilginçtir: ‘önceki hiçbir modelin uygun olmadığı, tamamıyla yeni durumlara ve sorunlara yaklaşmaktayız’ (Kautsky 1906b, 371).
Gelmekte olan Rusya Devriminin ihtimallerine dair açıkça algısal teşhisi Troçki’nin Rusya toplumsal oluşumu hakkındaki tartışmasıyla ilişkili kavramsal yeniliğin zirvesine ulaşamamış olsa bile, Kautsky’nin en azından 1906’da güncel olaylarla ilgili analizini, Marx’tan eleştirilmeden devralınmış kavramsal deli gömleğine sıkıştırmayı reddettiğini göstermektedir. Bu durum aynı zamanda, bu dönemde Plekhanov’a ters biçimde, Kautsky’nin yaratıcı ve mahir bir Marksist düşünür olduğunun da kanıtıdır (Baron 1963, 274-277)[11]. Ne yazık ki Kautsky, 1910 sonrasında Alman solu ile kopuşunun ertesinde çok daha mekanik bir toplumsal gelişme modeline doğru kaymıştır (Le Blanc 2003, 132-135). Buna rağmen geçen yüzyılın ilk yıllarında ortaya koyduğu tarihsel materyalizm yorumu yaygın karikatürleştirmenin müsaade ettiğinden çok daha karmaşıktır.
Sonuç
1905 birinci Rusya devrimi döneminde Kautsky tarihsel materyalizme, bu kavşaktaki çalışmalarını layıkıyla ‘fatalistik’ ya da bir tür ‘kaba evrimcilik’ olarak yaftalanmasının altını oyan, üç önemli katkı yapmıştır. Birincisi, erken dönem Kilise ve Reform komünizmi üzerine makalelerinde kaba tarihsel ilerleme modelinden kopmuştur. İkincisi Amerikan, İngiliz, Alman ve Rusya toplumsal oluşumlarına dair muhteşem karşılaştırmalı analizinde, dizisel tarihsel gelişme modellerini reddetmiştir. Son olarak ise Thomas More, Amerika ve Reform komünizmi hakkındaki makaleleriyle fikirlerin tarihteki nedensel önemlerini açık biçimde vurgulamıştır. Lenin ve Troçki bu dönemde Kautsky’yi Rusya toplumsal oluşumu hakkındaki analizlerinin destekçisi olarak yorumlamışlardı ki, bu iddiaların değeri ne olursa olsun, Kautsky’nin bu süreçteki Marksizm anlayışının, daha sonra alacağı biçimden çok daha karmaşık olduğu konusunda Le Blanc’a aynı fikirdeyiz (Le Blanc 2003, 134)[12].
Bununla birlikte, özellikle de Amerika üzerine makalesinde Kautsky, politik perspektifini üzerine inşa edeceği temeli kendisine sağlayacak olan fatalist bir sınıf oluşumu modelinin kanıtını göstermiştir. Dahası, Plekhanov’un mekanik perspektiflerini reddetme iradesine karşın Rusya toplumsal oluşum tartışmasındaki kavrayışı toplumsal olgunluk kavramını fetişleştirmesi ve devrimin sınıfsal dinamiklerine dair düşüncesine bağlı olarak zayıflamaktadır (Löwy 1981, 222). Buna karşın, yirminci yüzyılın ilk yıllarındaki Kautsky tüm bu başarısızlıkları İkinci Enternasyonal’in önde gelen figürleri ile paylaşmaktadır. Gelecek senelerde Kautsky’nin yaşayacağı trajedinin kökleri ise İkinci Enternasyonal’in bu tarz zayıflıklarını reddeden Luxemburg, Lenin ve Troçki’ye önderlik edememesinde yatmaktadır. Onların yörüngesine kıyasla Kautsky İkinci Enternasyonal’in hatalarını, sadece on yıl önce güçlü biçimde eleştirdiği kaba dizisel tarihsel evrim modelinin bir türünün teorik desteğiyle Bolşevik Devrimini eleştirecek ölçüde şeyleştirmiştir. Bu başarısızlığa karşın Kautsky’nin tarihsel materyalizme katkısını külliyen [in toto] reddetmek yanlış olacaktır çünkü geçen yüzyılın ilk on yılında Marx’ın tarih teorisinin yenilenmesine sunduğu, en önemlisi de Troçki tarafından geliştirilen önemli katkılar Marksist tarihçilere bugüne kadar ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
Kaynakça
- Alavi, Hamza & Shanin Teodor 1988 ‘Introduction to the English Edition’ Kautsky, Karl 1899 (1988) The Agrarian Question Vol. I London: Zwan.
- Anderson, Perry 1980 Arguments Within English Marxism. London: Verso.
- Baron, Samuel 1963 Plekhanov: The Father of Russian Marxism. Stanford University Press.
- Baron, Samuel 1995 Plekhanov in Russian History and Soviet Historiography University of Pittsburgh Press.
- Bernstein, Eduard 1895 (1980) Cromwell and Communism. London: Spokesman.
- Blackledge, Paul 2004 ‘Socialist Darwinism in Germany 1875-1914’ Historical Materialism 12.1.
- Brailsford, H. N. The Levellers and the English Revolution. London: Spokesman.
- Bronner, Stephen Eric 1990 Socialism Unbound. London: Routledge.
- Burns, Tony 2001 ‘Karl Kautsky: Ethics and Marxism’ in Wilde, Lawrence ed. 2001 Marxism’s Ethical Thinkers. London: Palgrave.
- Callinicos, Alex 1999 Social Theory. Cambridge: Polity Press.
- Cliff, Tony 2003 ‘Marxism and the Collectivisation of Agriculture’ in Cliff, Tony Marxist Theory After Trotsky London: Bookmarks.
- Colletti, Lucio 1972 From Rousseau to Lenin New York: Monthly Review Press.
- Donald, Moira 1993 Marxism and Revolution: Karl Kautsky and Russian Marxists 1900-1924 Yale University Press.
- Gaido, Daniel 2003 ‘The American Revolution and the Theory of Permanent Revolution’ Historical Materialism 11.4.
- Gay, Peter 1962 The Dilemma of Democratic Socialism New York: Collier Books.
- Geary, Dick 1987 Karl Kautsky Manchester: Manchester University Press.
- Hallas, Duncan 1987 ‘A Note on Chris Harman’s “Base and Superstructure”’ International Socialism 2:34.
- Harman, Chris 1998 Marxism and History London: Bookmarks.
- Harman, Chris 1999 A People’s History of the World London: Bookmarks.
- Hill, Christopher 1973 ‘Introduction’ Hill, Christopher ed. Winstanley: The Law of Freedom and Other Writings London: Penguin.
- Kautsky, Karl 1888 (1979) Thomas More and His Utopia London: Lawrence and Wishart.
- Kautsky, Karl 1897 Communism in Central Europe at the Time of the Reformation; http://www.marxists.org/archive/kautsky/1897/europe/index.htm.
- Kautsky, Karl 1899 (1988) The Agrarian Question Vols. I & II London: Zwan.
- Kautsky, Karl 1906a (2003) ‘The American Worker’ Historical Materialism 11.4.
- Kautsky Karl 1906b (1983) ‘The Driving Force of the Russian Revolution and its Prospects’ in Harding, Neil ed. Marxism in Russia: Key Documents 1879-1906 Cambridge University Press.
- Kautsky, Karl 1908 (1953) The Foundations of Christianity New York: S.A. Russell.
- Kautsky, Karl 1909 (1996) The Road to Power New Jersey: Humanities Press.
- Kautsky, Karl 1927 (1988) The Materialist Conception of History Yale University Press.
- Kyrtatas, Dimitris 1987 The Social Structure of Early Christian Church London: Verso.
- Laclau, Ernesto & Mouffe, Chantal Hegemony and Socialist Strategy London: Verso.
- Le Blanc, Paul 2003 ‘The Absence of Socialism in the United States: Contextualising Kautsky’s “American Worker” Historical Materialism 11.4.
- Lenin, Vladimir 1906 (1983) ‘Preface to Kautsky’s ‘The Driving Forces of the Russian Revolution and its Prospetcs’’ in Harding, Neil ed. Marxism in Russia: Key Documents 1879-1906 Cambridge University Press.
- Lenin, Vladimir 1918 The Proletarian Revolution and the Renegade Kautsky; http://www. Markxists.org/archieve/Lenin/Works/1918/prrk/index.htm.
- Löwy, Michael 1996 The War of Gods London: Verso.
- Manning, Brian 1999 The Far Left in the English Revolution London: Bookmarks.
- Marx, Karl 1976 Capital Volume 1 Harmondsworth, Penguin.
- Perry, Matt 2002 Marxism and History London: Palgrave.
- Petegorsky, David 1995 Left-Wing Democracy in the English Civil War Stround: Allen Sutton.
- Rees, John 1998 The Algebra of Revolution London: Routledge.
- Rigby, Steven 1998 Marxism and History Manchester University Press.
- Salvadori, Massimo 1979 Karl Kautsky and the Socialist Revolution London: Verso.
- Samuel, Raphael 1980a ‘British Marxist Historians I’ New Left Review 1:120.
- Schorske, Carl 1983 German Social Democracy 1905-1917 London: Harvard University Press.
- Shandro, Alan 1997-8 ‘Karl Kautsky: On Relation of Theory and Practice’ Science and Society Vol. 61, No. 4, Winter 1997-1998.
- Siegel, Paul 1986 The Meek and the Militant London: Zed.
- Stack, David 2003 The First Darwinian Left Cheltenham: New Clarion Press.
- Steenson, Gary 1991 Karl Kautsky, 1854-1938 University of Pittsburgh Press.
- Timpanaro, Sebastiano 1975 On Materialism London: Verso.
- Trotsky, Leon 1906 ‘Results and Prospect’ in Trotsky, Leon 1969 The Permanent Revolution & Results and Prospects New York: Pathfinder.
- Trotsky, Leon 1907 (1973) 1905 London: Penguin.
- Trotsky, Leon 1932-3 (1977) The History of the Russian Revolution London: Pluto.
- Weber, Max 1976 The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism London: George Allen & Unwin.
- Weikart, Richard 1998 Socialist Darwinism: Evolution in German Socialist Thought from Marx to Bernstein San Francisco: International Scholars Publications.
- Williams, Raymond 1982 Culture and Society London: Hogarth Press.
[1] 1881’deki ilk karşılaşmalarının ertesinde Marx kızı Jenny’ye 11 Nisan 1881’de yazdığı mektupta Kautsky’yi gelecekte çok bilinen şu cümlelerle tanımlamıştı: ‘Dar-kafalılığın eşlik ettiği bir vasatlık, korkunç derecede bilgili (sadece 26 yaşında), oldukça kibirli ve kendine has biçimde gayretkeş, kendisini birçok istatistik ile meşgul ederken okuduklarından pek de zekice çıkarımlarda bulunamayan, doğası gereği kalın kafalılara ait olsa da bunun haricinde kendi halinde iyi birisi.’
[2] Hem revizyonist hem de devrimci sosyalistler Kautsky’nin politik başarısızlıklarını onun tarihsel zayıflıklarına bağlamaktadır (Callinicos 1999, 112; Laclau & Mouffe 1985, 3; Mandel 1986, 93; Rees 1998, 135-43; Sassoon 1996, 5). Kautsky’nin Marksizmi tipik olarak akademi içerisinde de ‘üretici güç determinizmi’nin kaba bir ‘biçimi’ olarak reddedilmişti (Rigby 1998, 13). Dahası, her ne kadar Kautsky ‘doğa yasaları insan toplumlarına uygulanabilir’ görüşünü her seferinde reddetmesine karşın (Steenson 1991, 5), eleştirmenleri Kautsky’nin düşüncesini ‘tarihsel materyalizmin biyolojik ya da teknolojik temeldeki determinist bir versiyonu’ olarak damgalamışlardı (Perry 2000, 22). Bu eleştirinin klasik eklemlemesi muhtemelen Lucio Colleti tarafından dile getirilmiştir. Colletti, özel olarak Kautsky’nin, genel olarak ise İkinci Enternasyonal’in Marksizmlerinin politik zayıflıklarının, en iyi biçimde, ekonomik evrimin otomatik ilerleyişine olan ‘fatalist’ ve ‘takdiri ilahi’ inancının bir sonucu olarak anlaşılabileceğini ve bu inancın, iktidara nihai yükselişin ‘doğal bir süreç’ gibi oldukça sakin, kendiliğinden, kesintisiz ve karşı konulamaz bir şekilde gerçekleşeceğine dair kesinliği desteklediğini iddia etmiştir (Colletti, 1972, 105).
[3] Böylelikle düşüncesi üzerine yapılan çeşitli çalışmalarda Geary, Kautsky’nin tarihsel analizleri (Geary 1987) üzerine herhangi bir tartışma yürütmezken, Steenson ve Donald da bunları sadece oldukça özet halinde ve üzerinde kafa yormaksızın geçiştirmektedirler (Steenson 1991, 162-5; Donald 1993, 80-2). Aslında Kautsky’nin Marksizmi üzerine kitap düzeyinde yayınlanan çalışmalar içerisinde Kautsky’nin Marx’ın tarih teorisine yaptığı katkılara dair ipucunu sadece Salvadori’de bulmaktayız. Buna karşın Salvadori, Kautsky’nin tarih yorumlarından çıkardığı politik sonuçlar üzerine yoğunlaşmayı, bu kavrayışı derinleştirmeye tercih etmektedir (Salvadori 1979, 100). Gerçekten Steenson’un erken Hıristiyanlık ve Reform komünizmi tarihlerini kısa ve sert biçimde reddetmesi haricinde, yorumcuların hiçbiri, Kautsky’nin kaleme aldığı ve tipik biçimde tarihyazımsal değerlerinden ziyade politik nitelikleri temelinde analiz edilen Rus ve Amerikan tarihleri üzerine yazdığı makaleleri tartışmaktan öteye gidememiştir. Söz konusu eğilim, Kautsky’nin 1906’da yazdığı ‘Amerikan İşçisi’ üzerine Gaido ve Le Blanc’ın yakın dönem analizleri ile yeniden dirilmiştir; bu analizlerin şüphesiz taşıdıkları değer bir yana, Kautsky’nin Rusya ve Amerikan tarihi üzerine yaptığı çalışmaların daha geniş ölçekli tarihsel çalışmalarından izole biçimde değerlendirilmeleri bunları Kautsky’nin tarihsel materyalizm yorumunun bütünsel gücü ile sınırlılıklarına dair yetersiz birer kılavuz kılmaktadır (Gaido 2003; Le Blanc 2003).
[4] Tony Burns de Kautsky’nin etiğine dair yaptığı çalışmada benzer bir iddiada bulunmaktadır. Hamza Alavi ve Teodor Shanin, Kautsky’nin tarım sorununa dair analizinin dogmatizmden oldukça uzak olduğuna işaret ederken, Alman kırsal üretimi üzerine yaptığı çalışmayı onun ortodoks çizgiden kopuşunun kanıtı olarak görürler: ‘somut olguların peşin hükümlü eğilimlerle uyuşmaması ölçüsünde o [Kautsky] olguları kabul etmiştir’ (Alavi & Shanin 1988, xxxii; cf Cliff 2003, 238-240).
[5] Kautsky’nin iyimserliğini Birinci Dünya Savaşı bile sarsamamıştı. Böylelikle Hitler’in yükselişinin altı yıl öncesinde şöyle yazmaktaydı: ‘Dünya Savaşının ortaya çıkarttığı heyecan yatışmaktadır. Bundan kaynaklanan ekonomik anomaliler, ekonomik yasaların gücünün kendisini yeniden ortaya koyacağı normal ekonomik koşullara bir kez daha yol vermeye başlamışlardır… Sosyal-Demokrat hareketin gücü bir kez daha büyümekte ve geçici olarak kesintiye uğramış zafer yürüyüşü kaldığı yerden devam etmektedir’ (Kautsky 1988, lxix-lxx).
[6] İngilizce tercüme 1922 tarihli dördüncü Alman edisyonundandır.
[7] Aynı zamanda Bohemya Savaşları olarak da bilinen Husit Savaşları Husitler ile Kutsal Roma İmparatoru Sigismund, Papa, farklı Husit fraksiyonları ve Katolik Kilisesine bağlı Avrupalı monarşilerin birleşik güçleri arasında bir dizi olarak gerçekleşmiştir. [ç.n.].
[8] Münster İsyanı, Kutsal Roma İmparatorluğundaki Münster Prens-Piskoposluk bayrağı altında Almanya’nın Münster şehrini esas alan bir komünal mezhepsel hükümet kurmak için radikal Anabaptistlerin gerçekleştirdiği bir harekettir [ç.n.].
[9] Bu makalenin girişinde de belirttiğim gibi Kautsky’nin bu iddiadan yüzgörü ederek Marx’ın hükmünü mekanik biçimde tekrar etmesi Materyalist Tarih Anlayışı’na denk düşmektedir (Kautsky 1988, 418). Kautsky’nin sonradan aldığı bu pozisyon Shandro’nun Kautsky’nin sınıfsal oluşum modelinin Marx’ın beyanatının genelleştirilmesi olduğuna dair iddiasıyla uyum içindedir. Buna rağmen Kautsky 1906’da böylesi mekanik bir modeli reddetmekteydi (Shandro 1997-8, 488).
[10] Kautsky’ye göre İngiltere’deki sermaye hegemonyası benzer, kuvvetli, birbirinin içine geçmiş ve toplumsal yeniden üretimleri için sermayeye bağımlı olan çoklu katmanlarca tahkim edilmiş sermayenin muazzam toplumsal ağırlığının bir sonucu olarak anlaşılabilir. Bu durum hem ‘İngiliz aydınları içerisindeki hayli gelişken kapitalist fikirler ile duyarlılıkları hem de ‘İngiliz işçilerinin tikel sanayi girişimcisi karşısındaki mücadelelerini tüm kapitalist sömürü sistemine genişletmelerinde yaşadıkları zorlukları’ garanti altına almıştır (Kautsky 2003, 24-8).
[11] Elbette Plekhanov da 1880’ler ile 1890’larda çok daha karmaşık bir tarihsel materyalizm anlayışı sergilemiştir (Baron 1995, 44).
[12] Ne olursa olsun Kautsky’nin görüşlerinin Troçki’ye nazaran Lenin’e daha yakın olduğu konusunda Salvadori, Donald, Steenson ve Löwy ile aynı fikirdeyim (Salvadori 1979, 102; Donald 1993, 96; Steenson 1991, 206; Löwy 1981, 37; Gaido 2003, 93).